Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

[İnceleme] Oyun İncelemeleri

Benim en çok hoşuma giden görev siyah beyaz görüntüde başka bir aleme gidip o münevver asayı aldığın görevdi xD
The Unfinished Swan'a benzettim epey. Ben de en çok o görevi beğendim.

Elleri dert görmeye @Historia kadar olmasa da ben de 39 saat oynayıp %100'lemiştim oyunu. Tabii bir platin değil. :oleyo:

Müthiş atmosfer, berbat hikâye, fena olmayan bir dövüş sistemi ama buna karşın kısıtlı düşman sayısıyla bir öyle bir böyle bir oyundu. Dünyasında dolanması bir Harry Potter sevdalısı olmayan benim için bile güzeldi. Zaten bu kadar güzel bir dünya yaratılmamış olsa dönüp bakılacak oyun değil. :oleyo2:
 
İnceleme

Biliyorum bu yazıyı yazmak için baya geç kaldım:/ Ramazan başlayınca anca boş vaktim oldu.

Hogwarts Legacy ilk duyurulduğunda herkesin aklında soru işaretleri vardı.
Herkes 20 yıldır beklenen oyun bu mu yoksa yine o külüstür Harry Potter oyunlarından biri mi olacak diye merak ediyordu.
Oyun duyurulduktan yaklaşık 1.5 sene sonra ilk oynanış gösterildi ve bu sefer insanları neyin beklediğini az çok görmüş olduk.
Tabi oynanışlar ve gösterimler de yanıltabilir ama yine de @Silver ile olumlu bakıyorduk ve Harry Potter ateşimizi dizginleyemedik.
İyi heyecanlanmıştık bu oyuna, ilk trailer kaçak gibi bir şeydi, bakın böyle bir şey yapıyoruz bizi destekleyin şeklinde.

Oyuna geçecek olursak Hogwarts'ı Platinlemek yaklaşık 60-65 saat sürdü.
Senin şu platin deliliğin görmeye değer. Ben kafama göre oynadım yine, tüm yan görevleri bitirmek istiyordum ve bu hedefe ulaştım.

Hogwarts'ı platinlemek için 3 temel şey gerekiyor:
3. Son ve aynı zamanda en sinir bozucu olan kısmı oyunu 3 defa daha baştan başlayıp bütün 4 evle Jackdaw görevine kadar oynamak.
Bunun sebebi her evin Jackdaw görevinin farklı olması.
Gryffindor açmak zorunda kaldığına güldüm. :hhh:Keşke evlere özel daha fazla çeşitlilik olsaymış.
Oyunun en güzel kısımları net olarak başlarıydı.
Çünkü o beklenen Harry Potter oyununu oynama heyecanı ve ilk defa okulda takılmak, derslere girmek ve o keşfin yaşattığı eğlence cidden bir başkaydı.
Okuldaki her kapının arkasını merak ediyordum ve dolaşırken sanki yabancı bir yerde değil de tanıdık bir yerde dolaşıyormuş gibi hissediyordu insan.
Oyunun en keyifli ve en güzel iki alanı Hogwarts ve Hogsmeade köyüydü.
Okulun içindeki mimari ve detaya olan sevgi çok yüksekti.
Oyunun ilk saatleri çocuk gibiydim, böyle okulun her yerini geziyordum aaa ne güzel yapmışlar diye.
Mesela oyunun başında Troll'ün köye saldırıp binaları yıktığı bir görev vardı ama maalesef ondan sonrasının devamını getiremediler ve köy gezmelik bir yer oldu sadece.
Maalesef haklısın, burada birkaç hangout event falan olsa oyunu güzelleştirirdi.
Oyunda yaz, sonbahar ve kış olmak üzere 3 mevsim var. Her mevsimde dünya biraz değişiyor.
Mevsimler tat katıyor oyuna.
Oyunun artıları olduğu gibi eksikleri de vardı tabii. İkisinden de biraz bahsetmek istiyorum.

Öncelikle oyunda fazla risk alınmadığını hissediyorsunuz yani zaten kendi kendine riskli bir oyun olduğu için oyunun içi olduğu kadar standart tutulmaya çalışıldı.
Hikayesi olsun, açık dünyası olsun, diyaloglar olsun çok sıradan ve standart unsurlardı. Quidditch'i bile sokmamaya karar verdiler.
Yani hiç ekstra risk almayıp ilk denemeyi yapmışlar. Tabi fantastik canavarları şimdiden koymaları güzel oldu böylelikle hemen dünyaya entegre oldular.
Bu kadar safe oynayan bir oyun daha gelmemiştir. Dersten geçer not alayım yeter diyen öğrenci gibi bir oyun. Quidditch önümüzdeki oyunda gelir diye düşünüyorum, hani tamam oyunun kuralları üzerine düşünülmemiş sadece snitch'i yakalasan yeter ama yine de oynaması keyifli olur gibi. Geçenlerde yine 2002 yılında çıkan Quidditch World Cup oyununu oynamıştım, basit ama keyifli bir yapısı var.
Oyunun başı ne kadar iyi olduğunu söylesemde oyunun başında deli gibi dolap aradım. O kadar loot var ama çantamız aşırı küçük ve koyacak yerimiz de yok.
Başta çok araştırdım ama nafile oyuna dolap koymamışlar. Oyunda Transmog sistemi çok iyi çalışsa da habire köye gidip eşyaları satmak hoş değildi.
Odamıza ufak bir dolap konmalıydı bence.
Yani bunu eklememiş olmaları inanılmaz. İnanılmaz sinir bozucuydu.
Oyunda fena olmayan şeylerden biri de kombatıydı. Kombat biraz gow’u andırdı. Kombatı genel olarak başarılıydı yani dövüşmekten sıkıldığım hiç olmadı sanırım.
Tabi kombat böyle kalmamalı. Fazla riske girmediler derken bu konuda da girmemişler ama sonraki oyunlarda kombatı kesinlikle geliştirmeliler ve çeşitlendirmeliler.
Zaten kullanılabilir büyüler de artacaktır ilerleyen oyunlarda.
Combat'ı sevdim ben. Accio - Upgrade edilmiş Incendio - Glacius - Diffindo combosu favorimdi. Daha da üstüne koyacaklarını düşünüyorum.
Örümceklere ve kurtlara da ayrı bir parantez açmak istiyorum. Yahu oyuna bu kadar örümcek ve kurt koymaya ne gerek vardı.
Benim en çok şikayet ettiğim noktalardan biri düşman çeşitliliği. Aynı düşmanlarla kapışıp durmak sıkıyor insanı.
Mesela baş Villian'ımız Goblin isyanının lideri Ranrok'un insanları sevmeme sebebi çok basit.
Bu bir gün illegal Ejder kampına gitmiş ve ejderleri çok sevmiş. Sonra oraya hep gizli gizli ejderleri görmek için gitmiş.
Oradaki sahibin gözüne girmek istemiş ve adama kaybolan asasını bulup getirmiş vermiş.
Adam Ranrok'un elinde asa görünce çılgına dönmüş ve Ranrok’u ölüsüyle dövmüş. (Yasalara göre Goblinlerin asa bulundurması yasak)
O günden beri insanlardan nefret ediyormuş.
Ben şahsen Grindelwald veya Voldemort gibi tek bir oyunda düşmeyecek olan, korku salan, sağlam derinliği olan, oluşumu ve hedefi olan bir Villian isterim.
İlk oyun olduğu için laf etmedim buna ama ikinci oyun için bu kadar basit bir şekilde işlemezler umarım villianları.
Oyuna geri dönecek olursak, oyundaki bazı görevler fena değildi ama kesinlikle yeterli değildi. Harry Potter evrenini derinden hissettiren az görev vardı maalesef.
Çok hoşuma giden 2-3 görev vardı.
Bunlardan biri birisini kurtarmaya giderken illegal ejder dövüşlerinin yapıldığı mekana girdiğimiz görev.
Poppy favorim ya, kendisi için daha fazla content olmalıydı. Yarış yaptığımız kız vardı adını unuttum şimdi, onun yaşadığı sıkıntıya yardımcı olabileceğimiz birkaç görev güzel gidermiş ama maalesef.
Son olarak oyunun en iyi görevi Haunted Hogsmeade göreviydi. Oyunla ilgilenenler için kesinlikle görmeye değer bir görev.
Tüm görevleri yapmama rağmen niye hatırlamıyorum diyordum exclusive bir görevmiş, ya arkadaş...

Birkaç resim de ben atayım:







Oyunda Lord of The Shore yani bir Graphorn ile ilk kapıştığımda ve onu yendiğimde son kez üstüme koşup saldırmak istiyor ve oyun bana o anda 2 seçenek sunuyor.
Ya Graphorn'a ateş büyüsüyle saldırıp biat ettireceğim ya da önünde diz çöküp onu arkadaş olarak kabul edeceğim.
Tabi öncesinde Graphorn'u yeterinde hırpaladığımız için ve onu kendimize kazanmaya çalıştığımız için diz çöktüm.
Tam tersini yaptığım için hangimiz Gryffindor hangimiz Slytherin bilemedim. .d

Yani dostlar toparlayacak olursam bu oyun Harry Potter evreniyle oyun dünyasında rekabet etmek için yeterli ve başlangıç için iyi bir oyundu.
Ama kesinlikle böyle kalmamalı çünkü evrende kullanılabilecek çok malzeme var ve bu başarıyı gördükten sonra kendilerini geri tutmayıp artık risk alabilirler.
Bütçe açısından da sorun çıkaracaklarını düşünmüyorum çünkü son zamanlarda yaptıkları en karlı işlerden biri oldu bu.
Şu saatten sonra 2. oyunun çıkması garanti gibi bir şey zaten.
Dostlar benden bu kadar buraya kadar okuduysanız teşekkür ediyorum sağlıcakla kalın.
Oldukça güzel bir inceleme olmuş, eline sağlık. Ben şu okul düellosunun tek seferlik olmasına sinirim hala, kesinlikle tekrarlanabilen bir turnuva gelmeli yeni oyunda.
 
Fazla uzun olmayan güzel bir inceleme olmuş, görseller şahane özellikle okulun içinden attıkların.

Benim en çok hoşuma giden görev siyah beyaz görüntüde başka bir aleme gidip o münevver asayı aldığın görevdi xD
The Unfinished Swan'a benzettim epey. Ben de en çok o görevi beğendim.

Elleri dert görmeye @Historia kadar olmasa da ben de 39 saat oynayıp %100'lemiştim oyunu. Tabii bir platin değil. :oleyo:

Müthiş atmosfer, berbat hikâye, fena olmayan bir dövüş sistemi ama buna karşın kısıtlı düşman sayısıyla bir öyle bir böyle bir oyundu. Dünyasında dolanması bir Harry Potter sevdalısı olmayan benim için bile güzeldi. Zaten bu kadar güzel bir dünya yaratılmamış olsa dönüp bakılacak oyun değil. :oleyo2:
O görevi bende beğenmiştim hatta karikatüristik konsepti falan hoşuma gitmişti. Görevde ölüm yadigarlarını buluyorduk ve onu fark ettiğimde bir heyecan sarmıştı.

O görevde 2 noktada beni rahatsız eden şeyler olmuştu yoksa favorilerime rahat girerdi. Görevde biraz fazla gizlilik vardı yani biraz fazla belim ağrıdı açıkçası :D
Bir diğer nokta ise Mürver asayı elimize aldığımızda sadece 3-4 büyü kullanabiliyorduk ve bende beklediğim güç patlamasını yaratamadı maalesef.
Kendimi asaya söz geçiremeyen Voldemort gibi hissettim :D
En azından Mürver asayla şöyle aşırı 1-2 büyü yapabilseydik güzel olurdu.

İyi heyecanlanmıştık bu oyuna, ilk trailer kaçak gibi bir şeydi, bakın böyle bir şey yapıyoruz bizi destekleyin şeklinde.
Aynen oyunun çıkmadan önce tatlı bir heyecanı vardı. İyi ki oyun hayal kırıklığı değildi o konuda şanslıydık.
Gryffindor açmak zorunda kaldığına güldüm. :hhh:Keşke evlere özel daha fazla çeşitlilik olsaymış.
Birde Gryffindor'u en sona bırakmıştım:D İstemeye istemeye yaptık mecbur:gamyon:
Yani bunu eklememiş olmaları inanılmaz. İnanılmaz sinir bozucuydu.
Benim en çok şikayet ettiğim noktalardan biri düşman çeşitliliği. Aynı düşmanlarla kapışıp durmak sıkıyor insanı.
İlk oyun olduğu için laf etmedim buna ama ikinci oyun için bu kadar basit bir şekilde işlemezler umarım villianları.
İşte ilk oyun diye bazı eksiklikleri göz ardı ediyoruz bir şekilde ama 2. oyunda bu tarz şeyler yaşanırsa büyük sıkıntı olur.
Şu resme bayıldım ya. Buram buram Harry Potter kokuyor.
Oldukça güzel bir inceleme olmuş, eline sağlık. Ben şu okul düellosunun tek seferlik olmasına sinirim hala, kesinlikle tekrarlanabilen bir turnuva gelmeli yeni oyunda.
Teşekkür ederim HP fandaşım:sapkali: Kesinlikle, dövüş turnuvaları hatta gerekirse ateş kadehindeki gibi etkinlikler olmalı.
 
Hogwarts Legacy

Yönetmen:
Alan Tew

Tür: Aksiyon, RPG

Çıkış Yılı: 2023

Platform: Playstation, Xbox, Windows, Switch (sonra)

Yayınlayan/Geliştiren: Avalanche Software, Portkey Games, Warner Bros I.E.



İnceleme

Biliyorum bu yazıyı yazmak için baya geç kaldım:/ Ramazan başlayınca anca boş vaktim oldu.

Hogwarts Legacy ilk duyurulduğunda herkesin aklında soru işaretleri vardı.
Herkes 20 yıldır beklenen oyun bu mu yoksa yine o külüstür Harry Potter oyunlarından biri mi olacak diye merak ediyordu.
Oyun duyurulduktan yaklaşık 1.5 sene sonra ilk oynanış gösterildi ve bu sefer insanları neyin beklediğini az çok görmüş olduk.
Tabi oynanışlar ve gösterimler de yanıltabilir ama yine de @Silver ile olumlu bakıyorduk ve Harry Potter ateşimizi dizginleyemedik.

Tabi bu aynı zamanda riskli bir girişimdi çünkü karşında hazır bekleyen milyonlardan oluşan bir kitle var ve sen bunları tatmin etmek zorundasın.
Nice büyük evrenler hayranlarını memnun edemedi dolayısıyla bu büyük oyun girişimi başarısız olursa bu denli bir bütçeyle bu evrene devamlı destek sağlanmazdı.
Dolayısıyla oyun tek sıkımlık bir kurşun olacaktı ama başarılı olursa da bu evren oyun dünyasındaki yerini alacaktı.

Oyun çıkmadan 5 hafta öncesinden bile ön siparişlerle satışlarda ilk sıralardaydı ve o zaman anlaşıldı ki oyun berbat bir çıkış yapmadığı sürece peynir ekmek gibi satacaktı.
Oyun çıktıktan 2 hafta içerisinde 12 mlyon adet sattığını ve 850 milyon dolar gelir elde ettiklerini duyurdular.
Yani anlayacağınız oyun iki hafta içerisinde son çıkan Harry Potter filmini ikiye katladı. Ve bu sayıya Elden Ring'den hızlı ulaştı.
Hatta 5 hafta içerisinde İngiltere'de Elden Ring'in toplam satış sayısını geçti.
Asıl can alıcı olay oyun eski konsollara ve Switch'e henüz çıkmış değil. Onlara da çıkmış olsaydı yüksek ihtimalle Elden Ring'i hatta Cyberpunk'ı da satışlarda geçerdi.

Oyuna geçecek olursak Hogwarts'ı Platinlemek yaklaşık 60-65 saat sürdü.
Hogwarts'ı platinlemek için 3 temel şey gerekiyor:

1. Oyundaki ana görevi ve bütün yan görevleri yapıp Challenge'leri %100 tamamlayıp level 40'a ulaşmak.
2. Oyundaki bütün 618 toplanabilir unsurun tamamını toplamak.
3. Son ve aynı zamanda en sinir bozucu olan kısmı oyunu 3 defa daha baştan başlayıp bütün 4 evle Jackdaw görevine kadar oynamak.
Bunun sebebi her evin Jackdaw görevinin farklı olması.

Oyunun en güzel kısımları net olarak başlarıydı.
Çünkü o beklenen Harry Potter oyununu oynama heyecanı ve ilk defa okulda takılmak, derslere girmek ve o keşfin yaşattığı eğlence cidden bir başkaydı.
Okuldaki her kapının arkasını merak ediyordum ve dolaşırken sanki yabancı bir yerde değil de tanıdık bir yerde dolaşıyormuş gibi hissediyordu insan.
Oyunun en keyifli ve en güzel iki alanı Hogwarts ve Hogsmeade köyüydü.

Okulun içindeki mimari ve detaya olan sevgi çok yüksekti.
Hatta okulun dışındaki ışıklandırma bu kadar iyi değil, okulun içinde çok daha kaliteli bir ışıklandırma kullanmışlar.
Yani okulun içinde dış dünyaya göre grafikler çok daha iyiydi.

Derslere girmek, hocaları tanımak, oradan oraya koşmak güzeldi. Tanıdık köşeler ve eşyalar bulmak da öyle.
Başlarda okulda o kadar dolaşıyordum ki okulun içindeki toplanabilir eşyaların neredeyse yarısını toplamıştım.
Hele ilk defa Great Hall'a girince sanki oturma odasına girmiş gibi hissettim.
Aynısı Hogsmeade için de geçerli.
Dükkanda yaramazlık yaparken yakalanan ve esnaf tarafından ayakları bağlanan iki öğrenci.

Başlarda Hogsmeade'de gezmek de çok keyifliydi çünkü dükkanların içi aynı okulun içi gibi muazzam detaylıydı.
Zaten belli en çok emek okula ve Hogsmeade'deki dükkanlara harcanmış.
Ama tabi dükkanlar çok güzel olsa da onları oyun boyunca fazla kullanmadım çünkü oyun sizi eşya satmak dışında oyuncuyu Hogsmeade'de fazla tutmayı sağlayamıyor.
Mesela oyunun başında Troll'ün köye saldırıp binaları yıktığı bir görev vardı ama maalesef ondan sonrasının devamını getiremediler ve köy gezmelik bir yer oldu sadece.

Oyunda yaz, sonbahar ve kış olmak üzere 3 mevsim var. Her mevsimde dünya biraz değişiyor.
Sonbahar oyundaki en beğendiğim mevsim olabilir, ağaçlar falan da renklendi o mevsimde.
Miss.
Hem okuldaki cadılar bayramı için kabak süslemesi de hoştu.

Filmlerde açık ara en çok sevdiğim mevsim kış oluyordu ve oyunlarda da karı çok severim ama oyun kışı kullanma konusunda yetersiz kaldı ve neredeyse sadece beyaz örtü örtmüş gibiydi.
Yine de fena değildi ama keşke ona göre görevler ve etkinlikler de olsaymış.
Noel vakti Great Hall güzel süslenmişti ona diyecek bir şey yok.

Oyunun artıları olduğu gibi eksikleri de vardı tabii. İkisinden de biraz bahsetmek istiyorum.

Öncelikle oyunda fazla risk alınmadığını hissediyorsunuz yani zaten kendi kendine riskli bir oyun olduğu için oyunun içi olduğu kadar standart tutulmaya çalışıldı.
Hikayesi olsun, açık dünyası olsun, diyaloglar olsun çok sıradan ve standart unsurlardı. Quidditch'i bile sokmamaya karar verdiler.
Yani hiç ekstra risk almayıp ilk denemeyi yapmışlar. Tabi fantastik canavarları şimdiden koymaları güzel oldu böylelikle hemen dünyaya entegre oldular.

Oyunun başı ne kadar iyi olduğunu söylesemde oyunun başında deli gibi dolap aradım. O kadar loot var ama çantamız aşırı küçük ve koyacak yerimiz de yok.
Başta çok araştırdım ama nafile oyuna dolap koymamışlar. Oyunda Transmog sistemi çok iyi çalışsa da habire köye gidip eşyaları satmak hoş değildi.
Odamıza ufak bir dolap konmalıydı bence.

Oyunda fena olmayan şeylerden biri de kombatıydı. Kombat biraz gow’u andırdı. Kombatı genel olarak başarılıydı yani dövüşmekten sıkıldığım hiç olmadı sanırım.
Tabi kombat böyle kalmamalı. Fazla riske girmediler derken bu konuda da girmemişler ama sonraki oyunlarda kombatı kesinlikle geliştirmeliler ve çeşitlendirmeliler.
Zaten kullanılabilir büyüler de artacaktır ilerleyen oyunlarda.

Örümceklere ve kurtlara da ayrı bir parantez açmak istiyorum. Yahu oyuna bu kadar örümcek ve kurt koymaya ne gerek vardı.
Her kurt öldürdüğümde içim yandı ya. Hani Skyrim veya Witcher oynamıyoruz ki. Harry Potter bu neden çiçek koparır gibi kurt öldürüyoruz.
Örümcekleri yasak ormana doldurun ona bir şey demem de ama her yerdeydiler ya.
Yasak orman demişken bu ormanı da çok daha iyi kullanmalılar ve daha kaliteli ve kapsamlı görevlere ev sahipliği yapmalı.

Oyunun moral sistemi Assassin's Creed Valhalla'daki Viking morali gibiydi. Köy- kilise yakıyoruz ama ortalıkta barışçıl kahraman gibi takılıyoruz.
Hogwarts'ta da öyle. Milletin evini soyup, adam öldürüp başarılı seçilmiş öğrenci gibi dolaşıyoruz ortalıkta.
İlerleyen oyunlarda moral sistemi üzerinde de çalışılması gerekiyor.

Mesela baş Villian'ımız Goblin isyanının lideri Ranrok'un insanları sevmeme sebebi çok basit.
Bu bir gün illegal Ejder kampına gitmiş ve ejderleri çok sevmiş. Sonra oraya hep gizli gizli ejderleri görmek için gitmiş.
Oradaki sahibin gözüne girmek istemiş ve adama kaybolan asasını bulup getirmiş vermiş.
Adam Ranrok'un elinde asa görünce çılgına dönmüş ve Ranrok’u ölüsüyle dövmüş. (Yasalara göre Goblinlerin asa bulundurması yasak)
O günden beri insanlardan nefret ediyormuş.
Ben şahsen Grindelwald veya Voldemort gibi tek bir oyunda düşmeyecek olan, korku salan, sağlam derinliği olan, oluşumu ve hedefi olan bir Villian isterim.

Hikaye ve Villian demişken ben olsam büyük bir hikayeyi 3-4 oyuna dağılacak şekilde parçalara bölerdim ve oyunlardaki karakterleri iyice derinleştirip sağlam bir ortam kurardım aynı filmlerdeki gibi.
Ama bunu yapmamalarının sebebini de anlıyorum çünkü bu oyunun bu kadar başarılı olacağını kestiremezlerdi. Oyun ciddi bir başarıyı yakaladığına göre umarım sağlam hikayeler ve karakterler görürüz çünkü bu oyunda hem yan karakterler hem Villian hem hikaye açısından biraz yavandı.

Neyse okulun dış kısmına gelelim biraz.
Okulun o meşhur yamuk tahta köprüsünü geçtikten sonra şöyle bir uzaklara daldım...
Ah... ah...

Okulun dışı demişken oyunun yarısından sonra çoğu vaktinizi açık dünyada geçiriyorsunuz. Maalesef oyunun temposu da bununla birlikte düşmeye başlıyor.
Yarısından sonrası da eğlenceliydi ama oyun ondan sonra klasik açık dünya oyununa dönüşmeye başladı. Kamp temizle, aynı bilmeceleri çöz, şunu bunu topla.
Tam bu kısımda forumdakiler için yayın açmaya başladım. Yayını 30-40 saatten sonra açabildim yani daha çok açık dünya odaklı olduğu kısma denk geldi.
Yine de yayınlar çok eğlenceliydi.

Mesela ben oynarken bir yandan @RedTeroR bıçak duellolarını anlatıyordu ondan sonra @Arthur Morgan okulda Jeff Hardy ile dalga geçen arkadaşını köşeye sıkıştırıp nasıl dövdüklerini anlatıyordu.
@İnari de sağolsun tuhaf sorular soruyordu hiç yumurtasız melemen yediniz mi falan diye. Yayınlarda hep böyle bir ortam vardı yani.

Tabi yayında dostlarım @twei @Sodex, @Kuzan, @Müsteşar Kemal @Bisküvi, @Allen ve niceleri de vardı.
Unuttuğum biri varsa affetsin malum oyunun üzerinden biraz vakit geçti:/

Oyuna geri dönecek olursak, oyundaki bazı görevler fena değildi ama kesinlikle yeterli değildi. Harry Potter evrenini derinden hissettiren az görev vardı maalesef.
Çok hoşuma giden 2-3 görev vardı.
Bunlardan biri birisini kurtarmaya giderken illegal ejder dövüşlerinin yapıldığı mekana girdiğimiz görev.

Mesela 3 affedilemez büyüden biri olan Crucio büyüsünün görevinin hikayesi çok iyiydi ve Harry Potter dünyasının karanlık yüzünü çok iyi gösteriyordu.
Bu görevden sonra Souls duygularım depreşti ve kendimi hemen bir katedrala attım.

Son olarak oyunun en iyi görevi Haunted Hogsmeade göreviydi. Oyunla ilgilenenler için kesinlikle görmeye değer bir görev.
Müthiş görev tasarımı, gizem, korku, dövüş ne ararsanız var bu görevde. Sanki sizi yemeye çalışan gizemli bir evden kaçmaya çalışıyormuşsunuz gibiydi.
Hatta nasıl okul içinde grafikleri arttırdılarsa bu görev için de ayrı bir çaba sarf etmişler.
Görevin ortasında @twei ''görev yapacaksanız böyle yapın'' diye sinirlendi. Adam haklı keşke diğer görevler de bu kalitede olsaymış.

Görevlere değinmişken yukarıda 4 evin de Jackdaw görevinin farklı olduğundan bahsetmiştim.
Hufflepuff'ı seçerseniz Azkaban'a gidebiliyorsunuz.
Azkaban'a gidince baya şaşırmıştım. Ana oyuna koymayıp ev seçimine özel yapmışlar. Şahsen 4 farklı görevden en güzel Jackdaw görevi Hufflepuff'ındı.

Açık dünyanın büyüklüğü tam tadındaydı ama bir iki güzel tasarımlı köy dışında pek görülecek bir şey yoktu.
Görülecek pek bir şey yoktu derken mekan olarak diyorum yoksa bazı dungeon'larda hoş şeyler vardı.
Büyük bir ağacın altında duran bir Centaur.

Oyunda Lord of The Shore yani bir Graphorn ile ilk kapıştığımda ve onu yendiğimde son kez üstüme koşup saldırmak istiyor ve oyun bana o anda 2 seçenek sunuyor.
Ya Graphorn'a ateş büyüsüyle saldırıp biat ettireceğim ya da önünde diz çöküp onu arkadaş olarak kabul edeceğim.
Tabi öncesinde Graphorn'u yeterinde hırpaladığımız için ve onu kendimize kazanmaya çalıştığımız için diz çöktüm.
Seslide olanların bazıları ''böyle dark lord mu olur niye diz çöküyorsun'' falan dedi.
Sonra gökten bir @MRTFR geldi ve dedi ki:

Karanlığa giden yolda bazen fedakarlıklar yapmak gerekir.

Dedi ve ortalık sus pus oldu. Kimse de bir şey demedi ondan sonra.

Yani dostlar toparlayacak olursam bu oyun Harry Potter evreniyle oyun dünyasında rekabet etmek için yeterli ve başlangıç için iyi bir oyundu.
Ama kesinlikle böyle kalmamalı çünkü evrende kullanılabilecek çok malzeme var ve bu başarıyı gördükten sonra kendilerini geri tutmayıp artık risk alabilirler.
Bütçe açısından da sorun çıkaracaklarını düşünmüyorum çünkü son zamanlarda yaptıkları en karlı işlerden biri oldu bu.
Şu saatten sonra 2. oyunun çıkması garanti gibi bir şey zaten.

Dostlar benden bu kadar buraya kadar okuduysanız teşekkür ediyorum sağlıcakla kalın.
Bu incelemeyi bekliyordum eline sağlık. Yayınlarda güzel vakit geçirdim tekrardan teşekkürler. Sen ne açsan izleriz.
 
The Forgotten City



Yönetmen: Nick Pearce
Türü: Macera
Çıktığı Yıl: 28 Temmuzl 2021
Yayıncı/Geliştirici: Modern Storyteller

Konusu
Karakterimiz bir nehir kenarında gözlerini açar. Karşısında Karen isimli bir kadın vardır. Karen karakterimize onu nehirde sürüklenirken gördüğünü ve karaya çıkardığını söyler. Sonrasında yanında Al isimli bir arkadaşının olduğunu, arkadaşının yakındaki Roma harabelerine gittiğini ve geri dönmediğini söyler. Sonrasında karakterimize bir el feneri vererek ondan arkadaşını bulmasını ister. Karakterimiz Al'ı bulmak için harabelere girer, arayışı sırasında zemin açılır ve bir borunun içinden kayarak bir havuzun içine düşer. Yoluna devam ederken etrafda garip görünümlü bir sürü altından heykel görür. Nihayet dışarı çıktığında onu Galerius isimli birisi karşılar. Karakterimiz zamanda geriye gitmiş ve Roma dönemine gelmiştir. Galerius bir Romalı olduğunu söyleyerek bizi şehrin yöneticisi olan Sentius isimli adama götürür. Sentius bizim gelecekten geldiğimizi bilmektedir. Geldiğimiz şehirde günah işlemek yasaktır. Altın Kural nedeniyle bir kişi bile günah işlerse şehirde yaşayan tüm insanlar altından heykellere dönüşmektedir. Şehrin her yerinde gördüğümüz altından heykeller daha önce şehirde yaşamış ve bir/birkaç kişinin işlediği günah/günahlar nedeniyle altına dönüşmüş insanlardır. Sentius bizlere yakında şehirde birinin bir günah işleyeceğini ve bu yüzden herkesin öleceğini söyler. Sonrasında da bizden günahı işleyecek kişiyi bularak engellememizi ister. Böylece günahkar arayışındaki amansız mücadele başlar.

İnceleme
Oyun hakkında çok bir şey söylemek istemiyorum, çünkü oyunu ne kadar az şey bilerek oynarsanız o kadar zevk alırsınız. Oyun aslen bir Skyrim modu olarak çıkmış. Avustralya'da avukatlık yapan Nick Pearce amatör olarak oyunlarla ilgilenen ve fantezi hikayeler yazan bir adammış. Bir gün Skyrim'e mod yazarak oyunun geçtiği şehri oluşturmuş, mod çok sevilmiş ve oyuncular tarafından tercih edilmiş. Nick daha sonra yazdığı hikayelerden birini oyuna uyarlamaya karar vermiş. İşinden istifa ederek yanına iki kişi daha bulmuş ve yıllarca uğraşarak bu oyunu yaratmıış. Oyunun çok profesyonel olmadığını oynarken anlıyorsunuz, ama sürprizlerle dolu hikayesi sayesinde bu durum insanın gözüne hiç batmıyor. Zaten çoğunlukla insanlarla konuştuğunuz için mekaniklere pek ihtiyaç olmuyor. Şehir ve oyunun konsepti çok güzel düşünülmüş ve hayata geçirilmiş. Açıkçası bu kadar iyi bir hikaye beklemiyordum. Her bir adımda beni ters köşe yaptı. Oyundaki her bir karakter, her bir diyalog özenle hazırlanmış. Emek verildiği belli oluyor. Amatör bir iş olmasına rağmen birçok ödül almayı da başarmış. Konuşma üzerine gizem unsuru olan oyunları sevenler kesinlikle oynasınlar, pişman olmayacaklardır.
 
Pizza Tower

Tasarımcılar:
McPig

Tür: Platform

Çıkış Tarihi: 26 Ocak 2023

Platformlar: Windows

Yayınlayan/Geliştiren: Tour De Pizza



Aslında bu incelemeyi okumak yerine direkt bu introyu izleseniz aşağı yukarı nasıl kafada bir oyun oynayacağınızı anlamış olursunuz. Ama madem buradayız o zaman başladığımız işi bitirelim.

Hikaye

Ana karakterimiz Peppino Spaghetti
Kendi halinde restoranını işleten İtalyan bir aşçıdır. Bir gün Pizzaface
Adında bir pizza restoranını yıkmaya karar verir.
Bizim Peppino'da bunun yaşanmasına engel olmak için koşa koşa Pizzface'in yaşadığı ve oyuna adına veren Pizza Tower'a gider.

Anlayacağınız 90'ların arcade oyunlarının kısa ve basit hikayelerinin, 2000'lerin komedi çizgi filmlerinin absürt ve eğlenceli konularının karışımı bir oyun var. Ve açık konuşmak gerekirse ben epey sevdim bu kısa ve basit hikayeyi. Özellikle Pizzaface'in durduk yere Peppino'nun restoranını yıkmaya karar vermesi epey komiğime gitti.

Oynanış

Türünde de yazdığı gibi Pizza Tower bir platform oyunu. Tabi oyunda sadece platform yok. Oyunda aynı zamanda boss dövüşleri de var.
Oyunun temeli koşma üzerine kurulu. Siz ne kadar hızlı koşarsanız oyunda o kadar güçlü ve durdurulamaz olursunuz. Yinede temel hareketlerden bahsetmemiz gerekirse:
Shift: Koşma
Z: Zıplama
X: Saldırı
C: Fotoğraf Çekme

Oyundaki temel hareketlerimiz bunlar. Şimdi bana ''Peki bu kadar sığ temeller ile bu oyun kendini nasıl oynattırıyor?'' diyebilirsiniz. Ona birazdan değinecem.

Oyunda tam olarak 5 kat var ve her katta yaklaşık 4-5 bölüm var. Her bölümde toplamamız gereken 5 tane pizza malzemesi vardır.
Her biri malzeme başı 10 dolar verir. Bu paralar ile ne yapacağınızı sonra anlatacam. Tüm malzemeleri topladıktan sonra haritanın sonunda devirmeniz gereken Sütun John bulunur.
Sütun John'u devirdiğiniz de size verilen süre içerisinde başladığınız yere geri dönmeniz gerekir. Eğer vaktinde dönmezseniz Pizzaface sizi kovalamaya başlar. Ve sizi yakalar ise kaybetmiş olursunuz.
Eğer bitirdiğiniz bir bölümü tekrar oynamak isterseniz bu sefer bölümün sonunda Pizza Portalı görürsünüz.
İsteğinize bağlı bir şekilde bu portala girerek haritayı baştan sona 2. kez koşabilirsiniz.
Bunun dışında her bölümün içinde gizli hazineler vardır.
Bu hazine odalarının kapısını yalnızca Kapıcı Gerome açabilir.
Bu hazineleri almak zorunda değilsiniz. Ama hepsini almanız şartıyla oyunun sonuna etkiniz olur. Sonu değiştirmez ama ekstradan bir şey ekler. Benim tavsiyem hepsini toplamaya çalışınız.
Her bölümün içerisinde 3 tane gizli göz kısımı bulunur.
Yine bunları yapmak zorunda değilsiniz ama eğer yaparsanız eğlenceli bir sürpriz sizi bekler.
Şimdi asıl olaya geçelim. Her bölüm bu temel mekanikler ile sizi nasıl eğlendirecek? Cevap basit. Her bölümün teması farklı.
İsterseniz bir bölümde şövalye olabilir
Hayalet olabilir
Hatta silah bile kullanabilirsiniz.
Bazen de can dostumuz Gustavo olarak da bölüme devam edebilirsiniz.
Tabi her bölüm değişen sadece özelliklerimiz değil. Düşman tipleri de değişiyor. O yüzden bölümlerde oyun kendini tekrar ediyormuş gibi hissetmiyorsunuz.
Düşmanlardan hasar alabiliyorsunuz. Fakat bu bölümü kaybetmenize neden olacak bir şey değil. Dediğim gibi bölümü sadece son koşuda pizzaface sizi yakalarsa kaybetmiş olursunuz. Bunun dışında hiç bir hasar sizi öldürmez.
Düşmanlardan aldığınız hasarlar, topladığınız puanlar ve bölümü bitiriş sürenize göre rütbe alırsınız. D'den P'ye kadar rütbeleriniz var.

Şimdi boss dövüşlerine geçecek olursak. Oyunda final boss da dahil toplam 5 boss var.

Her katta bir boss bulunmaktadır ve her bossu bölümlerdeki topladığımız paraları Mr. Stick adlı sülüğe vererek açıyoruz.
Şimdi her ne kadar oyundaki bossları az bulsam da ve dövüşlerin pekte zor olmadığını düşünsem de ben bu bosslara bayıldım. Sadece dövüşleri değil aynı zamanda karakterlerinin de çok eğlenceli olması dövüşlere ayrı bir zevk veriyor. Sanki bir çizgi film dövüşünün (Buradan da cupheade selam olsun) içindeymişsiniz gibi. Yani oyunun sizi bosslar konusunda tatmin edeceğini söyleyebilirim. Özellikle son dövüş epey bir gazdı.

Bu arada fark ettiyseniz 4. bossun hiç bir resmini göstermedim. Oyunun introsunda bile gözükmüyor kendisi. Benim de size tavsiyem sakın internetten falan bakmayın. Direkt kendiniz oyunu oynayıp görün. Zira yapımcılar bu bossun temasını sürpriz yapmak istemişler. Çokta yerinde bir karar almışlar. Çünkü 4. boss cidden sizi şaşırtıyor. Çok merak ediyorsanız size boss hakkında sadece şunu söyliyim. Korku oyunu olmayan bir oyun bir anda korku oyununa dönüyor. Bu açıklama sizin için yeterli olur sanırım.

Kısacası gerek temel mekanikleri, gerek her bölümdeki ayrı teması ve gerek boss dövüşleri ile epey zevkli bir oynanışa sahip Pizza Tower. Şunu da söyliyim bu oyun zor bir oyun değil. Belki Don't Make a Sound ve War bölümleri genele kıyasla bir tık zor gelebilir. Yine almak istediğiniz ranka göre bölümü oynayışınız zorlaşır ama S ve P rankı dışında hiç bir rankı almak zor değil. Zaten siz kasamdan oynasanız bile kolaylıkla A rankını alacağınızın garantisini veririm. Yani dediğim gibi oyun zor bir oyun değil. Eğlenmek için ideal bir oyun bence.

Animasyonlar
Animasyon tarzı olarak 2000'lerin komedi çizgi filmlerinin tarzı var. Tabi bazen bölümün konsepti gereği farklı bir çizim tarzına geçiyorlar ama genel olarak bu tarz yaygın oyunda. Açık konuşayım ben sevdim bu tarzı. Oyunun çılgın yapısına epey oturmuş. 90'ların arcade tarzı ekledikleri pixeller epey güzel durmuş bu animasyonların üzerine. Çizenlerin ellerine sağlık buradan.

Müzikler
Kesinlikle burada haklarını vermek gerek. Her bölümün temasına göre ayrı ve farklı güzel müzikler yapmışlar. Bazen komik, bazen korku, bazen gaz, bazense epik. Gerçekten 10 numara 5 yıldız müzikleri. İnanmıyorsanız dinleyebilirsiniz.

Özetle indie bir oyun için epey emek verilmiş. Umarım verdikleri emeğin geri dönüşünü fazlası ile alır yapımcılar. 2018'de falan geliştirmeye başlamışlar oyunu. İnternette ararsanız demosunu bulabilirsiniz. Yapımcılar oyunu yaparken sünger bob, çeşitli Fransız çizgi romanları ve Wario Land 4'den bolca ilham aldıklarını söylemişler. Ki bu ilhamları hissedebiliyorsunuz oynarken. Yolları açık olsun. Sizlere de buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Ve iyi günler dilerim.

 
Son düzenleme:
Pizza Tower

Tasarımcılar:
McPig

Tür: Platform

Çıkış Tarihi: 26 Ocak 2023

Platformlar: Windows

Yayınlayan/Geliştiren: Tour De Pizza



Aslında bu incelemeyi okumak yerine direkt bu introyu izleseniz aşağı yukarı nasıl kafada bir oyun oynayacağınızı anlamış olursunuz. Ama madem buradayız o zaman başladığımız işi bitirelim.

Hikaye

Ana karakterimiz Peppino Spaghetti
Kendi halinde restoranını işleten İtalyan bir aşçıdır. Bir gün Pizzaface
Adında bir pizza restoranını yıkmaya karar verir.
Bizim Peppino'da bunun yaşanmasına engel olmak için koşa koşa Pizzface'in yaşadığı ve oyuna adına veren Pizza Tower'a gider.

Anlayacağınız 90'ların arcade oyunlarının kısa ve basit hikayelerinin, 2000'lerin komedi çizgi filmlerinin absürt ve eğlenceli konularının karışımı bir oyun var. Ve açık konuşmak gerekirse ben epey sevdim bu kısa ve basit hikayeyi. Özellikle Pizzaface'in durduk yere Peppino'nun restoranını yıkmaya karar vermesi epey komiğime gitti.

Oynanış

Türünde de yazdığı gibi Pizza Tower bir platform oyunu. Tabi oyunda sadece platform yok. Oyunda aynı zamanda boss dövüşleri de var.
Oyunun temeli koşma üzerine kurulu. Siz ne kadar hızlı koşarsanız oyunda o kadar güçlü ve durdurulamaz olursunuz. Yinede temel hareketlerden bahsetmemiz gerekirse:
Shift: Koşma
Z: Zıplama
X: Saldırı
C: Fotoğraf Çekme

Oyundaki temel hareketlerimiz bunlar. Şimdi bana ''Peki bu kadar sığ temeller ile bu oyun kendini nasıl oynattırıyor?'' diyebilirsiniz. Ona birazdan değinecem.

Oyunda tam olarak 5 kat var ve her katta yaklaşık 4-5 bölüm var. Her bölümde toplamamız gereken 5 tane pizza malzemesi vardır.
Her biri malzeme başı 10 dolar verir. Bu paralar ile ne yapacağınızı sonra anlatacam. Tüm malzemeleri topladıktan sonra haritanın sonunda devirmeniz gereken Sütun John bulunur.
Sütun John'u devirdiğiniz de size verilen süre içerisinde başladığınız yere geri dönmeniz gerekir. Eğer vaktinde dönmezseniz Pizzaface sizi kovalamaya başlar. Ve sizi yakalar ise kaybetmiş olursunuz.
Eğer bitirdiğiniz bir bölümü tekrar oynamak isterseniz bu sefer bölümün sonunda Pizza Portalı görürsünüz.
İsteğinize bağlı bir şekilde bu portala girerek haritayı baştan sona 2. kez koşabilirsiniz.
Bunun dışında her bölümün içinde gizli hazineler vardır.
Bu hazine odalarının kapısını yalnızca Kapıcı Gerome açabilir.
Bu hazineleri almak zorunda değilsiniz. Ama hepsini almanız şartıyla oyunun sonuna etkiniz olur. Sonu değiştirmez ama ekstradan bir şey ekler. Benim tavsiyem hepsini toplamaya çalışınız.
Her bölümün içerisinde 3 tane gizli göz kısımı bulunur.
Yine bunları yapmak zorunda değilsiniz ama eğer yaparsanız eğlenceli bir sürpriz sizi bekler.
Şimdi asıl olaya geçelim. Her bölüm bu temel mekanikler ile sizi nasıl eğlendirecek? Cevap basit. Her bölümün teması farklı.
İsterseniz bir bölümde şövalye olabilir
Hayalet olabilir
Hatta silah bile kullanabilirsiniz.
Bazen de can dostumuz Gustavo olarak da bölüme devam edebilirsiniz.
Tabi her bölüm değişen sadece özelliklerimiz değil. Düşman tipleri de değişiyor. O yüzden bölümlerde oyun kendini tekrar ediyormuş gibi hissetmiyorsunuz.
Düşmanlardan hasar alabiliyorsunuz. Fakat bu bölümü kaybetmenize neden olacak bir şey değil. Dediğim gibi bölümü sadece son koşuda pizzaface sizi yakalarsa kaybetmiş olursunuz. Bunun dışında hiç bir hasar sizi öldürmez.
Düşmanlardan aldığınız hasarlar, topladığınız puanlar ve bölümü bitiriş sürenize göre rütbe alırsınız. D'den P'ye kadar rütbeleriniz var.

Şimdi boss dövüşlerine geçecek olursak. Oyunda final boss da dahil toplam 5 boss var.

Her katta bir boss bulunmaktadır ve her bossu bölümlerdeki topladığımız paraları Mr. Stick adlı sülüğe vererek açıyoruz.
Şimdi her ne kadar oyundaki bossları az bulsam da ve dövüşlerin pekte zor olmadığını düşünsem de ben bu bosslara bayıldım. Sadece dövüşleri değil aynı zamanda karakterlerinin de çok eğlenceli olması dövüşlere ayrı bir zevk veriyor. Sanki bir çizgi film dövüşünün (Buradan da cupheade selam olsun) içindeymişsiniz gibi. Yani oyunun sizi bosslar konusunda tatmin edeceğini söyleyebilirim. Özellikle son dövüş epey bir gazdı.

Bu arada fark ettiyseniz 4. bossun hiç bir resmini göstermedim. Oyunun introsunda bile gözükmüyor kendisi. Benim de size tavsiyem sakın internetten falan bakmayın. Direkt kendiniz oyunu oynayıp görün. Zira yapımcılar bu bossun temasını sürpriz yapmak istemişler. Çokta yerinde bir karar almışlar. Çünkü 4. boss cidden sizi şaşırtıyor. Çok merak ediyorsanız size boss hakkında sadece şunu söyliyim. Korku oyunu olmayan bir oyun bir anda korku oyununa dönüyor. Bu açıklama sizin için yeterli olur sanırım.

Kısacası gerek temel mekanikleri, gerek her bölümdeki ayrı teması ve gerek boss dövüşleri ile epey zevkli bir oynanışa sahip Pizza Tower. Şunu da söyliyim bu oyun zor bir oyun değil. Belki Don't Make a Sound ve War bölümleri genele kıyasla bir tık zor gelebilir. Yine almak istediğiniz ranka göre bölümü oynayışınız zorlaşır ama S ve P rankı dışında hiç bir rankı almak zor değil. Zaten siz kasamdan oynasanız bile kolaylıkla A rankını alacağınızın garantisini veririm. Yani dediğim gibi oyun zor bir oyun değil. Eğlenmek için ideal bir oyun bence.

Animasyonlar
Animasyon tarzı olarak 2000'lerin komedi çizgi filmlerinin tarzı var. Tabi bazen bölümün konsepti gereği farklı bir çizim tarzına geçiyorlar ama genel olarak bu tarz yaygın oyunda. Açık konuşayım ben sevdim bu tarzı. Oyunun çılgın yapısına epey oturmuş. 90'ların arcade tarzı ekledikleri pixeller epey güzel durmuş bu animasyonların üzerine. Çizenlerin ellerine sağlık buradan.

Müzikler
Kesinlikle burada haklarını vermek gerek. Her bölümün temasına göre ayrı ve farklı güzel müzikler yapmışlar. Bazen komik, bazen korku, bazen gaz, bazense epik. Gerçekten 10 numara 5 yıldız müzikleri. İnanmıyorsanız dinleyebilirsiniz.

Özetle indie bir oyun için epey emek verilmiş. Umarım verdikleri emeğin geri dönüşünü fazlası ile alır yapımcılar. 2018'de falan geliştirmeye başlamışlar oyunu. İnternette ararsanız demosunu bulabilirsiniz. Yapımcılar oyunu yaparken sünger bob, çeşitli Fransız çizgi romanları ve Wario Land 4'den bolca ilham aldıklarını söylemişler. Ki bu ilhamları hissedebiliyorsunuz oynarken. Yolları açık olsun. Sizlere de buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Ve iyi günler dilerim.

Oyunun karikatür yapma sitesini buldum. Buradan iyi şeyler çıkabilir.
 
The Legend of Zelda: Tears of the Kingdom


Not:Oyunu tam anlamıyla bitirmediğim için kapsamlı bir inceleme değildir. Daha çok Botw ile karşılaştırarak farklılıklarından bahsedeceğim.



Oyuna ilk başladığımızda prensesimizle birlikte mağara keşfindeyiz. Antik bir milleti arıyoruz: Zonai. İlk oyunda kalıntılarına sağda solda rastlayabiliriz.
Tünelin sonu tahmin ettiğiniz gibi hoş bir yere çıkmıyor.
Bu güzel maceramızın sonu pekte hoş sonlanmıyor. Gutts olup prensesimizi kurtarmamız gerekse de kaybımız da büyük.

Uyandık. Tabikide bir yol göstericimiz bulunuyor. Fotoğraflarını çekmeyi unuttuğum antik moblar ve kral Rauru:utaniyorum:

Bizden 4 tane shrine yapmamızı isteyerek oynanış videosunda gördüğümüz güçleri kazanmamızı sağlıyor. Sonra sizi bildiğimiz Hyrule haritasına gönderiyor. İndiğimizde Hyrule’un değiştiğini görebiliyoruz. Daha önceden bildiğimiz köylerin dışında yapılar yapılmış, gazete bile çıkarmışlar. Biz son teknoloji elimizle sağı solu uçuralım, hareket ettirelim adamlar anca gazete okusun.


Daha önce stamina yetmediği için beni kudurtan kulelerin yerine bu kuleleri yapmışlar. Belediye çalıştığı için bize de rahat olmuş. Kolay bir şekilde haritaları açabiliyoruz.

Eh map sadece Hyrule ile sonlanmıyor.
Gökyüzü size yetmiyorsa buyrun yerin altı da var.

Moblar da değişmiş tabikide. Dikkat etmezseniz kafanıza yapıştırırlar bir tane.



Bunların dışında gelişen moblar, ara bosslar bulunuyor. Bir kısmını ben de keşfetmediğim için bilmiyorum:good:

Tohum toplama gibi ara görevlerden birisi. Başkanımızın tabelasının dikilmesine yardım ediyoruz. Ayt fiziğin burada işe yarayacağını düşünmezdim.

Genel olarak kombat konusunda ilk oyuna göre daha gelişmiş bir oyun. Silahları füzyonlama, okun ucuna ekstra malzeme takma gibi özellikler zaten videolarda gösterildiği için onlardan bahsetmedim. Ama çeşit olarak bu konularda sınırsız olduğunu söyleyebilirim. Silahınızın ucuna vagon da takabilirsiniz, alev püskürten makinelerde. Size sınırsız imkan veren oyunumuzun tek bir isteği var sizden. Prensesimizi kurtarmanız:utaniyorum:

 
The Legend of Zelda: Tears of the Kingdom


Not:Oyunu tam anlamıyla bitirmediğim için kapsamlı bir inceleme değildir. Daha çok Botw ile karşılaştırarak farklılıklarından bahsedeceğim.



Oyuna ilk başladığımızda prensesimizle birlikte mağara keşfindeyiz. Antik bir milleti arıyoruz: Zonai. İlk oyunda kalıntılarına sağda solda rastlayabiliriz.
Tünelin sonu tahmin ettiğiniz gibi hoş bir yere çıkmıyor.
Bu güzel maceramızın sonu pekte hoş sonlanmıyor. Gutts olup prensesimizi kurtarmamız gerekse de kaybımız da büyük.

Uyandık. Tabikide bir yol göstericimiz bulunuyor. Fotoğraflarını çekmeyi unuttuğum antik moblar ve kral Rauru:utaniyorum:

Bizden 4 tane shrine yapmamızı isteyerek oynanış videosunda gördüğümüz güçleri kazanmamızı sağlıyor. Sonra sizi bildiğimiz Hyrule haritasına gönderiyor. İndiğimizde Hyrule’un değiştiğini görebiliyoruz. Daha önceden bildiğimiz köylerin dışında yapılar yapılmış, gazete bile çıkarmışlar. Biz son teknoloji elimizle sağı solu uçuralım, hareket ettirelim adamlar anca gazete okusun.


Daha önce stamina yetmediği için beni kudurtan kulelerin yerine bu kuleleri yapmışlar. Belediye çalıştığı için bize de rahat olmuş. Kolay bir şekilde haritaları açabiliyoruz.

Eh map sadece Hyrule ile sonlanmıyor.
Gökyüzü size yetmiyorsa buyrun yerin altı da var.

Moblar da değişmiş tabikide. Dikkat etmezseniz kafanıza yapıştırırlar bir tane.



Bunların dışında gelişen moblar, ara bosslar bulunuyor. Bir kısmını ben de keşfetmediğim için bilmiyorum:good:

Tohum toplama gibi ara görevlerden birisi. Başkanımızın tabelasının dikilmesine yardım ediyoruz. Ayt fiziğin burada işe yarayacağını düşünmezdim.

Genel olarak kombat konusunda ilk oyuna göre daha gelişmiş bir oyun. Silahları füzyonlama, okun ucuna ekstra malzeme takma gibi özellikler zaten videolarda gösterildiği için onlardan bahsetmedim. Ama çeşit olarak bu konularda sınırsız olduğunu söyleyebilirim. Silahınızın ucuna vagon da takabilirsiniz, alev püskürten makinelerde. Size sınırsız imkan veren oyunumuzun tek bir isteği var sizden. Prensesimizi kurtarmanız:utaniyorum:

Eline sağlık çok güzel bir yazı olmuş :good:
Açık dünya oyunlarına yeni bir perspektif katan ve başarılı açık dünya oyunu yapmak isteyen şirketler tarafından taslak olarak kullanılan oyunlardan biridir bu.
Maalesef ülkemizdeki fiyat politikası yüzünden insanlarımızın çoğu bu müthiş oyundan haberi bile yok.
Umarım konsollara ve oyunların fiyat artışı durur da artık bu oyunlar ülkemizde doya doya oynanır.
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık