Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

[İnceleme] Oyun İncelemeleri

Fallout 4

Yönetmen:
Todd Howard

Tür: Aksiyon, Macera, Rol Yapma

Çıkış Yılı: 2015

Platform: PlayStation, Xbox, Microsoft Windows

Yayınlayan/Geliştiren: Bethesda



İnceleme

Savaş asla değişmez…

Fallout 4 serinin önceki oyunlarından alışık olduğumuz şekilde nükleer savaştan çıkmış bir dünyada kıyamet sonrası temasını işliyor. Oyun 2077'deki kaynakların bitmesinden doğan savaşta patlayan atom bombasından 210 yıl sonrasında ki Boston ve Yeni İngiltere'de geçiyor. Serinin bir önceki oyunu olan New Vegas'ın da 6 yıl sonrasına tekabül ediyor. Ana fikir olarak savaşın kötü yanlarını bize anlatmaya çalışıyor. Paramparça olan ailemizden kalanları bulup bir araya gelmek asıl amacımız. Spoiler olmaması açısından hikâyeden çok fazla bahsetmek istemiyorum ama gerçekten merak uyandırıcı ve başarılı bir hikâye sunuyor.

Özellikle ilerleyen periyotta Commonwealth'ın kaderini şekillendirebilmek ve bir çok seçim yapabilmeniz oldukça güzel. Gerçekten yaptığınız her şeyin hesabı soruluyor ve hikayeye etkisi oluyor. Rol yapma ögelerinin bulunması da oyuncunun yaşadığı duyguları daha yoğun deneyim etmesini sağlıyor.

Oyuna başlarken detaylı bir karakter yaratma sistemi bizleri karşılıyor. Neredeyse bir saatimi harcadım diyebilirim bu ekranda. Kendi karakterini yaratma konusunda detaycı olanlar için tatmin edici bir yaratma ekranı olduğunu söyleyebilirim. Sonrasında S.P.E.C.I.A.L. statlarımızı dağıtıyor ve kontrolleri öğreten ilk görevi yaptıktan sonra açık dünyaya yol alıyorsunuz.

Mekan olarak Fallout 3'deki sokakları, harabeye dönmüş binaları terk edilmiş caddeleri andıracak bol yerler var. Özellikle müzikle beraber bu terk edilmiş bölgeleri gezerken yeterince gerebilecek kadar iyi işlenmiş. Birde radyasyon fırtınasına denk geldiğiniz de şehrin bütün karanlık atmosferi ortaya çıkıyor.

Oynayış tarzınıza göre oyunu şekillendirebiliyorsunuz. İsterseniz gizli ilerleyerek yeteneklerinizi bu alanda geliştirebilirsiniz. İsterseniz makineli tüfeklerle çatışmaya girebilir, isterseniz de keskin nişancılık yapabilirsiniz. Bir tür seçmek zorunda da değilsiniz. Hatta bütün yeteneklerinizi de geliştirebilirsiniz, herhangi bir sınır yok ama çok zaman alacaktır. Ayrıca beraber vakit geçirdiğiniz karakterlerden farklı görevler alabiliyorsunuz. Her karakterin farklı bir hikayesi var. Bir gruba yakınlık göstermeniz, oyunun sonuna kadar çoğu şeyi etkiliyor diyebilirim.

Yan görevler aşırı bol ve geniş olmakla beraber, bir sürede sonra tekrara düşmeye mahkûm oluyor. Açık dünyanın kalabalık olması sebebiyle, her köşeden başka bir görev çıkabiliyor. Ayrıca yan görevlerin birçoğunun ana hikâyeye bir etkisi olmuyor fakat kendi içerisinde küçük bir hikâyesi oluyor. Karakter gelişimini artırıyor ve farklı ekipmanlar bulmanıza olanak sağlıyor.

Savaş mekaniklerinden bahsetmek gerekirse, açıkçası piyasada ki diğer iyi örnekler kadar başarılı bir savaş mekaniği olduğunu söylemem. Vuruş hissini tam anlamıyla hissedemeseniz de havaya ateş etmediğinizi anlıyorsunuz. Önceki oyunlara nazaran biraz daha iyi. Özellikle üçüncü şahıs bakış açısı ile oynarken nişan almak birinci şahıs bakış açısına göre daha da zorlu oluyor.

Bunun yanında oyundaki düşman çeşitliliği arttırılmış ve bu düşmanlara has yeni karakteristik özellikler eklenmiş. Düşman çeşitliliğinin yanında silah çeşitliliği de bir hayli arttırılmış. Farklı oynanışlara sahip pek çok silah bulabilir ve bunlarla kendinize yeni buildler kurabilirsiniz. Silah modifikasyonları ise iyi olmuş, silahlar neredeyse istemeyeceğiniz kadar modifiye edilebiliyor ve bu modifikasyonlar silahtan silaha çokça değişiklik gösterebiliyor.

Build demişken, klasik S.P.E.C.I.A.L. perkleri bu oyunda da mevcut. Buradaki her harf bir özelliği temsil ediyor. "S" strength, "P" perception gibi. Bunların her birinin seviyesi de alacağınız "perk"ler yani size fayda sağlayacak özellikler için temel oluşturuyor. Şöyle ki istediğiniz perkler için belli bir S.P.E.C.I.A.L. puanınız olması gerekiyor. O yüzden oyun başında bu statları dağıtmadan isteyebileceğiniz perklerin ne kadar stat isteyeceğine mutlaka bir göz atın. Zira bence oyunda perkler statlardan daha çok etkiye sahip.

Örneğin benim gibi yağmaya meraklıysanız, "Strong Back" perkini isteyeceksinizdir. Bu perk sizin daha çok eşya taşıyabilmenize olanak sağlıyor. Ama bu perki açabilmek için "Strength" statınız 6 puan olmak zorunda. Oyun başında size yardımcı olacak perkler için statlarınızı buna göre dağıtmak da size fayda sağlayacaktır.

Eğer başka bir Bethesda oyunu oynadıysanız (Skyrim gibi), fizik motoruna yabancılık çekmeyeceksiniz. Yürüme, koşma, etkileşimler ve tırmanma(!) mekanikleri alışık olduğumuz türden şeyler. Oyunun teknik anlamda sıkıntılı tarafları olsa da bu sıkıntılarını içeriği ile kapattığını söyleyebilirim. Bir noktadan sonra göz ardı etmeye başlıyorsunuz bazı şeyleri.

Oyunda en ön plana çıkan özelliklerden birisi de yerleşim yeri inşa etme özelliği. Zamanımın birçoğunu harcadığım bu özellik, oynama saatinize saatler ekleyebilecek türden eğlenceli ve tatmin edici. Ele geçirdiğiniz bir bölgeye çeşitli yapılar inşa edebiliyor ve o bölgenin popülasyonunu artırabiliyorsunuz. Hatta ben çoğu zaman oyunun ana amacından sapıp kendimi şehir inşası ve dekorasyonu ile uğraşırken buldum.

Dolaşırken topladığınız birçok nesneyi hurdaya dönüştürerek yerleşim yeri oluşturup yeni nesneler yaratabiliyor veya silahlarınızı geliştirebiliyorsunuz. Oluşturduğunuz yerleşim yerlerini birbirine bağlayıp ticaret yapma imkanınız var. Kurduğunuz yerlere işçi atayıp çalıştırabilmenizde mümkün.

Silahlar için eklenen craft sistemi ise farklı bir hava katmış. Böylece daha çok gezip daha çok nesne bulmak durumundasınız. Kendi buildinize uygun eşyalar dizebilirsiniz. Aynı zamanda yeni eklenen ve denenmeyi bekleyen efsanevi silahlarda var. Geliştirmeleri yapıp gerekli perklere verdiğinizde gözle görülür fark oluyor ama yakın dövüş sisteminin biraz zayıf kaldığını düşünüyorum.

Diyalog seçeneklerinin önceki oyunlar kadar başarılı olduğunu söyleyemem fakat rol yapma özelliğini geliştirdiği için çeşitlilik sunması güzel bir olay. Serinin eski oyunlarına göre genelde daha sade cevaplar var, bazen diyaloglarda birbirini tekrar eden cevaplarda çıkabiliyor. Kimi zaman yapay bir hissiyatta alabiliyorsunuz diyaloglardan. Bunları modlarla değiştirebilmeniz mümkün.

Yaptığınız seçimler ile karakterlerin davranışlarına kadar çoğu şeyi değiştirebiliyorsunuz. Ama bir süre sonra sıkılırsanız, hangi seçeneğin diyaloğu devam ettireceğini çözüp onu seçerek hızlıca geçmeye başlayabiliyorsunuz. Başka bir güzellikte oyuna romantizm eklemiş olmaları. Tanıştığınız kişilerle zaman geçirip bazı diyalogları geçtikten sonra beraber gece geçirebiliyorsunuz ve bu size perk veriyor.

Bu kararların büyük bir bölümü oyunu etkilese bile tamamen gidişatı değiştirmiyor. O yüzden içinizden ne geliyorsa onu yapmanız daha çok keyif alacağınızı düşünüyorum. Mesela ben gamsız, kaybedecek bir şeyi olmayan, agresif bir karakter oynamayı tercih ettim. O yüzden kimseye eyvallahım olmadı.

Oyunda bulunan factionlara gelecek olursak dört grup bulunuyor; Brotherhood of Steel, Institute, Railroad, Minuteman. Bu oluşumlara katılıp onlardan biri olabiliyor, o oluşum içinde kademeler atlayabiliyoruz. Oluşumlarda vereceğiniz kararlara göre birkaç değişik son görebiliyorsunuz. Hikaye modunu bitirdiğiniz gruplar daha sonra size özel eşyalar verebiliyor.

Başlangıçta build konusunda kararsız kalırsanız tavsiyem sniper buildi yapmanız. Oyuna zor mod ile başladım, birçok yakın dövüş perklerini son seviyeye getirmeme ve iyi silahlar bulmama rağmen güçsüz yaratıklarda zorlandığım oldu. Yakın dövüş buildinin işe yaramasını istiyorsanız oyundaki drop oranı en zor eşya olan Chameleon zırhını bulmanız gerekiyor. Zırh size görünmezlik veriyor bunu da Assassin perki ile güçlendirdiğinizde muazzam hasarlar verebiliyorsunuz.

Oyun başlarında biraz zor gelse de sonradan karakteriniz geliştikçe basitleşiyor. Aynı şekilde, ekipman geliştirmeleri için gerekli bazı malzemeleri ilk başlarda bulmakta zorluk çeksek de sonradan elimizde bolca bulundurabiliyoruz. Yalnız envanter ağırlık sınırı olması, çoğu zaman aksiyonun ortasında durup envanter temizliği yapmanızı gerektirebiliyor.

Serinin diğer oyunlarını oynadıysanız Power Armor'un ne olduğunu bilirsiniz. Eski oyunlara nazaran 4'üncü oyunda bu kısım çokça geliştirilmiş. Eskiden güç zırhları sadece normal zırhlardan daha güçlü ve edinilmesi zor eşyalarken şimdiyse üzerinde birçok modifikasyon deneyebilip, kişiselleştirebileceğiniz bir savaş aracı. Malum, çorak topraklarda hiç kullanabileceğiniz araç ya da binek olmadığından size kalan yalnızca bu zırhlar.

Oyuna yöneltilen bir yanlış eleştiri ise başlar başlamaz Power Armor kullanabilmeniz. Başta bulduğunuz zırh tamamen tenekeden ibaret, farklı sınıflarda Power Armor'lar mevcut ve gücüne göre bulmanız, ele geçirmenizde zorlaşıyor. Üstelik bulduğunuzda iş burada bitmiyor. Eğer füzyon çekirdeğiniz yoksa hiçbir şey yapamıyorsunuz. Yani öyle her yeri Power Armor giyerek rahat rahat gezmek söz konusu değil.

Çekirdek bulmak başlarda biraz sıkıntı olduğundan bir süre Power Armor kullanamıyorsunuz. Kullansanız bile çekirdek çok çabuk bitiyor zaten. Perkler ile çekirdek dayanıklılık süresini arttırabiliyorsunuz. Perk sisteminin oyundaki etkisi bu alanda da kendini gösteriyor.

Konuşulması gereken bir diğer mevzuda takipçiler (companion, follower) Fallout oyunlarında takipçiler diğer bir adıyla yoldaşlarınız, hikayeye pek fazla etki etmez. Bu durum dördüncü oyunda geliştirilip, iyileştirilen bir diğer iyi yön. Üçüncü oyunda takipçiler sizi sadece takip edip verdiğiniz ekipman ve eşyaları taşıyan katırlardı. New Vegas'ta ise hepsi hikayeye belli derecede etki eden, karakterli, bol diyaloglu ve kendi görevleri olan sempatik NPC'lerdi. Fakat beni hep rahatsız eden bir eksiklikleri vardı, sanki hiçbiri birbirinin farkında değildi. Dördüncü oyun az da olsa bunun üstesinden gelebilmiş.

Yoldaşlarınız çevrenizde gördüğünüz birçok olay ve mekana tepki verip yorum yapıyor, sizin tepki ve yorumlarınıza göre de sizden hoşlanıyor ya da nefret ediyor. Ayrıca artık ana hikayede aktif rol oynuyorlar ve duruma göre size düşman dahi olabiliyorlar. Hepsinin bir arka plan hikayesi ve ilişkiniz ilerlettikçe sizinle paylaşacağı sırları var.

Grafikler günümüzden bakıldığında çok göz açmasa da atmosferi yansıtma konusunda yeterli seviyede diyebilirim. Karakter çizimleri ve çevre tasarımları güzel. Diyalog sahnelerindeki mimikler o kadar iyi olmasa da pek göze batmıyor. Oyun optimizasyon anlamında çok stabil değil fakat eğer sorun yaşarsınız bir iki mod ile performans arttırabiliyorsunuz. Sadece yükleme ekranı zaman alıyor. Oyunu SSD içine kurarak da bunun üstesinden gelebilirsiniz.

Sonuç olarak uzun soluklu bir açık dünya oyunu arıyorsanız Fallout 4 tam size göre. Eksikleri olsa da ve serinin hayranları tarafından önceki oyunlar kadar beğenilmese de ben bu oyunu da severek uzun bir süre oynadım. Eğer oyundaki farklı seçenekleri denemek istiyorsanız, tekrar oynanabilir bir oyun. Tekrar oyuna başladığınızda karakter gelişiminin uzun zaman alacağını düşünüyorum ama bunu göze alıp farklı seçenekler ile oynarsanız farklı bir deneyim yaşayabilirsiniz. Diğer Bethesda yapımlarında olduğu gibi bu oyun içinde bir dünya değişik mod mevcut. Bir noktada sıkılırsanız onlara da göz atabilirsiniz. Böylece incelemeyi her zamanki gibi buraya kadar okuyanların gözlerinden öperek noktalıyorum.
 


Yönetmen: Chad Moldenhauer, Jared Moldenhauer
Türü: Run and gun
Çıktığı Yıl: 29 Eylül 2017
Yayıncı/Geliştirici: Studio MDHR

Konusu
Cuphead ve kardeşi Mugman bir gün sirkte bir oyun görürler. Oyunun amacı ruh karşılığında topu deliğe sokmaktır. Usta bir atıcı olan Cuphead attığı her topu deliğe sokar ve ruhları serbest bırakır. Bunun üzerine Şeytan olay yerine gelir ve Cuphead'in ruhu karşılığında onunla iddiaya girer. Cuphead bu sefer topu sokamaz ve ruhundan olmak üzeredir. Ruhunu almaması için Şeytan'a yalvarır, Şeytan ise kendisine ruh borcu olan ama ödemeyenlerin ruhlarını toplayıp kendisine getirdiği takdirde onu affedeceğini söyler. Artık Cuphead ve Mugman'i ruhlarını vermek istemeyen sayısız güçlü varlık beklemektedir.

İnceleme
Açık ara şimdiye kadar oynadığım en zor oyundu. Tüm başarımları almak için kastığımdan normalde 6-7 saatte bitecek oyun tam 29 saat sürdü, ama 2153 kere ölmüş olsam da (sayı sallama değildir, oyundaki sihirli havuza sorunca kaç kere öldüğünüzü söylüyor) tüm başarımları almayı başardım.



Oyunda toplamda 3 ada var, her adadaki bossları yenince diğer adaya geçebiliyorsunuz. Savaşma mantığı yok. Doğrudan bosslara giderek mücadeleye başlayabiliyorsunuz. Bossların en başta Zor (Simple) ve Çok Zor (Regular) olmak üzere iki modu var, oyunu bitirince Aşırı Zor (Expert) modu açılıyor. Zorluklar arasındaki fark zorluk arttıkça bossların üstünüze daha çok şey atması ve daha hızlı şekilde saldırmaları. Örneğin Wally Warble Çok Zor modda 10 saniyede ağzından 2 yumurta atıyor ve parçalanan yumurtalardan 4 parça çıkıyorsa, Aşırı Zor modda 10 saniyede 3 yumurta atıyor ve parçalanan yumurtalardan 6 parça çıkıyor. Bazı bosslarda kas hafızası işe yarıyorken, bazılarında yaramıyor. Örneğin Djimmi the Great ve Dr. Kahl's Robot bossları kas hafizasıyla geçilebilecek bosslar değiller, aşırı dikkatli oynamak lazım. 29 saatlik oyun süremin rahat dört saatini Aşırı Zor modda bu iki bossu geçmeye harcamışımdır. Kafa dağıtmalık bir oyun olsa da bazen ucu ucuna bossları yenemeyip ölmek insanı kanser ediyor. Oyun zor olsa da bir şekilde kendini oynatıyor. Ölseniz de tekrar açıp "bu sefer olacak" diye devam edesiniz geliyor. Bosslardan hariç olarak her bir adada iki tane olmak üzere 6 tane de parkur bölümü var. Bu bölümlerde sadece ileriye koşuyorsunuz. Kolay gibi görünse de çok uğraştırıyor.

Ana oyundan birkaç sene sonra DLC olarak bir ek paket çıktı. Bunda da ölmüş ve hayalete dönüşmüş olan Chalice isimli karakteri tekrardan hayata döndürmeye çalışıyoruz. Her ne kadar çok zor olmadığı söylense de, DLC'nin son bossu olan ve birçok kişiye göre oyunun da en zor bossu olan Saltbaker yalnız başına beş saatimi harcadı, aynı haritadaki Mortimer Freeze de en az bir saatimi yemiştir.

Oyunun tarzı ilk çıkan çizgi filmler gibi. Oyunu yapan iki kardeşin aklında hep böyle bir fikir varmış, konsepti belirleyip bu işe girişmişler. Sonradan zaman yetmeyince işlerinden istifa edip tamamen buna odaklanmışlar. Oyundaki her şey tamamen elle çizilmiş ve bilgisayar efekti kullanılmamış (bu durum birkaç bölümde geçerli değil sanırım, bazı bölümlerde 3D modeller vardı çünkü). Oyunun yapımında gerçekten çok büyük emek var, ben şahsen saygı duydum adamlara. Müzikleri de ayrı bir efsane. Bazı boss müziklerini arada bir açıp dinliyorum. Oyunun Netflix'te yayınlanan 2 sezonluk bir çizgi filmi de var. Ben izlerken epey eğlenmiştim. Oyunu severseniz çizgi filmi de mutlaka izleyin. Aşağıya beni en çok uğraştıran üstte isimlerini verdiğim iki bossun videolarını koyacağım, anlayın nasıl psikopatlar olduklarını.

 


Yönetmen: Chad Moldenhauer, Jared Moldenhauer
Türü: Run and gun
Çıktığı Yıl: 29 Eylül 2017
Yayıncı/Geliştirici: Studio MDHR

Konusu
Cuphead ve kardeşi Mugman bir gün sirkte bir oyun görürler. Oyunun amacı ruh karşılığında topu deliğe sokmaktır. Usta bir atıcı olan Cuphead attığı her topu deliğe sokar ve ruhları serbest bırakır. Bunun üzerine Şeytan olay yerine gelir ve Cuphead'in ruhu karşılığında onunla iddiaya girer. Cuphead bu sefer topu sokamaz ve ruhundan olmak üzeredir. Ruhunu almaması için Şeytan'a yalvarır, Şeytan ise kendisine ruh borcu olan ama ödemeyenlerin ruhlarını toplayıp kendisine getirdiği takdirde onu affedeceğini söyler. Artık Cuphead ve Mugman'i ruhlarını vermek istemeyen sayısız güçlü varlık beklemektedir.

İnceleme
Açık ara şimdiye kadar oynadığım en zor oyundu. Tüm başarımları almak için kastığımdan normalde 6-7 saatte bitecek oyun tam 29 saat sürdü, ama 2153 kere ölmüş olsam da (sayı sallama değildir, oyundaki sihirli havuza sorunca kaç kere öldüğünüzü söylüyor) tüm başarımları almayı başardım.



Oyunda toplamda 3 ada var, her adadaki bossları yenince diğer adaya geçebiliyorsunuz. Savaşma mantığı yok. Doğrudan bosslara giderek mücadeleye başlayabiliyorsunuz. Bossların en başta Zor (Simple) ve Çok Zor (Regular) olmak üzere iki modu var, oyunu bitirince Aşırı Zor (Expert) modu açılıyor. Zorluklar arasındaki fark zorluk arttıkça bossların üstünüze daha çok şey atması ve daha hızlı şekilde saldırmaları. Örneğin Wally Warble Çok Zor modda 10 saniyede ağzından 2 yumurta atıyor ve parçalanan yumurtalardan 4 parça çıkıyorsa, Aşırı Zor modda 10 saniyede 3 yumurta atıyor ve parçalanan yumurtalardan 6 parça çıkıyor. Bazı bosslarda kas hafızası işe yarıyorken, bazılarında yaramıyor. Örneğin Djimmi the Great ve Dr. Kahl's Robot bossları kas hafizasıyla geçilebilecek bosslar değiller, aşırı dikkatli oynamak lazım. 29 saatlik oyun süremin rahat dört saatini Aşırı Zor modda bu iki bossu geçmeye harcamışımdır. Kafa dağıtmalık bir oyun olsa da bazen ucu ucuna bossları yenemeyip ölmek insanı kanser ediyor. Oyun zor olsa da bir şekilde kendini oynatıyor. Ölseniz de tekrar açıp "bu sefer olacak" diye devam edesiniz geliyor. Bosslardan hariç olarak her bir adada iki tane olmak üzere 6 tane de parkur bölümü var. Bu bölümlerde sadece ileriye koşuyorsunuz. Kolay gibi görünse de çok uğraştırıyor.

Ana oyundan birkaç sene sonra DLC olarak bir ek paket çıktı. Bunda da ölmüş ve hayalete dönüşmüş olan Chalice isimli karakteri tekrardan hayata döndürmeye çalışıyoruz. Her ne kadar çok zor olmadığı söylense de, DLC'nin son bossu olan ve birçok kişiye göre oyunun da en zor bossu olan Saltbaker yalnız başına beş saatimi harcadı, aynı haritadaki Mortimer Freeze de en az bir saatimi yemiştir.

Oyunun tarzı ilk çıkan çizgi filmler gibi. Oyunu yapan iki kardeşin aklında hep böyle bir fikir varmış, konsepti belirleyip bu işe girişmişler. Sonradan zaman yetmeyince işlerinden istifa edip tamamen buna odaklanmışlar. Oyundaki her şey tamamen elle çizilmiş ve bilgisayar efekti kullanılmamış (bu durum birkaç bölümde geçerli değil sanırım, bazı bölümlerde 3D modeller vardı çünkü). Oyunun yapımında gerçekten çok büyük emek var, ben şahsen saygı duydum adamlara. Müzikleri de ayrı bir efsane. Bazı boss müziklerini arada bir açıp dinliyorum. Oyunun Netflix'te yayınlanan 2 sezonluk bir çizgi filmi de var. Ben izlerken epey eğlenmiştim. Oyunu severseniz çizgi filmi de mutlaka izleyin. Aşağıya beni en çok uğraştıran üstte isimlerini verdiğim iki bossun videolarını koyacağım, anlayın nasıl psikopatlar olduklarını.

Babam hastanede yatarken rfanatci olarak yanında kaldığımda oynadığım en mükemmel oyundu oyunda Mario tarzı harita sistemi ile seni kendine bağlıyor grafik olarak ise Disney grafiği gibi gösteriyor ve oyundaki o aksiyonlar ve easter eggler senin için mükemmel oluyor şahsen 2 kere bitirdim ama bunun kadar az oyun tanidim
 
Oyundaki her şey tamamen elle çizilmiş ve bilgisayar efekti kullanılmamış (bu durum birkaç bölümde geçerli değil sanırım, bazı bölümlerde 3D modeller vardı çünkü).
O 3D model olayı yine eski çizgi filmlere gönderme. Bazı eski çizgi filmlerde arka planda gerçek 3D görüntüler kullanıyorlardı.
 
Hogwarts Legacy

Yönetmen:
Alan Tew

Tür: Aksiyon, RPG

Çıkış Yılı: 2023

Platform: Playstation, Xbox, Windows, Switch (sonra)

Yayınlayan/Geliştiren: Avalanche Software, Portkey Games, Warner Bros I.E.



İnceleme

Biliyorum bu yazıyı yazmak için baya geç kaldım:/ Ramazan başlayınca anca boş vaktim oldu.

Hogwarts Legacy ilk duyurulduğunda herkesin aklında soru işaretleri vardı.
Herkes 20 yıldır beklenen oyun bu mu yoksa yine o külüstür Harry Potter oyunlarından biri mi olacak diye merak ediyordu.
Oyun duyurulduktan yaklaşık 1.5 sene sonra ilk oynanış gösterildi ve bu sefer insanları neyin beklediğini az çok görmüş olduk.
Tabi oynanışlar ve gösterimler de yanıltabilir ama yine de @Silver ile olumlu bakıyorduk ve Harry Potter ateşimizi dizginleyemedik.

Tabi bu aynı zamanda riskli bir girişimdi çünkü karşında hazır bekleyen milyonlardan oluşan bir kitle var ve sen bunları tatmin etmek zorundasın.
Nice büyük evrenler hayranlarını memnun edemedi dolayısıyla bu büyük oyun girişimi başarısız olursa bu denli bir bütçeyle bu evrene devamlı destek sağlanmazdı.
Dolayısıyla oyun tek sıkımlık bir kurşun olacaktı ama başarılı olursa da bu evren oyun dünyasındaki yerini alacaktı.

Oyun çıkmadan 5 hafta öncesinden bile ön siparişlerle satışlarda ilk sıralardaydı ve o zaman anlaşıldı ki oyun berbat bir çıkış yapmadığı sürece peynir ekmek gibi satacaktı.
Oyun çıktıktan 2 hafta içerisinde 12 mlyon adet sattığını ve 850 milyon dolar gelir elde ettiklerini duyurdular.
Yani anlayacağınız oyun iki hafta içerisinde son çıkan Harry Potter filmini ikiye katladı. Ve bu sayıya Elden Ring'den hızlı ulaştı.
Hatta 5 hafta içerisinde İngiltere'de Elden Ring'in toplam satış sayısını geçti.
Asıl can alıcı olay oyun eski konsollara ve Switch'e henüz çıkmış değil. Onlara da çıkmış olsaydı yüksek ihtimalle Elden Ring'i hatta Cyberpunk'ı da satışlarda geçerdi.

Oyuna geçecek olursak Hogwarts'ı Platinlemek yaklaşık 60-65 saat sürdü.
Hogwarts'ı platinlemek için 3 temel şey gerekiyor:

1. Oyundaki ana görevi ve bütün yan görevleri yapıp Challenge'leri %100 tamamlayıp level 40'a ulaşmak.
2. Oyundaki bütün 618 toplanabilir unsurun tamamını toplamak.
3. Son ve aynı zamanda en sinir bozucu olan kısmı oyunu 3 defa daha baştan başlayıp bütün 4 evle Jackdaw görevine kadar oynamak.
Bunun sebebi her evin Jackdaw görevinin farklı olması.

Oyunun en güzel kısımları net olarak başlarıydı.
Çünkü o beklenen Harry Potter oyununu oynama heyecanı ve ilk defa okulda takılmak, derslere girmek ve o keşfin yaşattığı eğlence cidden bir başkaydı.
Okuldaki her kapının arkasını merak ediyordum ve dolaşırken sanki yabancı bir yerde değil de tanıdık bir yerde dolaşıyormuş gibi hissediyordu insan.
Oyunun en keyifli ve en güzel iki alanı Hogwarts ve Hogsmeade köyüydü.

Okulun içindeki mimari ve detaya olan sevgi çok yüksekti.
Hatta okulun dışındaki ışıklandırma bu kadar iyi değil, okulun içinde çok daha kaliteli bir ışıklandırma kullanmışlar.
Yani okulun içinde dış dünyaya göre grafikler çok daha iyiydi.

Derslere girmek, hocaları tanımak, oradan oraya koşmak güzeldi. Tanıdık köşeler ve eşyalar bulmak da öyle.
Başlarda okulda o kadar dolaşıyordum ki okulun içindeki toplanabilir eşyaların neredeyse yarısını toplamıştım.
Hele ilk defa Great Hall'a girince sanki oturma odasına girmiş gibi hissettim.
Aynısı Hogsmeade için de geçerli.
Dükkanda yaramazlık yaparken yakalanan ve esnaf tarafından ayakları bağlanan iki öğrenci.

Başlarda Hogsmeade'de gezmek de çok keyifliydi çünkü dükkanların içi aynı okulun içi gibi muazzam detaylıydı.
Zaten belli en çok emek okula ve Hogsmeade'deki dükkanlara harcanmış.
Ama tabi dükkanlar çok güzel olsa da onları oyun boyunca fazla kullanmadım çünkü oyun sizi eşya satmak dışında oyuncuyu Hogsmeade'de fazla tutmayı sağlayamıyor.
Mesela oyunun başında Troll'ün köye saldırıp binaları yıktığı bir görev vardı ama maalesef ondan sonrasının devamını getiremediler ve köy gezmelik bir yer oldu sadece.

Oyunda yaz, sonbahar ve kış olmak üzere 3 mevsim var. Her mevsimde dünya biraz değişiyor.
Sonbahar oyundaki en beğendiğim mevsim olabilir, ağaçlar falan da renklendi o mevsimde.
Miss.
Hem okuldaki cadılar bayramı için kabak süslemesi de hoştu.

Filmlerde açık ara en çok sevdiğim mevsim kış oluyordu ve oyunlarda da karı çok severim ama oyun kışı kullanma konusunda yetersiz kaldı ve neredeyse sadece beyaz örtü örtmüş gibiydi.
Yine de fena değildi ama keşke ona göre görevler ve etkinlikler de olsaymış.
Noel vakti Great Hall güzel süslenmişti ona diyecek bir şey yok.

Oyunun artıları olduğu gibi eksikleri de vardı tabii. İkisinden de biraz bahsetmek istiyorum.

Öncelikle oyunda fazla risk alınmadığını hissediyorsunuz yani zaten kendi kendine riskli bir oyun olduğu için oyunun içi olduğu kadar standart tutulmaya çalışıldı.
Hikayesi olsun, açık dünyası olsun, diyaloglar olsun çok sıradan ve standart unsurlardı. Quidditch'i bile sokmamaya karar verdiler.
Yani hiç ekstra risk almayıp ilk denemeyi yapmışlar. Tabi fantastik canavarları şimdiden koymaları güzel oldu böylelikle hemen dünyaya entegre oldular.

Oyunun başı ne kadar iyi olduğunu söylesemde oyunun başında deli gibi dolap aradım. O kadar loot var ama çantamız aşırı küçük ve koyacak yerimiz de yok.
Başta çok araştırdım ama nafile oyuna dolap koymamışlar. Oyunda Transmog sistemi çok iyi çalışsa da habire köye gidip eşyaları satmak hoş değildi.
Odamıza ufak bir dolap konmalıydı bence.

Oyunda fena olmayan şeylerden biri de kombatıydı. Kombat biraz gow’u andırdı. Kombatı genel olarak başarılıydı yani dövüşmekten sıkıldığım hiç olmadı sanırım.
Tabi kombat böyle kalmamalı. Fazla riske girmediler derken bu konuda da girmemişler ama sonraki oyunlarda kombatı kesinlikle geliştirmeliler ve çeşitlendirmeliler.
Zaten kullanılabilir büyüler de artacaktır ilerleyen oyunlarda.

Örümceklere ve kurtlara da ayrı bir parantez açmak istiyorum. Yahu oyuna bu kadar örümcek ve kurt koymaya ne gerek vardı.
Her kurt öldürdüğümde içim yandı ya. Hani Skyrim veya Witcher oynamıyoruz ki. Harry Potter bu neden çiçek koparır gibi kurt öldürüyoruz.
Örümcekleri yasak ormana doldurun ona bir şey demem de ama her yerdeydiler ya.
Yasak orman demişken bu ormanı da çok daha iyi kullanmalılar ve daha kaliteli ve kapsamlı görevlere ev sahipliği yapmalı.

Oyunun moral sistemi Assassin's Creed Valhalla'daki Viking morali gibiydi. Köy- kilise yakıyoruz ama ortalıkta barışçıl kahraman gibi takılıyoruz.
Hogwarts'ta da öyle. Milletin evini soyup, adam öldürüp başarılı seçilmiş öğrenci gibi dolaşıyoruz ortalıkta.
İlerleyen oyunlarda moral sistemi üzerinde de çalışılması gerekiyor.

Mesela baş Villian'ımız Goblin isyanının lideri Ranrok'un insanları sevmeme sebebi çok basit.
Bu bir gün illegal Ejder kampına gitmiş ve ejderleri çok sevmiş. Sonra oraya hep gizli gizli ejderleri görmek için gitmiş.
Oradaki sahibin gözüne girmek istemiş ve adama kaybolan asasını bulup getirmiş vermiş.
Adam Ranrok'un elinde asa görünce çılgına dönmüş ve Ranrok’u ölüsüyle dövmüş. (Yasalara göre Goblinlerin asa bulundurması yasak)
O günden beri insanlardan nefret ediyormuş.
Ben şahsen Grindelwald veya Voldemort gibi tek bir oyunda düşmeyecek olan, korku salan, sağlam derinliği olan, oluşumu ve hedefi olan bir Villian isterim.

Hikaye ve Villian demişken ben olsam büyük bir hikayeyi 3-4 oyuna dağılacak şekilde parçalara bölerdim ve oyunlardaki karakterleri iyice derinleştirip sağlam bir ortam kurardım aynı filmlerdeki gibi.
Ama bunu yapmamalarının sebebini de anlıyorum çünkü bu oyunun bu kadar başarılı olacağını kestiremezlerdi. Oyun ciddi bir başarıyı yakaladığına göre umarım sağlam hikayeler ve karakterler görürüz çünkü bu oyunda hem yan karakterler hem Villian hem hikaye açısından biraz yavandı.

Neyse okulun dış kısmına gelelim biraz.
Okulun o meşhur yamuk tahta köprüsünü geçtikten sonra şöyle bir uzaklara daldım...
Ah... ah...

Okulun dışı demişken oyunun yarısından sonra çoğu vaktinizi açık dünyada geçiriyorsunuz. Maalesef oyunun temposu da bununla birlikte düşmeye başlıyor.
Yarısından sonrası da eğlenceliydi ama oyun ondan sonra klasik açık dünya oyununa dönüşmeye başladı. Kamp temizle, aynı bilmeceleri çöz, şunu bunu topla.
Tam bu kısımda forumdakiler için yayın açmaya başladım. Yayını 30-40 saatten sonra açabildim yani daha çok açık dünya odaklı olduğu kısma denk geldi.
Yine de yayınlar çok eğlenceliydi.

Mesela ben oynarken bir yandan @RedTeroR bıçak duellolarını anlatıyordu ondan sonra @Arthur Morgan okulda Jeff Hardy ile dalga geçen arkadaşını köşeye sıkıştırıp nasıl dövdüklerini anlatıyordu.
@İnari de sağolsun tuhaf sorular soruyordu hiç yumurtasız melemen yediniz mi falan diye. Yayınlarda hep böyle bir ortam vardı yani.

Tabi yayında dostlarım @twei @Sodex, @Kuzan, @Müsteşar Kemal @Bisküvi, @Allen ve niceleri de vardı.
Unuttuğum biri varsa affetsin malum oyunun üzerinden biraz vakit geçti:/

Oyuna geri dönecek olursak, oyundaki bazı görevler fena değildi ama kesinlikle yeterli değildi. Harry Potter evrenini derinden hissettiren az görev vardı maalesef.
Çok hoşuma giden 2-3 görev vardı.
Bunlardan biri birisini kurtarmaya giderken illegal ejder dövüşlerinin yapıldığı mekana girdiğimiz görev.

Mesela 3 affedilemez büyüden biri olan Crucio büyüsünün görevinin hikayesi çok iyiydi ve Harry Potter dünyasının karanlık yüzünü çok iyi gösteriyordu.
Bu görevden sonra Souls duygularım depreşti ve kendimi hemen bir katedrala attım.

Son olarak oyunun en iyi görevi Haunted Hogsmeade göreviydi. Oyunla ilgilenenler için kesinlikle görmeye değer bir görev.
Müthiş görev tasarımı, gizem, korku, dövüş ne ararsanız var bu görevde. Sanki sizi yemeye çalışan gizemli bir evden kaçmaya çalışıyormuşsunuz gibiydi.
Hatta nasıl okul içinde grafikleri arttırdılarsa bu görev için de ayrı bir çaba sarf etmişler.
Görevin ortasında @twei ''görev yapacaksanız böyle yapın'' diye sinirlendi. Adam haklı keşke diğer görevler de bu kalitede olsaymış.

Görevlere değinmişken yukarıda 4 evin de Jackdaw görevinin farklı olduğundan bahsetmiştim.
Hufflepuff'ı seçerseniz Azkaban'a gidebiliyorsunuz.
Azkaban'a gidince baya şaşırmıştım. Ana oyuna koymayıp ev seçimine özel yapmışlar. Şahsen 4 farklı görevden en güzel Jackdaw görevi Hufflepuff'ındı.

Açık dünyanın büyüklüğü tam tadındaydı ama bir iki güzel tasarımlı köy dışında pek görülecek bir şey yoktu.
Görülecek pek bir şey yoktu derken mekan olarak diyorum yoksa bazı dungeon'larda hoş şeyler vardı.
Büyük bir ağacın altında duran bir Centaur.

Oyunda Lord of The Shore yani bir Graphorn ile ilk kapıştığımda ve onu yendiğimde son kez üstüme koşup saldırmak istiyor ve oyun bana o anda 2 seçenek sunuyor.
Ya Graphorn'a ateş büyüsüyle saldırıp biat ettireceğim ya da önünde diz çöküp onu arkadaş olarak kabul edeceğim.
Tabi öncesinde Graphorn'u yeterinde hırpaladığımız için ve onu kendimize kazanmaya çalıştığımız için diz çöktüm.
Seslide olanların bazıları ''böyle dark lord mu olur niye diz çöküyorsun'' falan dedi.
Sonra gökten bir @MRTFR geldi ve dedi ki:

Karanlığa giden yolda bazen fedakarlıklar yapmak gerekir.

Dedi ve ortalık sus pus oldu. Kimse de bir şey demedi ondan sonra.

Yani dostlar toparlayacak olursam bu oyun Harry Potter evreniyle oyun dünyasında rekabet etmek için yeterli ve başlangıç için iyi bir oyundu.
Ama kesinlikle böyle kalmamalı çünkü evrende kullanılabilecek çok malzeme var ve bu başarıyı gördükten sonra kendilerini geri tutmayıp artık risk alabilirler.
Bütçe açısından da sorun çıkaracaklarını düşünmüyorum çünkü son zamanlarda yaptıkları en karlı işlerden biri oldu bu.
Şu saatten sonra 2. oyunun çıkması garanti gibi bir şey zaten.

Dostlar benden bu kadar buraya kadar okuduysanız teşekkür ediyorum sağlıcakla kalın.
 
Hogwarts Legacy

Yönetmen:
Alan Tew

Tür: Aksiyon, RPG

Çıkış Yılı: 2023

Platform: Playstation, Xbox, Windows, Switch (sonra)

Yayınlayan/Geliştiren: Avalanche Software, Portkey Games, Warner Bros I.E.



İnceleme

Biliyorum bu yazıyı yazmak için baya geç kaldım:/ Ramazan başlayınca anca boş vaktim oldu.

Hogwarts Legacy ilk duyurulduğunda herkesin aklında soru işaretleri vardı.
Herkes 20 yıldır beklenen oyun bu mu yoksa yine o külüstür Harry Potter oyunlarından biri mi olacak diye merak ediyordu.
Oyun duyurulduktan yaklaşık 1.5 sene sonra ilk oynanış gösterildi ve bu sefer insanları neyin beklediğini az çok görmüş olduk.
Tabi oynanışlar ve gösterimler de yanıltabilir ama yine de @Silver ile olumlu bakıyorduk ve Harry Potter ateşimizi dizginleyemedik.

Tabi bu aynı zamanda riskli bir girişimdi çünkü karşında hazır bekleyen milyonlardan oluşan bir kitle var ve sen bunları tatmin etmek zorundasın.
Nice büyük evrenler hayranlarını memnun edemedi dolayısıyla bu büyük oyun girişimi başarısız olursa bu denli bir bütçeyle bu evrene devamlı destek sağlanmazdı.
Dolayısıyla oyun tek sıkımlık bir kurşun olacaktı ama başarılı olursa da bu evren oyun dünyasındaki yerini alacaktı.

Oyun çıkmadan 5 hafta öncesinden bile ön siparişlerle satışlarda ilk sıralardaydı ve o zaman anlaşıldı ki oyun berbat bir çıkış yapmadığı sürece peynir ekmek gibi satacaktı.
Oyun çıktıktan 2 hafta içerisinde 12 mlyon adet sattığını ve 850 milyon dolar gelir elde ettiklerini duyurdular.
Yani anlayacağınız oyun iki hafta içerisinde son çıkan Harry Potter filmini ikiye katladı. Ve bu sayıya Elden Ring'den hızlı ulaştı.
Hatta 5 hafta içerisinde İngiltere'de Elden Ring'in toplam satış sayısını geçti.
Asıl can alıcı olay oyun eski konsollara ve Switch'e henüz çıkmış değil. Onlara da çıkmış olsaydı yüksek ihtimalle Elden Ring'i hatta Cyberpunk'ı da satışlarda geçerdi.

Oyuna geçecek olursak Hogwarts'ı Platinlemek yaklaşık 60-65 saat sürdü.
Hogwarts'ı platinlemek için 3 temel şey gerekiyor:

1. Oyundaki ana görevi ve bütün yan görevleri yapıp Challenge'leri %100 tamamlayıp level 40'a ulaşmak.
2. Oyundaki bütün 618 toplanabilir unsurun tamamını toplamak.
3. Son ve aynı zamanda en sinir bozucu olan kısmı oyunu 3 defa daha baştan başlayıp bütün 4 evle Jackdaw görevine kadar oynamak.
Bunun sebebi her evin Jackdaw görevinin farklı olması.

Oyunun en güzel kısımları net olarak başlarıydı.
Çünkü o beklenen Harry Potter oyununu oynama heyecanı ve ilk defa okulda takılmak, derslere girmek ve o keşfin yaşattığı eğlence cidden bir başkaydı.
Okuldaki her kapının arkasını merak ediyordum ve dolaşırken sanki yabancı bir yerde değil de tanıdık bir yerde dolaşıyormuş gibi hissediyordu insan.
Oyunun en keyifli ve en güzel iki alanı Hogwarts ve Hogsmeade köyüydü.

Okulun içindeki mimari ve detaya olan sevgi çok yüksekti.
Hatta okulun dışındaki ışıklandırma bu kadar iyi değil, okulun içinde çok daha kaliteli bir ışıklandırma kullanmışlar. Yani okulun içinde dış dünyaya göre grafikler çok daha iyi.

Derslere girmek, hocaları tanımak, oradan oraya koşmak güzeldi. Tanıdık köşeler ve eşyalar bulmak da öyle.
Başlarda okulda o kadar dolaşıyordum ki okulun içindeki toplanabilir eşyaların neredeyse yarısını toplamıştım.
Hele ilk defa Great Hall'a girince sanki oturma odasına girmiş gibi hissettim.
Aynısı Hogsmeade için de geçerli.
Dükkanda yaramazlık yaparken yakalanan ve esnaf tarafından ayakları bağlanan iki öğrenci.

Başlarda Hogsmeade'de gezmek de çok keyifliydi çünkü dükkanların içi aynı okulun içi gibi muazzam detaylıydı. Zaten belli en çok emek okula ve Hogsmeade'deki dükkanlara harcanmış.
Ama tabi dükkanlar çok güzel olsa da onları oyun boyunca fazla kullanmadım çünkü oyun sizi eşya satmak dışında oyuncuyu Hogsmeade'de fazla tutmayı sağlayamıyor.
Mesela oyunun başında Troll'ün köye saldırıp binaları yıktığı bir görev vardı ama maalesef ondan sonrasının devamını getiremediler ve köy gezmelik bir yer oldu sadece.

Oyunda yaz, sonbahar ve kış olmak üzere 3 mevsim var. Her mevsimde dünya biraz değişiyor.

Sonbahar oyundaki en beğendiğim mevsim olabilir, ağaçlar falan da renklendi o mevsimde.
Miss.
Hem okuldaki cadılar bayramı için kabak süslemesi de hoştu.

Filmlerde açık ara en çok sevdiğim mevsim kış oluyordu ve oyunlarda da karı çok severim ama oyun kışı kullanma konusunda yetersiz kaldı ve neredeyse sadece beyaz örtü örtmüş gibiydi.
Yine de fena değildi ama keşke ona göre görevler ve etkinlikler de olsaymış.
Noel vakti Great Hall güzel süslenmişti ona diyecek bir şey yok.

Oyunun artıları olduğu gibi eksikleri de vardı tabii. İkisinden de biraz bahsetmek istiyorum.

Öncelikle oyunda fazla risk alınmadığını hissediyorsunuz yani zaten kendi kendine riskli bir oyun olduğu için oyunun içi olduğu kadar standart tutulmaya çalışıldı.
Hikayesi olsun, açık dünyası olsun, diyaloglar olsun çok sıradan ve standart unsurlardı. Quidditch'i bile sokmamaya karar verdiler.
Yani hiç ekstra risk almayıp ilk denemeyi yapmışlar. Tabi fantastik canavarları şimdiden koymaları güzel oldu böylelikle hemen dünyaya entegre oldular.

Oyunun başı ne kadar iyi olduğunu söylesemde oyunun başında deli gibi dolap aradım. O kadar loot var ama çantamız aşırı küçük ve koyacak yerimiz de yok.
Başta çok araştırdım ama nafile oyuna dolap koymamışlar. Oyunda Transmog sistemi çok iyi çalışsa da habire köye gidip eşyaları satmak hoş değildi.
Odamıza ufak bir dolap konmalıydı bence.

Oyunda fena olmayan şeylerden biri de kombatıydı. Kombat biraz gow’u andırdı. Kombatı genel olarak başarılıydı yani dövüşmekten sıkıldığım hiç olmadı sanırım.
Tabi kombat böyle kalmamalı. Fazla riske girmediler derken bu konuda da girmemişler ama sonraki oyunlarda kombatı kesinlikle geliştirmeliler ve çeşitlendirmeliler.
Zaten kullanılabilir büyüler de artacaktır ilerleyen oyunlarda.

Örümceklere ve kurtlara da ayrı bir parantez açmak istiyorum. Yahu oyuna bu kadar örümcek ve kurt koymaya ne gerek vardı.
Her kurt öldürdüğümde içim yandı ya. Hani Skyrim veya Witcher oynamıyoruz ki. Harry Potter bu neden çiçek koparır gibi kurt öldürüyoruz.
Örümcekleri yasak ormana doldurun ona bir şey demem de ama her yerdeydiler ya.
Yasak orman da demişken bu ormanı da çok daha iyi kullanmalılar ve daha kaliteli ve kapsamlı görevlere ev sahipliği yapmalı.

Oyunun moral sistemi Assassin's Creed Valhalla'daki Viking morali gibiydi. Köy- kilise yakıyoruz ama ortalıkta barışçıl kahraman gibi takılıyoruz.
Hogwarts'ta da öyle. Milletin evini soyup, adam öldürüp başarılı seçilmiş öğrenci gibi dolaşıyoruz ortalıkta. İlerleyen oyunlarda moral sistemi üzerinde de çalışılması gerekiyor.

Mesela baş Villian'ımız Goblin isyanının lideri Ranrok'un insanları sevmeme sebebi çok basit.
Bu bir gün illegal Ejder kampına gitmiş ve ejderleri çok sevmiş. Sonra oraya hep gizli gizli ejderleri görmek için gitmiş.
Oradaki sahibin gözüne girmek istemiş ve adama kaybolan asasını bulup getirmiş vermiş.
Adam Ranrok'un elinde asa görünce çılgına dönmüş ve Ranrok’u ölüsüyle dövmüş. O günden beri insanlardan nefret ediyormuş. (Yasalara göre Goblinlerin asa bulundurması yasak)
Ben şahsen Grindelwald veya Voldemort gibi tek bir oyunda düşmeyecek olan, korku salan, sağlam derinliği olan, oluşumu ve hedefi olan bir Villian isterim.

Hikaye ve Villian demişken ben olsam büyük bir hikayeyi 3-4 oyuna dağılacak şekilde parçalara bölerdim ve oyunlardaki karakterleri iyice derinleştirip sağlam bir ortam kurardım aynı filmlerdeki gibi.
Ama bunu yapmamalarının sebebini de anlıyorum çünkü bu oyunun bu kadar başarılı olacağını kestiremezlerdi. Oyun ciddi bir başarıyı yakaladığına göre umarım sağlam hikayeler ve karakterler görürüz çünkü bu oyunda hem yan karakterler hem Villian hem hikaye açısından biraz yavandı.

Neyse okulun dış kısmına gelelim biraz.
Okulun o meşhur yamuk tahta köprüsünü geçtikten sonra şöyle bir uzaklara daldım...
Ah... ah...

Okulun dışı demişken oyunun yarısından sonra çoğu vaktinizi açık dünyada geçiriyorsunuz. Maalesef oyunun temposu da bununla birlikte düşmeye başlıyor.
Yarısından sonrası da eğlenceliydi ama oyun ondan sonra klasik açık dünya oyununa dönüşmeye başladı. Kamp temizle, aynı bilmeceleri çöz, şunu bunu topla.
Tam bu kısımda forumdakiler için yayın açmaya başladım. Yayını 30-40 saatten sonra açabildim yani daha çok açık dünya odaklı olduğu kısma denk geldi.
Yine de yayınlar çok eğlenceliydi.

Mesela ben oynarken bir yandan @RedTeroR bıçak duellolarını anlatıyordu ondan sonra @Arthur Morgan okulda Jeff Hardy ile dalga geçen arkadaşını köşeye sıkıştırıp nasıl dövdüklerini anlatıyordu.
@İnari de sağolsun boş boş sorular soruyordu hiç yumurtasız melemen yediniz mi falan diye. Yayınlarda hep böyle bir ortam vardı yani.

Tabi yayında dostlarım @twei @Sodex, @Kuzan, @Müsteşar Kemal @Bisküvi, @Allen ve niceleri de vardı.
Unuttuğum biri varsa affetsin malum oyunun üzerinden biraz vakit geçti:/

Oyuna geri dönecek olursak, oyundaki bazı görevler fena değildi ama kesinlikle yeterli değildi. Harry Potter evrenini derinden hissettiren az görev vardı maalesef.
Çok hoşuma giden 2-3 görev vardı.
Bunlardan biri birisini kurtarmaya giderken illegal ejder dövüşlerinin yapıldığı mekana girdiğimiz görev.

Mesela 3 affedilemez büyüden biri olan Crucio büyüsünün görevinin hikayesi çok iyiydi ve Harry Potter dünyasının karanlık yüzünü çok iyi gösteriyordu.
Bu görevden sonra Souls duygularım depreşti ve kendimi hemen bir katedrala attım.

Son olarak oyunun en iyi görevi Haunted Hogsmeade göreviydi. Oyunla ilgilenenler için kesinlikle görmeye değer bir görev.
Müthiş görev tasarımı, gizem, korku, dövüş ne ararsanız var bu görevde. Sanki sizi yemeye çalışan gizemli bir evden kaçmaya çalışıyormuşsunuz gibiydi.
Hatta nasıl okul içinde grafikleri arttırdılarsa bu görev için de ayrı bir çaba sarf etmişler.
Görevin ortasında @twei ''görev yapacaksanız böyle yapın'' diye sinirlendi. Katılıyorum keşke diğer görevler de bu kalitede olsaymış.

Görevlere değinmişken yukarıda 4 evin de Jackdaw görevinin farklı olduğundan bahsetmiştim.
Hufflepuff'ı seçerseniz Azkaban'a gidebiliyorsunuz.
Azkaban'a gidince baya şaşırmıştım. Ana oyuna koymayıp ev seçimine özel yapmışlar. Şahsen 4 farklı görevden en güzel Jackdaw görevi Hufflepuff'ındı.

Açık dünyanın büyüklüğü tam tadındaydı ama bir iki güzel tasarımlı köy dışında pek görülecek bir şey yoktu.
Görülecek pek bir şey yoktu derken mekan olarak diyorum yoksa bazı dungeon'larda hoş şeyler vardı.
Büyük bir ağacın altında duran bir Centaur.

Oyunda Lord of The Shore yani bir Graphorn ile ilk kapıştığımda ve onu yendiğimde son kez üstüme koşup saldırmak istiyor ve oyun bana o anda 2 seçenek sunuyor.
Ya Graphorn'a ateş büyüsüyle saldırıp biat ettireceğim ya da önünde diz çöküp onu arkadaş olarak kabul edeceğim.
Tabi öncesinde Graphorn'u yeterinde hırpaladığımız için ve onu kendimize kazanmaya çalıştığımız için diz çöktüm.
Seslide olanların bazıları ''böyle dark lord mu olur niye diz çöküyorsun'' falan dedi.
Sonra gökten bir @MRTFR geldi ve dedi ki:

Karanlığa giden yolda bazen fedakarlıklar yapmak gerekir.

Dedi ve ortalık sus pus oldu. Kimse de bir şey demedi ondan sonra.

Yani dostlar toparlayacak olursam bu oyun Harry Potter evreniyle oyun dünyasında rekabet etmek için yeterli ve başlangıç için iyi bir oyundu.
Ama kesinlikle böyle kalmamalı çünkü evrende kullanılabilecek çok malzeme var ve bu başarıyı gördükten sonra kendilerini geri tutmayıp artık risk alabilirler.
Bütçe açısından da sorun çıkaracaklarını düşünmüyorum çünkü son zamanlarda yaptıkları en karlı işlerden biri oldu bu.
Şu saatten sonra 2. oyunun çıkması garanti gibi bir şey zaten.

Dostlar benden bu kadar buraya kadar okuduysanız teşekkür ediyorum sağlıcakla kalın.
Başlayayım okumaya umarım oyunun en güzel kısmını dark maymun lordu es geçmemişsindir.
 
Hogwarts Legacy

Yönetmen:
Alan Tew

Tür: Aksiyon, RPG

Çıkış Yılı: 2023

Platform: Playstation, Xbox, Windows, Switch (sonra)

Yayınlayan/Geliştiren: Avalanche Software, Portkey Games, Warner Bros I.E.



İnceleme

Biliyorum bu yazıyı yazmak için baya geç kaldım:/ Ramazan başlayınca anca boş vaktim oldu.

Hogwarts Legacy ilk duyurulduğunda herkesin aklında soru işaretleri vardı.
Herkes 20 yıldır beklenen oyun bu mu yoksa yine o külüstür Harry Potter oyunlarından biri mi olacak diye merak ediyordu.
Oyun duyurulduktan yaklaşık 1.5 sene sonra ilk oynanış gösterildi ve bu sefer insanları neyin beklediğini az çok görmüş olduk.
Tabi oynanışlar ve gösterimler de yanıltabilir ama yine de @Silver ile olumlu bakıyorduk ve Harry Potter ateşimizi dizginleyemedik.

Tabi bu aynı zamanda riskli bir girişimdi çünkü karşında hazır bekleyen milyonlardan oluşan bir kitle var ve sen bunları tatmin etmek zorundasın.
Nice büyük evrenler hayranlarını memnun edemedi dolayısıyla bu büyük oyun girişimi başarısız olursa bu denli bir bütçeyle bu evrene devamlı destek sağlanmazdı.
Dolayısıyla oyun tek sıkımlık bir kurşun olacaktı ama başarılı olursa da bu evren oyun dünyasındaki yerini alacaktı.

Oyun çıkmadan 5 hafta öncesinden bile ön siparişlerle satışlarda ilk sıralardaydı ve o zaman anlaşıldı ki oyun berbat bir çıkış yapmadığı sürece peynir ekmek gibi satacaktı.
Oyun çıktıktan 2 hafta içerisinde 12 mlyon adet sattığını ve 850 milyon dolar gelir elde ettiklerini duyurdular.
Yani anlayacağınız oyun iki hafta içerisinde son çıkan Harry Potter filmini ikiye katladı. Ve bu sayıya Elden Ring'den hızlı ulaştı.
Hatta 5 hafta içerisinde İngiltere'de Elden Ring'in toplam satış sayısını geçti.
Asıl can alıcı olay oyun eski konsollara ve Switch'e henüz çıkmış değil. Onlara da çıkmış olsaydı yüksek ihtimalle Elden Ring'i hatta Cyberpunk'ı da satışlarda geçerdi.

Oyuna geçecek olursak Hogwarts'ı Platinlemek yaklaşık 60-65 saat sürdü.
Hogwarts'ı platinlemek için 3 temel şey gerekiyor:

1. Oyundaki ana görevi ve bütün yan görevleri yapıp Challenge'leri %100 tamamlayıp level 40'a ulaşmak.
2. Oyundaki bütün 618 toplanabilir unsurun tamamını toplamak.
3. Son ve aynı zamanda en sinir bozucu olan kısmı oyunu 3 defa daha baştan başlayıp bütün 4 evle Jackdaw görevine kadar oynamak.
Bunun sebebi her evin Jackdaw görevinin farklı olması.

Oyunun en güzel kısımları net olarak başlarıydı.
Çünkü o beklenen Harry Potter oyununu oynama heyecanı ve ilk defa okulda takılmak, derslere girmek ve o keşfin yaşattığı eğlence cidden bir başkaydı.
Okuldaki her kapının arkasını merak ediyordum ve dolaşırken sanki yabancı bir yerde değil de tanıdık bir yerde dolaşıyormuş gibi hissediyordu insan.
Oyunun en keyifli ve en güzel iki alanı Hogwarts ve Hogsmeade köyüydü.

Okulun içindeki mimari ve detaya olan sevgi çok yüksekti.
Hatta okulun dışındaki ışıklandırma bu kadar iyi değil, okulun içinde çok daha kaliteli bir ışıklandırma kullanmışlar.
Yani okulun içinde dış dünyaya göre grafikler çok daha iyiydi.

Derslere girmek, hocaları tanımak, oradan oraya koşmak güzeldi. Tanıdık köşeler ve eşyalar bulmak da öyle.
Başlarda okulda o kadar dolaşıyordum ki okulun içindeki toplanabilir eşyaların neredeyse yarısını toplamıştım.
Hele ilk defa Great Hall'a girince sanki oturma odasına girmiş gibi hissettim.
Aynısı Hogsmeade için de geçerli.
Dükkanda yaramazlık yaparken yakalanan ve esnaf tarafından ayakları bağlanan iki öğrenci.

Başlarda Hogsmeade'de gezmek de çok keyifliydi çünkü dükkanların içi aynı okulun içi gibi muazzam detaylıydı.
Zaten belli en çok emek okula ve Hogsmeade'deki dükkanlara harcanmış.
Ama tabi dükkanlar çok güzel olsa da onları oyun boyunca fazla kullanmadım çünkü oyun sizi eşya satmak dışında oyuncuyu Hogsmeade'de fazla tutmayı sağlayamıyor.
Mesela oyunun başında Troll'ün köye saldırıp binaları yıktığı bir görev vardı ama maalesef ondan sonrasının devamını getiremediler ve köy gezmelik bir yer oldu sadece.

Oyunda yaz, sonbahar ve kış olmak üzere 3 mevsim var. Her mevsimde dünya biraz değişiyor.

Sonbahar oyundaki en beğendiğim mevsim olabilir, ağaçlar falan da renklendi o mevsimde.
Miss.
Hem okuldaki cadılar bayramı için kabak süslemesi de hoştu.

Filmlerde açık ara en çok sevdiğim mevsim kış oluyordu ve oyunlarda da karı çok severim ama oyun kışı kullanma konusunda yetersiz kaldı ve neredeyse sadece beyaz örtü örtmüş gibiydi.
Yine de fena değildi ama keşke ona göre görevler ve etkinlikler de olsaymış.
Noel vakti Great Hall güzel süslenmişti ona diyecek bir şey yok.

Oyunun artıları olduğu gibi eksikleri de vardı tabii. İkisinden de biraz bahsetmek istiyorum.

Öncelikle oyunda fazla risk alınmadığını hissediyorsunuz yani zaten kendi kendine riskli bir oyun olduğu için oyunun içi olduğu kadar standart tutulmaya çalışıldı.
Hikayesi olsun, açık dünyası olsun, diyaloglar olsun çok sıradan ve standart unsurlardı. Quidditch'i bile sokmamaya karar verdiler.
Yani hiç ekstra risk almayıp ilk denemeyi yapmışlar. Tabi fantastik canavarları şimdiden koymaları güzel oldu böylelikle hemen dünyaya entegre oldular.

Oyunun başı ne kadar iyi olduğunu söylesemde oyunun başında deli gibi dolap aradım. O kadar loot var ama çantamız aşırı küçük ve koyacak yerimiz de yok.
Başta çok araştırdım ama nafile oyuna dolap koymamışlar. Oyunda Transmog sistemi çok iyi çalışsa da habire köye gidip eşyaları satmak hoş değildi.
Odamıza ufak bir dolap konmalıydı bence.

Oyunda fena olmayan şeylerden biri de kombatıydı. Kombat biraz gow’u andırdı. Kombatı genel olarak başarılıydı yani dövüşmekten sıkıldığım hiç olmadı sanırım.
Tabi kombat böyle kalmamalı. Fazla riske girmediler derken bu konuda da girmemişler ama sonraki oyunlarda kombatı kesinlikle geliştirmeliler ve çeşitlendirmeliler.
Zaten kullanılabilir büyüler de artacaktır ilerleyen oyunlarda.

Örümceklere ve kurtlara da ayrı bir parantez açmak istiyorum. Yahu oyuna bu kadar örümcek ve kurt koymaya ne gerek vardı.
Her kurt öldürdüğümde içim yandı ya. Hani Skyrim veya Witcher oynamıyoruz ki. Harry Potter bu neden çiçek koparır gibi kurt öldürüyoruz.
Örümcekleri yasak ormana doldurun ona bir şey demem de ama her yerdeydiler ya.
Yasak orman da demişken bu ormanı da çok daha iyi kullanmalılar ve daha kaliteli ve kapsamlı görevlere ev sahipliği yapmalı.

Oyunun moral sistemi Assassin's Creed Valhalla'daki Viking morali gibiydi. Köy- kilise yakıyoruz ama ortalıkta barışçıl kahraman gibi takılıyoruz.
Hogwarts'ta da öyle. Milletin evini soyup, adam öldürüp başarılı seçilmiş öğrenci gibi dolaşıyoruz ortalıkta.
İlerleyen oyunlarda moral sistemi üzerinde de çalışılması gerekiyor.

Mesela baş Villian'ımız Goblin isyanının lideri Ranrok'un insanları sevmeme sebebi çok basit.
Bu bir gün illegal Ejder kampına gitmiş ve ejderleri çok sevmiş. Sonra oraya hep gizli gizli ejderleri görmek için gitmiş.
Oradaki sahibin gözüne girmek istemiş ve adama kaybolan asasını bulup getirmiş vermiş.
Adam Ranrok'un elinde asa görünce çılgına dönmüş ve Ranrok’u ölüsüyle dövmüş. (Yasalara göre Goblinlerin asa bulundurması yasak)
O günden beri insanlardan nefret ediyormuş.
Ben şahsen Grindelwald veya Voldemort gibi tek bir oyunda düşmeyecek olan, korku salan, sağlam derinliği olan, oluşumu ve hedefi olan bir Villian isterim.

Hikaye ve Villian demişken ben olsam büyük bir hikayeyi 3-4 oyuna dağılacak şekilde parçalara bölerdim ve oyunlardaki karakterleri iyice derinleştirip sağlam bir ortam kurardım aynı filmlerdeki gibi.
Ama bunu yapmamalarının sebebini de anlıyorum çünkü bu oyunun bu kadar başarılı olacağını kestiremezlerdi. Oyun ciddi bir başarıyı yakaladığına göre umarım sağlam hikayeler ve karakterler görürüz çünkü bu oyunda hem yan karakterler hem Villian hem hikaye açısından biraz yavandı.

Neyse okulun dış kısmına gelelim biraz.
Okulun o meşhur yamuk tahta köprüsünü geçtikten sonra şöyle bir uzaklara daldım...
Ah... ah...

Okulun dışı demişken oyunun yarısından sonra çoğu vaktinizi açık dünyada geçiriyorsunuz. Maalesef oyunun temposu da bununla birlikte düşmeye başlıyor.
Yarısından sonrası da eğlenceliydi ama oyun ondan sonra klasik açık dünya oyununa dönüşmeye başladı. Kamp temizle, aynı bilmeceleri çöz, şunu bunu topla.
Tam bu kısımda forumdakiler için yayın açmaya başladım. Yayını 30-40 saatten sonra açabildim yani daha çok açık dünya odaklı olduğu kısma denk geldi.
Yine de yayınlar çok eğlenceliydi.

Mesela ben oynarken bir yandan @RedTeroR bıçak duellolarını anlatıyordu ondan sonra @Arthur Morgan okulda Jeff Hardy ile dalga geçen arkadaşını köşeye sıkıştırıp nasıl dövdüklerini anlatıyordu.
@İnari de sağolsun boş boş sorular soruyordu hiç yumurtasız melemen yediniz mi falan diye. Yayınlarda hep böyle bir ortam vardı yani.

Tabi yayında dostlarım @twei @Sodex, @Kuzan, @Müsteşar Kemal @Bisküvi, @Allen ve niceleri de vardı.
Unuttuğum biri varsa affetsin malum oyunun üzerinden biraz vakit geçti:/

Oyuna geri dönecek olursak, oyundaki bazı görevler fena değildi ama kesinlikle yeterli değildi. Harry Potter evrenini derinden hissettiren az görev vardı maalesef.
Çok hoşuma giden 2-3 görev vardı.
Bunlardan biri birisini kurtarmaya giderken illegal ejder dövüşlerinin yapıldığı mekana girdiğimiz görev.

Mesela 3 affedilemez büyüden biri olan Crucio büyüsünün görevinin hikayesi çok iyiydi ve Harry Potter dünyasının karanlık yüzünü çok iyi gösteriyordu.
Bu görevden sonra Souls duygularım depreşti ve kendimi hemen bir katedrala attım.

Son olarak oyunun en iyi görevi Haunted Hogsmeade göreviydi. Oyunla ilgilenenler için kesinlikle görmeye değer bir görev.
Müthiş görev tasarımı, gizem, korku, dövüş ne ararsanız var bu görevde. Sanki sizi yemeye çalışan gizemli bir evden kaçmaya çalışıyormuşsunuz gibiydi.
Hatta nasıl okul içinde grafikleri arttırdılarsa bu görev için de ayrı bir çaba sarf etmişler.
Görevin ortasında @twei ''görev yapacaksanız böyle yapın'' diye sinirlendi. Adam haklı keşke diğer görevler de bu kalitede olsaymış.

Görevlere değinmişken yukarıda 4 evin de Jackdaw görevinin farklı olduğundan bahsetmiştim.
Hufflepuff'ı seçerseniz Azkaban'a gidebiliyorsunuz.
Azkaban'a gidince baya şaşırmıştım. Ana oyuna koymayıp ev seçimine özel yapmışlar. Şahsen 4 farklı görevden en güzel Jackdaw görevi Hufflepuff'ındı.

Açık dünyanın büyüklüğü tam tadındaydı ama bir iki güzel tasarımlı köy dışında pek görülecek bir şey yoktu.
Görülecek pek bir şey yoktu derken mekan olarak diyorum yoksa bazı dungeon'larda hoş şeyler vardı.
Büyük bir ağacın altında duran bir Centaur.

Oyunda Lord of The Shore yani bir Graphorn ile ilk kapıştığımda ve onu yendiğimde son kez üstüme koşup saldırmak istiyor ve oyun bana o anda 2 seçenek sunuyor.
Ya Graphorn'a ateş büyüsüyle saldırıp biat ettireceğim ya da önünde diz çöküp onu arkadaş olarak kabul edeceğim.
Tabi öncesinde Graphorn'u yeterinde hırpaladığımız için ve onu kendimize kazanmaya çalıştığımız için diz çöktüm.
Seslide olanların bazıları ''böyle dark lord mu olur niye diz çöküyorsun'' falan dedi.
Sonra gökten bir @MRTFR geldi ve dedi ki:

Karanlığa giden yolda bazen fedakarlıklar yapmak gerekir.

Dedi ve ortalık sus pus oldu. Kimse de bir şey demedi ondan sonra.

Yani dostlar toparlayacak olursam bu oyun Harry Potter evreniyle oyun dünyasında rekabet etmek için yeterli ve başlangıç için iyi bir oyundu.
Ama kesinlikle böyle kalmamalı çünkü evrende kullanılabilecek çok malzeme var ve bu başarıyı gördükten sonra kendilerini geri tutmayıp artık risk alabilirler.
Bütçe açısından da sorun çıkaracaklarını düşünmüyorum çünkü son zamanlarda yaptıkları en karlı işlerden biri oldu bu.
Şu saatten sonra 2. oyunun çıkması garanti gibi bir şey zaten.

Dostlar benden bu kadar buraya kadar okuduysanız teşekkür ediyorum sağlıcakla kalın.
Fazla uzun olmayan güzel bir inceleme olmuş, görseller şahane özellikle okulun içinden attıkların.

Benim en çok hoşuma giden görev siyah beyaz görüntüde başka bir aleme gidip o münevver asayı aldığın görevdi xD
 
Hogwarts Legacy

Yönetmen:
Alan Tew

Tür: Aksiyon, RPG

Çıkış Yılı: 2023

Platform: Playstation, Xbox, Windows, Switch (sonra)

Yayınlayan/Geliştiren: Avalanche Software, Portkey Games, Warner Bros I.E.



İnceleme

Biliyorum bu yazıyı yazmak için baya geç kaldım:/ Ramazan başlayınca anca boş vaktim oldu.

Hogwarts Legacy ilk duyurulduğunda herkesin aklında soru işaretleri vardı.
Herkes 20 yıldır beklenen oyun bu mu yoksa yine o külüstür Harry Potter oyunlarından biri mi olacak diye merak ediyordu.
Oyun duyurulduktan yaklaşık 1.5 sene sonra ilk oynanış gösterildi ve bu sefer insanları neyin beklediğini az çok görmüş olduk.
Tabi oynanışlar ve gösterimler de yanıltabilir ama yine de @Silver ile olumlu bakıyorduk ve Harry Potter ateşimizi dizginleyemedik.

Tabi bu aynı zamanda riskli bir girişimdi çünkü karşında hazır bekleyen milyonlardan oluşan bir kitle var ve sen bunları tatmin etmek zorundasın.
Nice büyük evrenler hayranlarını memnun edemedi dolayısıyla bu büyük oyun girişimi başarısız olursa bu denli bir bütçeyle bu evrene devamlı destek sağlanmazdı.
Dolayısıyla oyun tek sıkımlık bir kurşun olacaktı ama başarılı olursa da bu evren oyun dünyasındaki yerini alacaktı.

Oyun çıkmadan 5 hafta öncesinden bile ön siparişlerle satışlarda ilk sıralardaydı ve o zaman anlaşıldı ki oyun berbat bir çıkış yapmadığı sürece peynir ekmek gibi satacaktı.
Oyun çıktıktan 2 hafta içerisinde 12 mlyon adet sattığını ve 850 milyon dolar gelir elde ettiklerini duyurdular.
Yani anlayacağınız oyun iki hafta içerisinde son çıkan Harry Potter filmini ikiye katladı. Ve bu sayıya Elden Ring'den hızlı ulaştı.
Hatta 5 hafta içerisinde İngiltere'de Elden Ring'in toplam satış sayısını geçti.
Asıl can alıcı olay oyun eski konsollara ve Switch'e henüz çıkmış değil. Onlara da çıkmış olsaydı yüksek ihtimalle Elden Ring'i hatta Cyberpunk'ı da satışlarda geçerdi.

Oyuna geçecek olursak Hogwarts'ı Platinlemek yaklaşık 60-65 saat sürdü.
Hogwarts'ı platinlemek için 3 temel şey gerekiyor:

1. Oyundaki ana görevi ve bütün yan görevleri yapıp Challenge'leri %100 tamamlayıp level 40'a ulaşmak.
2. Oyundaki bütün 618 toplanabilir unsurun tamamını toplamak.
3. Son ve aynı zamanda en sinir bozucu olan kısmı oyunu 3 defa daha baştan başlayıp bütün 4 evle Jackdaw görevine kadar oynamak.
Bunun sebebi her evin Jackdaw görevinin farklı olması.

Oyunun en güzel kısımları net olarak başlarıydı.
Çünkü o beklenen Harry Potter oyununu oynama heyecanı ve ilk defa okulda takılmak, derslere girmek ve o keşfin yaşattığı eğlence cidden bir başkaydı.
Okuldaki her kapının arkasını merak ediyordum ve dolaşırken sanki yabancı bir yerde değil de tanıdık bir yerde dolaşıyormuş gibi hissediyordu insan.
Oyunun en keyifli ve en güzel iki alanı Hogwarts ve Hogsmeade köyüydü.

Okulun içindeki mimari ve detaya olan sevgi çok yüksekti.
Hatta okulun dışındaki ışıklandırma bu kadar iyi değil, okulun içinde çok daha kaliteli bir ışıklandırma kullanmışlar.
Yani okulun içinde dış dünyaya göre grafikler çok daha iyiydi.

Derslere girmek, hocaları tanımak, oradan oraya koşmak güzeldi. Tanıdık köşeler ve eşyalar bulmak da öyle.
Başlarda okulda o kadar dolaşıyordum ki okulun içindeki toplanabilir eşyaların neredeyse yarısını toplamıştım.
Hele ilk defa Great Hall'a girince sanki oturma odasına girmiş gibi hissettim.
Aynısı Hogsmeade için de geçerli.
Dükkanda yaramazlık yaparken yakalanan ve esnaf tarafından ayakları bağlanan iki öğrenci.

Başlarda Hogsmeade'de gezmek de çok keyifliydi çünkü dükkanların içi aynı okulun içi gibi muazzam detaylıydı.
Zaten belli en çok emek okula ve Hogsmeade'deki dükkanlara harcanmış.
Ama tabi dükkanlar çok güzel olsa da onları oyun boyunca fazla kullanmadım çünkü oyun sizi eşya satmak dışında oyuncuyu Hogsmeade'de fazla tutmayı sağlayamıyor.
Mesela oyunun başında Troll'ün köye saldırıp binaları yıktığı bir görev vardı ama maalesef ondan sonrasının devamını getiremediler ve köy gezmelik bir yer oldu sadece.

Oyunda yaz, sonbahar ve kış olmak üzere 3 mevsim var. Her mevsimde dünya biraz değişiyor.
Sonbahar oyundaki en beğendiğim mevsim olabilir, ağaçlar falan da renklendi o mevsimde.
Miss.
Hem okuldaki cadılar bayramı için kabak süslemesi de hoştu.

Filmlerde açık ara en çok sevdiğim mevsim kış oluyordu ve oyunlarda da karı çok severim ama oyun kışı kullanma konusunda yetersiz kaldı ve neredeyse sadece beyaz örtü örtmüş gibiydi.
Yine de fena değildi ama keşke ona göre görevler ve etkinlikler de olsaymış.
Noel vakti Great Hall güzel süslenmişti ona diyecek bir şey yok.

Oyunun artıları olduğu gibi eksikleri de vardı tabii. İkisinden de biraz bahsetmek istiyorum.

Öncelikle oyunda fazla risk alınmadığını hissediyorsunuz yani zaten kendi kendine riskli bir oyun olduğu için oyunun içi olduğu kadar standart tutulmaya çalışıldı.
Hikayesi olsun, açık dünyası olsun, diyaloglar olsun çok sıradan ve standart unsurlardı. Quidditch'i bile sokmamaya karar verdiler.
Yani hiç ekstra risk almayıp ilk denemeyi yapmışlar. Tabi fantastik canavarları şimdiden koymaları güzel oldu böylelikle hemen dünyaya entegre oldular.

Oyunun başı ne kadar iyi olduğunu söylesemde oyunun başında deli gibi dolap aradım. O kadar loot var ama çantamız aşırı küçük ve koyacak yerimiz de yok.
Başta çok araştırdım ama nafile oyuna dolap koymamışlar. Oyunda Transmog sistemi çok iyi çalışsa da habire köye gidip eşyaları satmak hoş değildi.
Odamıza ufak bir dolap konmalıydı bence.

Oyunda fena olmayan şeylerden biri de kombatıydı. Kombat biraz gow’u andırdı. Kombatı genel olarak başarılıydı yani dövüşmekten sıkıldığım hiç olmadı sanırım.
Tabi kombat böyle kalmamalı. Fazla riske girmediler derken bu konuda da girmemişler ama sonraki oyunlarda kombatı kesinlikle geliştirmeliler ve çeşitlendirmeliler.
Zaten kullanılabilir büyüler de artacaktır ilerleyen oyunlarda.

Örümceklere ve kurtlara da ayrı bir parantez açmak istiyorum. Yahu oyuna bu kadar örümcek ve kurt koymaya ne gerek vardı.
Her kurt öldürdüğümde içim yandı ya. Hani Skyrim veya Witcher oynamıyoruz ki. Harry Potter bu neden çiçek koparır gibi kurt öldürüyoruz.
Örümcekleri yasak ormana doldurun ona bir şey demem de ama her yerdeydiler ya.
Yasak orman da demişken bu ormanı da çok daha iyi kullanmalılar ve daha kaliteli ve kapsamlı görevlere ev sahipliği yapmalı.

Oyunun moral sistemi Assassin's Creed Valhalla'daki Viking morali gibiydi. Köy- kilise yakıyoruz ama ortalıkta barışçıl kahraman gibi takılıyoruz.
Hogwarts'ta da öyle. Milletin evini soyup, adam öldürüp başarılı seçilmiş öğrenci gibi dolaşıyoruz ortalıkta.
İlerleyen oyunlarda moral sistemi üzerinde de çalışılması gerekiyor.

Mesela baş Villian'ımız Goblin isyanının lideri Ranrok'un insanları sevmeme sebebi çok basit.
Bu bir gün illegal Ejder kampına gitmiş ve ejderleri çok sevmiş. Sonra oraya hep gizli gizli ejderleri görmek için gitmiş.
Oradaki sahibin gözüne girmek istemiş ve adama kaybolan asasını bulup getirmiş vermiş.
Adam Ranrok'un elinde asa görünce çılgına dönmüş ve Ranrok’u ölüsüyle dövmüş. (Yasalara göre Goblinlerin asa bulundurması yasak)
O günden beri insanlardan nefret ediyormuş.
Ben şahsen Grindelwald veya Voldemort gibi tek bir oyunda düşmeyecek olan, korku salan, sağlam derinliği olan, oluşumu ve hedefi olan bir Villian isterim.

Hikaye ve Villian demişken ben olsam büyük bir hikayeyi 3-4 oyuna dağılacak şekilde parçalara bölerdim ve oyunlardaki karakterleri iyice derinleştirip sağlam bir ortam kurardım aynı filmlerdeki gibi.
Ama bunu yapmamalarının sebebini de anlıyorum çünkü bu oyunun bu kadar başarılı olacağını kestiremezlerdi. Oyun ciddi bir başarıyı yakaladığına göre umarım sağlam hikayeler ve karakterler görürüz çünkü bu oyunda hem yan karakterler hem Villian hem hikaye açısından biraz yavandı.

Neyse okulun dış kısmına gelelim biraz.
Okulun o meşhur yamuk tahta köprüsünü geçtikten sonra şöyle bir uzaklara daldım...
Ah... ah...

Okulun dışı demişken oyunun yarısından sonra çoğu vaktinizi açık dünyada geçiriyorsunuz. Maalesef oyunun temposu da bununla birlikte düşmeye başlıyor.
Yarısından sonrası da eğlenceliydi ama oyun ondan sonra klasik açık dünya oyununa dönüşmeye başladı. Kamp temizle, aynı bilmeceleri çöz, şunu bunu topla.
Tam bu kısımda forumdakiler için yayın açmaya başladım. Yayını 30-40 saatten sonra açabildim yani daha çok açık dünya odaklı olduğu kısma denk geldi.
Yine de yayınlar çok eğlenceliydi.

Mesela ben oynarken bir yandan @RedTeroR bıçak duellolarını anlatıyordu ondan sonra @Arthur Morgan okulda Jeff Hardy ile dalga geçen arkadaşını köşeye sıkıştırıp nasıl dövdüklerini anlatıyordu.
@İnari de sağolsun tuhaf sorular soruyordu hiç yumurtasız melemen yediniz mi falan diye. Yayınlarda hep böyle bir ortam vardı yani.

Tabi yayında dostlarım @twei @Sodex, @Kuzan, @Müsteşar Kemal @Bisküvi, @Allen ve niceleri de vardı.
Unuttuğum biri varsa affetsin malum oyunun üzerinden biraz vakit geçti:/

Oyuna geri dönecek olursak, oyundaki bazı görevler fena değildi ama kesinlikle yeterli değildi. Harry Potter evrenini derinden hissettiren az görev vardı maalesef.
Çok hoşuma giden 2-3 görev vardı.
Bunlardan biri birisini kurtarmaya giderken illegal ejder dövüşlerinin yapıldığı mekana girdiğimiz görev.

Mesela 3 affedilemez büyüden biri olan Crucio büyüsünün görevinin hikayesi çok iyiydi ve Harry Potter dünyasının karanlık yüzünü çok iyi gösteriyordu.
Bu görevden sonra Souls duygularım depreşti ve kendimi hemen bir katedrala attım.

Son olarak oyunun en iyi görevi Haunted Hogsmeade göreviydi. Oyunla ilgilenenler için kesinlikle görmeye değer bir görev.
Müthiş görev tasarımı, gizem, korku, dövüş ne ararsanız var bu görevde. Sanki sizi yemeye çalışan gizemli bir evden kaçmaya çalışıyormuşsunuz gibiydi.
Hatta nasıl okul içinde grafikleri arttırdılarsa bu görev için de ayrı bir çaba sarf etmişler.
Görevin ortasında @twei ''görev yapacaksanız böyle yapın'' diye sinirlendi. Adam haklı keşke diğer görevler de bu kalitede olsaymış.

Görevlere değinmişken yukarıda 4 evin de Jackdaw görevinin farklı olduğundan bahsetmiştim.
Hufflepuff'ı seçerseniz Azkaban'a gidebiliyorsunuz.
Azkaban'a gidince baya şaşırmıştım. Ana oyuna koymayıp ev seçimine özel yapmışlar. Şahsen 4 farklı görevden en güzel Jackdaw görevi Hufflepuff'ındı.

Açık dünyanın büyüklüğü tam tadındaydı ama bir iki güzel tasarımlı köy dışında pek görülecek bir şey yoktu.
Görülecek pek bir şey yoktu derken mekan olarak diyorum yoksa bazı dungeon'larda hoş şeyler vardı.
Büyük bir ağacın altında duran bir Centaur.

Oyunda Lord of The Shore yani bir Graphorn ile ilk kapıştığımda ve onu yendiğimde son kez üstüme koşup saldırmak istiyor ve oyun bana o anda 2 seçenek sunuyor.
Ya Graphorn'a ateş büyüsüyle saldırıp biat ettireceğim ya da önünde diz çöküp onu arkadaş olarak kabul edeceğim.
Tabi öncesinde Graphorn'u yeterinde hırpaladığımız için ve onu kendimize kazanmaya çalıştığımız için diz çöktüm.
Seslide olanların bazıları ''böyle dark lord mu olur niye diz çöküyorsun'' falan dedi.
Sonra gökten bir @MRTFR geldi ve dedi ki:

Karanlığa giden yolda bazen fedakarlıklar yapmak gerekir.

Dedi ve ortalık sus pus oldu. Kimse de bir şey demedi ondan sonra.

Yani dostlar toparlayacak olursam bu oyun Harry Potter evreniyle oyun dünyasında rekabet etmek için yeterli ve başlangıç için iyi bir oyundu.
Ama kesinlikle böyle kalmamalı çünkü evrende kullanılabilecek çok malzeme var ve bu başarıyı gördükten sonra kendilerini geri tutmayıp artık risk alabilirler.
Bütçe açısından da sorun çıkaracaklarını düşünmüyorum çünkü son zamanlarda yaptıkları en karlı işlerden biri oldu bu.
Şu saatten sonra 2. oyunun çıkması garanti gibi bir şey zaten.

Dostlar benden bu kadar buraya kadar okuduysanız teşekkür ediyorum sağlıcakla kalın.
İnceleme oyundan daha güzel.
 
Hogwarts Legacy

Yönetmen:
Alan Tew

Tür: Aksiyon, RPG

Çıkış Yılı: 2023

Platform: Playstation, Xbox, Windows, Switch (sonra)

Yayınlayan/Geliştiren: Avalanche Software, Portkey Games, Warner Bros I.E.



İnceleme

Biliyorum bu yazıyı yazmak için baya geç kaldım:/ Ramazan başlayınca anca boş vaktim oldu.

Hogwarts Legacy ilk duyurulduğunda herkesin aklında soru işaretleri vardı.
Herkes 20 yıldır beklenen oyun bu mu yoksa yine o külüstür Harry Potter oyunlarından biri mi olacak diye merak ediyordu.
Oyun duyurulduktan yaklaşık 1.5 sene sonra ilk oynanış gösterildi ve bu sefer insanları neyin beklediğini az çok görmüş olduk.
Tabi oynanışlar ve gösterimler de yanıltabilir ama yine de @Silver ile olumlu bakıyorduk ve Harry Potter ateşimizi dizginleyemedik.

Tabi bu aynı zamanda riskli bir girişimdi çünkü karşında hazır bekleyen milyonlardan oluşan bir kitle var ve sen bunları tatmin etmek zorundasın.
Nice büyük evrenler hayranlarını memnun edemedi dolayısıyla bu büyük oyun girişimi başarısız olursa bu denli bir bütçeyle bu evrene devamlı destek sağlanmazdı.
Dolayısıyla oyun tek sıkımlık bir kurşun olacaktı ama başarılı olursa da bu evren oyun dünyasındaki yerini alacaktı.

Oyun çıkmadan 5 hafta öncesinden bile ön siparişlerle satışlarda ilk sıralardaydı ve o zaman anlaşıldı ki oyun berbat bir çıkış yapmadığı sürece peynir ekmek gibi satacaktı.
Oyun çıktıktan 2 hafta içerisinde 12 mlyon adet sattığını ve 850 milyon dolar gelir elde ettiklerini duyurdular.
Yani anlayacağınız oyun iki hafta içerisinde son çıkan Harry Potter filmini ikiye katladı. Ve bu sayıya Elden Ring'den hızlı ulaştı.
Hatta 5 hafta içerisinde İngiltere'de Elden Ring'in toplam satış sayısını geçti.
Asıl can alıcı olay oyun eski konsollara ve Switch'e henüz çıkmış değil. Onlara da çıkmış olsaydı yüksek ihtimalle Elden Ring'i hatta Cyberpunk'ı da satışlarda geçerdi.

Oyuna geçecek olursak Hogwarts'ı Platinlemek yaklaşık 60-65 saat sürdü.
Hogwarts'ı platinlemek için 3 temel şey gerekiyor:

1. Oyundaki ana görevi ve bütün yan görevleri yapıp Challenge'leri %100 tamamlayıp level 40'a ulaşmak.
2. Oyundaki bütün 618 toplanabilir unsurun tamamını toplamak.
3. Son ve aynı zamanda en sinir bozucu olan kısmı oyunu 3 defa daha baştan başlayıp bütün 4 evle Jackdaw görevine kadar oynamak.
Bunun sebebi her evin Jackdaw görevinin farklı olması.

Oyunun en güzel kısımları net olarak başlarıydı.
Çünkü o beklenen Harry Potter oyununu oynama heyecanı ve ilk defa okulda takılmak, derslere girmek ve o keşfin yaşattığı eğlence cidden bir başkaydı.
Okuldaki her kapının arkasını merak ediyordum ve dolaşırken sanki yabancı bir yerde değil de tanıdık bir yerde dolaşıyormuş gibi hissediyordu insan.
Oyunun en keyifli ve en güzel iki alanı Hogwarts ve Hogsmeade köyüydü.

Okulun içindeki mimari ve detaya olan sevgi çok yüksekti.
Hatta okulun dışındaki ışıklandırma bu kadar iyi değil, okulun içinde çok daha kaliteli bir ışıklandırma kullanmışlar.
Yani okulun içinde dış dünyaya göre grafikler çok daha iyiydi.

Derslere girmek, hocaları tanımak, oradan oraya koşmak güzeldi. Tanıdık köşeler ve eşyalar bulmak da öyle.
Başlarda okulda o kadar dolaşıyordum ki okulun içindeki toplanabilir eşyaların neredeyse yarısını toplamıştım.
Hele ilk defa Great Hall'a girince sanki oturma odasına girmiş gibi hissettim.
Aynısı Hogsmeade için de geçerli.
Dükkanda yaramazlık yaparken yakalanan ve esnaf tarafından ayakları bağlanan iki öğrenci.

Başlarda Hogsmeade'de gezmek de çok keyifliydi çünkü dükkanların içi aynı okulun içi gibi muazzam detaylıydı.
Zaten belli en çok emek okula ve Hogsmeade'deki dükkanlara harcanmış.
Ama tabi dükkanlar çok güzel olsa da onları oyun boyunca fazla kullanmadım çünkü oyun sizi eşya satmak dışında oyuncuyu Hogsmeade'de fazla tutmayı sağlayamıyor.
Mesela oyunun başında Troll'ün köye saldırıp binaları yıktığı bir görev vardı ama maalesef ondan sonrasının devamını getiremediler ve köy gezmelik bir yer oldu sadece.

Oyunda yaz, sonbahar ve kış olmak üzere 3 mevsim var. Her mevsimde dünya biraz değişiyor.
Sonbahar oyundaki en beğendiğim mevsim olabilir, ağaçlar falan da renklendi o mevsimde.
Miss.
Hem okuldaki cadılar bayramı için kabak süslemesi de hoştu.

Filmlerde açık ara en çok sevdiğim mevsim kış oluyordu ve oyunlarda da karı çok severim ama oyun kışı kullanma konusunda yetersiz kaldı ve neredeyse sadece beyaz örtü örtmüş gibiydi.
Yine de fena değildi ama keşke ona göre görevler ve etkinlikler de olsaymış.
Noel vakti Great Hall güzel süslenmişti ona diyecek bir şey yok.

Oyunun artıları olduğu gibi eksikleri de vardı tabii. İkisinden de biraz bahsetmek istiyorum.

Öncelikle oyunda fazla risk alınmadığını hissediyorsunuz yani zaten kendi kendine riskli bir oyun olduğu için oyunun içi olduğu kadar standart tutulmaya çalışıldı.
Hikayesi olsun, açık dünyası olsun, diyaloglar olsun çok sıradan ve standart unsurlardı. Quidditch'i bile sokmamaya karar verdiler.
Yani hiç ekstra risk almayıp ilk denemeyi yapmışlar. Tabi fantastik canavarları şimdiden koymaları güzel oldu böylelikle hemen dünyaya entegre oldular.

Oyunun başı ne kadar iyi olduğunu söylesemde oyunun başında deli gibi dolap aradım. O kadar loot var ama çantamız aşırı küçük ve koyacak yerimiz de yok.
Başta çok araştırdım ama nafile oyuna dolap koymamışlar. Oyunda Transmog sistemi çok iyi çalışsa da habire köye gidip eşyaları satmak hoş değildi.
Odamıza ufak bir dolap konmalıydı bence.

Oyunda fena olmayan şeylerden biri de kombatıydı. Kombat biraz gow’u andırdı. Kombatı genel olarak başarılıydı yani dövüşmekten sıkıldığım hiç olmadı sanırım.
Tabi kombat böyle kalmamalı. Fazla riske girmediler derken bu konuda da girmemişler ama sonraki oyunlarda kombatı kesinlikle geliştirmeliler ve çeşitlendirmeliler.
Zaten kullanılabilir büyüler de artacaktır ilerleyen oyunlarda.

Örümceklere ve kurtlara da ayrı bir parantez açmak istiyorum. Yahu oyuna bu kadar örümcek ve kurt koymaya ne gerek vardı.
Her kurt öldürdüğümde içim yandı ya. Hani Skyrim veya Witcher oynamıyoruz ki. Harry Potter bu neden çiçek koparır gibi kurt öldürüyoruz.
Örümcekleri yasak ormana doldurun ona bir şey demem de ama her yerdeydiler ya.
Yasak orman demişken bu ormanı da çok daha iyi kullanmalılar ve daha kaliteli ve kapsamlı görevlere ev sahipliği yapmalı.

Oyunun moral sistemi Assassin's Creed Valhalla'daki Viking morali gibiydi. Köy- kilise yakıyoruz ama ortalıkta barışçıl kahraman gibi takılıyoruz.
Hogwarts'ta da öyle. Milletin evini soyup, adam öldürüp başarılı seçilmiş öğrenci gibi dolaşıyoruz ortalıkta.
İlerleyen oyunlarda moral sistemi üzerinde de çalışılması gerekiyor.

Mesela baş Villian'ımız Goblin isyanının lideri Ranrok'un insanları sevmeme sebebi çok basit.
Bu bir gün illegal Ejder kampına gitmiş ve ejderleri çok sevmiş. Sonra oraya hep gizli gizli ejderleri görmek için gitmiş.
Oradaki sahibin gözüne girmek istemiş ve adama kaybolan asasını bulup getirmiş vermiş.
Adam Ranrok'un elinde asa görünce çılgına dönmüş ve Ranrok’u ölüsüyle dövmüş. (Yasalara göre Goblinlerin asa bulundurması yasak)
O günden beri insanlardan nefret ediyormuş.
Ben şahsen Grindelwald veya Voldemort gibi tek bir oyunda düşmeyecek olan, korku salan, sağlam derinliği olan, oluşumu ve hedefi olan bir Villian isterim.

Hikaye ve Villian demişken ben olsam büyük bir hikayeyi 3-4 oyuna dağılacak şekilde parçalara bölerdim ve oyunlardaki karakterleri iyice derinleştirip sağlam bir ortam kurardım aynı filmlerdeki gibi.
Ama bunu yapmamalarının sebebini de anlıyorum çünkü bu oyunun bu kadar başarılı olacağını kestiremezlerdi. Oyun ciddi bir başarıyı yakaladığına göre umarım sağlam hikayeler ve karakterler görürüz çünkü bu oyunda hem yan karakterler hem Villian hem hikaye açısından biraz yavandı.

Neyse okulun dış kısmına gelelim biraz.
Okulun o meşhur yamuk tahta köprüsünü geçtikten sonra şöyle bir uzaklara daldım...
Ah... ah...

Okulun dışı demişken oyunun yarısından sonra çoğu vaktinizi açık dünyada geçiriyorsunuz. Maalesef oyunun temposu da bununla birlikte düşmeye başlıyor.
Yarısından sonrası da eğlenceliydi ama oyun ondan sonra klasik açık dünya oyununa dönüşmeye başladı. Kamp temizle, aynı bilmeceleri çöz, şunu bunu topla.
Tam bu kısımda forumdakiler için yayın açmaya başladım. Yayını 30-40 saatten sonra açabildim yani daha çok açık dünya odaklı olduğu kısma denk geldi.
Yine de yayınlar çok eğlenceliydi.

Mesela ben oynarken bir yandan @RedTeroR bıçak duellolarını anlatıyordu ondan sonra @Arthur Morgan okulda Jeff Hardy ile dalga geçen arkadaşını köşeye sıkıştırıp nasıl dövdüklerini anlatıyordu.
@İnari de sağolsun tuhaf sorular soruyordu hiç yumurtasız melemen yediniz mi falan diye. Yayınlarda hep böyle bir ortam vardı yani.

Tabi yayında dostlarım @twei @Sodex, @Kuzan, @Müsteşar Kemal @Bisküvi, @Allen ve niceleri de vardı.
Unuttuğum biri varsa affetsin malum oyunun üzerinden biraz vakit geçti:/

Oyuna geri dönecek olursak, oyundaki bazı görevler fena değildi ama kesinlikle yeterli değildi. Harry Potter evrenini derinden hissettiren az görev vardı maalesef.
Çok hoşuma giden 2-3 görev vardı.
Bunlardan biri birisini kurtarmaya giderken illegal ejder dövüşlerinin yapıldığı mekana girdiğimiz görev.

Mesela 3 affedilemez büyüden biri olan Crucio büyüsünün görevinin hikayesi çok iyiydi ve Harry Potter dünyasının karanlık yüzünü çok iyi gösteriyordu.
Bu görevden sonra Souls duygularım depreşti ve kendimi hemen bir katedrala attım.

Son olarak oyunun en iyi görevi Haunted Hogsmeade göreviydi. Oyunla ilgilenenler için kesinlikle görmeye değer bir görev.
Müthiş görev tasarımı, gizem, korku, dövüş ne ararsanız var bu görevde. Sanki sizi yemeye çalışan gizemli bir evden kaçmaya çalışıyormuşsunuz gibiydi.
Hatta nasıl okul içinde grafikleri arttırdılarsa bu görev için de ayrı bir çaba sarf etmişler.
Görevin ortasında @twei ''görev yapacaksanız böyle yapın'' diye sinirlendi. Adam haklı keşke diğer görevler de bu kalitede olsaymış.

Görevlere değinmişken yukarıda 4 evin de Jackdaw görevinin farklı olduğundan bahsetmiştim.
Hufflepuff'ı seçerseniz Azkaban'a gidebiliyorsunuz.
Azkaban'a gidince baya şaşırmıştım. Ana oyuna koymayıp ev seçimine özel yapmışlar. Şahsen 4 farklı görevden en güzel Jackdaw görevi Hufflepuff'ındı.

Açık dünyanın büyüklüğü tam tadındaydı ama bir iki güzel tasarımlı köy dışında pek görülecek bir şey yoktu.
Görülecek pek bir şey yoktu derken mekan olarak diyorum yoksa bazı dungeon'larda hoş şeyler vardı.
Büyük bir ağacın altında duran bir Centaur.

Oyunda Lord of The Shore yani bir Graphorn ile ilk kapıştığımda ve onu yendiğimde son kez üstüme koşup saldırmak istiyor ve oyun bana o anda 2 seçenek sunuyor.
Ya Graphorn'a ateş büyüsüyle saldırıp biat ettireceğim ya da önünde diz çöküp onu arkadaş olarak kabul edeceğim.
Tabi öncesinde Graphorn'u yeterinde hırpaladığımız için ve onu kendimize kazanmaya çalıştığımız için diz çöktüm.
Seslide olanların bazıları ''böyle dark lord mu olur niye diz çöküyorsun'' falan dedi.
Sonra gökten bir @MRTFR geldi ve dedi ki:

Karanlığa giden yolda bazen fedakarlıklar yapmak gerekir.

Dedi ve ortalık sus pus oldu. Kimse de bir şey demedi ondan sonra.

Yani dostlar toparlayacak olursam bu oyun Harry Potter evreniyle oyun dünyasında rekabet etmek için yeterli ve başlangıç için iyi bir oyundu.
Ama kesinlikle böyle kalmamalı çünkü evrende kullanılabilecek çok malzeme var ve bu başarıyı gördükten sonra kendilerini geri tutmayıp artık risk alabilirler.
Bütçe açısından da sorun çıkaracaklarını düşünmüyorum çünkü son zamanlarda yaptıkları en karlı işlerden biri oldu bu.
Şu saatten sonra 2. oyunun çıkması garanti gibi bir şey zaten.

Dostlar benden bu kadar buraya kadar okuduysanız teşekkür ediyorum sağlıcakla kalın.
Platinleme konusunda sabrına hayranım. Ben bir şeyi fullemeye girişince sabrım çabuk tükeniyor keyif fln kalmıyor bende. Uyarsa Days Gone incelemesi de bekliyorum senden.
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 8)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık