Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

Kızıl Göz

Harbi iyi yazıyonda 15 yıl ne la?:D Koskoca kalede bi hatun nasıl olmuyor :ehe:
Birde bence yazdıklarını ilk sayda paylaş böyle bi garip oluyor sanki. ''Kartal dansı'' sevdim bunu:a:
 
Harbi iyi yazıyonda 15 yıl ne la?:D Koskoca kalede bi hatun nasıl olmuyor :ehe:
Birde bence yazdıklarını ilk sayda paylaş böyle bi garip oluyor sanki. ''Kartal dansı'' sevdim bunu:a:
İlk sayfa derken ilk mesajda mı? Mesaj limiti yok mu?

Ara ara Gece Kalesinin işleyişi ve kurallarını vermeyi düşünüyordum. Neden kadın olmadığı da dahil. :D

Aslında Kartal Dansı değildi, Ören Bayan dı :D ama duzenlerken saçma olduğunu düşündüm vazgeçtim. :D
 
[HR][/HR]
Bölüm 3
[HR] [/HR]

‘’Demek Sessiz Avcılar’a katıldın ha? Tanrılarının büyük ödülü bu olsa gerek!’’ Nefretini kılıcına kustu adeta sert bir darbe indirdi Baal’ın üzerine doğru. İçindeki öfke yüzünü gördüğü her saniye biraz daha büyüyordu, artan öfkesi de kılıcının şiddetini arttırıyordu. Ama Baal bir şekilde onun hızına ve gücüne ayak uyduruyordu.

‘’Ödülümü Tenuta’da alacağım velet! Ve sen…’’ Kayra’nın bir saldırısını daha savuşturdu ama gücünde eksilme yok gibiydi, bakışlarındaki ifadesizlik varlığını koruyordu. ‘’ Ve sen velet, Nekson’da çürüyeceksin. ‘’
Kayra saldırıyı atlatmada geç kalmıştı. Baal’ın vahşi bir şekilde savurduğu kılıcı sağ yanağında derin bir yara bırakmıştı. Yere damlayan kanlara aldırmadan metallerin çarpışmasına devam ettiler. Yarım saattir süren ve kulakları sağır eden çınlama sesi ormanın içinden ardı ardına gelen 6 çığlıkla beraber kesildi. Seslerin kaynağı sessiz avcıların gittiği yerlerden başka bir yer değildi. Aradan çok geçmemişti ki Baal’ın yüzünü sıyıran ok yanlarındaki ağaca saplanmıştı. Okun ucundaki, esen hafif rüzgârın dalgalandırdığı tüy siyah karga tüyünden özel yapılmıştı. Kayra, bu tüyleri biliyordu. Yüzünde hafif bir gülümseme belirmişti. Bir süre sonra gülümsemesinin kaynağı yanlarında belirmişti.

‘’Kaptan! Sanırım adamların öldü.’’ Dedi gelen adam. Elindeki yay ok takılmış bir şekilde Baal’a yöneltilmişti.
‘’Hey Kayra, beklediğimden güçsüz çıktın. Şimdiye bu bunağın kafasını uçuracağını düşünüyordum. Görüşmediğimiz iki yılda kendini geliştirirsin diye umuyordum.’’ Dedi. Pelerinin başlığını çıkardığında dökülen düz, siyah uzun saçları beline kadar geliyordu. Gözleri yırtıcı kuşlarınki gibi keskin ve vahşiydi.

‘’Ah Zelos, sizden habersiz kaçıp kaleden uzaklaşmayı düşünmüştüm. Yanılmışım.’’

‘’Bizden kaçamazsın ahbap, kardeşliğimiz seni bırakmaz.’’ Yüzündeki gülümseme, gözlerindeki vahşilik kadar gerçekti.

Bir süre boyunca sessizce bakıştılar. Rüzgârın uğultusu ve ormanın şarkısını bozan ses geldiğinde Kayra’nın yüzündeki gülümseme kaybolmak üzereydi. Kana bulanmış, çift taraflı oval baltasını omzuna atmıştı.

‘’Çok geç kaldın.’’ Dedi Zelos, Hike’a yüzünü dönmeden, hala Baal’a doğru bakıyordu.

Üstü başı kızıla boyanmış olan Hike bir adım daha attı. ‘’O son O… Çocuğu ölmedi bir türlü. ‘Kan sizi yutacak, Nekson’da çürüyeceksiniz.’ Deyip durdu. Sinirlendim paramparça ettim cesedini. İnandığı tanrılar bile birleştiremez artık onu.’’ Yüzünde bundan zevk aldığını belli eden bir gülümseme vardı. ‘’Lanet olsun Kayra ben şimdiye halletmişindir diyordum. ‘’

‘’O söylendi dostum farklı bir şey söyle artık.’’ Dedi Bakışlarını Hike’dan Zelos’a yöneltirken. İkisi de mesajı almıştı. İlk önce Zelos, bıraktı okunu. Baal, için rahat atlatılacak bir ataktı ama Hike’ın fırlattığı baltasından sıyrılırken hissettiği şey, artık yaşlandığını hatırlattı ona. Acı ve ölüm… Tam kalbine saplanan Aquila’ya baktı.
Birkaç dakikası belki de birkaç saniyesi vardı.

‘’Velet.’’ Dedi ciğerden gelen öksürüğüyle beraber çokça kan fışkırttı Kayra’nın yüzüne doğru. İfadesiz yüzünde beliren şeyler Kayra’nın kafasını karıştırmıştı. Ölüyordu, bunu biliyordu ama neden böyle bakıyordu. Niye pişmanlık vardı, yıllar önce neler olduğunu anlatmayan yüzünde. ‘’Kaderinden mi kaçacaksın? Kendini kandırma.’’ Bir kez daha öksürdü. Daha az kan çıkarmıştı. Sesi de ölmek üzere olduğunu kanıtlarcasına sessiz ama derindi. ‘’Kimse kaderinden kaçamaz, ben kaçamadım. Kader Tanrısı yazar biz oynarız. Sen de kaçamazsın, tanrı olamazsan hiçbir şeye yaramazsın! Ölecek miyim, diye sormuyorum. Çünkü biliyorum tanrı bunu yazdı ölmem gerekiyor ve ölüyorum. Fazlasına gerek yok. ’’ Son kez öksürdü Baal, tüm günahları için bağışlanma diler gibi gökyüzüne bakarak bıraktı kendini soğuk toprağa.

‘’Gidiyoruz.’’ Dedi Kayra, yüzünü sildiği bez parçasıyla kılıcını da temizledikten sonra. ‘’Flora! Çıkabilirsin.’’

Çalılıkların arasından çıktı kız. Kayra’nın pelerini hala üzerindeydi ama başlığını takmıyordu. Korkuyor gibiydi. Göz göze geldiğinde rahatlaması için yapmacık bir gülümseme belirdi Kayra’nın yüzünde. Aklı hala Baal’daydı. İçinde garip bir rahatla hissi vardı ancak onun yanında içine bir kurt düşmüştü. Ne demek istemişti Baal? ‘Ben kaçamadım.’ Zihninde yankılanıp durdu bunlar. Neyden kaçamamıştı. Kafasını bu düşüncelerden ayırıp iki arkadaşlarına baktı. Zelos, fırlattığı iki oku sırtında asılı sadağına koymuştu. Hike ise baltasını kaplayan kan örtüsünü silmiş ve sırtına takmıştı. Pelerinlerini çıkarmışlardı. İkisi de basit deri kıyafet giymişlerdi. Kayra, onlara burada ne işleri var ya da neden gelmişler diye sormadı. Zaten verecekleri cevapları biliyordu. İki yıl önce grup seçme gününde üçünün de son tercihleri Sessiz Avcılar’dı ama seçilebilen sadece ikisi olmuştu. Kayra’da şehir muhafızlarına katılmıştı mecburen.

Yüzünü Flora’ya döndü, korkusunu atmış gibiydi. Tekrar göz göze geldiklerinde Flora, Kayra’nın düşüncelerini anlamış gibi güneye yöneldi Kayra da onun peşinden ilerlemeye başladı. Zelos ve Hike da sorgulamadan onları takip etmeye başladılar.

[HR][/HR]

Tenuta : Gece Kalesinde inanılan dinde Cennet anlamına gelir.

Nekson : Sonu olmayan zindan, cehennem.
 
Bölüm 4
[HR][/HR]

Zelos, elinde avladığı iki iri orman tavşanını kulaklarından tutmuş bir şekilde kamp yaptıkları yere gelmişti. Bu sırada Hike harıl harıl Kayra’ya kadınlardan, Sonsuz Dağlar’ın kuzeyinde kalan krallıklardaki dünya güzeli prenseslerden, arka sokaklarda takılan ve para karşılığı erkekleri memnun eden sarkmış göğüslü hayat kadınlarından bahsediyordu. Ama iki cümlesinden biri Kolan Prensesi ile alakalıydı. Sarı saçları ve mavi gözleriyle görenleri büyülenen; hanedanında erkek kalmadığı için geleceğin kraliçesi, gelen taliplerini sürekli reddediyor, demişti Hike. Tabi bunu kendi kelimeleriyle, bol bol argo kullanarak, anlatmayı seçmişti. Prensesten söz ederken ağzından akan suları net seçebiliyordu Kayra.

‘’Yarın sabah tekrar yola çıkarsak, güneş tepeye varmadan köyüme varırız. ‘’ dedi Flora. Kayra, onun hala çadırda olduğunu düşünüyordu, çünkü Hike kadınlar ve yatak konusunu açtığında yüzü kızarıp çadıra girmiş son bir saattir de çıkmamıştı. Kayra, kadınları o kadar çok merak etmişti ki onu unutmuştu.

‘’Önce şunları pişirsek ne zaman gideceğimizi sonra düşünürüz. İki gündür yürürken yediğimiz meyvelerden bıktım artık.’’ Dedi Zelos.

‘’Keşke birkaç tane daha yakalasaydın.’’ Dedi Flora, Zelos’un elinden tavşanları aldı elini tüylerinde gezdirdi.

‘’Üçünüze birkaç tane kalın kıyafet yapabilirim.’’

‘’Önce kendine kıyafet bulmayı düşün.’’ Dedi Kayra. Belinden çıkardığı işlemeli hançeri Flora’ya uzattı.

Flora sadece güldü ve yanan ateşin başına oturdu. Tavşanın derisini yüzmeye başladı. Üç erkek ondan birkaç metre uzağa 3 tane taşın üzerine oturdular. Ne yapacaklarını tartışmaya başladılar.

‘’Ne yapacağız?’’ dedi Zelos sakin bir ses tonu vardı.

‘’Önce Yıldız Sarayı’na gideceğiz.’’ Dedi Kayra. ‘’Aradığım cevap orada diye tahmin ediyorum. Eğer…’’ Elini çenesine götürüp düşünmeye başladı.

‘’Eğer? Ya değilse? O zaman nereye gideceğiz?’’

‘’Kuzeye!’’ dedi Kayra sadece üçünün duyabileceği kadar kısık söylemişti. ‘’Dağların kuzeyindeki krallıklara, siz oraya daha önce gittiniz.’’

‘’Bir kere.’’ Dedi Zelos.

‘’Kaçak bir Sessiz Avcı’yı yakalamak için.’’ Cümlesini tamamlayan Hike olmuştu. Bu nadir görülen bir durumdu çünkü sadece endişeli olduklarında bu şekilde birbirlerini tamamlarlardı. Haklılık payları vardı çünkü kendileri de Sessiz Avcılara dahildiler ve kesinlikle dünyanın sonuna kadar takip edeceklerdi. Hem kendisini hem de onları.

‘’Benimle misiniz?’’ dedi Kayra. Belindeki kılıcı kınından çıkardı ve ortalarına uzattı. Onun bu davranışına ilk tepki veren ne Hike ne de Zelos olmuştu. Flora, Kayra’nın hançerini sivri noktasını, kılıcın ucuna
dokundurmuştu.

‘’Pekâlâ dostum.’’ Dedi Zelos. Sırtından aldığı yayını ortaya getirdi.

‘’Sanırım başka çaremiz yok.’’ Hike’ın yüzünde, savaşırken takındığı vahşilikten eser yoktu. Bütün dişlerini ortaya sererek sırıtıyordu. Yarım saatlik uğraş sonucu ilk aldığı zamanki gibi parlattığı baltasını üçünün üzerine koydu. ‘’Lanet olsun Kayra, senin yüzünden ölürsem, canımı vermeden seni de götüreceğim.’’

‘’Biz zaten ölüyüz kardeşim.’’

Üçünün sert ve büyük kahkahalarına, Flora sadece kıkırdayarak eşlik ediyordu. Ancak ormanın içinden fırlayan bir at bütün gülüşmelerini kesmeye yetmişti. Üzerinde yarı baygın biri duruyordu. Gömleği parçalanmıştı ve göğsünden kan damlıyordu. Kafasını kaldırdı adam yavaşça. Ağzından tek bir kelime döküldü. ‘’Flora?’’

[HR][/HR]

Kısa bir bölüm oldu ama kusura bakmayın. :)

Not: Bir yazarı en mutlu eden şey yorumlar ve eleştirilerdir. ^^
 

Red-Kit

yorum yazmadan geçmeyelim o zaman :) devamının gelmesini bekliyoruz şuan,eleştirmek için biraz erken bence :)
 
Bölüm 5 - Kader[HR][/HR]


‘’Mergen!’’

Flora’nın bağırışı ormanın içinde yankılanmıştı. Hala peşlerinde adamlar varsa onu duymamaları için sağır ya da sarhoş olmaları gerekliydi ve Gece Askerlerinin sarhoş olması demek ölüm demekti. Kayra, Zelos ile göz göze geldi. ‘Gitmeliyiz.’ Der gibiydi. Flora’nın omzuna dokundu. ‘’Gitmeliyiz buradan hemen. Ona yardım da ederiz.’’ Dedi. Cevap gelmedi. Omzunu salladı yine cevap yoktu. Adeta donmuştu ama Kayra gitmekte kararlıydı. Hemen ateşi söndürdü, bu sırada Hike ve Zelos silahlarını ve çadırı toplamış izlerini siliyorlardı.

‘’Olmaz.’’ Dedi Flora.

‘’Ne?’’

‘’O yaralı, Kayra. Şimdi gidersek ölür ve bu durumda hareket edemez. Yardım etmeliyiz.’’

Gözlerinden süzülen yaşları görebiliyordu Kayra. ‘’Tamam. Sen onu tedavi edebilir misin?’’ dedi, Flora’nın başıyla onaylamasıyla birlikte hala sırtında duran kılıcını çıkardı. ‘Hazır olun.’ Demek için arkadaşlarına döndü ama onlar çoktan silahlarını ayarlamışlardı. Hike, birbirinin aynısı olan iki baltayı sallıyordu. Zelos ise yayına ok takmış ve atışa hazır durumda bekliyordu. Belindeki kısa kılıcı da her ihtimale karşı rahatça çıkartılabilecek konumdaydı. Flora çoktan Mergen’i tedavi etmeye başlamıştı.

Yaklaşık on dakikalık bekleyişten sonra karanlığın içinden otuz kadar adam fırladı. Birkaçı amatör yay tutuyordu. Bazılarında ise ucuna küçük, sivri bir metal takılmış tahta mızrak vardı. Çok azında kılıç vardı ama onlar da paslanmıştı. Büyük ihtimal kana bulandıktan sonra silinmesi gerektiğini bilmediklerini düşündü Kayra. Kıyafetleri ise eski püsküydü. Ne gece kalesinin muhteşem silahlarına sahiptiler ne de pelerinlerine.

‘’Bunlar Kale’den değiller.’’ Dedi Hike. Kana susamışlığını gösterircesine dilini dudaklarında gezdiriyordu. Baltalarını sallamaya başladı. ‘’Ama düşman düşmandır.’’

İlk hamle mızrağını Kayra’ya uzatan bir adamdan gelmişti. İki metre kadardı boyu, mızrağın uzunluğu da kendisi kadar vardı ama onun için çocuk oyuncağıydı. Rahatça sıyrıldığı mızrağın tam ortasına kılıcın keskin olmayan tarafını indirdi. ‘Çat’ sesinin duyulmasıyla birlikte adam irkildi. Kayra vakit kaybetmeden kılıcını boğazına savurdu. Havada dönerek uçan kafaya aldırmadan bir başkasına saldırdı. Onun da mızrağını parçalayıp kalbine sapladı kılıcını. Ne adamlar geri çekiliyordu ne de Kayra saldırmayı bırakıyordu. Aniden üzerine atlayan üç kılıçlıyı hafif dönerek biçmiş, bir başkasına ayağındaki hançeri fırlatmış ve gözünü çıkarmıştı. Bir yandan kılıcını savuruyor diğer yandan arkadaşlarına bakıyordu. Hike çoktan dört kişinin başını gövdesinden ayırmış beşinciye doğru ilerliyordu. Zelos ise durduğu yerden ok fırlatarak üç okçuyu öldürmüştü.

Kayra omzunda beliren acıyla irkildi. Elini omzuna götürdü ve saplı olan oku çıkardı. Acıyı hissediyordu. ‘’Zehirli.’’ Dedi bağırarak. ‘’Oklar zehirli.’’ Zelos, Kayra’yı yaralayan adamı indirmiş bir başkasına nişan almıştı. Hike ise kalan iki okçuya aynı anda baltalarını fırlatmış ve geri almak için başlarına gelmişti. Okçuların göğsüne saplanan baltalar kana bulanmıştı.

Kanın vücuduna karıştığını hissedebiliyordu, bilinci yavaş yavaş gidiyordu. ‘’Lanet olsun.’’ Diye haykırmak istedi ama adeta ses telleri kopmuştu. Gözleri kapanıyordu ama birinin kılıcını ona doğru indirmek için hazırlandığını gördü. Son gücüyle kılıcını savurdu. Adamın karnını deşmişti, biraz daha gücü olsaydı iki parçaya ayırabilirdi. ‘’Gerçekten ölüyor muyum? Lanet olsun! Bari şu ormandan çıkabilseydim.’’ Dedi, gözleri tamamen kapanmış ve bacakları hissizleşmişti.

***​

Güneşin bir kaç parça ışık demeti göndermeye tenezzül dahi etmediği mağaranın içinde hafif bir esinti dolaşıyordu. Karanlık da olsa Kayra, karşısında dikilen kadının güzel yüzü adeta pırlanta misali parlıyordu. Mavi gözlerinin güzelliğini beline kadar inen sarı saçları tamamlıyordu. Pürüzsüz, yüzü gibi parlayan, ellerini birbirine kenetlemiş, içten bir gülümsemeyle ona bakıyordu kadın. Zar zor nefes alıyordu Kayra, büyülenmişti adeta. ''Sen kimsin?'' dedi kekeleyerek.

‘’Ben senim Kızıl Göz.’’ Dedi kadın. Gülümsemesi hala yerindeydi. ‘’Sen de bensin.’’

‘’Saçmalama!’’ diye bağırmak istedi ama ağzından dökülen kelimeler bambaşkaydı. ‘’Sen miyim? Ben misin? Ne anlatmak istiyorsun? ‘’

‘’Evet, biz aynıyız.’’ Dedi iki küçük adım atıp yerde zar zor oturabilen Kayra’nın karşısına oturdu. Eliyle yaralı omzuna dokundu. Kanaması durmuştu. ‘’İstediğini vermeye geldim.’’

‘’İstediğimi?’’

‘’Evet, istediğini.’’ Dedi kadın.

‘’Aradığım şeyi, cevapları istiyorum! Söyle bana!’’ Kayra bunları bağırarak söylemişti ama kadın hala gülüyordu. Korku yoktu yüzünde.

‘’İstediğin şey gerçekten cevapları bulmak mı?’’

Kayra şaşırmıştı. ‘’E..e..evet.’’ dedi kekeleyerek.

‘’Yanılıyorsun Kızıl Göz. Cevapları bulmayı gerçekten istemiyorsun. Senin istediğin tek şey kaderinden kaçmak. ‘’ dedi kadın ve yavaşça ayağa kalktı.

‘’Kaderimden kaçmak mı? Nasıl kaçacağım o dayattıkları kaderden?’’

Kadın arkasını döndü ve küçük ama hızlı birkaç adım attı. ‘’Kaderinden kaçmak mı? Korkarım bunu yapamazsın, yapamayız. Kaderden kaçılmaz, tanrılar bile yapamaz. Onların bile bir kaderi vardır.’’ Tekrar ilerlemeye başladı. Hala küçük olsa da adımları ağırlaşmıştı. Uzaklaşırken mağaranın siyah duvarlarında yankılanacak kahkahasının arasında birkaç cümle duyabilmişti Kayra. ‘’Kaderden kaçamazsın, çünkü kaderi sen yazarsın. Seni bekliyorum Kızıl Göz. Kaderimizi yazalım!’’
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 3)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık