Bölüm 5 - Kader[HR][/HR]
Mergen!
Floranın bağırışı ormanın içinde yankılanmıştı. Hala peşlerinde adamlar varsa onu duymamaları için sağır ya da sarhoş olmaları gerekliydi ve Gece Askerlerinin sarhoş olması demek ölüm demekti. Kayra, Zelos ile göz göze geldi. Gitmeliyiz. Der gibiydi. Floranın omzuna dokundu. Gitmeliyiz buradan hemen. Ona yardım da ederiz. Dedi. Cevap gelmedi. Omzunu salladı yine cevap yoktu. Adeta donmuştu ama Kayra gitmekte kararlıydı. Hemen ateşi söndürdü, bu sırada Hike ve Zelos silahlarını ve çadırı toplamış izlerini siliyorlardı.
Olmaz. Dedi Flora.
Ne?
O yaralı, Kayra. Şimdi gidersek ölür ve bu durumda hareket edemez. Yardım etmeliyiz.
Gözlerinden süzülen yaşları görebiliyordu Kayra. Tamam. Sen onu tedavi edebilir misin? dedi, Floranın başıyla onaylamasıyla birlikte hala sırtında duran kılıcını çıkardı. Hazır olun. Demek için arkadaşlarına döndü ama onlar çoktan silahlarını ayarlamışlardı. Hike, birbirinin aynısı olan iki baltayı sallıyordu. Zelos ise yayına ok takmış ve atışa hazır durumda bekliyordu. Belindeki kısa kılıcı da her ihtimale karşı rahatça çıkartılabilecek konumdaydı. Flora çoktan Mergeni tedavi etmeye başlamıştı.
Yaklaşık on dakikalık bekleyişten sonra karanlığın içinden otuz kadar adam fırladı. Birkaçı amatör yay tutuyordu. Bazılarında ise ucuna küçük, sivri bir metal takılmış tahta mızrak vardı. Çok azında kılıç vardı ama onlar da paslanmıştı. Büyük ihtimal kana bulandıktan sonra silinmesi gerektiğini bilmediklerini düşündü Kayra. Kıyafetleri ise eski püsküydü. Ne gece kalesinin muhteşem silahlarına sahiptiler ne de pelerinlerine.
Bunlar Kaleden değiller. Dedi Hike. Kana susamışlığını gösterircesine dilini dudaklarında gezdiriyordu. Baltalarını sallamaya başladı. Ama düşman düşmandır.
İlk hamle mızrağını Kayraya uzatan bir adamdan gelmişti. İki metre kadardı boyu, mızrağın uzunluğu da kendisi kadar vardı ama onun için çocuk oyuncağıydı. Rahatça sıyrıldığı mızrağın tam ortasına kılıcın keskin olmayan tarafını indirdi. Çat sesinin duyulmasıyla birlikte adam irkildi. Kayra vakit kaybetmeden kılıcını boğazına savurdu. Havada dönerek uçan kafaya aldırmadan bir başkasına saldırdı. Onun da mızrağını parçalayıp kalbine sapladı kılıcını. Ne adamlar geri çekiliyordu ne de Kayra saldırmayı bırakıyordu. Aniden üzerine atlayan üç kılıçlıyı hafif dönerek biçmiş, bir başkasına ayağındaki hançeri fırlatmış ve gözünü çıkarmıştı. Bir yandan kılıcını savuruyor diğer yandan arkadaşlarına bakıyordu. Hike çoktan dört kişinin başını gövdesinden ayırmış beşinciye doğru ilerliyordu. Zelos ise durduğu yerden ok fırlatarak üç okçuyu öldürmüştü.
Kayra omzunda beliren acıyla irkildi. Elini omzuna götürdü ve saplı olan oku çıkardı. Acıyı hissediyordu. Zehirli. Dedi bağırarak. Oklar zehirli. Zelos, Kayrayı yaralayan adamı indirmiş bir başkasına nişan almıştı. Hike ise kalan iki okçuya aynı anda baltalarını fırlatmış ve geri almak için başlarına gelmişti. Okçuların göğsüne saplanan baltalar kana bulanmıştı.
Kanın vücuduna karıştığını hissedebiliyordu, bilinci yavaş yavaş gidiyordu. Lanet olsun. Diye haykırmak istedi ama adeta ses telleri kopmuştu. Gözleri kapanıyordu ama birinin kılıcını ona doğru indirmek için hazırlandığını gördü. Son gücüyle kılıcını savurdu. Adamın karnını deşmişti, biraz daha gücü olsaydı iki parçaya ayırabilirdi. Gerçekten ölüyor muyum? Lanet olsun! Bari şu ormandan çıkabilseydim. Dedi, gözleri tamamen kapanmış ve bacakları hissizleşmişti.
***
Güneşin bir kaç parça ışık demeti göndermeye tenezzül dahi etmediği mağaranın içinde hafif bir esinti dolaşıyordu. Karanlık da olsa Kayra, karşısında dikilen kadının güzel yüzü adeta pırlanta misali parlıyordu. Mavi gözlerinin güzelliğini beline kadar inen sarı saçları tamamlıyordu. Pürüzsüz, yüzü gibi parlayan, ellerini birbirine kenetlemiş, içten bir gülümsemeyle ona bakıyordu kadın. Zar zor nefes alıyordu Kayra, büyülenmişti adeta. ''Sen kimsin?'' dedi kekeleyerek.
Ben senim Kızıl Göz. Dedi kadın. Gülümsemesi hala yerindeydi. Sen de bensin.
Saçmalama! diye bağırmak istedi ama ağzından dökülen kelimeler bambaşkaydı. Sen miyim? Ben misin? Ne anlatmak istiyorsun?
Evet, biz aynıyız. Dedi iki küçük adım atıp yerde zar zor oturabilen Kayranın karşısına oturdu. Eliyle yaralı omzuna dokundu. Kanaması durmuştu. İstediğini vermeye geldim.
İstediğimi?
Evet, istediğini. Dedi kadın.
Aradığım şeyi, cevapları istiyorum! Söyle bana! Kayra bunları bağırarak söylemişti ama kadın hala gülüyordu. Korku yoktu yüzünde.
İstediğin şey gerçekten cevapları bulmak mı?
Kayra şaşırmıştı. E..e..evet. dedi kekeleyerek.
Yanılıyorsun Kızıl Göz. Cevapları bulmayı gerçekten istemiyorsun. Senin istediğin tek şey kaderinden kaçmak. dedi kadın ve yavaşça ayağa kalktı.
Kaderimden kaçmak mı? Nasıl kaçacağım o dayattıkları kaderden?
Kadın arkasını döndü ve küçük ama hızlı birkaç adım attı. Kaderinden kaçmak mı? Korkarım bunu yapamazsın, yapamayız. Kaderden kaçılmaz, tanrılar bile yapamaz. Onların bile bir kaderi vardır. Tekrar ilerlemeye başladı. Hala küçük olsa da adımları ağırlaşmıştı. Uzaklaşırken mağaranın siyah duvarlarında yankılanacak kahkahasının arasında birkaç cümle duyabilmişti Kayra. Kaderden kaçamazsın, çünkü kaderi sen yazarsın. Seni bekliyorum Kızıl Göz. Kaderimizi yazalım!