İzlediğiniz Son Film

In this first film of the Lone Wolf and Cub series, adapted from the manga by Kazuo Koike, we are told the story of the Lone Wolf and Cub’s origin. Ogami Itto, the official Shogunate executioner, has been framed for disloyalty to the Shogunate by the Yagyu clan, against whom he now is waging a one-man war, along with his infant son, Daigoro.

serinin birinci filmi çok güzel bir samuray filmi 6 serilik

edit:çok kısa yazmışım

In the second film of the Lone Wolf and Cub series, Ogami Itto battles a group of female ninja in the employ of the Yagyu clan and must assassinate a traitor who plans to sell his clan's secrets to the Shogunate.

Film gerçekten çok güzel dövüşler olsun konunun işlenişi olsun herşey çok iyi oyunculuk konusu bile açmıyorum . Filmin sonunda al yazmalım müziğini çalaklar diye çok korktum neyse ki çalmadı (alyazmalım 1977 vizyonagirmiş ondan herhalde ) çok güzel bir seri film 2.si ydi

Haylaz öğrencilerle dolu Hababam sınıfına doğulu bir aşiret reisinin oğlu gelir. Yeni öğrenci Bilo, ilk geldiği andan itibaren sınıfın ağası gibi davranır ve işler karışır. Okula yeni gelen sadece Bilo değildir, tam bir erkek düşmanı Hürrem hoca da yenidir okulda.
Sınıfta ise herkes tarafından Ayşe ile Ömer'in aşkı konuşulmaktadır. Ve olan olur, Ayşe hamile kalır. Ayşe'nin hamileliğini saklamak hiç de kolay olmayacaktır.

Kemal Sunal'lı, Tarık Akan'lı hababam daha iyi olsada bu da çok güzel

1960’larda inşa edilmiş ve 80’lerin başında Rio De Janeiro’nun en tehlikeli mahallelerinden birine dönüşmüş, sosyal konutlardan oluşan “Tanrıkent”te organize suçun destansı tarihi. Film 60’larda iki kenar mahalle çocuğunun seçtiği iki ayrı yolu takip eder. Rocket suç dünyasında geçecek bir hayatın gerektirdiği zihniyetten ve fizikten yoksundur. Fotoğrafçı olma hayalleri kurar ama fotoğraf makinesi alacak parası yoktur. Öte yandan, Küçük Ze çocukluğundan beri tam bir suçlu özellikleri taşır; acımasız, akıllı ve hırslıdır. Küçük yaşta planladığı bir genelev soygunu sırasında öldürmenin tadını alır, gün geçtikçe bu konudaki iştahı giderek artar. 70’lerde Ze, sakin ve becerikli Bee’nin desteğiyle, favela’nın (mahallenin) uyuşturucu ticareti üzerindeki kontrolünü sağlamlaştırır. 80’lerin başlarında “Tanrıkent”i çetelerarası savaş sarar ve amansız genç suçlulardan oluşan yeni bir kuşak çıkıp “eskilerin” yerini almaya çalışırken, artık bir fotoğraf makinesine sahip olan Rocket, onu bu bitmek tükenmek bilmez katliam döngüsünü belgelemede kullanır.

Uzun zamandır böyle kaliteli film izlememiştim iyi geldi.

Yapımı iki sene süren TPB AFK medya dağıtım dünyasında devrim yapan üç bilgisayar bağımlısını anlatan bir belgesel. Bira delisi donanım fanatiği Tiamo, çevre eylemcisi Brokep ve paranoyak bir özgürlükçü Anakata İsveç hükümetini ticari yaptırımlarla tehdit etmek için Beyaz Saray’a nasıl giriyor? TPB AFK Hollywood’un en çok nefret edilen korsanlarının hayatlarını inceliyor.

Bilişim Dünyası'nın içinde olduğum için büyük bir merakla izledim filmi. İşin aslı beklediğimi bu değildi ancak film-belgesel gayet iyidi.

http://www.dizi-mag.com/tpb-afk-the-pirate-bay-away-from-keyboard

1949,Los Angeles'ı kontrolü altında tutan Mickey Cohen satın aldığı polis, politikacı ve savcılar sayesinde dokunulmaz bir şekilde uyuşturucu, kadın ticareti ve silah ticaretini tekelden gerçekleştirmektedir. Bunun yanısıra bu dokunulmazlığı hiçe sayan Teğmen J. O'mara, Mickey'nin mekanlarını basarak işine engel olmaya çalışır. Bu sebeple Şef Parker Mickey'i durdurmak için O'mara ya kendi ekibini kurmasını ister. O'mara'nın ekibini kurmasıyla işler daha kızışır.

Sinema da izleyip eve yeni geldim ve sıcağı sıcağına paylaşıyorum. Film son zamanlarda izlediğim en iyi filmdi. Kamera efektlerine ve çekimlere bayıldım. Filme Sean Pean için gitmiştim açıkçası ve oyunculuğuyla beni yine etkiledi. ''Splinter'' ve ''American Gangster'' den sonra en beğendiğim gangster filmi oldu. Drama anlamında bir sahneden başka etkileyici bir öğesi olmasa da filmi izlemenizi kesinlikle öneririm.

(Filmin başında yazdığına göre gerçek bir hikayeden alınmış.)

Millennium Wizard dedi ki:

Rope

Gizli İçerik

Kusursuz cinayetin mümkün olabildiğini kanıtlamak isteyen iki arkadaş, bir arkadaşlarını iple boğarlar ve cesedi eve saklarlar. O gece evde bir parti vereceklerdir. Gelen konuklar onların farklı hallerinden şüphelenmezler. Tek bir kişi hariç: Rupert Cadell. Suç ve Ceza'dan çok etkilenen bu iki genç kusursuzluğun mümkün olmadığını ilerleyen saatlerde öğreneceklerdir.

Gerçek bir olaydan alınma bu filmde gerilimin ne olduğunu iliklerinize kadar hissedeceksiniz.Filmin alt metinleri muazzam.Her an tetikte izliyorsunuz ve sıkmıyor.Diyaloglar bol bol kullanılmış,tiyatro tadında bir film.Hitchcock usta kamerayla 10 dakikalık aralıksız çekimler yapmış ve birleştirmiş.Tavsiye ederim.



Ben Fargoyu o kadar beğenmedim.Beğenmemekten çok diğer yapımlarının yanında sönük kaldığını,fazla abartıldığını düşünüyorum.Öyle bir film olduğu belliydi Fountain'in zaten.Artık uyarından sonra lynch filmleri gibi şüpheci biçimde izlerim heralde.Yine film tavsiyen varsa alabilirim bu arada.

Genişletmek için tıkla ...

Ben Fargo'yu epey sevmiştim. Müziği ve gerilimi harikaydı. Moon filmini tavsiye ederim eğer izlemediysen.




Amerika-Meksika sınırında bir adam, bir arabanın içerisine saatli bomba bırakır. Arabanın sahipleri, Amerikan sınırına doğru yavaş yavaş ilerlemektedirler. Araba sınırı geçtiğinde patlar ve içerisindekiler ölür. Balayında olan başarılı müfettiş Miguel Vargas ve eşi Susie olaya birebir tanık olmuşlardır. Miguel, her ne kadar olay kendisini ilgilendirmese de, bu işin içinde olmaya karar verir. Fakat önüne çıkacak en büyük engel, Dedektif Hank Quinlan'dır.

Filmin çekim teknikleri cidden çok iyi. Başarılı bir açılış sahnesi var. Açılış ve sonundaki minik sürprizi dışında oldukça durağan ilerliyor. Günümüzdeki popülarite gençliğine uygun değil yani.

Filmde olağanüstü yetenekleri olan bir grup kahraman yer alıyor. Dünyayı ele geçirmek isteyen hain güç Pitch'e karışı ölümsüz kahramanlarımız harekete geçmek zorundadır. Amaçları tüm dünyadaki umudu, inancı ve çocukları kötülüklerden korumaktır. William Joyce'un çocuk kitapları serisine dayanan filme seslendirmeleri Chris Pine, Hugh Jackman, Alec Baldwin, Jude Law, ve Isla Fisher gibi yapıyor.

Valla Paskalya Tavşanı süperdi.Hugh Jackman seslendiriyor,daha ne olsun.Film de iyiydi.Komikti,beğendim.

Shakespeare’in ünü oyunu Kral Lear’ın serbest bir Japon uyarlaması olan filmde başarılı hükümdarlık kariyeri anbean sarsılan bir babanın, çocukları tarafından uğradığı ihanet ve bu güç savaşlarının karakterlere verdiği ölümcül zararlar işlenir. Hidetora, krallığını üç oğlu arasında paylaştırmak istediğinde karşılaştığı şey hem bir babanın hem de bir hükümdarın hak etmediği tarzda bir netice olacaktır. Çocuklarından kendisine sadık kalmalarını bekleyen baba, beklemediği bir şekilde kendi çocuklarının acımasız yüzüne tanık olacaktır.

Çok iyi bir filmdi. Kesinlikle izlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Kurosawa konuşturmuş yine yeteneğini. Yine de gözüm Toshiro Mifune'yi aramadı değil.

Yapımda; LeBron James ve dört arkadaşının, Ohio Üniversitesi’nde başlayıp NBA’e doğru uzanan yaşam öykülerinin kısa bir özeti sunuluyor. Bir şan ve şöhret destanı.

Evet tanıtımdan da anlaşılacağı gibi pek özetlemeye gerek yok.LeBron James'in kolej yıllarını ve Amerikanın doğu bölgesinde olan Cleveland şehrinin Ohio bölgesinin Akron eyaletini tanıtıyor biraz da. (Amacı bu değil,sadece izlerken tanıyabiliyorsunuz).
LeBron James'i bir nebze olsun tanımak isteyenler izlemeli.3.Kez izliyorum.

Not : Çekimler vesaire tamamen gerçek.Zaten o yıllar'da çekildiği için.