Ani bir yaprak hışırtısıyla birlikte Gezgin'in sağ omzunu iki pençe acıtmayacak şekilde kavradı. Gri tüyleri, yağmur bulutlarını andırıyordu. Kocaman kahverengi gözleri, bilge birine ait gibiydi. Gezgin, şapkasını yeniden taktı ve askerlerin bulunduğu alana geri döndü. Bir ıslıkla onları uyandırdı. Askerlerin toparlanıp hazırlanmasının ardından tekrar yola koyuldular. Artık ağaçların gövdeleri küçülmüş, boyları kısalmıştı. Toprak canlılığını kaybederken hayatın filizleri birer birer sönüyordu. Metal atların ayak sesleri, canlı seslerini bastırıyordu. Yol ayrımına neredeyse gelmiş olan bu ses kütlesini durduran kişi bu sefer Gezgin değildi. Başında iki anten bulunan bir insan, ellerini kollarını sallayarak grubun sesini kesmeyi başarmıştı. Askerler söylenmeye başlamıştı fakat kimse onları durduran adama doğrudan bir şey söyleyemiyordu. Çünkü bu grubun başında Gezgin vardı ve bu mutlaktı. Gezgin atından indi ve antenli adama doğru ilerledi. Bu sıradanlığa bir renk katmak istercesine, herkesin duyabileceği bir şekilde bağırarak, "Kimsin ve bizi neden durdurdun!" dedi.
Antenli adam, antenlerini oynatarak arkasını döndü ve yeri işaret etti. Yerde küçük bacaklarına aldırmaksızın hızla ilerleyen bir sürü vardı. Binlerce karınca karşıdan karşıya geçiyordu. Adam başını Gezgin'e çevirdi ve karınca çobanı olduğunu söyledi. Bunu duyan askerlerden bazıları gülerken atlarından düştü. Diğer sesleri bastıran şey bu sefer kahkaha nidalarıydı. Gezgin ise bu sırada tebessüm etmekteydi. Adamın, antenlerine baktı ve onların gerçek olmadığını görerek hayal kırıklığına uğrasa da bunu yüzüne yansıtmamayı başardı. Bu tuhaf kişiyle biraz olsun sohbet etmek istiyordu. Bugüne kadar binlerce insanla tanışmış olsa dahi ilk defa bir karınca çobanıyla karşılaşmıştı. Dahası böyle bir meslek olduğunu da bilmiyordu. Muhtemelen bu ilginç görünümlü kişinin kendi kendine atfettiği bir unvandı.
“Peki, söyle bakalım. Bir karınca çobanı ne yapar?”
Yüzünde herhangi bir ifade olmayan antenli adam herhangi bir rahatsızlık belirtisi olmadan nazik bir sesle soruyu yanıtladı. “Bir çoban ne yapıyorsa onu yapar.”
“Bir çoban, koyun ve keçi sürülerini otlatır. Sen de karıncaları mı otlatıyorsun yani?”
Adam, kelimelerle bir alıp veremediği var gibi konuşuyor ve mümkün olan en kısa cevapları veriyordu ve sadece “Evet.” dedi.
Sıra dışı şeylere karşı zaafı bulunan Gezgin, beklediği cevapları alamıyordu. Alaycı ya da iğneleyici şekilde yanıtlar beklerken sıkıcı ve tekdüze cümlelerle karşılaşıyordu. Gezgin çoğu zaman kimseyi kırmadan sadece kendisinin anlayabileceği şekilde eğlenmeye çalışırdı. Fakat bazı zamanlar karşısındaki kişiler buna fırsat vermiyordu. İşte bu da o kişilerden biriydi. Gezgin, adamı işinden alıkoyduğunu düşünmeye başlamıştı. Konuşarak kendi halinde bir hayat sürmeye çalışan bu münzevi insanı daha fazla rahatsız etmek istemedi ve adamı başıyla selamladıktan sonra atına bindi. Karınca sürüsünün karşıya geçmesiyle Gezgin ve adamları yeniden yola koyuldu.