Disco Elysium - The Final Cut
Yönetmen: Robert Kurvitz
Tür: Rol Yapma, Macera
Çıkış Yılı: 2021
Platform: Playstation, Windows, Xbox, Switch
Yayınlayan/Geliştiren: ZA/UM, Iam8bit
İnceleme
Oyunlar sanat mıdır? Buna ne cevap verirsiniz bilmiyorum. Ancak benim cevabım her oyunun değil ama bazı oyunların sanat olacağıdır. Bu konuda da oyunun genel hatları ve hissettirdikleri benim için çok önemli. Kimi oyunlar var ki pırıl pırıl bir görselliğe sahip. Fakat hikayeleri iyi değil veya oynanış konusunda eksikler. Kimi oyunlar iyi gözükse bile gücünü sadece oyun motorundan alır; sanat namına hiçbir şey sunmazlar, tutkuyla yapılmadığını hissettirirler. Bu incelemeye neden böyle başladığıma değinirsek ben Disco Elysium'un gerçekten iyi bir sanat eseri olduğunu düşünüyorum. Üzerine uğraşıldığı belli olan, görsel tarzı ve genel tasarımı ile gözlere şenlik yapıya sahip bir oyun. Hikayesi ve oynanışına birazdan değineceğim ama bu öğelerin de oyunun tarzına uygun olduğunu düşünüyorum.
Oyunu ilk oynadığım günü hatırlıyorum. O zamanlar oyunda Türkçe dil desteği yoktu. İngilizcemin yeteceğini düşünerek oyuna başlamıştım. Sıradan bir oyun olmadığını adeta yüzümüze vuran, felsefi diyebileceğiniz bir açılışa sahipti oyun. Daha o andan itibaren oyundaki seslendirmelerin muhteşem olacağını anlamıştım. Daha sonraları pek zaman bulamadım ve aradan zaman geçince de oyuna dilimizin eklenmesini beklemeye karar verdim. İyi ki de bu kararı vermişim. Çünkü böyle bir oyunu Türkçe oynayabilmek gerçekten büyük bir nimet ve yapımcılara bunun için gerçekten minnettarım.
Konuya dönmem gerekirse aradan yeterince zaman geçti, ben bu oyunu oynayabilecek vakti ve isteği kendimde buldum. Zaten çok da oynamamıştım, bu yüzden en baştan karakter özelliklerimi dağıtıp oyuna giriştim. Zekası ve duygusal hisleri ile öne çıkan bir karakter oluşturduktan sonra başlattım oyunu. Muhteşem seslendirme ile oyunun içine girmiştim. Artık Disco Elysium maceram resmi olarak başlamıştı.
Oyundaki ana karakter bir cinayet davası için oyunun evrenindeki Revachol şehrine yollanmış bir dedektif fakat oyunun başlangıcından öncesinde her ne olduysa karakterimiz çok sağlam âlem yapıyor, içkilerin, uyuşturucuların ardı arkası yok öyle ki kim olduğunu bile unutuyor. Bu kadar âlem sonrası kafası tamamen uçan karakterimiz bir pazartesi sabahı kendini kaldığı otel odasında yerde yatarken buluyor ve dahası alfabe gibi temel şeylerden ismine kadar bildiği ne varsa unutuyor. Kafası boş bir şekilde hikâyeye başlayan karakter, savaş alanı gibi olan odasını terk ettikten sonra etrafa sorular sormaya başlayarak her şeyi sıfırdan öğreniyor.
Zamanla daha çok kişiyle konuştukça ve bölgedeki başka bir birimden gönderilen partneriniz Kim ile davayı çözmeye başlayınca hem ana karakteri tanıyor hem de oyunun hikâyesine ve evrenine tanık oluyorsunuz. Oyunun hikâyesi, diyalogları ise gerçekten kaliteli. Bu tip diyalog ağırlıklı oyunlarda oyun bir noktada sıkabilir ve bırakma hissi yaratabilir. Fakat Disco Elysium’da ben bu hissi hiç yaşamadım. Yönettiğiniz karakter tam bir enkaz durumunda oyuna başlıyor, karakteri yaratmak sizin elinizde ve yaratma şeklinize göre gidişat değişiyor. Bunlara ek olarak oyunda bir sonraki olayın ne olabileceğini kestirmek ya da dahası sonunu ön görebilmek çok zor, çünkü oyun her zaman sizi şaşırtmayı başarabiliyor.
ZA/UM oyunu geliştirirken sadece hikâye ve karakterler yazmakla da yetinmemiş, alternatif bir evren ve kendi evrenlerine özel küçük bir sözlük de hazırlamış. Oyunda tarihte ortaya çıkan ideolojiler yerini korumuş fakat bu ideolojilerin varoluşları, yok oluşları, devamlılıkları tamamen farklı bir şekilde ele alınmış. Oyuna başladığınızda ana karakterin de sizin gibi evrene dair hiçbir bilgisi bulunmuyor. Zaman içerisinde etrafa sorular sorarak hem siz bu evreni daha yakından tanıyorsunuz hem de karakteriniz evrene ve gerçeklerine hâkim olarak daha tutarlı bir konuma geliyor.
Bu oyun kim olduğunu bilmek ile alakalı. Hayatın gerçekliği ile alakalı. Hiç beklenmeyecek bir şekilde kişisellikle alakalı bu oyun. Çevre ve karakterler; olaylar size farklı geliyor. Her an karşılaştığınız türden bir cinayet çözme oyunu değil bu. Bir benlik oyunu, kimlik oyunu. Karakterin davranışlarına yön verecek olan sizsiniz ve bu yolda karakterin durumuna da tanıklık ediyorsunuz. Onu yönlendiriyorsunuz. Böyle bir ortam size çok farklı da gelse aslında fark ediyorsunuz ki bu durum çok tanıdık.
Herkesin düşünebileceği saçma denebilecek düşünceler, kaybolmuşluk hissi, içinizdeki hareketlilik veya durgunluk, seçeceğiniz ahlaki seçimler ve sonuçları. Hepsi gerçek hayatlarımıza göz kırpan ve belki de üzerine bu kadar düşünmediğimiz durumlar. İşte oyunumuz bunlar üzerinden size etrafınızı düşünme fırsatı veriyor. Diyaloğa girdiğiniz her karakterle olan konuşmanız size gerçek hayatı düşündürüyor. Tüm bu kaybolmuşluklar, ölümler, dostluklar, iyilikler ve kötülükler. Hepsi üzerine düşünmenizi sağlıyor oyun.
Disco Elysium politik olaylar, insan yaşamındaki hayal kırıkları ve varoluş kaygılarıyla yontulmuş hüzünlü ama bir o kadar ilgi çekici bir oyun. Tüm bu karanlık atmosferin içerisinde fakirlikten neredeyse ölmek üzere olan tüm karakterlerin acılarının içinde bile sizi güldürebilecek bir şeyler mevcut. Çünkü hayatta böyledir. Her ne kadar karanlık bir gelecek beklerse beklesin, insan hâlâ gülebilen bir canlıdır. Disco Elysium'un başarıyla yaptığı şey tüm bu karanlık anlatının içerisine bu güneş kırıntılarını koyabilmesi.
Peki oynanış ve hikaye ne kadar uyumlu, birbirine ne kadar köstek değil destek oluyor? Öncelikle oyunun oynanışı tepeden yönettiğimiz ana karakterimizi çevreyle ve çevredekilerle etkileşime sokarak süregeliyor. Çoğunlukla da okuyoruz. Sırf okumaya sabır göstermeyip bu oyunu kaçıranlara da gerçekten üzüldüğümü belirtmem lazım. Çünkü oyunun en kuvvetli yanının diyalogları ve bu sayede atıldığımız maceralar olduğunu düşünüyorum.
Anlayabileceğiniz gibi Disco Elysium, aslında oynanış anlamında oldukça sade. Zaten bu konuda hiçbir iddiası da yok. Hikayesinin ve içinde barındırdığı maceraların yansıtılabileceği en iyi oynanış da bu şekilde bana kalırsa. Etraftaki sokak yazılarını okumak, çevredeki belirli nesnelerle etkileşime geçmek ve karakterin düşüncelerine yön vermek, etrafımızdaki insanlarla bazen hikayemiz için gerekli bazen de bir o kadar gereksiz diyaloglara girmek gerçekten çok doğal hissettiriyor.
Olayların çözümü ve başınıza gelecekler sizin giydiklerinize, yaptığınız hareketlere ve skillere bağlı. Anlamsız hareketler yapmak veya sadece size bazı şeyleri söyleme opsiyonu verildiği için söylemek NPCler tarafından garip karşılanabiliyor. Oyunun başında sizinle birlikte bu davaya atanmış olan Kim Kitsuragi ile ilk buluşmanızdan sonra onun saygısını kazanmak ya da garip davranarak onu kızdırmak elinizde. Bazı diyalog opsiyonları öyle garip sonuçlara çıkıyor ki baya güldüğüm oldu.
Oynanış sırasında seçebileceğiniz bazen isteğe bağlı bazen de seçmeniz gereken bir sürü diyalog var. Bazıları da karakterinizin yeteneklerine bağlı olarak bir miktar başarı şansına sahip oluyor. Oyunun RPG kısmı ise gerçekten inanılmaz ve türe farklı bir soluk getiriyor. Karakterimizin 4 farklı niteliği bulunuyor. Bunlar: Zekâ, Psikoloji ve Ahlak, Fizik Gücü ve son olarak Motor Becerileri. Bu 4 ana nitelik buz dağının görünen kısmı, görünmeyen kısmında ise her nitelik altında 6 farklı yetenek bulunduruyor ve bu yeteneklerin hepsini kullanışlı, farklı şeylere hizmet ediyor ve dahası çoğu konuda fikirleri var.
Tüm yeteneklerin kendilerini ilgilendiren durumla ilgili mutlaka bir fikri oluyor hatta birbirlerine bile girebiliyorlar, bu diyaloglar tamamen kafanızın içerisinde geçiyor ve bazen gerçekten yol gösterse de bazen de kazık atıyor. Bu durumu çoğu insan gerçekte de yaşıyordur, misal “içimden gelen bir ses” diye bir deyim vardır. Disco Elysium’da içinizden gelen tam 24 tane ses var ve bu durum oyuna ve gidişata çok farklı bir hava kazandırıyor. Birini sorgularken ahlaki yeteneklerinizle mantık esaslı yeteneklerinizin kavgası arasında kalmak ve onları seyretmek çok keyifli oluyor.
Ben karakterimi zekâ ve duyarlılık yetenekleri yüksek şekilde oluşturdum. Bu sayede onların sunduğu alt yetenek puanlarım da yüksekti. Yetenekleri oyunun içindeki ekstra mekaniklerle arttırıp azaltabiliyorsunuz. Mesela etrafta gezinirken bulduğunuz bir kıyafet mantık yeteneğinizi yükseltip indirebiliyor.
Oyunda bu 4 nitelik ve 24 yeteneğe ek olarak Zihin Sarayı isimli bir dinamik mevcut. Karakterinizin başkaları ile kurduğu belli başlı diyaloglar sayesinde karakteriniz bazı düşüncelere sahip oluyor. Zihin Sarayı kısmına girip bu düşüncelerinizi bu fikirler üzerine yoğunlaştırarak yetenek puanınızı arttırabiliyor veya başka pasif etkiler kazanabiliyorsunuz.
ZA/UM bu konuda da elini korkak alıştırmamış ve neredeyse 50 tane farklı düşünceyi oyuna eklemiş. Bu düşüncelere aslında ne perk diyebiliriz ne de yetenek diyebiliriz, bu düşünceler daha çok pasif etken olarak hizmet ediyor. Düşünceleri edinmek ise sanıldığı kadar kolay değil, bir düşünceyi açabilmeniz için ilk önce onun açılmasını tetikleyecek olayı gerçekleştirmeniz sonrasında ise bu düşüncenin kafanızda bir yer edinmesi için belli bir süre beklemeniz lazım.
Mesela oyunda komünizmin babası Mazov isimli bir şahıs var, ben bu arkadaşın heykelini bulup kendisiyle etkileşime girdim ve sonrasında bu düşünce açıldı. Düşünceyi kabine ekledim ve bir süre geçtikten sonra aktif oldu, getirdiği avantaj ise diyaloglarda komünizm ağırlıklı seçeneği seçersem +4 XP puan kazandıracaktı. Bir düşünceyi kabine koyduğunuzda oyun siz düşünceyi kazanana kadar geçici bir avantaj sağlıyor sonrasında düşünceyi kazandığınızda ise kalıcı avantajı geliyor, tabii ki dezavantajları da olabiliyor.
Düşünceyi edinmeden yani gereken süre hala dolmamışken çıkarabilir ve ondan kurtulabilirsiniz fakat düşünceyi edindiğinizde o düşünceyi unutabilmeniz için 1 beceri puanı harcamalısınız. Yine beceri puanlarıyla yeni düşünceler için kabininizde yer açabilirsiniz, başlangıçta 3 kapasitesi olan kabin 12’ye kadar çıkarılabiliyor.
24 Yetenek ve 50’ye yakın düşünceyle oyun size inanılmaz derin ve tekrar oynanabilirliği yüksek bir deneyim sunuyor. Mesela bir oynanışınızda liberal ağırlıklı düşüncelere sahip olarak ilerleyebiliyor bir diğerinde ise komünist ağırlıklı düşüncelere yönelebiliyorsunuz ya da ben kıyamet polisiyim, superstar polisim diyerek sapıtabiliyorsunuz. Oyun gerçek anlamda rol yapma imkânı sunuyor ve bu durum oyundaki tekrar oynanabilirliği artırıyor çünkü roller birbirinden tamamen farklı ve rollerin oyunu nereye götüreceği tamamen değişebiliyor.
Bazen kendinizi çok alakasız birisiyle siyaset tartışırken buluyorsunuz. Bazen buna ara verip cinayet soruşturmanıza devam ediyorsunuz. Bazen ise bir çocukla münasebetiniz oluyor. Çocuk sizi sinir ediyor, kendi şansını size karşı zorluyor. Siz ise tavrınız konusunda özgürsünüz. Neticesinde bir çocuk olduğunu kabul edip onunla hiç muhatap olmayabilirsiniz. Karşınızdaki bu çocuk ile küfürleşebilir ve hatta ileri gidip ona vurmayı deneyebilirsiniz de... Vurmayı deneyebilirsiniz dedim, evet. Çünkü bu oyundaki bir diğer oynanış unsuru da zar atma mevzusu.
Oyundaki ilerleyiş ise diyaloglar ve etkileşimler üzerinden ilerliyor ve aksiyon yok denecek kadar az. Yeteneklerinize göre diyaloglarda başarılı veya başarısız oluyorsunuz, klasik masaüstü RPG oyunlarında olduğu gibi beceri kontrolleri oyunda gelen zar sonucuna göre değişiyor. Başarılı olduğunuzda direkt sonuca varabiliyorken başarısız olduğunuzda birçok yeni diyaloğa erişebiliyor ve bunlar üzerinden tekrar başarılı olmayı deneyebiliyorsunuz yani oyun başarısız olanları cezalandırmıyor aksine yeni diyaloglarla onlara bir şans daha sunuyor.
Oyunun görselliğini, sanat tasarımını ve müziklerini de ayrıca oldukça beğendiğimi söyleyebilirim. Bu tarz bir oyun için biçilmiş kaftan olmuş. Işıklandırmayı da baya başarılı buldum. Her ne kadar grafikleri ile ön plana çıkan bir oyun olmasa bile oyuncuyu atmosfere sokma konusunda başarılı bir iş çıkarılmış. Bir RPG oyununda kendimizi bize anlatılan dünyada hissedebilmemiz açısından önemli bir etken bu bana kalırsa.
Oyun kendisinden beklediklerimi fazlasıyla karşıladı hatta oynadığım en iyi RPG oyunlarından bir tanesi oldu. Son zamanlarda RPG olarak çıkan ama aslında RPG ile alakası olmayan birçok yapım RPG tanımının gittikçe kaybolmasına sebep oluyordu. Disco Elysium ise bizlere gerçek RPG tanımı hatırlatıyor hem de piyasada çok görmediğimiz ve ihtiyacımız olduğunu düşündüğüm dedektiflik, polisiye temasıyla bunu yapıyor.
Toparlarsak Disco Elysium, hakkında çok daha fazlası yazılabilecek bir oyun. Rol yapma yönü bu kadar kuvvetli olan oyunlar son dönemlerde iyice azaldı ve bu durum Disco Elysium’u RPG severlerin gözünde çok daha önemli bir noktaya koyuyor. Oyun herkese göre bir oyun değil, diyalog ağırlıklı ilerlediğinden bazılarını sıkabilir, aksiyon arıyorsanız kesinlikle aradığınız şey bu oyunda yok. Fakat kaliteli bir polisiye roman seviyesinde bir hikâye, inanılmaz seviyede rol yapma imkânı, güçlü bir tekrar oynanabilirlik, ilginç karakterler, farklı bir evren denemek istiyorsanız aradığınız oyun kesinlikle bu. Böylece incelemeyi her zamanki gibi buraya kadar okuyan herkesin gözlerinden öperek bitiriyorum.