Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

[İnceleme] Oyun İncelemeleri



Yönetmen: Mikael Kasurinen
Türü: Aksiyon, Macera
Çıktığı Yıl: 27 Ağustos 2019
Yayıncı/Geliştirici: Remedy Entertaintment, 505 Games

Konusu
Jesse Faden Ekim 2019'da telepatik olarak aldığı bir mesajın izini takip ederek Federal Kontrol Bürosu olarak bilinen gizli bir istihbarat teşkilatının merkezi olan En Eski Ev'e gelir. Jesse'nin kardeşi Dylan Faden, Büro tarafından alıkonulmuştur. Jesse binaya girdikten sonra etrafta hademe Ahti dışında kimsenin olmadığını görür. Ahti, Jesse'yi Büro yöneticisi Trench'in odasına yönlendirir. Trench'in odasına giren Jesse onun cansız bedeninin yerde yattığını görür. Jesse, Trench'in silahı ve aynı zamanda bir Güç Eşyası olan Servis Silahı'nı alır ve silahı alır almaz Büro'ya direktifler gönderen gizemli bir varlık/varlıklar olan Kurul'un kendisini yeni yönetici olarak seçtiğini öğrenir. En Eski Ev, Tıslayanlar olarak isimlendirilen virüs benzeri bir varlığın istilasına uğramış ve çalışanların çoğu Tıslayanlar'a dönüşmüştür. Yeni yönetici Jesse, Kurul'dan ilk direktifini alır; Tıslayanlar'ı durdur!

İnceleme
Uzun zamandır bu kadar keyif alarak oynadığım başka bir oyun olmamıştı. 40 saat oynamama rağmen bir an bile sıkmadı. Kısıtlı bir alanda geçiyor olmasına rağmen tekrar etmeyen bir görev seti (süreli yan görevler ve Kurul Önlemleri hariç, zaten bunları yapmak zorunlu değil) yapmayı başarmışlar.

Bana göre oyunun en büyük artısı dinamik bir oynanış sunması. Karakterimizin en büyük gücü telekinezi yeteneği. Normalde bu yeteneğin olduğu oyunlardaki karakterler fırlatmak için etraftan bir şey bulmalıdır. Bu oyunda da atacağınız şeyi seçebiliyorsunuz, ama bir şey seçmeseniz dahi karakterimiz kendisine en yakın şeyi çekiyor. Etrafta atacak bir şey yoksa duvarları, yerdeki betonu, kolonları falan yerinden sökerek atıyor. Yani telekinezi gücünüzü kullandığınız zama karakter mutlaka atacak bir şey buluyor. Telekinezinin yanında kalkan açma, kaçınma ve süzülme yeteneklerimiz de var. Kalkan açma yeteneğinde karakterimiz bulunduğu noktada yerdeki betonu sökerek bir kalkan yaratıyor. Kalkanın süresi bitince rakine atabiliyorsunuz. Kaçınma yeteneği anlık olarak kısa mesafede yer değiştirebiliyorsunuz. Süzülme yeteneğini aldıktan sonra da savaşların seyri değişiyor. Daha geniş açıdan daha farklı saldırılar yapabiliyorsunuz. Silah olarak da konu kısmında bahsedilen Servis Silahı var. Bu silahın mermisi sonsuz, bir müddet ateş ettiğinizde şarjı bitiyor, sonra da geri doluyor. Servis Silahı'nın farklı modları bulunuyor. Tabanca gibi tek atış yapabiliyor, otomatik tüfek gibi seri atış yapıyor, el bombası fırlatıyor, doğrudan roket atıyor, delici lazer saldırıları yapıyor falan. Her modun üç farklı eklenti yuvası var. Bu yuvalara oyun boyunca topladığınız eklentileri ekleyerek silahı daha güçlü hale getirebiliyorsunuz. Aynı anda iki farklı modu kullanabiliyorsunuz, ama istediğiniz anda modları değiştirme imkanınız var. Buna ek olarak bir de 3 tane kişisel mod eklenti yuvamız var. Bu yuvalara da daha hızlı enerji dolumu, atış verimliliği gibi oynanışı kolaylaştıracak eklentiler ekleyebiliyorsunuz.

En Eski Ev biraz garip bir yer. Oyun evreninde Güç Noktaları olarak bilinen yerlerden biri olduğu için dışarıdan normal bir bina gibi görünse de, içi çok büyük. İçinde devasa bir maden ocağı bile var. Haritalar başta biraz karışık gelse de farklı nedenlerle aynı yerlerden sürekli geçtiğiniz için bir süre sonra yerleri öğreniyorsunuz. Ana görevler kendiliğinden geliyor, ama yan görevleri karakterlerle konuşarak alıyorsunuz. Şaşırtıcı bir şekilde Ahti'nin görevleri hariç diğer yan görevlerin hiçbiri birbirine benzemiyor, yaparken çok keyif aldım. Özellikle hapishaneden kaçan Bozunmuş Güç Eşyaları'nı yakalama görevleri o kadar iyiydi ki, keşke daha fazla olsa dedim oynarken. Bu eşyaların her biri farklı bir şey ve hepsini yakalamanın farklı yöntemleri var. Mesela sürekli olarak değişen şekillerde yeşil, kırmızı, sarı yanan bir trafik lambasını yakalamaya gittiğimde sadece yeşil yandığında ona yaklaşabildim. Kırmızı ya da sarı yandığında hareket ettiğimde beni geldiğim noktaya geri ışınlıyordu. Yanına yaklaşınca başka bir yere ışınlanan bir plastik banyo ördeği vardı, onun da üstüne yangın söndürme tüpü attığım ve yaklaşırken beni göremediği için o şekilde yakaladım. Ayrı bir bölüm olarak tasarlanmış Ayna bölümünde aynanın içine giriyorsunuz ve ilerlemek için her şeyi tersten yapmanız gerekiyor gibi gibi. Görev açısından çok verimli bir oyundu. Ayrıca üstte bahsettiğim kalkan, süzülme ve kaçınma güçleri ana görevlerde yok, yan görevler yaparak bu güçleri alıyorsunuz.

Oyunun en çok eleştirilen noktalarından biri hikayeyi direkt anlatmıyor oluşu. Şöyle kİ. En Eski Evin her yerinde dosyalar, yazışmalar, ses kayıtları, videolar var ve bunları okuyarak, izleyerek, dinleyerek hikayeyi genel kapsamda öğreniyorsunuz. Bu materyallerin sayısı bir hayli fazla olduğu için çoğu kişi isyan etmiş ve okumadan devam etmiş. Oynayacak olursanız bulduğunuz her şeyi okuyun. Okuduğunuz şeyler ilerdeki bir bölümde size yardımcı olacak bir ipucu barındırıyor olabilir. Az önce bahsettiğim Bozunmuş Güç Eşyaları'nın raporları var mesela. Raporlarda eşyanın şekli, gücü, nerede ve nasıl bulunduğu gibi detaylar yazıyor. Açıkçası ben hikayeyi beğendim, yer yer klişe kısımları olsa da sadece Oceanview Motel ve Kültablası Labirenti bana eşsiz oyun deneyimleri sundular.

Ana düşmanlar olan Tıslayanlar'ın birçok değişik türü var. Savaşması yer yer zor olabiliyor, çünkü aynı anda yerden, havadan, uzaktan ve yakından saldırıya geçiyorlar. Baş etmesi zor olabiliyor. Görev bölümü değilse Tıslayanlar geldiğinde savaşmak zorunda değilsiniz, koşarak uzaklaşabilirsiniz. Oyunun kayıt sistemi yok. En Eski Ev içerisinde kontrol noktaları var, bu noktalardan geçtiğinizde oyun kaydoluyor ve ölürseniz en son geçtiğiniz kontrol noktasından başlıyorsunuz. Bunu da çoğu kişi dert etmiş, ama ben sıkıntı yaşamadım. Oyunda bol bol kontrol noktası var zaten, ayrıca hızlı seyahat imkanı da mevcut.

Oyunun iki genişleme paketi var. Bunlardan ilki AWE paketi. Bu paketle Alan Wake oyunu, bu evrene bağlanıyor. Alan Wake'in başına gelen paranatural olayların Büro tarafından araştırıldığını öğreniyoruz ve Alan Wake'te soru işareti olarak kalmış bazı kısımları olayla ilgili raporları okuyarak aydınlatıyoruz. Alan Wake oyunundaki Emil Hartmann bu pakette ana boss durumunda, çok can sıkıcı bir dövüş sunuyor. Bayağı uğraşıp geçemeyince hile açmak zorunda kaldım daha fazla uğraşmamak için. İkinci genişleme paketi de Zemin adını taşıyor. Bu pakette En Eski Ev'in temeline iniyoruz ve Kurul tarafından verilen birkaç görevi yapıyoruz. Ayrıca gizemli hademe Ahti'nin olayını da öğreniyoruz.Her iki paket de farklı haritalarda geçiyor, ana oyundaki yerlerle alakaları yok.

Kısacası güzel oyun, oynayın.
Oyun hakikaten iyiydi. Hikayesi ve konusu çok iyi olmasa da dövüş mekanikleri epikti. Bu oyunu yapan ekibin Star Wars serisine el attığını düşünemiyorum bile. Sadece dövüş mekanikleri için oynanır. Bu ekibin daha çok oyun yapması gerekiyor…
 


Yönetmen: Hideo Kojima
Türü: Aksiyon, Macera, Dram
Çıktığı Yıl: 8 Kasım 2019
Yayıncı/Geliştirici: Kojima Productions, Sony Interactive Entertaintmet, 505 Games

Konusu
Dünya "ölüm kıyısı" olarak adlandırılan gizemli bir kıyamet olayının ardından boş bir gezegene dönmüştür. Dünya yüzeyinde sadece ölümcül ve düşmancıl yaratıklar olan ve Kıyıya Vuranlar (KV) olarak bilinen varlıklar, hırsızlık yapan yükçüler, şehirlere bombalı saldırılar düzenleyen teröristler ve insan yerleşkeleri arasında teslimat yapan teslimatçılar kalmıştır. Hayatta kalan az sayıda insan tehlikeli faktörler nedeniyle yeraltındaki şehirlerde yaşamaktadır. Kiralyum adı verilen elementin sırrının çözülmesinin ardından internete benzeyen bir ağ yaratılabileceği anlaşılır, fakat bu ağın oluşması için öncelikte tüm önemli tesislerin fiziksel olarak birbirlerine bağlanması gerekmektedir. Ünü kendinden önde giden teslimatçı Sam Porter, Amerika şehir devletlerini kiral ağ vasıtasıyla yeniden birbirine bağlamak için uzun bir yolculuğa çıkar.

İnceleme
Değişik oyun. Konuştuğum çoğu kişi oyunu iki saat oynayıp sıkılıp silmişken, benim neredeyse 90 saat oynamama akıl erdiremedi. Açıkçası oyunun sıkıcı olduğunu söyleyemem, bir noktaya kadar "ben ne yapıyorum" diye insana kendini sorgulatıyor. Özellikle oyunun ilk haritasında ne konuyu, ne oynanışı, ne de neyi nasıl yapacağımı anlamadan geçtim gittim. Oyun aslında ikinci haritada başlıyor. Bu haritada Kıyametçiler olarak bilinen ve dünyadan umudu keserek kendi hallerinde yaşamaya başlamış insanları kiral ağa bağlanmaları için ikna etmeye çalışıyoruz. Onların mini görevlerini yaparken oyuna iyice alışılıyor zaten, sonrası da su gibi akıyor. Ben oyunu 88 saat oynamış olsam da, maksimum 25-30 saatte bitecek bir oyun. Ben başarım almak için çok fazla boş işle uğraştığımdan oyun bu kadar uzun sürdü.

Oyunun belli bir noktasına kadar kombat yok. Zaten birini öldüremiyorsunuz. Aslında öldürebilirsiniz, fakat ölen kişiler nekronlaşarak atom bombası gibi patladığı için öldürdükten sonra bir yakıcıya götürüp cesedi yakmanız lazım. Yoksa beklemediğiniz bir anda ekran kararıyor ve ölüyorsunuz, o zamana kadarki kaydedilmeyen tüm ilerlemeniz de gidiyor. Oyun bir noktadan sonra size plastik mermi atan tüfekler verdiği için teröristlerle savaşması zor değil. Sıradan insanlar işte. KV denen yaratıklar da en başta sıkıntı çıkarıyorlar. Çünkü bunları göremiyorsunuz ve savaşamıyorsunuz. Bağlantı Bebeği (BB) olarak bilinen bebeği ve Hematik Bomba isimli özel bir el bombasını aldıktan sonra bunları peynir ekmek gibi yiyebiliyorsunuz. Bu KV denen yaratıklar aslen insanlar, fakat öldükten sonra arafta kalmışlar. Ne diğer tarafa (kendilerine ait ölüm kıyılarına) gidebiliyorlar, ne de dünyada kalabiliyorlar. O yüzden dünyaya göbek kordonuyla bağlılar. BB olan bebekler ise yine aynı şekilde henüz dünyaya gelmemiş prematüre bebekler. bunlar da ne diğer tarafta, ne de dünyada olduklarından aslında görünmez olan KV yaratıklarını görebiliyorlar. Adamımızın sırtında taşıdığını ordradek isimli bir tarayıcı vasıtasıyla KV yaratıklarını karaltı olarak görebiliyorsunuz. Yanlarına çok yaklaşmadığınız sürece saldırmıyorlar.

Teslimat mevzusunda da tesisler arasında götürülecek kargoları taşıyorsunuz. Adamımız geliştikçe daha çok kargo taşıyabiliyor. Oyun sonunda bende 3 seviye altın güç iskeleti vardı ve adamım 400 kilo yük taşıyabiliyordu. Taşıdığınız kargolar da muhtelif. Bazıları kırılacak eşya olduğundan dikkatli taşınması lazım, bazısının belli bir teslimat süresi var vs. Dünya bitik durumda olduğundan şehirler yıkılmış, yol falan yok. Oyun size motosiklet ve kamyon verse de, bunları engebeli arazide kullanmak kolay olmuyor. İkinci haritada asfalt yol yaparak daha hızlı teslimat yapabiliyorsunuz. Teslimatlar işin bahanesi, sizin derdiniz kiral ağı genişletmek. Ağ içindeyken PKY adı verilen cihazlarla kiral yazıcı kullanarak bir şeyler inşa edebiliyorsunuz (köprü, jeneratör, kayma halatı vs.). Kargo taşımanın çok anlatacak bir olayı yok. Her tesisin 5 yıldız seviyesi var, kargo teslim ettikçe yıldız alıyorsunuz. Yıldız çoksa, o tesis size daha çok malzeme veriyor. Bu malzemelerle de yol yapabiliyor ya da mevcut yapılarınızı geliştirebiliyorsunuz. Oyun açık dünya olsa da dışarıda rahat gezilmiyor. Zamanyıkım adı verilen yağmurlar başladığında her şeyi çürütüyor. Kargolarınız ve üzerinizde taşıdığınız ekipman paslanıyor ve çürüyor. Aynı şekilde yapılarınız da zamanla eskiyor ve yok oluyor. Oyunun bir diğer benzersiz özelliği de, diğer oyuncuların yapılarını kullanabiliyor olmanız. Aynı bölgede olan oyuncular için geçerli bir özellik. Mesela siz kendi oyununuzda benim kendi oyunumda yaptığım yolu kullanabiliyorsunuz. Zorlu bir dağ yolundasınız diyelim. Oyuncunun birinin bıraktığı tırmanma kazığı ile dağdan inebiliyorsunuz mesela. Hiç tanımadığınız ve tanımayacağınız insanlarla dayanışma yapıyorsunuz yani.


Oyunda Portal oyunundan bildiğimiz GladOS ve Cyberpunk 2077 oyunundan bildiğimiz Johnny Silverhand var. Bunlar sizinle mail yoluyla konuşuyorlar. Silverhand'in görevlerinin tamamını yapınca Cyberpunk 2077'de Silverhand'in kullandığı metal kolun yapım şemasını veriyor. İsterseniz o kolu takıp onunla gezebiliyorsunuz. Aynı zamanda Half-Life'a da çok atıf yapılmış.

Oyunda karakter çeşitliliği yeterli ve iyi. Her bir ana karakterin kendine has hikayesi ve kişiliği var. Bizim tarafta olan Die Hardman, Deadman, Fragile, Amelie, Mama gibi karakterlerin hepsinin isimlerinin anlamları var, hiçbirinin adı öylesine konmamış. Hikayelerinin altları dolu. baş düşmanımız Higgs diye bir terörist ve bunun özelliği KV yaratıklarını kontrol etmesi. Bir de herkesten bağımsız Clifford Unger karakteri var, onun hikayesine ayrı oyun yapılır. Karakter detayına çok girmiyorum, çünkü spoiler olur. Bir şey bilmeden oynamanız hikayeyi daha çok sevmenize yarayacaktır.

Oyunda beni en çok rahatsız eden şey KV yaratıklarıydı. Bunların olduğu belli bölgeler var, oradan geçerken muhakkak çıkıyorlar. Sizi yakaladıkları zaman bunların başındaki boss geliyor karşınıza. Bossu yendikten sonra hepsi kayboluyor, fakat 50 metre gidip tekrar aynı yerden geçmeye kalktığınızda hemen geri gelmiş oluyorlar. Her seferinde bunlarla uğraşmak beni çok yıldırmıştı. İkinci rahatsız olduğum konu da haritada görünmeyen tesislerdi. Bunların hepsini şans eseri buldum, oyun hiçbir bilgi vermemiş. Fakat bulmakla iş bitmiyor, bunları ağa katılmaya ikna etmek ölüm gibi. Sadece Kıdemli Taşıyıcı isimli adamı beş seviye yapmak için altı saat falan uğraşmışımdır.

Ben şahsen epey sevdim oyunu. Karakterler kendimi içselleştirebildim. Mailleri okuması, insanlarla yapılan muhabbetler hoşuma gitti. Herkese hitap etmeyecek bir oyun, o yüzden öneri yapmıyorum. Ağır konusu olan ve mekanikleri ağır olan oyunları sevenler deneyebilirler.
 
Son düzenleme:
Dave The Diver

Yönetmen:
Jaeho Hwang

Tür:
Macera, Rol Yapma, Simülasyon

Çıkış Yılı: 2023

Platform: Playstation, Windows, Switch

Yayınlayan/Geliştiren: MINTROCKET, Nexon



İnceleme

Oyunda Dave adında midesine son derece düşkün, şişman bir dalgıcı yönetiyoruz. Dave bir gün eski dostu Cobra’dan bir telefon alır, arkadaşının yeni bir suşi lokantası açtığını öğrenir ve balıkların tadına bakmak için ilk uçakla kendini onun yanına atar. Ama gelin görün ki suşi yemek istiyorsa önce o koca göbeğini kaldırıp balıkları bizzat tutması gerekmektedir. Böylece daha ne olduğunu bile anlamadan kendisini lokantanın dalgıcı olarak işe başlamış bulur.

Öncelikle oyunu oynadıkça oyunları tutkuyla yapmanın ne demek olduğunu görüyorsunuz. Temelde çok basit bir oynanış üzerine kurulu. Sabah ve öğlen Dave ile dalış yapıp balık yakalıyor, akşamları ise bunu suşi restoranımızda gelen müşterilere servis ediyoruz. Ancak bu temel mekanikleri o kadar güzel ele almışlar ki oyun bir bağımlılığa dönüşmeye başlıyor.

Gündüzleri dalgıçlık yapıp balık avladığımız, geceleri ise bir suşi lokantasında garsonluk yaptığımız tuhaf ve eğlenceli bir macera oyunu var karşımızda. Uçuk kaçık karakterleri, rengarenk denizaltı manzaraları ve mini oyunlarıyla sizi saatlerce kendine bağlamayı başarıyor.

Oyunun ana hikayesi suşi mekanını para kazanır hale getirmek olsa da bu macerada hikaye oldukça farklı ve ilgi çekici noktalara gidiyor. Temposu müthiş ayarlanmış. Oyun sunduğu mekanikleri, farklı dinamikleri oyunun başında size fırlatmayarak hikayeye çok güzel bir şekilde yediriyor. Böylelikle oyun sürenizin sonlarında bile hâlâ karşınıza yeni mekanikler çıkabiliyor. Bu da sizi sürekli oyunda tutmasını sağlıyor.

Balık tutma kısmını ele alalım. Balık tutarken farklı derinliklerde, farklı alanlarda bir sürü değişik olayla karşılaşıyorsunuz bu da oyuncuyu sürekli keşfetmeye itiyor. Suşi satışından kazandığınız gelir ile dalgıç kıyafetinizin daha derinliklere dayanmasını sağlayabiliyor, oksijen tüpünüzü, zıpkınını geliştirip daha büyük avlara yönelebiliyorsunuz. Bir süre sonra balık çiftliği, tarla vs işin içine girip pasif malzeme kazanımı da sağlıyorsunuz. Ayrıca dalışlarda kullanabileceğiniz su altı silahları craft edebiliyor, bunları geliştirip, element etkileri ekleyebiliyorsunuz.

Oyundaki ana meşgalelerimizden biri bu. Her gün iki kez mavi sulara dalıp zıpkınımızla 100’den fazla balık çeşidini avlamak. İlk başta sadece küçük balıkları avlayabiliyor, belirli bir derinliğe kadar dalabiliyoruz. Fakat ilerledikçe para kazanıp daha iyi dalış ekipmanları satın alıyor, iyice derin ve karanlık sulara kulaç atıyoruz. Ne kadar aşağı inersek o kadar büyük ve değişik balıklar çıkmaya başlıyor karşımıza.

Hatta bir yerden sonra köpekbalığı, müren ve aslan balığı gibi tehlikeli türlerin saldırısına bile uğrayabiliyoruz. O zaman da devreye sadık bıçağımız ya da su altında bulduğumuz diğer silahlar giriyor ve kendimizi korumaya çalışıyoruz. Ama bakmayın böyle anlattığıma, oyunda ölmek yok. Sadece oksijeniniz bitiyor ve tekneye geri dönüyorsunuz. İşin kötüsü seçtiğiniz bir tanesi dışında topladığınız, avladığınız her şeyi kaybediyorsunuz.

Balık avlama faslı bittikten sonra akşamlar suşi lokantasına gidiyor ve müşterilere garsonluk yapıyoruz. Suşi işletme kısmında ise sizde garson olarak çalışırken bir yandan da yeni garsonlar, aşçı yardımcıları kiralayıp onları eğitiyor, menüye karar veriyor ve menüdeki ürünleri geliştirebiliyorsunuz. Restoran seviye atladıkça yeni özelliklerde açılıyor. Buna ek olarak personel özelliklerini yükseltebiliyor ve dekorasyonda değişiklik yapabiliyorsunuz.

Üç gün öncesinden telefonunuza bildirim geliyor ve tuna balığı, kılıç balığı, deniz anası gibi canlıları yemek isteyen bir grubun partileyeceğini söylüyor. Görevleri ilerletirken bir yandan da parti için hazırlık yapıyorsunuz. Restoran satış kısmı her gün akşam vakti oluyor ve servis yapıp, bardakları doldurup, kirlileri topluyorsunuz. Balık ve materyal çeşitliliği gayet iyi seviyede. Ayrıca instagram benzeri Cooksta uygulaması ile takipçi kasıp daha da ünlenmeye çalışıyorsunuz. Mekanın şefi Morpheus kılıklı Bancho ise size en iyi yemekleri hazırlıyor.

Oyun ilerledikçe yeni karakterler, bu karakterlerin beklentileri, beklentilerine karşılık gelen sonuçları görmek çok keyifli olmuş. Oyun kesinlikle yormuyor, gereksiz zor değil ve chill takılmak isteyen herkesin keyif alacağı şekilde tasarlanmış. Oyundaki bossların çok büyük bir çoğunluğu kolay alt edilebiliyor, bunun sebebinin hedeflenen şeyin boss savaşları değil deniz altında balık yakalamanın keyfine odaklanmak olduğunu düşünüyorum. Bu yine de boss savaşlarının kötü olduğu anlamına gelmiyor. Özelikle görse olarak gayet tatmin edici bosslar olduğunu söyleyebilirim.

Oyunda mini oyunlarımızda bulunmakta. Örneğin balık tutma oyununda bir çeşit taiko gibi Japon idol grubunu destekleyen başka bir abinin hareketlerini yönetiyor ve idol grubu şarkı söylerken eldeki ışıklarla destek oluyorsunuz. Böyle envai çeşit farklı etkinlikler mevcut.

Bütün oyun bundan ibaret galiba derken Dave The Diver durmadan üstünüze yeni yeni aktiviteler atıyor. Fotoğraf çekmek, lokantanın sosyal medya hesabını yönetmek, özel davetler için özel balıklar tutmak, mini oyunlar, gece dalışları, bilimsel araştırmalar ve uçuk kaçık yan karakterler derken ''Bu kadar küçük bir bağımsız oyunda daha ne kadar içerik olabilir ki?” diye düşünmeye başlıyorsunuz.

Çok detaya girmek istemiyorum çünkü oyunu oynadıkça karşınıza çıkan şeyler oldukça güzel ve büyüsünü bozmak istemiyorum. Ancak anlattığım kısımda bile oyunun ne kadar içerik dolu olduğunu anlamışsınızdır diye düşünüyorum.

Oyun görsel olarak çok tatlı bir piksel art stili kullanıyor. Su altı, detaylar, suşi restoranı, karakterler çok tarz gözüküyor. Hele ki yemekleri ve silahları geliştirme, VIP müşterilerde çıkan piksel art ara sahneler muazzam. İşte bu sahneler oyunun tutkusunu daha da belli ediyor. Dümdüz silah geliştirildi yazıp geçmek yerine sizi gördüğünüzde keyiflendirecek sahnelerle dolu bu kısımlar.

Oyunun müzikleri oldukça başarılı ve dolu dolu. Gizemli, rahatlatıcı ve aksiyon dolu bir çizgide. Oyun, müzikleri bulduğunuzda telefonunuzda çalmanıza olanak tanıyor. Her ritme ve temaya bağımlı olacaksınız diyebilirim. Ses tasarımı kısmı suda hareket etme sesi, zıpkın kancanızın sesi, NPC'lerin saçma sapan konuşurken komik gevezelikleri nedeniyle oyunun parladığı bir alan daha oluyor.

Toparlarsak oyun oynadığım en iyi bağımsız oyunlardan biri olmayı başardı. Gerçekten tutku ve emek ile yapıldığını hissettiğiniz, sizi kolay kolay sıkmayacak tatlı bir oyun ortaya çıkmış. Bu güzide oyunu türü seven herkese tavsiye ederek incelemeyi burada noktalıyorum.
 
Dave The Diver

Yönetmen:
Jaeho Hwang

Tür:
Macera, Rol Yapma, Simülasyon

Çıkış Yılı: 2023

Platform: Playstation, Windows, Switch

Yayınlayan/Geliştiren: MINTROCKET, Nexon



İnceleme

Oyunda Dave adında midesine son derece düşkün, şişman bir dalgıcı yönetiyoruz. Dave bir gün eski dostu Cobra’dan bir telefon alır, arkadaşının yeni bir suşi lokantası açtığını öğrenir ve balıkların tadına bakmak için ilk uçakla kendini onun yanına atar. Ama gelin görün ki suşi yemek istiyorsa önce o koca göbeğini kaldırıp balıkları bizzat tutması gerekmektedir. Böylece daha ne olduğunu bile anlamadan kendisini lokantanın dalgıcı olarak işe başlamış bulur.

Öncelikle oyunu oynadıkça oyunları tutkuyla yapmanın ne demek olduğunu görüyorsunuz. Temelde çok basit bir oynanış üzerine kurulu. Sabah ve öğlen Dave ile dalış yapıp balık yakalıyor, akşamları ise bunu suşi restoranımızda gelen müşterilere servis ediyoruz. Ancak bu temel mekanikleri o kadar güzel ele almışlar ki oyun bir bağımlılığa dönüşmeye başlıyor.

Gündüzleri dalgıçlık yapıp balık avladığımız, geceleri ise bir suşi lokantasında garsonluk yaptığımız tuhaf ve eğlenceli bir macera oyunu var karşımızda. Uçuk kaçık karakterleri, rengarenk denizaltı manzaraları ve mini oyunlarıyla sizi saatlerce kendine bağlamayı başarıyor.

Oyunun ana hikayesi suşi mekanını para kazanır hale getirmek olsa da bu macerada hikaye oldukça farklı ve ilgi çekici noktalara gidiyor. Temposu müthiş ayarlanmış. Oyun sunduğu mekanikleri, farklı dinamikleri oyunun başında size fırlatmayarak hikayeye çok güzel bir şekilde yediriyor. Böylelikle oyun sürenizin sonlarında bile hâlâ karşınıza yeni mekanikler çıkabiliyor. Bu da sizi sürekli oyunda tutmasını sağlıyor.

Balık tutma kısmını ele alalım. Balık tutarken farklı derinliklerde, farklı alanlarda bir sürü değişik olayla karşılaşıyorsunuz bu da oyuncuyu sürekli keşfetmeye itiyor. Suşi satışından kazandığınız gelir ile dalgıç kıyafetinizin daha derinliklere dayanmasını sağlayabiliyor, oksijen tüpünüzü, zıpkınını geliştirip daha büyük avlara yönelebiliyorsunuz. Bir süre sonra balık çiftliği, tarla vs işin içine girip pasif malzeme kazanımı da sağlıyorsunuz. Ayrıca dalışlarda kullanabileceğiniz su altı silahları craft edebiliyor, bunları geliştirip, element etkileri ekleyebiliyorsunuz.

Oyundaki ana meşgalelerimizden biri bu. Her gün iki kez mavi sulara dalıp zıpkınımızla 100’den fazla balık çeşidini avlamak. İlk başta sadece küçük balıkları avlayabiliyor, belirli bir derinliğe kadar dalabiliyoruz. Fakat ilerledikçe para kazanıp daha iyi dalış ekipmanları satın alıyor, iyice derin ve karanlık sulara kulaç atıyoruz. Ne kadar aşağı inersek o kadar büyük ve değişik balıklar çıkmaya başlıyor karşımıza.

Hatta bir yerden sonra köpekbalığı, müren ve aslan balığı gibi tehlikeli türlerin saldırısına bile uğrayabiliyoruz. O zaman da devreye sadık bıçağımız ya da su altında bulduğumuz diğer silahlar giriyor ve kendimizi korumaya çalışıyoruz. Ama bakmayın böyle anlattığıma, oyunda ölmek yok. Sadece oksijeniniz bitiyor ve tekneye geri dönüyorsunuz. İşin kötüsü seçtiğiniz bir tanesi dışında topladığınız, avladığınız her şeyi kaybediyorsunuz.

Balık avlama faslı bittikten sonra akşamlar suşi lokantasına gidiyor ve müşterilere garsonluk yapıyoruz. Suşi işletme kısmında ise sizde garson olarak çalışırken bir yandan da yeni garsonlar, aşçı yardımcıları kiralayıp onları eğitiyor, menüye karar veriyor ve menüdeki ürünleri geliştirebiliyorsunuz. Restoran seviye atladıkça yeni özelliklerde açılıyor. Buna ek olarak personel özelliklerini yükseltebiliyor ve dekorasyonda değişiklik yapabiliyorsunuz.

Üç gün öncesinden telefonunuza bildirim geliyor ve tuna balığı, kılıç balığı, deniz anası gibi canlıları yemek isteyen bir grubun partileyeceğini söylüyor. Görevleri ilerletirken bir yandan da parti için hazırlık yapıyorsunuz. Restoran satış kısmı her gün akşam vakti oluyor ve servis yapıp, bardakları doldurup, kirlileri topluyorsunuz. Balık ve materyal çeşitliliği gayet iyi seviyede. Ayrıca instagram benzeri Cooksta uygulaması ile takipçi kasıp daha da ünlenmeye çalışıyorsunuz. Mekanın şefi Morpheus kılıklı Bancho ise size en iyi yemekleri hazırlıyor.

Oyun ilerledikçe yeni karakterler, bu karakterlerin beklentileri, beklentilerine karşılık gelen sonuçları görmek çok keyifli olmuş. Oyun kesinlikle yormuyor, gereksiz zor değil ve chill takılmak isteyen herkesin keyif alacağı şekilde tasarlanmış. Oyundaki bossların çok büyük bir çoğunluğu kolay alt edilebiliyor, bunun sebebinin hedeflenen şeyin boss savaşları değil deniz altında balık yakalamanın keyfine odaklanmak olduğunu düşünüyorum. Bu yine de boss savaşlarının kötü olduğu anlamına gelmiyor. Özelikle görse olarak gayet tatmin edici bosslar olduğunu söyleyebilirim.

Oyunda mini oyunlarımızda bulunmakta. Örneğin balık tutma oyununda bir çeşit taiko gibi Japon idol grubunu destekleyen başka bir abinin hareketlerini yönetiyor ve idol grubu şarkı söylerken eldeki ışıklarla destek oluyorsunuz. Böyle envai çeşit farklı etkinlikler mevcut.

Bütün oyun bundan ibaret galiba derken Dave The Diver durmadan üstünüze yeni yeni aktiviteler atıyor. Fotoğraf çekmek, lokantanın sosyal medya hesabını yönetmek, özel davetler için özel balıklar tutmak, mini oyunlar, gece dalışları, bilimsel araştırmalar ve uçuk kaçık yan karakterler derken ''Bu kadar küçük bir bağımsız oyunda daha ne kadar içerik olabilir ki?” diye düşünmeye başlıyorsunuz.

Çok detaya girmek istemiyorum çünkü oyunu oynadıkça karşınıza çıkan şeyler oldukça güzel ve büyüsünü bozmak istemiyorum. Ancak anlattığım kısımda bile oyunun ne kadar içerik dolu olduğunu anlamışsınızdır diye düşünüyorum.

Oyun görsel olarak çok tatlı bir piksel art stili kullanıyor. Su altı, detaylar, suşi restoranı, karakterler çok tarz gözüküyor. Hele ki yemekleri ve silahları geliştirme, VIP müşterilerde çıkan piksel art ara sahneler muazzam. İşte bu sahneler oyunun tutkusunu daha da belli ediyor. Dümdüz silah geliştirildi yazıp geçmek yerine sizi gördüğünüzde keyiflendirecek sahnelerle dolu bu kısımlar.

Oyunun müzikleri oldukça başarılı ve dolu dolu. Gizemli, rahatlatıcı ve aksiyon dolu bir çizgide. Oyun, müzikleri bulduğunuzda telefonunuzda çalmanıza olanak tanıyor. Her ritme ve temaya bağımlı olacaksınız diyebilirim. Ses tasarımı kısmı suda hareket etme sesi, zıpkın kancanızın sesi, NPC'lerin saçma sapan konuşurken komik gevezelikleri nedeniyle oyunun parladığı bir alan daha oluyor.

Toparlarsak oyun oynadığım en iyi bağımsız oyunlardan biri olmayı başardı. Gerçekten tutku ve emek ile yapıldığını hissettiğiniz, sizi kolay kolay sıkmayacak tatlı bir oyun ortaya çıkmış. Bu güzide oyunu türü seven herkese tavsiye ederek incelemeyi burada noktalıyorum.
grafiklerine hastayım hele o animasyonları dlfkjgdşflgkj ben de oynadım 11 saate yakın ama ben hikayede ilerlemek yerine azıcık restorant işletmeye odaklandım :d tabi hikayede devam etmedikçe yeni şeyler açamıyorsun ama bi restorant işletmenin, malzeme hazırlamanın, müşterilere yetiştirmenin telaşı başka oluyor :d devam edicem bi ara güzel inceleme olmuş.

Son olarak oyunun en iyi görevi Haunted Hogsmeade göreviydi. Oyunla ilgilenenler için kesinlikle görmeye değer bir görev.
Müthiş görev tasarımı, gizem, korku, dövüş ne ararsanız var bu görevde. Sanki sizi yemeye çalışan gizemli bir evden kaçmaya çalışıyormuşsunuz gibiydi.
Hatta nasıl okul içinde grafikleri arttırdılarsa bu görev için de ayrı bir çaba sarf etmişler.
Görevin ortasında @twei ''görev yapacaksanız böyle yapın'' diye sinirlendi. Adam haklı keşke diğer görevler de bu kalitede olsaymış.
ya hala hatırlıyorum bu görevi çok sarmıştı be. bi iki tane klip atim

twitch yayınları özlendi gibi
 
Dave The Diver

Yönetmen:
Jaeho Hwang

Tür:
Macera, Rol Yapma, Simülasyon

Çıkış Yılı: 2023

Platform: Playstation, Windows, Switch

Yayınlayan/Geliştiren: MINTROCKET, Nexon



İnceleme

Oyunda Dave adında midesine son derece düşkün, şişman bir dalgıcı yönetiyoruz. Dave bir gün eski dostu Cobra’dan bir telefon alır, arkadaşının yeni bir suşi lokantası açtığını öğrenir ve balıkların tadına bakmak için ilk uçakla kendini onun yanına atar. Ama gelin görün ki suşi yemek istiyorsa önce o koca göbeğini kaldırıp balıkları bizzat tutması gerekmektedir. Böylece daha ne olduğunu bile anlamadan kendisini lokantanın dalgıcı olarak işe başlamış bulur.

Öncelikle oyunu oynadıkça oyunları tutkuyla yapmanın ne demek olduğunu görüyorsunuz. Temelde çok basit bir oynanış üzerine kurulu. Sabah ve öğlen Dave ile dalış yapıp balık yakalıyor, akşamları ise bunu suşi restoranımızda gelen müşterilere servis ediyoruz. Ancak bu temel mekanikleri o kadar güzel ele almışlar ki oyun bir bağımlılığa dönüşmeye başlıyor.

Gündüzleri dalgıçlık yapıp balık avladığımız, geceleri ise bir suşi lokantasında garsonluk yaptığımız tuhaf ve eğlenceli bir macera oyunu var karşımızda. Uçuk kaçık karakterleri, rengarenk denizaltı manzaraları ve mini oyunlarıyla sizi saatlerce kendine bağlamayı başarıyor.

Oyunun ana hikayesi suşi mekanını para kazanır hale getirmek olsa da bu macerada hikaye oldukça farklı ve ilgi çekici noktalara gidiyor. Temposu müthiş ayarlanmış. Oyun sunduğu mekanikleri, farklı dinamikleri oyunun başında size fırlatmayarak hikayeye çok güzel bir şekilde yediriyor. Böylelikle oyun sürenizin sonlarında bile hâlâ karşınıza yeni mekanikler çıkabiliyor. Bu da sizi sürekli oyunda tutmasını sağlıyor.

Balık tutma kısmını ele alalım. Balık tutarken farklı derinliklerde, farklı alanlarda bir sürü değişik olayla karşılaşıyorsunuz bu da oyuncuyu sürekli keşfetmeye itiyor. Suşi satışından kazandığınız gelir ile dalgıç kıyafetinizin daha derinliklere dayanmasını sağlayabiliyor, oksijen tüpünüzü, zıpkınını geliştirip daha büyük avlara yönelebiliyorsunuz. Bir süre sonra balık çiftliği, tarla vs işin içine girip pasif malzeme kazanımı da sağlıyorsunuz. Ayrıca dalışlarda kullanabileceğiniz su altı silahları craft edebiliyor, bunları geliştirip, element etkileri ekleyebiliyorsunuz.

Oyundaki ana meşgalelerimizden biri bu. Her gün iki kez mavi sulara dalıp zıpkınımızla 100’den fazla balık çeşidini avlamak. İlk başta sadece küçük balıkları avlayabiliyor, belirli bir derinliğe kadar dalabiliyoruz. Fakat ilerledikçe para kazanıp daha iyi dalış ekipmanları satın alıyor, iyice derin ve karanlık sulara kulaç atıyoruz. Ne kadar aşağı inersek o kadar büyük ve değişik balıklar çıkmaya başlıyor karşımıza.

Hatta bir yerden sonra köpekbalığı, müren ve aslan balığı gibi tehlikeli türlerin saldırısına bile uğrayabiliyoruz. O zaman da devreye sadık bıçağımız ya da su altında bulduğumuz diğer silahlar giriyor ve kendimizi korumaya çalışıyoruz. Ama bakmayın böyle anlattığıma, oyunda ölmek yok. Sadece oksijeniniz bitiyor ve tekneye geri dönüyorsunuz. İşin kötüsü seçtiğiniz bir tanesi dışında topladığınız, avladığınız her şeyi kaybediyorsunuz.

Balık avlama faslı bittikten sonra akşamlar suşi lokantasına gidiyor ve müşterilere garsonluk yapıyoruz. Suşi işletme kısmında ise sizde garson olarak çalışırken bir yandan da yeni garsonlar, aşçı yardımcıları kiralayıp onları eğitiyor, menüye karar veriyor ve menüdeki ürünleri geliştirebiliyorsunuz. Restoran seviye atladıkça yeni özelliklerde açılıyor. Buna ek olarak personel özelliklerini yükseltebiliyor ve dekorasyonda değişiklik yapabiliyorsunuz.

Üç gün öncesinden telefonunuza bildirim geliyor ve tuna balığı, kılıç balığı, deniz anası gibi canlıları yemek isteyen bir grubun partileyeceğini söylüyor. Görevleri ilerletirken bir yandan da parti için hazırlık yapıyorsunuz. Restoran satış kısmı her gün akşam vakti oluyor ve servis yapıp, bardakları doldurup, kirlileri topluyorsunuz. Balık ve materyal çeşitliliği gayet iyi seviyede. Ayrıca instagram benzeri Cooksta uygulaması ile takipçi kasıp daha da ünlenmeye çalışıyorsunuz. Mekanın şefi Morpheus kılıklı Bancho ise size en iyi yemekleri hazırlıyor.

Oyun ilerledikçe yeni karakterler, bu karakterlerin beklentileri, beklentilerine karşılık gelen sonuçları görmek çok keyifli olmuş. Oyun kesinlikle yormuyor, gereksiz zor değil ve chill takılmak isteyen herkesin keyif alacağı şekilde tasarlanmış. Oyundaki bossların çok büyük bir çoğunluğu kolay alt edilebiliyor, bunun sebebinin hedeflenen şeyin boss savaşları değil deniz altında balık yakalamanın keyfine odaklanmak olduğunu düşünüyorum. Bu yine de boss savaşlarının kötü olduğu anlamına gelmiyor. Özelikle görse olarak gayet tatmin edici bosslar olduğunu söyleyebilirim.

Oyunda mini oyunlarımızda bulunmakta. Örneğin balık tutma oyununda bir çeşit taiko gibi Japon idol grubunu destekleyen başka bir abinin hareketlerini yönetiyor ve idol grubu şarkı söylerken eldeki ışıklarla destek oluyorsunuz. Böyle envai çeşit farklı etkinlikler mevcut.

Bütün oyun bundan ibaret galiba derken Dave The Diver durmadan üstünüze yeni yeni aktiviteler atıyor. Fotoğraf çekmek, lokantanın sosyal medya hesabını yönetmek, özel davetler için özel balıklar tutmak, mini oyunlar, gece dalışları, bilimsel araştırmalar ve uçuk kaçık yan karakterler derken ''Bu kadar küçük bir bağımsız oyunda daha ne kadar içerik olabilir ki?” diye düşünmeye başlıyorsunuz.

Çok detaya girmek istemiyorum çünkü oyunu oynadıkça karşınıza çıkan şeyler oldukça güzel ve büyüsünü bozmak istemiyorum. Ancak anlattığım kısımda bile oyunun ne kadar içerik dolu olduğunu anlamışsınızdır diye düşünüyorum.

Oyun görsel olarak çok tatlı bir piksel art stili kullanıyor. Su altı, detaylar, suşi restoranı, karakterler çok tarz gözüküyor. Hele ki yemekleri ve silahları geliştirme, VIP müşterilerde çıkan piksel art ara sahneler muazzam. İşte bu sahneler oyunun tutkusunu daha da belli ediyor. Dümdüz silah geliştirildi yazıp geçmek yerine sizi gördüğünüzde keyiflendirecek sahnelerle dolu bu kısımlar.

Oyunun müzikleri oldukça başarılı ve dolu dolu. Gizemli, rahatlatıcı ve aksiyon dolu bir çizgide. Oyun, müzikleri bulduğunuzda telefonunuzda çalmanıza olanak tanıyor. Her ritme ve temaya bağımlı olacaksınız diyebilirim. Ses tasarımı kısmı suda hareket etme sesi, zıpkın kancanızın sesi, NPC'lerin saçma sapan konuşurken komik gevezelikleri nedeniyle oyunun parladığı bir alan daha oluyor.

Toparlarsak oyun oynadığım en iyi bağımsız oyunlardan biri olmayı başardı. Gerçekten tutku ve emek ile yapıldığını hissettiğiniz, sizi kolay kolay sıkmayacak tatlı bir oyun ortaya çıkmış. Bu güzide oyunu türü seven herkese tavsiye ederek incelemeyi burada noktalıyorum.
Eline sağlık çok güzel bir yazı olmuş :good:
İlgimi çeken bir oyun bakalım sıra gelirse yazın Dave’e bi el atmayı düşünüyorum.
ya hala hatırlıyorum bu görevi çok sarmıştı be. bi iki tane klip atim

twitch yayınları özlendi gibi
Kliplere bakınca bir gülümseme oluştu cidden eğlenceli zamanlardı.
Örümcek TP atınca oyunu direkt durdurmuşum o an nasıl tepki vermiştim acaba :D
 
Eline sağlık çok güzel bir yazı olmuş :good:
İlgimi çeken bir oyun bakalım sıra gelirse yazın Dave’e bi el atmayı düşünüyorum.

Kliplere bakınca bir gülümseme oluştu cidden eğlenceli zamanlardı.
Örümcek TP atınca oyunu direkt durdurmuşum o an nasıl tepki vermiştim acaba :D
ahahah bikaç tane daha var böyle örümcek anı şfdlkgdf o araknofobi era fenaydı
 
Dave The Diver

Yönetmen:
Jaeho Hwang

Tür:
Macera, Rol Yapma, Simülasyon

Çıkış Yılı: 2023

Platform: Playstation, Windows, Switch

Yayınlayan/Geliştiren: MINTROCKET, Nexon



İnceleme

Oyunda Dave adında midesine son derece düşkün, şişman bir dalgıcı yönetiyoruz. Dave bir gün eski dostu Cobra’dan bir telefon alır, arkadaşının yeni bir suşi lokantası açtığını öğrenir ve balıkların tadına bakmak için ilk uçakla kendini onun yanına atar. Ama gelin görün ki suşi yemek istiyorsa önce o koca göbeğini kaldırıp balıkları bizzat tutması gerekmektedir. Böylece daha ne olduğunu bile anlamadan kendisini lokantanın dalgıcı olarak işe başlamış bulur.

Öncelikle oyunu oynadıkça oyunları tutkuyla yapmanın ne demek olduğunu görüyorsunuz. Temelde çok basit bir oynanış üzerine kurulu. Sabah ve öğlen Dave ile dalış yapıp balık yakalıyor, akşamları ise bunu suşi restoranımızda gelen müşterilere servis ediyoruz. Ancak bu temel mekanikleri o kadar güzel ele almışlar ki oyun bir bağımlılığa dönüşmeye başlıyor.

Gündüzleri dalgıçlık yapıp balık avladığımız, geceleri ise bir suşi lokantasında garsonluk yaptığımız tuhaf ve eğlenceli bir macera oyunu var karşımızda. Uçuk kaçık karakterleri, rengarenk denizaltı manzaraları ve mini oyunlarıyla sizi saatlerce kendine bağlamayı başarıyor.

Oyunun ana hikayesi suşi mekanını para kazanır hale getirmek olsa da bu macerada hikaye oldukça farklı ve ilgi çekici noktalara gidiyor. Temposu müthiş ayarlanmış. Oyun sunduğu mekanikleri, farklı dinamikleri oyunun başında size fırlatmayarak hikayeye çok güzel bir şekilde yediriyor. Böylelikle oyun sürenizin sonlarında bile hâlâ karşınıza yeni mekanikler çıkabiliyor. Bu da sizi sürekli oyunda tutmasını sağlıyor.

Balık tutma kısmını ele alalım. Balık tutarken farklı derinliklerde, farklı alanlarda bir sürü değişik olayla karşılaşıyorsunuz bu da oyuncuyu sürekli keşfetmeye itiyor. Suşi satışından kazandığınız gelir ile dalgıç kıyafetinizin daha derinliklere dayanmasını sağlayabiliyor, oksijen tüpünüzü, zıpkınını geliştirip daha büyük avlara yönelebiliyorsunuz. Bir süre sonra balık çiftliği, tarla vs işin içine girip pasif malzeme kazanımı da sağlıyorsunuz. Ayrıca dalışlarda kullanabileceğiniz su altı silahları craft edebiliyor, bunları geliştirip, element etkileri ekleyebiliyorsunuz.

Oyundaki ana meşgalelerimizden biri bu. Her gün iki kez mavi sulara dalıp zıpkınımızla 100’den fazla balık çeşidini avlamak. İlk başta sadece küçük balıkları avlayabiliyor, belirli bir derinliğe kadar dalabiliyoruz. Fakat ilerledikçe para kazanıp daha iyi dalış ekipmanları satın alıyor, iyice derin ve karanlık sulara kulaç atıyoruz. Ne kadar aşağı inersek o kadar büyük ve değişik balıklar çıkmaya başlıyor karşımıza.

Hatta bir yerden sonra köpekbalığı, müren ve aslan balığı gibi tehlikeli türlerin saldırısına bile uğrayabiliyoruz. O zaman da devreye sadık bıçağımız ya da su altında bulduğumuz diğer silahlar giriyor ve kendimizi korumaya çalışıyoruz. Ama bakmayın böyle anlattığıma, oyunda ölmek yok. Sadece oksijeniniz bitiyor ve tekneye geri dönüyorsunuz. İşin kötüsü seçtiğiniz bir tanesi dışında topladığınız, avladığınız her şeyi kaybediyorsunuz.

Balık avlama faslı bittikten sonra akşamlar suşi lokantasına gidiyor ve müşterilere garsonluk yapıyoruz. Suşi işletme kısmında ise sizde garson olarak çalışırken bir yandan da yeni garsonlar, aşçı yardımcıları kiralayıp onları eğitiyor, menüye karar veriyor ve menüdeki ürünleri geliştirebiliyorsunuz. Restoran seviye atladıkça yeni özelliklerde açılıyor. Buna ek olarak personel özelliklerini yükseltebiliyor ve dekorasyonda değişiklik yapabiliyorsunuz.

Üç gün öncesinden telefonunuza bildirim geliyor ve tuna balığı, kılıç balığı, deniz anası gibi canlıları yemek isteyen bir grubun partileyeceğini söylüyor. Görevleri ilerletirken bir yandan da parti için hazırlık yapıyorsunuz. Restoran satış kısmı her gün akşam vakti oluyor ve servis yapıp, bardakları doldurup, kirlileri topluyorsunuz. Balık ve materyal çeşitliliği gayet iyi seviyede. Ayrıca instagram benzeri Cooksta uygulaması ile takipçi kasıp daha da ünlenmeye çalışıyorsunuz. Mekanın şefi Morpheus kılıklı Bancho ise size en iyi yemekleri hazırlıyor.

Oyun ilerledikçe yeni karakterler, bu karakterlerin beklentileri, beklentilerine karşılık gelen sonuçları görmek çok keyifli olmuş. Oyun kesinlikle yormuyor, gereksiz zor değil ve chill takılmak isteyen herkesin keyif alacağı şekilde tasarlanmış. Oyundaki bossların çok büyük bir çoğunluğu kolay alt edilebiliyor, bunun sebebinin hedeflenen şeyin boss savaşları değil deniz altında balık yakalamanın keyfine odaklanmak olduğunu düşünüyorum. Bu yine de boss savaşlarının kötü olduğu anlamına gelmiyor. Özelikle görse olarak gayet tatmin edici bosslar olduğunu söyleyebilirim.

Oyunda mini oyunlarımızda bulunmakta. Örneğin balık tutma oyununda bir çeşit taiko gibi Japon idol grubunu destekleyen başka bir abinin hareketlerini yönetiyor ve idol grubu şarkı söylerken eldeki ışıklarla destek oluyorsunuz. Böyle envai çeşit farklı etkinlikler mevcut.

Bütün oyun bundan ibaret galiba derken Dave The Diver durmadan üstünüze yeni yeni aktiviteler atıyor. Fotoğraf çekmek, lokantanın sosyal medya hesabını yönetmek, özel davetler için özel balıklar tutmak, mini oyunlar, gece dalışları, bilimsel araştırmalar ve uçuk kaçık yan karakterler derken ''Bu kadar küçük bir bağımsız oyunda daha ne kadar içerik olabilir ki?” diye düşünmeye başlıyorsunuz.

Çok detaya girmek istemiyorum çünkü oyunu oynadıkça karşınıza çıkan şeyler oldukça güzel ve büyüsünü bozmak istemiyorum. Ancak anlattığım kısımda bile oyunun ne kadar içerik dolu olduğunu anlamışsınızdır diye düşünüyorum.

Oyun görsel olarak çok tatlı bir piksel art stili kullanıyor. Su altı, detaylar, suşi restoranı, karakterler çok tarz gözüküyor. Hele ki yemekleri ve silahları geliştirme, VIP müşterilerde çıkan piksel art ara sahneler muazzam. İşte bu sahneler oyunun tutkusunu daha da belli ediyor. Dümdüz silah geliştirildi yazıp geçmek yerine sizi gördüğünüzde keyiflendirecek sahnelerle dolu bu kısımlar.

Oyunun müzikleri oldukça başarılı ve dolu dolu. Gizemli, rahatlatıcı ve aksiyon dolu bir çizgide. Oyun, müzikleri bulduğunuzda telefonunuzda çalmanıza olanak tanıyor. Her ritme ve temaya bağımlı olacaksınız diyebilirim. Ses tasarımı kısmı suda hareket etme sesi, zıpkın kancanızın sesi, NPC'lerin saçma sapan konuşurken komik gevezelikleri nedeniyle oyunun parladığı bir alan daha oluyor.

Toparlarsak oyun oynadığım en iyi bağımsız oyunlardan biri olmayı başardı. Gerçekten tutku ve emek ile yapıldığını hissettiğiniz, sizi kolay kolay sıkmayacak tatlı bir oyun ortaya çıkmış. Bu güzide oyunu türü seven herkese tavsiye ederek incelemeyi burada noktalıyorum.
Eline sağlık. Epeydir aklımdaydı bu oyun. 2 gün önce falan başladım ben de. Söylediğin çoğu şeye katılıyorum. Oyun bizi sıkmamak için elinden gelen her şeyi yapmış ve tempoyu sürekli iyi bir şekilde ayarlamanın yolunu bulmuş gibi. Yine de benim için balık avlama süreci nispeten sıkıcı. O yüzden de en fazla yarım saat oynayıp kapatıyorum. Ara sahneler falan çok iyi. Hikâyeye sahip olması çok iyi. Böyle böyle bir sürü şey sayılır ki sen saymışsın zaten. :oleyo2: Daha ne kadar oynarım bilmiyorum ama kendim müptelası olamasam da çok iyi bir oyun olduğu çok belli.
 
grafiklerine hastayım hele o animasyonları dlfkjgdşflgkj ben de oynadım 11 saate yakın ama ben hikayede ilerlemek yerine azıcık restorant işletmeye odaklandım :d tabi hikayede devam etmedikçe yeni şeyler açamıyorsun ama bi restorant işletmenin, malzeme hazırlamanın, müşterilere yetiştirmenin telaşı başka oluyor :d devam edicem bi ara güzel inceleme olmuş.
Animasyonlar harika gerçekten. Restoran işletme kısmı keyifli baya ya tek başına o bile saatler geçirtir. En az bir 13-14 saat daha gömeceğin içerik var ki bu sadece ana hikaye için. Diğer eklentilerle birlikte 30 saati geçer.

Eline sağlık çok güzel bir yazı olmuş :good:
İlgimi çeken bir oyun bakalım sıra gelirse yazın Dave’e bi el atmayı düşünüyorum.
Çok teşekkürler. Tavsiye ederim kesinlikle pişman olmazsın bence.

Eline sağlık. Epeydir aklımdaydı bu oyun. 2 gün önce falan başladım ben de. Söylediğin çoğu şeye katılıyorum. Oyun bizi sıkmamak için elinden gelen her şeyi yapmış ve tempoyu sürekli iyi bir şekilde ayarlamanın yolunu bulmuş gibi. Yine de benim için balık avlama süreci nispeten sıkıcı. O yüzden de en fazla yarım saat oynayıp kapatıyorum. Ara sahneler falan çok iyi. Hikâyeye sahip olması çok iyi. Böyle böyle bir sürü şey sayılır ki sen saymışsın zaten. :oleyo2: Daha ne kadar oynarım bilmiyorum ama kendim müptelası olamasam da çok iyi bir oyun olduğu çok belli.
Oyun kendini canlı tutmayı başarıyor o konuda tempoyu iyi ayarlamışlar. Hikayesi de fena değil. Balık avlama sürecinde sıkılıyorsan kısa aralıklarla oynaman daha iyi olmuş senin için. Müptelası olmayanın bile takdir edebileceği bir oyun yapmışlar. Deneyim etmeyi hak ediyor en azından.
 
Disco Elysium - The Final Cut

Yönetmen:
Robert Kurvitz

Tür: Rol Yapma, Macera

Çıkış Yılı: 2021

Platform: Playstation, Windows, Xbox, Switch

Yayınlayan/Geliştiren: ZA/UM, Iam8bit



İnceleme

Oyunlar sanat mıdır? Buna ne cevap verirsiniz bilmiyorum. Ancak benim cevabım her oyunun değil ama bazı oyunların sanat olacağıdır. Bu konuda da oyunun genel hatları ve hissettirdikleri benim için çok önemli. Kimi oyunlar var ki pırıl pırıl bir görselliğe sahip. Fakat hikayeleri iyi değil veya oynanış konusunda eksikler. Kimi oyunlar iyi gözükse bile gücünü sadece oyun motorundan alır; sanat namına hiçbir şey sunmazlar, tutkuyla yapılmadığını hissettirirler. Bu incelemeye neden böyle başladığıma değinirsek ben Disco Elysium'un gerçekten iyi bir sanat eseri olduğunu düşünüyorum. Üzerine uğraşıldığı belli olan, görsel tarzı ve genel tasarımı ile gözlere şenlik yapıya sahip bir oyun. Hikayesi ve oynanışına birazdan değineceğim ama bu öğelerin de oyunun tarzına uygun olduğunu düşünüyorum.

Oyunu ilk oynadığım günü hatırlıyorum. O zamanlar oyunda Türkçe dil desteği yoktu. İngilizcemin yeteceğini düşünerek oyuna başlamıştım. Sıradan bir oyun olmadığını adeta yüzümüze vuran, felsefi diyebileceğiniz bir açılışa sahipti oyun. Daha o andan itibaren oyundaki seslendirmelerin muhteşem olacağını anlamıştım. Daha sonraları pek zaman bulamadım ve aradan zaman geçince de oyuna dilimizin eklenmesini beklemeye karar verdim. İyi ki de bu kararı vermişim. Çünkü böyle bir oyunu Türkçe oynayabilmek gerçekten büyük bir nimet ve yapımcılara bunun için gerçekten minnettarım.

Konuya dönmem gerekirse aradan yeterince zaman geçti, ben bu oyunu oynayabilecek vakti ve isteği kendimde buldum. Zaten çok da oynamamıştım, bu yüzden en baştan karakter özelliklerimi dağıtıp oyuna giriştim. Zekası ve duygusal hisleri ile öne çıkan bir karakter oluşturduktan sonra başlattım oyunu. Muhteşem seslendirme ile oyunun içine girmiştim. Artık Disco Elysium maceram resmi olarak başlamıştı.
Oyundaki ana karakter bir cinayet davası için oyunun evrenindeki Revachol şehrine yollanmış bir dedektif fakat oyunun başlangıcından öncesinde her ne olduysa karakterimiz çok sağlam âlem yapıyor, içkilerin, uyuşturucuların ardı arkası yok öyle ki kim olduğunu bile unutuyor. Bu kadar âlem sonrası kafası tamamen uçan karakterimiz bir pazartesi sabahı kendini kaldığı otel odasında yerde yatarken buluyor ve dahası alfabe gibi temel şeylerden ismine kadar bildiği ne varsa unutuyor. Kafası boş bir şekilde hikâyeye başlayan karakter, savaş alanı gibi olan odasını terk ettikten sonra etrafa sorular sormaya başlayarak her şeyi sıfırdan öğreniyor.
Zamanla daha çok kişiyle konuştukça ve bölgedeki başka bir birimden gönderilen partneriniz Kim ile davayı çözmeye başlayınca hem ana karakteri tanıyor hem de oyunun hikâyesine ve evrenine tanık oluyorsunuz. Oyunun hikâyesi, diyalogları ise gerçekten kaliteli. Bu tip diyalog ağırlıklı oyunlarda oyun bir noktada sıkabilir ve bırakma hissi yaratabilir. Fakat Disco Elysium’da ben bu hissi hiç yaşamadım. Yönettiğiniz karakter tam bir enkaz durumunda oyuna başlıyor, karakteri yaratmak sizin elinizde ve yaratma şeklinize göre gidişat değişiyor. Bunlara ek olarak oyunda bir sonraki olayın ne olabileceğini kestirmek ya da dahası sonunu ön görebilmek çok zor, çünkü oyun her zaman sizi şaşırtmayı başarabiliyor.
ZA/UM oyunu geliştirirken sadece hikâye ve karakterler yazmakla da yetinmemiş, alternatif bir evren ve kendi evrenlerine özel küçük bir sözlük de hazırlamış. Oyunda tarihte ortaya çıkan ideolojiler yerini korumuş fakat bu ideolojilerin varoluşları, yok oluşları, devamlılıkları tamamen farklı bir şekilde ele alınmış. Oyuna başladığınızda ana karakterin de sizin gibi evrene dair hiçbir bilgisi bulunmuyor. Zaman içerisinde etrafa sorular sorarak hem siz bu evreni daha yakından tanıyorsunuz hem de karakteriniz evrene ve gerçeklerine hâkim olarak daha tutarlı bir konuma geliyor.

Bu oyun kim olduğunu bilmek ile alakalı. Hayatın gerçekliği ile alakalı. Hiç beklenmeyecek bir şekilde kişisellikle alakalı bu oyun. Çevre ve karakterler; olaylar size farklı geliyor. Her an karşılaştığınız türden bir cinayet çözme oyunu değil bu. Bir benlik oyunu, kimlik oyunu. Karakterin davranışlarına yön verecek olan sizsiniz ve bu yolda karakterin durumuna da tanıklık ediyorsunuz. Onu yönlendiriyorsunuz. Böyle bir ortam size çok farklı da gelse aslında fark ediyorsunuz ki bu durum çok tanıdık.
Herkesin düşünebileceği saçma denebilecek düşünceler, kaybolmuşluk hissi, içinizdeki hareketlilik veya durgunluk, seçeceğiniz ahlaki seçimler ve sonuçları. Hepsi gerçek hayatlarımıza göz kırpan ve belki de üzerine bu kadar düşünmediğimiz durumlar. İşte oyunumuz bunlar üzerinden size etrafınızı düşünme fırsatı veriyor. Diyaloğa girdiğiniz her karakterle olan konuşmanız size gerçek hayatı düşündürüyor. Tüm bu kaybolmuşluklar, ölümler, dostluklar, iyilikler ve kötülükler. Hepsi üzerine düşünmenizi sağlıyor oyun.

Disco Elysium politik olaylar, insan yaşamındaki hayal kırıkları ve varoluş kaygılarıyla yontulmuş hüzünlü ama bir o kadar ilgi çekici bir oyun. Tüm bu karanlık atmosferin içerisinde fakirlikten neredeyse ölmek üzere olan tüm karakterlerin acılarının içinde bile sizi güldürebilecek bir şeyler mevcut. Çünkü hayatta böyledir. Her ne kadar karanlık bir gelecek beklerse beklesin, insan hâlâ gülebilen bir canlıdır. Disco Elysium'un başarıyla yaptığı şey tüm bu karanlık anlatının içerisine bu güneş kırıntılarını koyabilmesi.
Peki oynanış ve hikaye ne kadar uyumlu, birbirine ne kadar köstek değil destek oluyor? Öncelikle oyunun oynanışı tepeden yönettiğimiz ana karakterimizi çevreyle ve çevredekilerle etkileşime sokarak süregeliyor. Çoğunlukla da okuyoruz. Sırf okumaya sabır göstermeyip bu oyunu kaçıranlara da gerçekten üzüldüğümü belirtmem lazım. Çünkü oyunun en kuvvetli yanının diyalogları ve bu sayede atıldığımız maceralar olduğunu düşünüyorum.

Anlayabileceğiniz gibi Disco Elysium, aslında oynanış anlamında oldukça sade. Zaten bu konuda hiçbir iddiası da yok. Hikayesinin ve içinde barındırdığı maceraların yansıtılabileceği en iyi oynanış da bu şekilde bana kalırsa. Etraftaki sokak yazılarını okumak, çevredeki belirli nesnelerle etkileşime geçmek ve karakterin düşüncelerine yön vermek, etrafımızdaki insanlarla bazen hikayemiz için gerekli bazen de bir o kadar gereksiz diyaloglara girmek gerçekten çok doğal hissettiriyor.
Olayların çözümü ve başınıza gelecekler sizin giydiklerinize, yaptığınız hareketlere ve skillere bağlı. Anlamsız hareketler yapmak veya sadece size bazı şeyleri söyleme opsiyonu verildiği için söylemek NPCler tarafından garip karşılanabiliyor. Oyunun başında sizinle birlikte bu davaya atanmış olan Kim Kitsuragi ile ilk buluşmanızdan sonra onun saygısını kazanmak ya da garip davranarak onu kızdırmak elinizde. Bazı diyalog opsiyonları öyle garip sonuçlara çıkıyor ki baya güldüğüm oldu.

Oynanış sırasında seçebileceğiniz bazen isteğe bağlı bazen de seçmeniz gereken bir sürü diyalog var. Bazıları da karakterinizin yeteneklerine bağlı olarak bir miktar başarı şansına sahip oluyor. Oyunun RPG kısmı ise gerçekten inanılmaz ve türe farklı bir soluk getiriyor. Karakterimizin 4 farklı niteliği bulunuyor. Bunlar: Zekâ, Psikoloji ve Ahlak, Fizik Gücü ve son olarak Motor Becerileri. Bu 4 ana nitelik buz dağının görünen kısmı, görünmeyen kısmında ise her nitelik altında 6 farklı yetenek bulunduruyor ve bu yeteneklerin hepsini kullanışlı, farklı şeylere hizmet ediyor ve dahası çoğu konuda fikirleri var.
Tüm yeteneklerin kendilerini ilgilendiren durumla ilgili mutlaka bir fikri oluyor hatta birbirlerine bile girebiliyorlar, bu diyaloglar tamamen kafanızın içerisinde geçiyor ve bazen gerçekten yol gösterse de bazen de kazık atıyor. Bu durumu çoğu insan gerçekte de yaşıyordur, misal “içimden gelen bir ses” diye bir deyim vardır. Disco Elysium’da içinizden gelen tam 24 tane ses var ve bu durum oyuna ve gidişata çok farklı bir hava kazandırıyor. Birini sorgularken ahlaki yeteneklerinizle mantık esaslı yeteneklerinizin kavgası arasında kalmak ve onları seyretmek çok keyifli oluyor.
Ben karakterimi zekâ ve duyarlılık yetenekleri yüksek şekilde oluşturdum. Bu sayede onların sunduğu alt yetenek puanlarım da yüksekti. Yetenekleri oyunun içindeki ekstra mekaniklerle arttırıp azaltabiliyorsunuz. Mesela etrafta gezinirken bulduğunuz bir kıyafet mantık yeteneğinizi yükseltip indirebiliyor.

Oyunda bu 4 nitelik ve 24 yeteneğe ek olarak Zihin Sarayı isimli bir dinamik mevcut. Karakterinizin başkaları ile kurduğu belli başlı diyaloglar sayesinde karakteriniz bazı düşüncelere sahip oluyor. Zihin Sarayı kısmına girip bu düşüncelerinizi bu fikirler üzerine yoğunlaştırarak yetenek puanınızı arttırabiliyor veya başka pasif etkiler kazanabiliyorsunuz.
ZA/UM bu konuda da elini korkak alıştırmamış ve neredeyse 50 tane farklı düşünceyi oyuna eklemiş. Bu düşüncelere aslında ne perk diyebiliriz ne de yetenek diyebiliriz, bu düşünceler daha çok pasif etken olarak hizmet ediyor. Düşünceleri edinmek ise sanıldığı kadar kolay değil, bir düşünceyi açabilmeniz için ilk önce onun açılmasını tetikleyecek olayı gerçekleştirmeniz sonrasında ise bu düşüncenin kafanızda bir yer edinmesi için belli bir süre beklemeniz lazım.
Mesela oyunda komünizmin babası Mazov isimli bir şahıs var, ben bu arkadaşın heykelini bulup kendisiyle etkileşime girdim ve sonrasında bu düşünce açıldı. Düşünceyi kabine ekledim ve bir süre geçtikten sonra aktif oldu, getirdiği avantaj ise diyaloglarda komünizm ağırlıklı seçeneği seçersem +4 XP puan kazandıracaktı. Bir düşünceyi kabine koyduğunuzda oyun siz düşünceyi kazanana kadar geçici bir avantaj sağlıyor sonrasında düşünceyi kazandığınızda ise kalıcı avantajı geliyor, tabii ki dezavantajları da olabiliyor.

Düşünceyi edinmeden yani gereken süre hala dolmamışken çıkarabilir ve ondan kurtulabilirsiniz fakat düşünceyi edindiğinizde o düşünceyi unutabilmeniz için 1 beceri puanı harcamalısınız. Yine beceri puanlarıyla yeni düşünceler için kabininizde yer açabilirsiniz, başlangıçta 3 kapasitesi olan kabin 12’ye kadar çıkarılabiliyor.
24 Yetenek ve 50’ye yakın düşünceyle oyun size inanılmaz derin ve tekrar oynanabilirliği yüksek bir deneyim sunuyor. Mesela bir oynanışınızda liberal ağırlıklı düşüncelere sahip olarak ilerleyebiliyor bir diğerinde ise komünist ağırlıklı düşüncelere yönelebiliyorsunuz ya da ben kıyamet polisiyim, superstar polisim diyerek sapıtabiliyorsunuz. Oyun gerçek anlamda rol yapma imkânı sunuyor ve bu durum oyundaki tekrar oynanabilirliği artırıyor çünkü roller birbirinden tamamen farklı ve rollerin oyunu nereye götüreceği tamamen değişebiliyor.
Bazen kendinizi çok alakasız birisiyle siyaset tartışırken buluyorsunuz. Bazen buna ara verip cinayet soruşturmanıza devam ediyorsunuz. Bazen ise bir çocukla münasebetiniz oluyor. Çocuk sizi sinir ediyor, kendi şansını size karşı zorluyor. Siz ise tavrınız konusunda özgürsünüz. Neticesinde bir çocuk olduğunu kabul edip onunla hiç muhatap olmayabilirsiniz. Karşınızdaki bu çocuk ile küfürleşebilir ve hatta ileri gidip ona vurmayı deneyebilirsiniz de... Vurmayı deneyebilirsiniz dedim, evet. Çünkü bu oyundaki bir diğer oynanış unsuru da zar atma mevzusu.
Oyundaki ilerleyiş ise diyaloglar ve etkileşimler üzerinden ilerliyor ve aksiyon yok denecek kadar az. Yeteneklerinize göre diyaloglarda başarılı veya başarısız oluyorsunuz, klasik masaüstü RPG oyunlarında olduğu gibi beceri kontrolleri oyunda gelen zar sonucuna göre değişiyor. Başarılı olduğunuzda direkt sonuca varabiliyorken başarısız olduğunuzda birçok yeni diyaloğa erişebiliyor ve bunlar üzerinden tekrar başarılı olmayı deneyebiliyorsunuz yani oyun başarısız olanları cezalandırmıyor aksine yeni diyaloglarla onlara bir şans daha sunuyor.
Oyunun görselliğini, sanat tasarımını ve müziklerini de ayrıca oldukça beğendiğimi söyleyebilirim. Bu tarz bir oyun için biçilmiş kaftan olmuş. Işıklandırmayı da baya başarılı buldum. Her ne kadar grafikleri ile ön plana çıkan bir oyun olmasa bile oyuncuyu atmosfere sokma konusunda başarılı bir iş çıkarılmış. Bir RPG oyununda kendimizi bize anlatılan dünyada hissedebilmemiz açısından önemli bir etken bu bana kalırsa.
Oyun kendisinden beklediklerimi fazlasıyla karşıladı hatta oynadığım en iyi RPG oyunlarından bir tanesi oldu. Son zamanlarda RPG olarak çıkan ama aslında RPG ile alakası olmayan birçok yapım RPG tanımının gittikçe kaybolmasına sebep oluyordu. Disco Elysium ise bizlere gerçek RPG tanımı hatırlatıyor hem de piyasada çok görmediğimiz ve ihtiyacımız olduğunu düşündüğüm dedektiflik, polisiye temasıyla bunu yapıyor.

Toparlarsak Disco Elysium, hakkında çok daha fazlası yazılabilecek bir oyun. Rol yapma yönü bu kadar kuvvetli olan oyunlar son dönemlerde iyice azaldı ve bu durum Disco Elysium’u RPG severlerin gözünde çok daha önemli bir noktaya koyuyor. Oyun herkese göre bir oyun değil, diyalog ağırlıklı ilerlediğinden bazılarını sıkabilir, aksiyon arıyorsanız kesinlikle aradığınız şey bu oyunda yok. Fakat kaliteli bir polisiye roman seviyesinde bir hikâye, inanılmaz seviyede rol yapma imkânı, güçlü bir tekrar oynanabilirlik, ilginç karakterler, farklı bir evren denemek istiyorsanız aradığınız oyun kesinlikle bu. Böylece incelemeyi her zamanki gibi buraya kadar okuyan herkesin gözlerinden öperek bitiriyorum.
 
Son düzenleme:
PREY 2017

Geliştirci : Arcane Studio

Tür : FPS, Macera, Bilim kurgu

Çıkış yılı : 2017






Oyunda Morgen Yu olarak başlıyoruz. Karakter sizin seçiminize göre erkek ya da kadın olabiliyor.

Bilim kurgu ve uzay taması olan bir oyun Prey. Buradaki ''prey'' yani av aslında sizsiniz. Oyun müzikleri ve ortamları gereği fazlasıyla geren bir yapıya sahip. Oyun yarı açık dünya diyeceğimiz bir dizaynda. Yani koridorlar ve kısmen geniş alanlardan oluşsa da tam bir açık dünya sunmuyor size. Fakat nereye gideceğiniz tamamen size kalmış ve oyun mekanikleri gereği farklı noktalara çok farklı yöntemlerle girebilirsiniz. Unreal 4 ile yapıldığı için fizik motoru bir çok şeye müsade ediyor. Hatta yılanlık yapıp oyunu aşırı hızlı bitirenler bile var. Örnek vermek gerekirse açılmayan bir kapıyı kas gücüne upgrade vererek zorla açabilirsiniz ya da hacking skilline vererek bypass da edebilirsiniz. Ya da ''glue gun'' denen silahla kendize tırmanma rotası yaratarak üstünden de atlayabiliyorsunuz.


Preye bir test odasında başlıyorsunuz. Farklı odalar var ve sizden belli şeyleri yapmanızı istiyor karşınızdaki bilim adamları. Bu 2-3 dk lık bir sekans. Sonra olaylar gelişiyor ve bayılıyor ve kendi odanızda uyanıyorsunuz.

Oyunun hikayesi süprizli olduğu için burada ufak bir spoiler açacağım. Oynama niyetiniz varsa okumamanızı öneririm. Öyle aşırı kiritk bir şey olmasa da o an ki atmosferi bozmamak adına böylesi daha iyi.

Aslında odanızdan çıkana kadar bir simülasyondasınız ve çıktığınızdan kısa bir süre sonra öğreniyorsunuz ki aslında Talos isimki ay yörüngesinde devasa bir uzay gemisindesiniz ve yalnız sayılırsınız.

Preye elinizde sadece bir inigliz anahtarıyla başlıyorsunuz. İlk kısımlarında glue gun denen nesneleri bir süre dondurabilen ve size yollar açabilen bir silah ve bildiğimiz tekli silahla idare ederek giriyorsunuz. Kaynaklarınız aşırı kısıtlı, mimic denen yaratıklar var. Bunlar etraftaki her cismin şekline girebiliyor. Çok öldürücü olmasalar da kısıtlı kaynaklarınızla onlarla uğraşmak istemiyorsunuz ve her yerden çıkabiliyorlar. Gerginliği başlatanlar işte bu şerefsizler. İlk başta paranoyak gibi her cisme ingiliz anahtarıyla vurma ihtiyacı hissediyorsunuz. Gözden kayboldukları zaman da hemen başka bir cismin şekline giriyorlar bu küçük siyah kanserler.



Preydeki ilk çeyreğiniz genel olarak savaşmaktan kaçınarak geçiyor çünkü gerçekten zayıfsınız. Oyunda ''neuromods'' denen şırıngamsı şeyler var. Bunlarla skill ağacınızı ilerletiyorsunuz. Skill ağacı 2 ana başlıktan oluşuyor . İnsan skilleri ve phantom skilleri. Evet kendinize yaratık skillerinizi basabiliyorsunuz. Bunun tabi ki bir sonucu da oluyor. Eğer fazlaca basarsanız oyundaki turretler sizi uzaylı olarak algılayıp ateş açmaya başlıyorlar.

Kaynak yönetimi önemli fakat güzel de dizayn edilmiş. Oyundaki her item belli materyallerden oluşuyor ve siz bunları ayrııştırabiliyorsunuz. Ayrıştırdığınız şeyleri ''Fabricatör'' denen cihazlardan yeni itemler oluşturmak için kullanabiliyosunuz. Bumateryalleri skill ağacanızda ilkerlemenizi sağlıyacak neuromodları yapmak için de kullanabilirsiniz, mermi yapmak için de, ilk yardım seti yapmak için de tabi ki. Burada kaynak kontrolü baya size bırakılmış. İşin güzel yanı oyunda bulunan ''recycler charge'' denen bomba sayesinde etrafta bulunan rastgele cisimleri de materyale çevirebiliyorsunuz. (hatta ben bunun için baya uğraş verip masa sandalye toplayıp bombayı atıyordum)


Oyundaki başka bir gerginlik kaynağı ise asla tamamen güvende değilsiniz. Çoğu oyunda olan kayıt noktası gibi güvenli kısımlar yok. Kendinizce korumalı yerler yaratmaya çalışabilirsiniz turretleri vs kullanarak ama asla tamamen güvende değilsiniz. Yapısı gereği haritada bazı yerlere sürekli gelip gittiğiniz için kendinize bu alanı yaratma ihtiyacı hissedebilirsiniz. Çünkü gidip geldiğinizde daha önce temizlediğiniz yer artık temiz olmayabilir. Bunu çokça yaşayacaksınız.

Oyundaki skill ağacı gayet güzel ama verirken çok iyi karar vermek gerekiyor. Çünkü x bir noktayı geçmek için o 1 skille çok ihtiyaç duyabiliyorsunuz. Bazen bir kapının ardanda çok güzel itemler görüyorsunuz ama açamıyorsunuz o kapıyı... Ayrıca bu neuromodsları kullandıkça belli aralıklarla küçük süprizlerle karşlaşıyorsunuz (kendisi pek küçük sayılmaz ama) Bunları basarken kendinizi daha güvenli bir yere almanızı öneririm.


5 çeşit silahımız var. Tabanca, glue gun, pompalı, şok cihazı ve Beam emiter denen ruh hastası şey. Birde oyuncak yayımız var hasar vermeyen. ''O zaman ne işe yarıyor'' diye düşünebilirsiniz, fakat bazen en sevdiğiniz silah olabiliyor zira attığı ufak yumuşak süngerlerle; ulaşamadığınız noktalardaki tuşlara ateş ederek kapıları açabiliyorsunuz. Bunların hepsiniz geliştirmeleri var. Şarjörü büyütme, hasarı arttırma, atış hızını arttıma gibi şeyler. Bazı silahların daha iyi varyasyonları da var geliştirmeden önce bunu da göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Skill ağacında da hasar verebilen skilleriniz var. Ya da kendi phantomlarınızı (mimicin insan boyunda hali gibi düşünebilirsiniz) yaratma gibi. Merminin az olduğu ortamda bu skiiller gerçekten kullanışlı. Ama benim gibi ruh hastası derecesinde taşın suyunu sıkarsanız oyun sonunda koca bir cephane mermiyle bolluk içinde bitirebiliyorsunuz.

Oyunun harita tasarımı ve müzikleri muazzam. Sizi sürekli diken üstünde tutuyor. Jump scare gibi saçma şeylere başvurmadan korkuyu size bolca veriyor. Haritadaki bölümler detaylı olduğu için bazı yerlere sürekli git gel yapıyorsunuz. Açamadığınız o yeri açmak için bir yol buluyorsunuz ve geri geliyorsunuz, ya da tekrar geçmeniz gerekiyor zira bölgeler birbirine bolca bağlanıyorlar.





Hikayesini çok anlatmak istemiyorum. Zira güzel hikayeyi bozmak istemem. 4-5 farklı sonu var. Yan görevleri olabildiğince yapmanızı öneririm. Oyunda aşırı miktarda yan görev var. Bazısında sadece bilgi alıyorsunuz, bazısı başka bir sonu açıyor bazısında silahınızın daha çok hasar verenini elde ediyorsunuz vs vs. Ben açılan her yan görevi yapmıştım. Yan görevlerdeki hikayeler de gayet güzel. Ana hikayeyi daha çok aydınlatıyorsunuz diyebilirim.

Yer yer half life'ı yer yer doom 3 ü andırıyor oyun. Kesinlikle underrated gördüğüm bir oyun. Oynarken inanılmaz merak ve gerginlik yaşamıştım. Buildinizi yapmaya çalışmak ''nasıl daha çok kaynak elde edebilirim'' diye kafa yormak. ''acaba şurada şunu yapsam ilerleyebilir miyim'' gibi düşünceler müthişti. Keşke unutsam da 3. ye oynasam diye bekliyorum diyebilirim.
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 8)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık