Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

İzlediğiniz Son Film

Eyes Wide Shut


Psikanalist Arthur Schnitzler'in romanından uyarlanan psikanaliz ve cinselliği tema eden filmde Doktor William Harford (Tom Cruise), eşinin (Nicole Kidman) o güne dek gizlediği cinsel arzularını öğrenince, hayatında şüphe, korku ve cinsel keşiflerle dolu yeni bir sayfa açılır.Piyanist bir arkadaşı vasıtası ile katıldığı bir parti;uzun ve macera dolu bir gecede yaşanan kabus dolu saatler anlatılmaktadır.

Film iyiydi ancak şiddetle tavsiye edebileceğimi sanmıyorum.Film uzundu ve pek fazla müzik yoktu.Karakterler yeri geldiğinde çok ağır ağır konuşuyordu bu sizi sinirlendirebilir.Filmde vurgular vardı.Yani karakterin öylece durduğu sahneler vardı.Film biraz ağır/yavaş bir filmdi ve biraz uzun bir film olunca beğenmeyen kişilerde bir hayli oluyor.Ancak Stanley Kubrick iyi bir film çekmiş ve filmin görüntüsü oldukça iyiydi.Film yanılmıyorsam Guinness rekorlar kitabına çekimleri en uzun süren film olarak girmiş.
Sebebide açık,filmde sembollere yer verilmiş.Misal film boyunca kırmızı ve mavi renklerin savaşı göze çarpıyor.Filmi dikkatli bir şekilde izlerseniz anlayabilirsiniz olmadı film hakkında küçük bir araştırma yaparsanız Kubrick'in detaylarla dolu bir film yaptığını anlayabilirsiniz.
Ben filmi beğendim beklentileriniz yüksek değilse tavsiye ederim.
 
The Dark Knight Rises (2012) - Kara Şövalye Yükseliyor


Bölge Valisi Harvey (İki-Yüzlü) Dent'in ölümünden ve Joker'in korkunç dalaveralarının ardından sonra Gotham oldukça keyifsiz, durağan bir yerdir...
Batman'ın Dent tarafından işlenen cinayetleri üstlenmesinin ardından Gotham şehri sakinleri ve polis yakalamak ve tutuklamak için Batman'ı aramaktadır. Fakat 'Pelerinli Savaşçı'ın yokluğunda, Gotham Şehri Harvey Dent'in ilhamı ve ünü sayesinde çok daha barış dolu olmuştur...
Oysaki Gotham şehrinin iç kısımlarında şehri yok etmek ve Dent'in adını lekelemek isteyen yeni bir tehdit doğmuştur...
Selina Kyle ikinci kişiliği Kedikadın olarak Bruce Wayne'i bu tehdide karşı uyarmaya gelir ve Batman'ın geri dönmesini bekler... Emniyet güçleri de yakalamakta başarısız oldukları bu tehdide karşın Batman'ın mutlaka döneceğini düşünürler... Bruce Wayne bir kez daha harekete geçmeli ve en az kendisi kadar güçlü, zeki ve karmaşık olan Bane'e karşı gelmek için Batman'e dönüşmelidir...

Film 2012 Temmuz 27 de çıktı. Çıkmadan önce 2005 ve 2008'de çıkan filmleri izledim ki ard arda üçünü izlemiş olabileyim. Ama kısmet bugüneymiş. Filmi genel olarak beğendim ve bazı klişeler ne yazık ki vardı ama bilahare oturup üçlemeyi bir daha izlerim büyük ihtimal ki bunda Nolan'ın büyük payı var. Ayrıca filmle beraber görmediğim artiz ve aktiriz kalmadı. Bu da artı bir yön olarak sayılabilir sanırım. Marvel'de Spiderman ve Iron Man, DC'de Batman ayrı bir yer tutar bende. O yüzden filmi değerlendirirken puanımı yüksek tutmadan edemedim. :D
Puanım: 88/100
 
What's Eating Gilbert Grape (1993)


JohnnyDepp, Leonardo DiCaprio ve Juliette Lewis gençlik dönemlerinde çektikleri Gilbert'ın Hayalleri adlı film, ailesinin arasına sıkışmış bir gencin öyküsünü anlatıyor... Otistik kardeşi oynayan DiCaprioya bakama sorumluluğu Gilbert'a (Depp) vermiştir şişman annesi... Sonraları aşık olan Gilbert için hayat inanılmaz derecede zorlaşmıştır.
Sinemalar.com'dan alıntıdır.
Dramı bol etkileyici bir filmdi. DiCaprio, engelli çocuk rolünde çok başarılıydı.
Puanım: 69/100
Revolutionary Road (2008)


Filmde, 1950’li yılların ortasında iki çocuklarıyla mutlu gözüken bir hayat yaşayan, ama konforlu bir yaşam elde edebilmek için göğüslenen baskılarla kendi gerçek arzuları arasında sıkışıp kalan, bir çiftin öyküsü anlatılıyor.
Sinemalar.com'dan alıntıdır.
İzlemeden önce beklentilerim pek yüksek değildi, ama film beni yanıltmayı başardı. Karakterlerin yaşadığı sıkıntılar çok temiz bir şekilde beyaz perdeye yansıyor. Winslet de DiCaprio da kariyerlerinin en başarılı performanslarından birini ortaya koymuş.
Puanım: 82/100
The Basketball Diaries (1995)


Jim, lise basketbol takımının başarılı oyuncularından biridir. Milli takımda oynama ve bir basketbol yıldızı olma hayalleri, uyuşturucu ile tanışınca yerini, New York sokaklarının acı gerçeklerine bırakır. Annesi tarafından evden atılması ile birlikte para bulup hayatta kalabilmek için her türlü suçu işlemekten çekinmeyen bir insana dönüşür. Suç, sefalet, çarpık ilişkiler ve ölüm gibi kötü tecrübelerle dolu bir yaşamla karşı karşıya kalmıştır. Ta ki, kendini kurtaracak şeyi, yazı yazmayı keşfedene kadar...
Sinemalar.com'dan alıntıdır.
Film isminin aksine basketbol değil uyuşturucu bağımlılığı hakkında. Genç yaşta bu batağa düşen çocukların hikayesi anlatılıyor. Bu bağlamda etkileyici sahneleri var.
Puanım: 68/100
 
Click (2006)


Michael Newman (Adam Sandler) güzel Donnayla (Kate Beckinsale) evlidir ve çiftin iki harika çocuğu vardır. Ama genç adam onları görmeye pek fırsat bulamaz çünkü şirkete paha biçilmez katkısının, nankör patronu (David Hasselhoff) tarafından bir gün fark edileceğini ve böylece ortaklığa terfi edeceğini umarak uzun saatlerini iş yerinde geçirmektedir. Michael bütün bir geceyi ayakta geçirdiği için o kadar yorgundur ki hangi kumandanın televizyonu açtığını bir türlü bulamaz ve sinir olur. Bunun üzerine, evdeki bütün elektronik araç gereci kontrol edebilecek mükemmel bir uzaktan kumanda bulmaya karar verir. Egsantrik tezgahtar Morty (Christopher Walken) ona kesinlikle hayatını değiştirecek, deneysel, türünün tek örneği bir kumanda verir.
Henüz filmin başında film boyunca neler olacağını tahmin etsem de güldüren ve duygulandıran sahneler vardı. Komedi ve dram dengesi iyi ayarlanmış. Ne yalan söyleyeyim, Adam Sandler'ın oyunculuğunu da beğendim bu sefer. Ayrıca Kate Beckinsale'in en güzel göründüğü film bu olabilir.
Puanım: 60/100
Hot Fuzz (2007)


Unutulmaz komedi filmi “Shaun of the Dead”in yaratıcılarından bol aksiyon yüklü yepyeni bir komedi… Nicholas Angel (Simon Pegg), Londra’nın gelmiş geçmiş en başarılı polis memurudur. Diğer polis memuru arkadaşlarının her birinden yüzde 400 daha fazla tutuklama yaparak rekor kırmıştır. O kadar mükemmel bir polistir ki, diğer polislerin hepsi onun yanında görevini yapmıyormuş gibi kalır. Angel’ın üstleri bu duruma daha fazla seyirci kalamazlar. Diğer polislerin morali bozulmasın diye onu yeteneklerinin pek fazla işe yaramayacağı gözden ve gönülden uzakta bir yere tayin ederler. Yeni görev yeri, sakin ve suç işlemeyen insanların yaşadığı, yıllardır hiçbir polisiye olay belirtisi görülmeyen Sandford köyüdür. Sandford’da göreve başlayan Angel için artık Londra caddelerindeki hareketliliğin yerini yemyeşil bahçelerde düzenlenen partiler ve hiçbir olayın meydana gelmediği klasik devriye gezileri almıştır. Yanında bir de oldukça sersem ama iyi niyetli bir genç olan polis memuru arkadaşı Danny Butterman (Nick Frost) vardır. Londra caddelerinde harekete alışmış olan Angel’ın yeni koşullara uyum sağlamakta zorlandığı bariz şekilde ortadadır. Artık tembelliği ve uyuşukluğa iyice alıştığını hissetmeye başladığı bir anda meydana gelen bir dizi dehşet verici olay Angel’ın harekete geçmesine yol açar. Sandford’un göründüğü kadar suç işlenmeyen bir yer olmayabileceğinin farkına varmıştır. Angel artık kendisine inanan tek dostu haline gelen ortağı Danny ile birlikte önsezilerinin doğruluğunu kanıtlama, Sandford’un gerçek yüzünü ortaya çıkartma mücadelesi vermeye başlar. İngiltere’nin en güvenli, en sakin, en tatlı köyünde yaşaya yaşaya aklını mı yitirmeye başlamıştır? Yoksa çok korkunç sonuçlara yol açacak birtakım gelişmelerin kokusunu mu almıştır? Küçük köy artık büyük kentin adalet anlayışından nasibini almak üzeredir.
Artık bir Simon Pegg filmi izlemeden önce kendimi bolca gülmeye hazırlamalıyım sanırım. Tahmin etmesi kolay bir gizemi vardı, ama bu bazı yerlerde kahkaha atmama mani olmadı. Kadroda da İngiliz sinemasının pek çok önemli ismi yer alıyordu. Bu adamın daha çok filmini izlemeliyim.
Puanım: 75/100
 
Drive (2011)


Dublörlük yapan ve üst düzey araba kullanabildiği için geceleri de soygunlara katılan bir sürücünün (Ryan Gosling) yaşamını anlatıyor. Sürücünün yaşamı, komşusu Irene'nin (Mulligan) hapisteki kocasına yardım etmeyi kabul etmesiyle daha da tehlikeli bir hal alır. Bir anda kendisini Los Angeles'ın en tehlikeli adamlarının hedef listesinde bulur. Şimdi hem kendi hayatını, hem Irene ve oğlununkini kurtarmak için yapacağı tek şey en iyi bildiği şekilde sadece araba sürmektir. Hossein Amini tarafından kitaptan uyarlanan filmin başrollerinde bağımsız yapımların yetenekli oyuncusu Ryan Gosling ve Carey Mulligan ile Bryan Cranston var. Yan rollerde ise Albert Brooks, Christina Hendricks, Ron Perlman ve Oscar Isaac bulunuyor. Film 64. Cannes Film Festivali'nde En İyi Yönetmen Ödülünü kazandı.
Sinemalar.com'dan alıntıdır.
Uzun bakışmalarla dolu yavaş bir film. Yönetmen, çok fazla diyalog kullanmadan derdini anlatabilmek istemiş anlaşılan. Bu nedenle herkese hitap etmeyebilir. Ryan Gosling'in oyunculuğu yine başarılıydı, bunun yanında filmde Walter White'ımız Bryan Cranston'u da görme şansı buluyoruz.
Puanım: 63/100
District 9 (2009)


30 yıl önce uzaylılar dünyayla ilk bağlantılarını kurarlar.İnsanlar onlardan ya bir saldırı ya da büyük bir teknolojik ilerleme geleceğini bekliyorlardır. Fakat hiçbiri olmaz. Aksine, kendi gezegenlerinde son hayatta kalan uzaylılar sığınmak için dünyamıza gelirler. Tüm dünya devletleri onlarla ne yapacaklarını tartışırken, yaratıklar Güney Afrika'da District 9 olarak tanımlanan bir yere geçici olarak yerleştirilirler. Artık, uzaylıların dünyada bulunmasıyla ilgili sabırlar tükenmiştir. Uzaylılar üzerindeki kontrol, Multi-National United MNU'a verilmiştir. Bu özel şirket eğer uzaylıların silahlarından yapabilirlerse muazzam paralar kazanma peşindedir. Fakat şirket başarısız olmuştur, çünkü silahların aktivasyonu için gereken şey uzaylı DNA'sıdır. Bir MNU çalışanı olan Wikus van der Merwe, DNA'sını değiştiren gizemli bir virüsü kapınca, insanlar ve uzaylılar arasındaki tansiyon had safhaya gelir. Aynı zamanda Wikus en fazla peşinden koşulan ve en değerli adamı olmuştur. O, uzaylıların teknolojisini çözecek anahtardır. Şimdi Wikus'un bulunduğu düşmanca ortamda saklanacak sadece bir yeri vardır: District 9.
Sinemalar.com'dan alıntıdır.
Farklı bir bakış açısına sahip bir bilimkurgu filmi. Olağanın çok dışında bir hikaye işlediği için sürekli bir an sonra neler olacak diye merak ediyorsunuz. Ucu açık finali de izleyiciyi düşüncelere gark ediyor. İzlenmesi gereken bir film olmuş.
Puanım: 80/100
 

Bir Kolej öğrencisi olan Charlie, paraya ihtiyacı olduğundan kör bir adama, bir nevi bebek bakıcılığı yapmaya razı olur ama iş, umduğu kadar basit olmayacaktır. Çünkü Emekli Albay Frank Slade' in haftasonu için çok özel bir planı vardır.
Bu plana yolculuk, kadınlar, iyi bir yemek, birinci sınıf şarap, tango, limuzin ve ne yazık ki, bir de 45' lik dahildir. İşin kötüsü, bunları yaparken Charlie' yi yanından ayırmaya da hiç niyeti yoktur.
Al Pacino'nun benim gözümde oyunculukta tepeye oturduğu film izlenmeye vakit ayırmaya değer bir film ama aksiyon beklemeyin dram tarzı diyebiliriz aslında karışık bir tarz dram komedi hepsi var :D
 
Gangster Squad (2013)


“Gangster Squad”, Los Angeles Times gazetesinin “Tales From The Gangster Squad” (Gangster Takımının Hikayeleri) başlıklı makalelerinden esinlenerek çekilecek. Paul Lieberman tarafından yazılan bir makale, 1940’ların Yahudi Mafyasında yer alan Meyer Harris “Mickey” Cohen’in kişisel profilini ve mafyanın gerçek, gizli ve kayıt dışı kalmış hikayesini anlatıyordu.
Sinemalar.com'dan alıntıdır.
Senaryo klişelerle ve hatalarla doluydu. Bu nedenle film boyu bir olmamışlık hissi hakimdi. Yine de havalı karakterlerle ve sahnelerle dolu bir 40'lı yıllar gangster filmi izlemek isteyenler kaçırmamalı diyorum.
Puanım: 55/100
 
Sleepless in Seattle (1993)

Yılbaşı, herşeyin gerçekleşebileceği, büyülü bir zamandır. Annie Reed (Meg Ryan), Noel arifesinde nişanlısının evine giderken, yolda hayatını değiştirecek bir radyo programını dinler. Sekiz yaşındaki Jonah kısa bir süre önce dul kalan babası Sam (Tom Hanks) için çok üzüldüğünden, bir radyo istasyonunu arar. Telefonda konuşmaya ikna edilen Sam, ölen karısına duyduğu aşkı ve birlikte geçirdikleri zamanın nasıl unutulmaz olduğunu anlatır. Annie, bu duygusal sözlerden o kadar etkilenir ki, Sam'la tanışmanın yollarını aramaya başlar. Fakat arada bir problem vardır: Sam Seattle'da, Annie ise Baltimore'da oturmaktadır ve Sam'in Annie'nin varlığından henüz haberi yoktur...
Romantik komedi olmasında sanırım senaryoda boşluklar vardı ve bazı gelişmeler tatmin edici durmuyordu. Ama dediğim gibi bunu doğal karşılıyorum. Filmi genel olarak beğendim, ortalamanın üstünde. Ama puanımı filmin müziklerine vermeyi tercih ettim. Bu filmi sadece müzikleri için bir kez seyredebilirim.
Puanım: 85/100
 
The Seventh Seal
[/url][/IMG]

Savaştan bıkmış bir Orta Çağ şövalyesi, yanında bayraktarı ile Haçlı Seferi'nden dönmektedir. Vebanın kasıp kavurduğu Avrupa'yı gördükçe Tanrı'dan kuşku duymaya ve onun yolundan sapmaya başlayan şövalye, çok geçmeden ölümün eşiğine gelir. Ancak ölüme meydan okuyarak Ölüm'ü satranç oynamaya davet eden şövalye, kaybederse canını vermeye razıdır. Ingmar Bergman'ın 3. dönem filmlerinden biri olan Yedinci Mühür, ilk planlarından itibaren kamerayı gökyüzüne çevirmesi ile metafiziğe yönelen yönetmenin bu döneminin ilk filmidir.
Öyle bir film ki bence sinema tarihini mihenk taşı.Filmin siyah beyaz olması,orta çağın kabusu vebanın korkunçluğu,o yalnızlık hissi filmi zirvelere çıkarmış.
Puanım:95/100

Memories Of Murder
[/url][/IMG]
Cinayet Günlüğü (Korece: 살인의 추억 Sarinui Chueok), Bong Joon-ho'nun yönettiği 2003 Güney Kore yapımı drama filmidir. Film 1986 ve 1991 yılları arasında Hwaseong, Gyeonggi şehrinde geçen ülkenin ilk seri cinayetlerinin gerçek hikâyesini temel alır. Filmin sinematografisi ve Song Kang-ho'nun performansı geniş ölçüde beğeni kazanmıştır.

Film yönetmen Bong Joon-ho'nun Flandersui Gae'den sonra çektiği ikinci uzun metrajlı filmdir. Senaryo Bong ve Shim Sung-bo tarafından, Kwang-rim'in 1996'da yazdığı ve aynı konuyu işleyen tiyatro oyunundan uyarlandı. Filmin başrollerinde cinayetleri çözmekle uğraşan dedektif rollerindeki Song Kang-ho ve Kim Sang-kyung yer alır.

Son yıllarda Kore sineması Hollywooda rakip olmaya başladı.Bu filmde onlardan biri ama ne film.İki farklı dedektifin karakter değişimleri muhteşem işlenmiş.Yapılmış en iyi seri katil-dedektiflik filmlerinden.
Puanım:95/100
 
Drive (2011)


Dublörlük yapan ve üst düzey araba kullanabildiği için geceleri de soygunlara katılan bir sürücünün (Ryan Gosling) yaşamını anlatıyor. Sürücünün yaşamı, komşusu Irene'nin (Mulligan) hapisteki kocasına yardım etmeyi kabul etmesiyle daha da tehlikeli bir hal alır. Bir anda kendisini Los Angeles'ın en tehlikeli adamlarının hedef listesinde bulur. Şimdi hem kendi hayatını, hem Irene ve oğlununkini kurtarmak için yapacağı tek şey en iyi bildiği şekilde sadece araba sürmektir. Hossein Amini tarafından kitaptan uyarlanan filmin başrollerinde bağımsız yapımların yetenekli oyuncusu Ryan Gosling ve Carey Mulligan ile Bryan Cranston var. Yan rollerde ise Albert Brooks, Christina Hendricks, Ron Perlman ve Oscar Isaac bulunuyor. Film 64. Cannes Film Festivali'nde En İyi Yönetmen Ödülünü kazandı.
Sinemalar.com'dan alıntıdır.
Uzun bakışmalarla dolu yavaş bir film. Yönetmen, çok fazla diyalog kullanmadan derdini anlatabilmek istemiş anlaşılan. Bu nedenle herkese hitap etmeyebilir. Ryan Gosling'in oyunculuğu yine başarılıydı, bunun yanında filmde Walter White'ımız Bryan Cranston'u da görme şansı buluyoruz.
Puanım: 63/100
District 9 (2009)


30 yıl önce uzaylılar dünyayla ilk bağlantılarını kurarlar.İnsanlar onlardan ya bir saldırı ya da büyük bir teknolojik ilerleme geleceğini bekliyorlardır. Fakat hiçbiri olmaz. Aksine, kendi gezegenlerinde son hayatta kalan uzaylılar sığınmak için dünyamıza gelirler. Tüm dünya devletleri onlarla ne yapacaklarını tartışırken, yaratıklar Güney Afrika'da District 9 olarak tanımlanan bir yere geçici olarak yerleştirilirler. Artık, uzaylıların dünyada bulunmasıyla ilgili sabırlar tükenmiştir. Uzaylılar üzerindeki kontrol, Multi-National United MNU'a verilmiştir. Bu özel şirket eğer uzaylıların silahlarından yapabilirlerse muazzam paralar kazanma peşindedir. Fakat şirket başarısız olmuştur, çünkü silahların aktivasyonu için gereken şey uzaylı DNA'sıdır. Bir MNU çalışanı olan Wikus van der Merwe, DNA'sını değiştiren gizemli bir virüsü kapınca, insanlar ve uzaylılar arasındaki tansiyon had safhaya gelir. Aynı zamanda Wikus en fazla peşinden koşulan ve en değerli adamı olmuştur. O, uzaylıların teknolojisini çözecek anahtardır. Şimdi Wikus'un bulunduğu düşmanca ortamda saklanacak sadece bir yeri vardır: District 9.
Sinemalar.com'dan alıntıdır.
Farklı bir bakış açısına sahip bir bilimkurgu filmi. Olağanın çok dışında bir hikaye işlediği için sürekli bir an sonra neler olacak diye merak ediyorsunuz. Ucu açık finali de izleyiciyi düşüncelere gark ediyor. İzlenmesi gereken bir film olmuş.
Puanım: 80/100

Acıkcası District 9'u hic begenmedim..
Simdi filmi tam hatırlayamiyorum ama begenmedigimi hatırlayabiliyorum :) . Benim icin zaman kaybıydı sadece. Adamlarin uzayli oldugunu gösteren tek sey filmin sonunda gemilerine binip gitmeleriydi :D Onun disinda normal mültecilerden bir farklari yoktu yasam sekli olarak.
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 2)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık