Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

İfade Özgürlüğü Her Eylemi Kapsar mı?

İfade Özgürlüğü her eylemi kapsar mı?

  • Evet kapsar

    Kullanılan: 20 16.8%
  • Hayır kapsamaz

    Kullanılan: 39 32.8%
  • İfade özgürlüğü bile olsa sınırları olmalıdır

    Kullanılan: 47 39.5%
  • Şiddet yoksa suç da yoktur

    Kullanılan: 13 10.9%

  • Kullanılan toplam oy
    119
Ayranları yokken içmeye doğurup doğurup sokağa bırakmaları, neden gitmeleri gerektiğine dair sebeplerden birisidir sadece. Yalnız ben sebep belirtmedim :a: Gitmek zorundalar dedim sadece.
Kıtlık korkusu çok yedirir ve neslin tükenme korkusu çok üretir. Tehlike altında hisseden insanlarda üreme artışı doğal.

Biz bu duruma katlanmak ve bu durumu desteklemek zorunda mıyız o başka konu işte. Değiliz :D

Söylemler eskimiyor be Reydın'ım:d

Senin yaşın yetmediği için bilmediğinin farkındayım ama 20-25 yıl önce de benzer söylemler farklı etnik gruplar için söyleniyordu. Beslendiği "endişe" çok iki yüzlü.
Keko insanlara bunu demeye de başladığına göre artık saçsızlığın iyice hakkını veriyorsun demektir :D
 
-Suri, Afgan, Paki alayını ülkelerine yollayacağız.

- Ya da Orta Doğu'dan gelen insanların çoğu eğitimsiz, bizim sosyal yaşantımıza ters, yoğun savaş ve terör görmüş coğrafyadan geldikleri için ruh halleri dengesiz ve fazlasıyla bağnaz 13 milyonu aşmış bu kavimler göçüne sessiz kalacak değiliz. Ülkeyi sokakta bulmadık.

-Ya da en basit tabirle klasik slogan olan "Ülkemde artık Suriyeli Afgan falan istemiyorum kardeşim yeter lan!"

Bu üç durumdan ırkçı tanıma girenler var mı sence? (Ciddi soruyorum)
Haklılık payın var. Ben bu noktada sorun çıkaranların özellikle gönderilmesini tercih ederim. Doğrudan tüm Suriye'liler Afgan'lar değil de soruna yol açanlar. Hepsini genelleyice ırkçı bir söylem oluyor bence. Şimdi benim yaşadığım mahallede de vardı Suriyeli Afgan. Bazılarının sıkıntıları oluyordu. Mesela çok gürültü yapıyordular felan. Bazıları ise olabildiğince sakin bir şekilde tamamen ezilmişlik duygusuyla herkese alttan alır şekilde yaşıyordu ailesiyle. Adam işine gücüne gidiyor kimseye bir yanlışı olmuyordu. Mahallenin kendini bilmez iki tane serserisi bu adamı dövdüler. Hiç sebep yokken. Evet sataşmaya yer arıyarak. Ben bunu yanlış buluyorum. Geldikleri yere gitmiyorsalar yaşadıkları bir şey vardır. Biraz empati yapmak lazım bence. Ama nasıl bir yerden geldiklerini unutup burada azgınlık yapanları da göndereceksin. Hepsini temizleyelim ülkeden gönderelim yanlış benim açımdan.
 
Hukuk fakültesi son sınıf öğrencisi ve Avrupa Birliği tarafından verilmiş ifade özgürlüğü kurslarına katılmış birisi olarak konuyu "hukuki boyutuyla" elimden geldiğince geniş biçimde, tartışmanın özünden uzaklaşmadan ve eğlenceli biçimde açıklamaya çalışacağım.

Öncelikle ifade özgürlüğüne müdahale edildiğini düşündüğümüzde önümüzdeki durumun hukuki zeminine bir göz atmamız gerekiyor. İfade özgürlüğünün dayandığı hukuki zemin en nihayetinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesidir. Peki bu madde bize ne diyor?

MADDE 10 İfade özgürlüğü
1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.

2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin 12 13 yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.

Özellikle ikinci fıkranın ilk cümlesini okuduğunuzda farkedeceğiniz üzere ifade hürriyeti müdahale edilerek sınırlandırılabilir olmakla beraber bu sınırlandırmalar bazı ölçütlere tabidir. Bu ölçütlere "üç aşamalı test" de denilmektedir. Üç aşama falan deyince aklınıza neyin geldiğini biliyorum ancak sizi sakinliğe davet ediyorum.
Her neyse nerde kalmıştık. Ah evet. Üç aşamalı test.

1- Sınırlama yasayla öngörülmüş olmalı
2- Sınırlama meşru bir amaca yönelik olmalı
3- Sınırlama demokratik bir toplumda gerekli olmalı

İlk ölçüt için öngörülen yasanın belirli nitelikleri taşıması gerektiğini söyleyebilirim ancak bu ifadeyi açarsam daha teknik kısımlara ilerlenerek konunun özü kaybedileceğinden şimdilik böyle bırakıyorum. İkinci ölçüt için yapılacak tespit de sadece yukarıdaki maddede sayılan hallerin(toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin 12 13 yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması) meşru amaçlardan olduğu ve sınırlamanın ancak ve ancak bu amaçlar doğrultusunda yapılabileceğidir. Gelelim üçüncü ölçüte...

Üçüncü ölçüt okunduğunda anlaşılabilir olmakla beraber tam olarak sınırlarını çizmesi epey zordur. Sahiden gereklilik ne demektir? Vazgeçilemezlik gereklilik anlamına mı gelir? Yoksa gerekliliği makul olan, yararlı olan gibi esnekçe mi yorumlamalı? İşte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi burada G4 keşfetmiş Luffy misali hareket ederek bu kavramları kapsamlı bir içtihat geliştirerek açıklamış, gereklilikten anlaşılması gerekenin "zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın varlığı" olduğunu ifade etmiştir. Bundan hareketle sınırlama için ileri sürülen gerekçelerin sınırlamayla ilgili ve yeterli olup yukarıda belirttiğim meşru amaçla bu sınırlamanın orantılı olmasının gerektiği çıkarımlarını yapmıştır.
Mesela birisinin size sadece ikinizin olduğu bir ortamda hakaret etmesiyle katılımın yüksek olduğu bir davette hakaret etmesi itibarınızı aynı şekilde etkilemeyecektir. Dolayısıyla alınması gereken tedbirin daha sert olması gerektiği aşikardır. Nitekim bu husus ceza kanunumuza da yansımış olup alenen hakaret etmek nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Hakaret eden kişinin ifade hürriyetine mahkemenin vereceği cezayla müdahale edilmektedir ve bu müdahale birnevi nabza göre şerbet vermek usulü gerçekleştirilmelidir. Zayıf düşmanlara karşı tüm gücünü göstermeyen tayfa üyelerimiz gibi.

Bunları sıraladıktan sonra bu ölçütün en can alıcı kısmına geliyorum. Takdir marjı. AİHM'ye göre sınırlamanın demokratik toplumda olup olmadığını değerlendirirken ulusal makamlar "takdir marjı"na sahiptir. Bu takdir marjı bazen geniş bazen dar olabilir. Takdir marjının kapsamı belirlenirken ifadenin türü ve sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ölçüt kabul edilir. Mesela bir siyasiye hakaret edilmesi halinde takdir marjı "dar"dır. Açmam gerekirse, bu halde hakarete karşı gerçekleştirilen müdahaleler hukuksuz olup ifade hürriyetinin ihlalinden bahsedilecektir. Kamu ahlakını ilgilendiren konularda ise bu marj epeyce geniştir. Yani yapılan müdahaleler direkt olarak hakkın ihlaliyle sonuçlanmayacaktır.

Bunlar genel olarak ifade hürriyetine yapılan müdahalelerin hakkın ihlaline sebebiyet verip vermeyeceğine ilişkindi. Şimdi mahkemenin nefret söylemine ilişkin yaptığı saptamayı ve bunları kullanılarak reaksiyon gösterdiği davaları aktarayım.

Mahkeme: Sebebi ne olursa olsun şiddeti ve nefreti kışkırtan söylemler ifade özgürlüğü hakkının koruması altında değildir.

-Etnik nefreti teşvik eden bir yayına el konulan dava (BALSYTĖ-LIDEIKIENĖ v. Litvanya)
-Ortaokulda eşcinselliğin sapkın bir cinsel eğilim olup HIV ve AIDS'in ortaya çıkmasından sorumlu olduğuna ilişkin broşür basıp dağıtan üç kişiye karşı nefreti kışkırtması sebebiyle mahkumiyet verilmesi(Vejdeland ve diğerleri v. İsviçre) @Vintage Culture ilgini çekeceğini düşünüyorum

Bunun haricinde şu an İsviçre'de Kur'an yırtılmasına ilişkin medyada birtakım tartışmalar döndüğünü görüyorum. Tabii ki nefret söylemi olması halinde hemen yukarıda verdiğim saptamaya göre hareket edilecek, edilmesi gerekecektir. Ancak bununla beraber nefret söylemi olmayıp eleştirel nitelikteki söylemlerin dine yöneltilmesi halinde mahkemenin reaksiyonunu aktarmanın da elzem olduğunu düşünüyorum.

Mahkeme: Dini inançlara ilişkin yapılan saldırılarla ilgili Avrupa'da tek tarzda düşünce yoktur. Belirli bir dini inancı olan kişileri aşağılaması muhtemel olan şeyler, dinlerin ve mezheplerin giderek arttığı bir dönemde yerden yere önemli ölçüde değişecektir. Devlet yetkilileri, ülkeleriyle direkt olarak temas halinde olduklarından bu halde yapılacak sınırlamanın gerekliliğinin saptanması konusunda uluslararası hakimlerden daha üstün bir durumdadır.

Yukarıda bahsettiğim gibi takdir marjı bazı hallerde epey geniş olabiliyor. Burada mahkeme topu direkt sözleşmeye taraf ülkeye atmış. Zira 1989 yapımı Visions of Ecstasy adlı bir kısa film var. Filmin Mesih'le cinsel ilişki yaşamanın hayalini kuran bir rahibeyi konu ediniyor ve bu film Birleşik Krallık'ta yasaklanıyor. Dava AİHM'ye gittiğinde mahkeme yasağı onaylıyor. Film 20 yıl sonra ancak onay alabiliyor.

Olması gereken tartışıldığı ve bilgim daha geniş olduğu için AİHM kararları üzerinden gittim. Ülkemizdeki mahkemelerin gösterdiği reaksiyonlara ilişkin yazım da meslekte bir süre piştikten sonra gelir umarım.
 
Kıtlık korkusu çok yedirir ve neslin tükenme korkusu çok üretir. Tehlike altında hisseden insanlarda üreme artışı doğal.

Biz bu duruma katlanmak ve bu durumu desteklemek zorunda mıyız o başka konu işte. Değiliz :D


Keko insanlara bunu demeye de başladığına göre artık saçsızlığın iyice hakkını veriyorsun demektir :D
gibi'deki İlkkan reyiz aklıma geldi :D
 
Kıtlık korkusu çok yedirir ve neslin tükenme korkusu çok üretir. Tehlike altında hisseden insanlarda üreme artışı doğal.

Biz bu duruma katlanmak ve bu durumu desteklemek zorunda mıyız o başka konu işte. Değiliz :D


Keko insanlara bunu demeye de başladığına göre artık saçsızlığın iyice hakkını veriyorsun demektir :D
Geçmişte kurulan, kullanılan ırkçı/milliyetçi saik yine kullanılıyor. Bunu ifade etmemin yaşımla ne alakası var olm :artiz:
 
Kıtlık korkusu çok yedirir ve neslin tükenme korkusu çok üretir. Tehlike altında hisseden insanlarda üreme artışı doğal.

Biz bu duruma katlanmak ve bu durumu desteklemek zorunda mıyız o başka konu işte. Değiliz :D
Abi bu nasıl nesil tükenme korkusu afad çadırınca bile boş geçmemişler :ehe:
 
Haklılık payın var. Ben bu noktada sorun çıkaranların özellikle gönderilmesini tercih ederim. Doğrudan tüm Suriye'liler Afgan'lar değil de soruna yol açanlar. Hepsini genelleyice ırkçı bir söylem oluyor bence. Şimdi benim yaşadığım mahallede de vardı Suriyeli Afgan. Bazılarının sıkıntıları oluyordu. Mesela çok gürültü yapıyordular felan. Bazıları ise olabildiğince sakin bir şekilde tamamen ezilmişlik duygusuyla herkese alttan alır şekilde yaşıyordu ailesiyle. Adam işine gücüne gidiyor kimseye bir yanlışı olmuyordu. Mahallenin kendini bilmez iki tane serserisi bu adamı dövdüler. Hiç sebep yokken. Evet sataşmaya yer arıyarak. Ben bunu yanlış buluyorum. Geldikleri yere gitmiyorsalar yaşadıkları bir şey vardır. Biraz empati yapmak lazım bence. Ama nasıl bir yerden geldiklerini unutup burada azgınlık yapanları da göndereceksin. Hepsini temizleyelim ülkeden gönderelim yanlış benim açımdan.
Bu durum kaçınılmaz Hasan. Geldikleri ilk birkaç yılı hatırla. Herkes ne kadar da yardımseverdi. Kendileri de hep böyle söyler zaten. Yalnız...Millete "Misafirler, en kısa sürede geri dönecekler." denildi. Millet de tamam deyip savaş mağduru bu insanlara evini açtı sonuna kadar. Lafta değil özde açtı hem de. Fakat ne bu kadar uzayacağını söylemediler, ne sayılarının bu denli artacağını söylemediler, ne de sadece Suriyelilerle sınırlı kalmayacaklarını da söylemediler. Orta Doğu'nun her yerinden geldiler. Şu olayı yaşayıp da şimdiye 100 kere iç savaşın çıkmayacağı hepi topu 2-3 tane ülke var. Bunlardan birisi de Türkiye'dir.

Kimse kimseyi sevmek zorunda değil. Her millete aynı gözle bakmak zorunda da değil. Tahammül sınırları aşılmış, ülkenin öz insanı çoğu konuda geri plana atılmıiş, ekonomik zorluklarla boğuşmak durumunda kalmış ve bu işin artık boku çıkmış demekten çok öteye de geçmiş olmasından dolayı kimse Türk milletinin hakkını yiyemez kardeşim. O kadar da değil.

Dünden beri Arapça konuşmaya çekindiği için susan depremzede duyarı mı dersin, Suriyeliler cenazelerini motorla taşımak zorunda kalıyorlar diyenleri mi dersin.... Ulan kancıklar! Benim ülkemin şehirleri haritadan silinmiş, on binlerce ölüm var, cesetlerini bile çıkaramıyorum, sen bu haldeyken neyin Suri acıtasyonunu yapıyorsun yavşak? Yalan üstelik de. Zarul zurul yalan söylüyorlar. (Sosyal medyadan zehir saçanlara söylüyorum)
 
Son düzenleme:
gibi'deki İlkkan reyiz aklıma geldi :D
Geçmişte kurulan, kullanılan ırkçı/milliyetçi saik yine kullanılıyor. Bunu ifade etmemin yaşımla ne alakası var olm :artiz:
Böyle bir hakaret yiyeceğini bilsem hiç demezdim be keko. İlkkan falan diyorlar :(


Abi bu nasıl nesil tükenme korkusu afad çadırınca bile boş geçmemişler :ehe:
Eğitimsiz insanlar daha çok güdülerinin yönlendirmeleriyle yaşıyorlar işte. Eğitim ve görgü faktörü o güdüyü baskılayabiliyor, bu insanlarda o olmadığından güdüleri ne derse o.
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 3)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık