Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

[İnceleme] Oyun İncelemeleri

Ohoo. Sen böyle analizler yaptıktan sonra bir de beni mi övüyorsun? Alçakgönüllülüğün de bir sınırı olmalı yahu. Eline sağlık.

Bu seriyinin ilk oyununu yıllar önce oynamış fakat daralıp bırakmıştım. Bıraktığım yer de dışarı çıktığımız bir bölümdü sanırım. Tabii 10 seneden fazla zaman geçti, belki de bir gün tekrar denerim zira anlattığın üzere yapmak istediği her şeyi layığıyla yapabilen bir eser gibi.
Çok teşekkürler. Evet alçak gönüllü olduğumu söyler insanlar genelde, ben kendimi övmekten çok başkalarının yaptığı işlere şapka çıkartmayı daha çok seviyorum sanırım. Sende o kişilerden birisin.

Oyunun seni daraltması normal, atmosferinin bunda büyük bir payı var bir kere. Birde senin oynadığın versiyonu biraz daha sorunluydu. Oyunun eksikleri yok mu var tabi ki ama yapmayı amaçladığı şeyi iyi yapabilmiş. O zamanlar 4A Games daha deneyimsiz bir ekipti zaten o yüzden teknik kısımlarda bazı göze batan şeyler oluyor, animasyonlar gibi.
 
Çok teşekkürler. Evet alçak gönüllü olduğumu söyler insanlar genelde, ben kendimi övmekten çok başkalarının yaptığı işlere şapka çıkartmayı daha çok seviyorum sanırım. Sende o kişilerden birisin.

Oyunun seni daraltması normal, atmosferinin bunda büyük bir payı var bir kere. Birde senin oynadığın versiyonu biraz daha sorunluydu. Oyunun eksikleri yok mu var tabi ki ama yapmayı amaçladığı şeyi iyi yapabilmiş. O zamanlar 4A Games daha deneyimsiz bir ekipti zaten o yüzden teknik kısımlarda bazı göze batan şeyler oluyor, animasyonlar gibi.
En iyisini yapıyorsun bence.

Ben oynadığımda bir de daha çocuk sayılırdım. Türe de hep mesafeliyim zaten. Şimdiyse oyunun yenilenmiş hâliyle ve benim geçmişte burun kıvırdığım oyunlara geri dönüp bakan yenilenmiş hâlimle bir şans verebileceğim bir oyun var gibi. Teşekkürler inceleme için.
 
Portal

Senarist:
Erik Wolpaw, Chet Faliszek

Tür: Bulmaca ve Platform

Çıkış Traihi: 10 Ekim 2007

Platformlar: MacOS, Nintendo Switch, Microsoft Windows, Android, Xbox 360, PlayStation 3, Linux, Mac OS

Yayınlayan/Geliştiren: Valve



Hikaye

Hikayemiz Aperture Science adı verilen bir bilim şirketinde geçiyor.
Kendisi hakkında neredeyse hiç bir şey bilmediğimiz ana karakter Chell'i yönetiyoruz.
Ve oyun boyunca bize yön veren ve kim olduğunu bilmediğimiz bir ses var. Oyunun başlangıcında bir odada uyanıyoruz.
Ses bize kapıyı açıyor ve elimize portal silahı adı verilen bir cihaz veriyor.
Bizden bu silahı test etmemizi istiyor. Ve bizi belli odalara yönlendiriyor. Testler bittikten sonra kek ile ödüllendirileceğimiz söyleniyor. Bizde hakkında hiç bir şey bilmediğimiz bu yerde ilerliyoruz.

Evet hikaye az çok böyle. Bizde tıpkı oyunda ana karakterimiz gibi hiç bir şey bilmeden ilerliyoruz. Oyun size asla ne olduğunu tam söylemiyor. Kıyıda köşede olan şeyler size bir nebze ip ucu veriyor ama sona kadar asla tam olarak ne olduğunu söylemiyor. Yani anlayacağınız bir gizem havası var. Tabi oyunun asıl hikayesi 2. oynuda açılıyor ama şu anlık 1. oyun hakkında konuşuyoruz. Bu oyun çok uzun değil. 5-6 saat süresi var. O yüzden çok uzun değil hikayesi.

Oynanış

Şimdi asıl olaya başlıyalım. Oyunu birinci şahıs bakış açısında oynuyoruz. Source motoru ile yapılmış bir oyundur. Oyunun adından da anlaşılıcağı üzere ana olayımız portal açmak. İki portal açabiliyoruz. Sağ tık ile bir portal, sol tık ile bir portal.
Ve oyunda işimize yarayabilecek eşyalar.
Tabi asıl olay bulmacalar. Ama fark ettiyseniz türde platformda yazıyor. Evet işte bulmacaları eğlenceli yapanda bu. Portal silahı ve platform ile bulmacalar eğlenceli hale geliyor. Özellikle 2. oyunda bu daha da eğlenceli hale geliyor. Tabi bulmacalarda engellerde var. Taret gibi robotlar bize engel olmak için var.
Bunun gibi başka bize engel olacak şeylerde var. Onları zekamızı kullanarak aşmamız gerek. Yani bu tarz olaylarda saldırmak yerine dikkatli oynanması gerek.
Harita düzenine gelirsek. Size tavsiyem hemen her haritayı atlamayın. Biraz etrafı gezin. Çünkü oyunda özellikle konulmuş gizli yerler var. Portal silahı ile ulaşılabilecek yerler. Bu kısımlar size az çok hikaye hakkında bilgi veriyor.

Atmosfer

Şimdi burası biraz kişisel olacak. Oyunadığım oyunlar arasında atmosferi en kendine has oyunlardan biri bence. İnsanı ürpertten bir atmosferi var. Bunun hakkında çok güzel bir açıklama görmüştüm. ''Oyunda her şey çok iyi ve yerli yerinde. Fazla iyi ve yerli yerinde.'' işte bu sizde istemsizce bir ürperti yaratıyor. Oyun içinde size bırakılan ip uçları içinize küçük birer kaygı bırakıyor. Her şey çok iyi ama bir şeyler ters. Ve yalnız olmak bu hissi zamanla daha çok arttırıyor. Açık konuşmak gerekirse oyunun bazı kısımlarında gerilmiştim. Tabi oyun bu olaya çok yoğunlaşmıyor. Sanırım yapımcıların asıl odaklanmak istedikleri kısım bu değildi. Yinede bence eğer bu kısma daha çok yoğunlaşılsaydı Portal gelmiş geçmiş en geren oyunlar arasına girerdi. Müzikleri de o kadar çok harika olmasada bu atmosferi destekliyor.


Evet Portal 1 çok uzun olmasada güzel bir oyun. Asıl olay ikinci oyunda olduğu için onada bir yazı yazıcam. Dediğim gibi eğer korku öğesine daha çok yoğunlaşılsaydı daha akılda kalıcı bir oyun olurdu benim için. Yinede bu hali ile güzel. Bulmaca ve platform seven herkese tavsiye ederim. Bu incelemeyi geçen gece rüyamda aperture science de kapalı kalmam sonucunda yazdım. Ve son olarak...


The cake is a lie.
 
Son düzenleme:
Metro 2033 Redux

Yönetmen:
Andrew Prokhorov

Tür: Aksiyon, FPS

Çıkış Tarihi: 2014

Platformlar: PlayStation, Xbox, Windows, Switch, Stadia, Linux, MacOS

Yayınlayan/Geliştiren: 4A Games



İnceleme

"Bana bir oyun öner. Fakat sıradan olmasın" diye altını çizerek istekte bulundu Y kişisi.

X kişisi de "Peki nasıl bir konsepti olsun?" diye sordu.

"İçinde nükleer felaket sonrası bir dünya olsun, insanlar yaşamak için barınak ve gıda bulmakta zorlansın. Yaşanılabilir alanlar kısıtlı olsun ve insanlık temel huylarından, birbirleri ile çatışmaktan da vazgeçmesin, gerçekçiliğini korusun" diye ayrıntı verdi Y.

X biraz durdu durdu ve "Moskova metrosu hakkında ne düşünüyorsun?" diyerek konuşmayı devam ettirdi.

Y afallayarak gülümsedi ve "Moskova metrosunun konumuzla ne alakası var?" dedi.

X, Y'nin kulağına yaklaşarak "Elimde sana göre bir şey var, üstelik hiçte sıradan değil!" diyerek ona tüm zamanların en iyi oyunlarından birisinin kapılarını araladı!

Gaz maskeleriniz takılı olsun çünkü Metro 2033 incelememize geçiyoruz!

Tanımla start verelim: Metro 2033, nükleer kıyamet sonrası bir dünyada geçen, bilim kurgu temalı, aksiyon/korku odaklı bir FPS oyunudur. Oyun, Rus yazar Dmitry Glukhovsky'nin kaleminden olan Metro 2033 kitabından uyarlanmış ve 2010 yılında piyasaya sürülmüştür. 2014 yılında ise Metro 2033 Redux ismiyle birlikte güncellenmiş grafikleri, dokuları ve ışıklandırmaları ile birlikte kendisini deneyimleyen herkesi atmosferinin ve Post-Apokaliptik dünyasının içine çekerek oyun dünyasına damga vurmuştur.

Oyun, 2033 yılında Moskova metrosunda geçmektedir. 2013 yılında yaşanan nükleer savaş sonrasında hayatta kalanlar sadece o sırada Moskova metrosunda olan insanlardır. Metro, savaş sonrasında uzun bir süredir insanlığın yeni evi ve tek kurtuluş umudu olmuştur. Burada insanlar her ne kadar kasvetli ve soğuk bir yaşam sürse de aslında buraya oldukça alışmış, metronun düzenini benimsemişlerdir. Metro'da barlar, eğlence mekanları, hastaneler, eğitim alanları, toplanma alanları, cephanelikler ve marketler gibi insan ihtiyaçlarının temellerini oluşturan, hayatta kalmaya dayalı büyük bir sistem bulunur. Oyunda kapitalist sistem de hemen hemen her şeyde olduğu gibi kendisini "mermi takası" ile gösterir. Bunlarla beraber devasa Moskova metrosu da sadece tek bir yaşam alanından oluşmaz. Oyunda metro içerisinde pek çok küçük yerleşim yerleri ve şehirleri bulunur fakat bu yerleşim yerlerinin birinden diğerine ulaşmak da öyle pek kolay değildir.
Ana karakterimiz Artyom, babasının eğitimli eski bir asker arkadaşı olan Hunter'ın isteği üzerine Polis ismindeki metro şehrine ulaşmaya çalışır. Hunter, Artyom'a eğer tünellere çıktığında geri dönemezse derhal Polis şehrine gitmesini ve oraya ulaştığında ondan Dark Ones ismindeki evrimleşmiş ırkın Metroyu ve içerisindeki halkı tehdit ettiğini anlatmasını ister. Geri dönmeyen Hunter'ın üzerine Artyom yol boyunca türlü tehlikeler barındıran Metro'da mutasyona uğramış ve insan boyutunu aşan tehlikeli yaratıklar ile mücadele edeceği gibi bir yandan da Metro içinde fikir ayrılığına düşmüş olan haydut grupları, çeteler ve hala varlıklarını sürdürerek birbirleriyle savaşmaktan bıkmayan Nazi ve Sovyet birlikleri ile de uğraşmak zorunda kalacak, kurunun yanında yanan yaş gibi olmamak için dişini tırnağına takacaktır. Bunların hepsi bir yana, bolca radyasyon, gaz maskesi filtresi, cephane kıtlığı gibi zorluklarla da başa çıkması gerekecektir. Artyom, sırtına yüklenen bu sorumlulukla birlikte insanlığın ilerleyişinde büyük bir rol oynayacak ve temkinli kararlar vermek zorunda kalacaktır.
Oyuna genel olarak baktığımızda HUD sisteminin çok sert olmadığından söz edebiliriz. HUD sistemi oyunun belli yerlerinde yine kendi isteğimiz doğrultusunda açılıp kapatılabilmektedir. Mekanlar genellikle kapalı ve klostrofobik alanlarda geçse de bazen yüzeye çıkabiliyor, Moskova'nın sert iklimini tadarak şehrin harap olmuş eteklerinde tercihimize bağlı olarak kimi zaman sinsilik ile ilerleyerek, kimi zamansa silahımıza sarılıp mutantlarla direkt olarak mücadeleye girişerek yolculuğumuza devam ediyoruz.
Organik düşmanların yanı sıra radyasyon ve zehirli havaya karşı yanımızda gaz maskemiz ve bulunması gereken filtrelerimiz de elimiz ayağımız gibi oluyor. Düşmanları vurduğumuzda gaz maskemize sıçrayan kanı manuel olarak silebiliyor, el fenerimizi manuel olarak şarj edebiliyor, filtre seviyemizi görmek için yine manuel olarak kol saatimize bakabiliyoruz. Bu hoş manuel detaylar da oyunu diğer oyunlardan ayıran eski ama ikonik mekaniklerden oluşmakta.
Hikaye'ye şöyle göz gezdirdiğimizde ise çok da klişe olmayan bir senaryo elimizin altında duruyor. Sonuçta kitaptan uyarlanma olan bu yapım ciddi anlamda bir oyuna ne kadar güzel ve akıcı aktarılabilirse o kadar güzel ve akıcı şekilde aktarılmış. Haliyle karşımızda dozunda ilerleyen ve sıkmayan bir hikaye söz konusu oluyor. Artyom'un başından geçen, diyaloğa girdiği her karakter ve hemen hemen her şey yeri geldiğinde bizi de geriyor, heyecanlandırıyor, sorgulatıyor ve oyunun içinde yaşamamızı kolaylaştırıyor. Bu sayede karakter ile oyuncu arasında süregelen bir iletişim ağı da oluşmuş oluyor. Bu da oyunun yaptığı en harika işlerden birisi. Tebrikler 4A Games!

Oyunun atmosferi inanılmaz derecede insanı içine çeken türden. Post-Apokaliptik ruha sahip senaryolara aşina olanlar için biçilmiş kaftan olan Metro 2033, soğuk ve karanlık yapısıyla da atmosfer dengesini her an koruyor. Bazen adrenalinimiz tavan yapıp sıklıkla mermi yağdırdığınız düşman birlikleri veya mutantlar olabiliyor. Fakat bazense yine aynı düşman birliklerinin gözünüzü korkutması kaçınılmaz olduğundan, dehşet verici şekilde gerile gerile oynamanız da sizi büyülediği gibi dişlerinizi gıcırdatmanıza da neden olabiliyor. Çatışma sırasında envanteri yada mermi sayısını her an görememek de oyunun gerçekçiliğini arşa çıkarıyor.
Müzikler ve sesler konusunda oyun yine bildiğini yapmış, kaliteli işler ortaya çıkarmış. Oyunun akustik gitarlı tema müziği ayrıca bir başarılı. Ses efektleri ve karakterlerin ses dizaynları üzerinde de oldukça uğraşılmış olduğu her halinden belli oluyor. Atmosfer ve ses efektlerinin doyuruculuğunu ele aldığımızda oyun resmen kendi kendini besler vaziyette.

Mekaniksel anlamda oyunun biraz yavan ve sıkıntılı bir havası var fakat bu asla sizi oyunu oynamanıza engel olabilecek seviyede değil. Mekaniklerin eski oluşu ve oynanışın temel getirisi göz önünde bulundurulduğunda kısa süreli bir alışma sürecinin ardından yağ gibi akan bir distopya'ya yelken açıyorsunuz.
Oyunda metro yolculuğu boyunca pek çok mutant ile karşılaşmak mümkündür. Watcher'lardan Lurker'lara, Giant Amoeba'lardan Liana'lara ve hatta en çok korkulan mutantlardan birisi olan Demon'lara kadar pek çok estetik tasarım da cabası.
Geçtiğiniz tünellerde bulabileceğiniz çeşitli yeni ekipmanlar da oyunun keşif zevkini artırmasını sağlıyor. Bulduğunuz ekipmanları yol üzerinden uğradığınız yerleşim yerlerindeki cephaneliklerde ve esnaflarda şekillendirebilir ve oynayış zevkinize optimize bir şekilde biçimlendirebilirsiniz. Gaz maskesi için yanınızda filtre bulundurmak gaz maskesi bulundurmaktan daha önemli hale gelmiş vaziyette! Radyoaktif bir bölgede filtreniz tükenmişse ve çevrede filtre aramak için koşuşturmak istemiyorsanız mutlaka yanınızda fazladan filtre bulunsun.
Mermiler de tıpkı Fallout evrenindeki Nuka-Cola kapakları gibi işlev görüyor. Takas veya satın alma işlemleri için fazladan mermi bulundurmak sizi daha avantajlı yapacaktır. Silahlarınız için yanınızda en uygun eklentileri takmanız ekipmanınızı da geliştirmeniz oldukça önemlidir. Bunlarla beraber bolca medkit, fırlatma bıçağı, el bombası, yanıcı bomba gibi işe yarayan ekipmanları da taşımanızı öneririm.
Gizlilik konusunda da oyun bir hayli sağlam iş çıkarmış. Düşmanlara görünmeden onları isterseniz bayıltabilir isterseniz direkt öldürebilirsiniz. Gaz lambalarını ve diğer ışıkları patlatabilir, tespit edilme riskinizi azaltabilirsiniz. Gizlilik konusunda oyunun iyi bir iş çıkarması sizi sevindirmesin çünkü düşmanlar düşündüğünüzden daha uyanık olabiliyor ve sizi beklemediğiniz anda vurabiliyorlar.
Uzun lafın kısası: Eğer ki distopya hikayelerini ve FPS türünde oyunları seviyorsanız Metro 2033'ü oynamanızı oldukça tavsiye ederim. Yazıyı da buraya kadar okuyanların gözlerinden öperek noktalıyorum.
Xbox 360'ta oynadığım ilk oyundu.Sonrasında direk kitap serisine başlamıştım.
 
Star Wars: Republic Commando

Yönetmen: Tim Longo

Tür: Taktiksel FPS

Çıkış Yılı: 2005

Platform: Playstation, Xbox, Windows, Nintendo

Yayınlayan/Geliştiren: LucasArts / Aspyr



İnceleme

Yaklaşık 16-17 sene önce 3 kardeş kaldığımız odanın köşesinde olan tüp bilgisayarın başına abim oturmuş onun yanına da tabure çekmiş olan ben, abimi bu oyunu oynarken izliyordum. Hatta yukarıdaki oyunun kapak resminde, kaskında kanlı el izi olan asker hiç aklımdan çıkmazdı.
2021 yılında yani geçen sene oyun çıktıktan 16 sene sonra ansızın bir şekilde bu efsanevi oyun güncel konsollara da yayınlandı.
Oyunda herhangi önemli bir değişiklik yapılmadan olduğu gibi yayınlandı.
Oyunun geçen sene yayınlanan 1dk'lık fragmanını izlemenizi öneririm, günümüz çoğu oyunun fragmanından iyidir.
Duyuruyu görür görmez bir nostalji patlaması yaşadım ve bu oyunu kesinlikle alıp oynamalıyım dedim.

O da bu günlere nasip oldu ve oyunu 3-4 gün içerisinde Platinledim.

Yapımcılar bu oyunu yaparken ''filmlerde hep Jedi'ların bakış açısını gösterip bütün övgüyü alıyorlar'' deyip bu sefer de klon ordusunun gösterdiği çabayı ve aldığı riskleri göstermek istediler.
Yani tahmin edeceğiniz üzere oyun Episode 2 ve Episode 3 arasındaki klon savaşında yer alıyor. Ayrıca oyun Epic'in Unreal Engine 2 motoruyla geliştirildi.

Klon Savaşları sırasında gerçekleşen üç görev boyunca, kendi takımımızın başında onlara emirler verip yönetiyoruz. Takımımızın adı Delta Squad.
Walon Vau ve Kal Skirata gibi Mandalorian paralı askerler tarafından dört kişilik grup halinde eğitildik. Oyunda basit bilgisayar simülasyonları yerine canlı ateş eğitimi almış olduğumuz için sıradan klon askerlerinden daha yetenekliyiz. Yani oyunda çeşitli silahlar, bilgisayar sistemleri ve yıkım ekipmanı konusunda uzmanız.
Oyun, Delta Squad olarak üç konumdaki faaliyetimizi kapsıyor: Geonosis gezegeni, Kaçırılan Acclamator saldırı gemisi ve Kashyyyk gezegeni olmak üzere 3 konumda görev alıyoruz. Tabi sizler için yine bol bol ss almaya çalıştım.

İlk görevimizin yeri Geonosis ve oradaki ana görevimiz Geonosis Ayrılıkçısı Baş Teğmen Sun Fac'ı bulup onu ortadan kaldırmak.
Geonosis'in kurak yollarında ilerlerken o sırada havada bizim Acclamator'lar hava desteği veriyor bize.

Geonosis'de Geonosians ve droidler ile savaşıyoruz.
İplerle yukarıdan inip Geonosians'ların mekanını basarken.
Bir Süper Droid ölmeden 2 saniye önce:

Şurada camdan bakınca heybetli gemilerimiz gezegeni nasıl kuşattığını görüyoruz.

Oyunda görevler şu şekil Hologramlarla veriliyor.

Oyunda kaptan biziz ve biz ne emir verirsek takım onu uyguluyor. Oyunu bu kadar özel yapan da bu. Oyun size cidden bir Squad kaptanı olduğunuzu iyice hissettiriyor.
Hangi silahı nerede ve nasıl kullanacaklarını, nereye konuşlanacaklarını, bir bölgede defansif mi yoksa agresif mi takılacaklarını gibi birçok yetkiye sahibiz.
Mesela burada canı azalmış bir askerime canını doldurmasını söylüyorum.
Yani takımınızın yaşaması ve bir görevin başarısı tamamen bizim taktiklerimize bağlı hatta oyunun ana düşüncesi ''Askerler senin silahın''.
Platinlemek için de oyunu en zor modda bitirmem gerekiyordu ve bir iki noktada gerçekten zorlandığım bölümler oldu.

Şimdi 2. görev bölgemiz olan kaçırılan Acclamator gemisine geçiyoruz ve bu görev uzayda geçiyor.
Geonosis Savaşından neredeyse bir yıl sonra, Acclamator sınıfı bir gemi Kaptan Martz komutasında Corellian sektöründe devriye gezerken kaybolur. İki hafta boyunca süren temassızlıktan sonra gemi, ayrılıkçıların kontrolündeki bölgede Corbantis sisteminin yakınındaki Chaykin Kümesinde gözükür, ancak herhangi bir temas girişimine yanıt vermez. Delta Squad durumu araştırmak için gemiye gönderilir. Kritik bilgileri almak için dört geminin veri çekirdeğinin her birine bir ekip üyesi gönderilir.
Ana görev, veri çekirdeğinden uçuş kaydedici verilerini almak ve ardından ekiple buluşmak, ancak ekip lideri olarak gerekirse ekibin diğer üyelerine yardım etmek gibi bir yetkiye de sahibiz.
Görevin geçtiği ve bahsi geçen gemi şu.
Burada karşımızda Droideka'lar ve korsanlar var.

Tabi bu operasyonun bazı yerleri baya karanlık.
Böyle bir durumda gece görüşümüzü açıyoruz. Açınca da bazen dehşet bir görüntüyle karşı karşıya kalabiliyoruz.
Kaçırılan gemideki bütün birliklerimizi katletmişler...

Imparatorluk kaçırdıkları gemide bir sürü silah ele geçirmiş ve biz bunu kullanmalarını engellememiz lazım.
İmparatorluk durur mu biz gemidekileri halletmeye çalışırken Trade Federasyonun savaş gemisini bize saldırmak üzere yolluyorlar.
Gemiden gelen dalga dalga droidleri geri püskürtüyoruz ve giren-çıkan olmasın diye geçiş kapılarını patlatmaya çalışıyoruz.
Tabi sonunda ümmetin ordusu yetişip bize yardıma geliyor ve Federasyon savaş gemisini bombalamaya başlıyor.

Geminin bir köşesinde bir Speeder buldum ve bunu bulunca başarım kazandım. Yani oyun bu Speeder'i bulmamı istiyormuş.
Hatırlayanınız vardır,

Son görev bölgemiz olan Kashyyyk'e çağırılıyoruz ve Wookiee'lerin berbat bir durumda olduğuna dair haber alıyoruz.
Trandoshan köle tacirlerinin kamplarını kurdukları ve Ayrılıkçı silahların yardımıyla Wookiee'leri köleleştirdikleri Kashyyyk'den Cumhuriyet'e bir yardım çağırısı gelir.
Ana görevimiz Delta Squad olarak, görevin başlamasından haftalar önce köle tacirleri tarafından yakalanan Wookiee lideri Tarfful'u kurtarmak.
Kashyyyk'de ortam güzeldi, olması gerektiği gibi bol ağaçlı ve yağmurlu bir ortam vardı.
Bir camdan bakınca karşınıza böyle resim gibi düz bir tablo çıkıyor.
O zamanlar sistemler o kadar güçlü olmadığından böyle resim tablosu gibi düz gözüküyor ama uzaktan bakıldığı zaman derinliği olan bir manzara gibi gözüküyor.
Oyunu yapanlar baya güzel bir çözüm bulmuş.

Wookiee'lere maalesef baya zulüm etmişler, bazıları katledilmiş yerde yatarken bazıları da böyle hücrelere sokulmuştu.
Bir Wookiee vatanını korumak için ölüme koşuyor...

Tabi bütün bu zulmün sorumlusu kim? Evet oyunda ilk defa tanıdık birini görüyoruz, sağda peleriniyle kaçmaya çalışan General Grievous!
Tipe bakın, sanarsın Voldemort.


Oyun boyunca sadece iki tanıdık yüzle karşılaşıyoruz, General Grievous ve Usta Yoda. Bu arada ikisinin de sahne süresi çok kısa.
Yani oyun hiçbir şekilde odağından sapmıyor ve klon askerleri dışında hiçbir şeyin sahneyi üstlenmesine izin vermiyor.
Bu oyun kendini sadık bir şekilde tamamen klon askerlerine adamış.

Yoda'nın bize görev sonrası tebrik ettiği sahne oyunun en epik anlarından biri.
Yoda konuşurken arkada gün batımı ile birlikte kocaman gemi filomuz geçiyor ve muazzam bir görüntü ortaya çıkıyor.

Bu sefer abimi izlemeyip 17 sene sonra baştan sona kadar bizzat kendim oynamak baya güzel bir duyguydu. Bu tarz bir Star Wars oyunu şimdiki teknoloji ile inanılmaz olur.
O zamanlar devam oyunu düşünülüyordu hatta adı Star Wars: Imperial Commando olacaktı ve cumhuriyete ihanet eden askerleri konu alacaktı ama konsept çalışmaları aşamasında oyun iptal edildi.
Hem Star Wars markası nihayet EA'in himayesi altından kurtulmuşken umarım bir şirket bu oyunun o zamanki başarısını görüp Star Wars evreninde geçen bu tarz bir oyun serisi çıkarır.

2014'de Disney LucasFilm'i satın alınca birkaç yapım Star Wars evreninde Canon olmaktan çıktı. Bu yapımların arasında ne yazık ki bu oyunda vardı.
Fakat sonradan Star Wars: The Clone Wars dizisinin 3. sezonunda Delta Squad'a yer verdiler ve böylelikle oyundaki Delta Squad sonunda Canon hale geldi.
 
Star Wars: Republic Commando

Yönetmen: Tim Longo

Tür: Taktiksel FPS

Çıkış Yılı: 2005

Platform: Playstation, Xbox, Windows, Nintendo

Yayınlayan/Geliştiren: LucasArts / Aspyr



İnceleme

Yaklaşık 16-17 sene önce 3 kardeş kaldığımız odanın köşesinde olan tüp bilgisayarın başına abim oturmuş onun yanına da tabure çekmiş olan ben, abimi bu oyunu oynarken izliyordum. Hatta yukarıdaki oyunun kapak resminde, kaskında kanlı el izi olan asker hiç aklımdan çıkmazdı.
2021 yılında yani geçen sene oyun çıktıktan 16 sene sonra ansızın bir şekilde bu efsanevi oyun güncel konsollarda yayınlandı.
Oyunda herhangi önemli bir değişiklik yapılmadan olduğu gibi yayınlandı.
Oyunun geçen sene yayınlanan 1dk'lık fragmanını izlemenizi öneririm, günümüz çoğu oyunun fragmanından iyidir.
Duyuruyu görür görmez bir nostalji patlaması yaşadım ve bu oyunu kesinlikle alıp oynamalıyım dedim.

O da bu günlere nasip oldu ve oyunu 3-4 gün içerisinde Platinledim.

Yapımcılar bu oyunu yaparken ''filmlerde hep Jedi'ların bakış açısını gösterip bütün övgüyü alıyorlar'' deyip bu sefer de klon ordusunun gösterdiği çabayı ve aldığı riskleri göstermek istediler.
Yani tahmin edeceğiniz üzere oyun Episode 2 ve Episode 3 arasındaki klon savaşında yer alıyor. Ayrıca oyun Epic'in Unreal Engine 2 motoruyla geliştirildi.

Klon Savaşları sırasında gerçekleşen üç görev boyunca, kendi takımımızın başında onlara emirler verip yönetiyoruz. Takımımızın adı Delta Squad.
Walon Vau ve Kal Skirata gibi Mandalorian paralı askerler tarafından dört kişilik grup halinde eğitildik. Oyunda basit bilgisayar simülasyonları yerine canlı ateş eğitimi almış olduğumuz için sıradan klon askerlerinden daha yetenekliyiz. Yani oyunda çeşitli silahlar, bilgisayar sistemleri ve yıkım ekipmanı konusunda uzmanız.
Oyun, Delta Squad olarak üç konumdaki faaliyetimizi kapsıyor: Geonosis gezegeni, Kaçırılan Acclamator saldırı gemisi ve Kashyyyk gezegeni olmak üzere 3 konumda görev alıyoruz. Tabi sizler için yine bol bol ss almaya çalıştım.

İlk görevimizin yeri Geonosis ve oradaki ana görevimiz Geonosis Ayrılıkçısı Baş Teğmen Sun Fac'ı bulup onu ortadan kaldırmak.
Geonosis'in kurak yollarında ilerlerken ve o sırada havada bizim Acclamator'lar hava desteği veriyor bize.

Geonosis'de Geonosians ve droidler ile savaşıyoruz.
İplerle yukarıdan inip Geonosians'ların mekanını basarken.
Bir Süper Droid ölmeden 2 saniye önce:

Şurada camdan bakınca heybetli gemilerimiz gezegeni nasıl kuşattığını görüyoruz.

Oyunda görevler şu şekil Hologramlarla veriliyor.

Oyunda kaptan biziz ve biz ne emir verirsek takım onu uyguluyor. Oyunu bu kadar özel yapan da bu. Oyun size cidden bir Squad kaptanı olduğunuzu iyice hissettiriyor.
Hangi silahı nerede ve nasıl kullanacaklarını, nereye konuşlanacaklarını, bir bölgede defansif mi yoksa agresif mi takılacaklarını gibi birçok yetkiye sahibiz.
Mesela burada canı azalmış bir askerime canını doldurmasını söylüyorum.
Yani takımınızın yaşaması ve bir görevin başarısı tamamen bizim taktiklerimize bağlı hatta oyunun ana düşüncesi ''Askerler senin silahın''.
Platinlemek için de oyunu en zor modda bitirmem gerekiyordu ve bir iki noktada gerçekten zorlandığım bölümler oldu.

Şimdi 2. görev bölgemiz olan kaçırılan Acclamator gemisine geçiyoruz ve bu görev uzayda geçiyor.
Geonosis Savaşından neredeyse bir yıl sonra, Acclamator sınıfı bir gemi Kaptan Martz komutasında Corellian sektöründe devriye gezerken kaybolur. İki hafta boyunca süren temassızlıktan sonra gemi, ayrılıkçıların kontrolündeki bölgede Corbantis sisteminin yakınındaki Chaykin Kümesinde gözükür, ancak herhangi bir temas girişimine yanıt vermez. Delta Squad durumu araştırmak için gemiye gönderilir. Kritik bilgileri almak için dört geminin veri çekirdeğinin her birine bir ekip üyesi gönderilir. Ana görev, veri çekirdeğinden uçuş kaydedici verilerini almak ve ardından ekiple buluşmak, ancak ekip lideri olarak gerekirse ekibin diğer üyelerine yardım etmek gibi bir yetkiye de sahibiz.
Görevin geçtiği ve bahsi geçen gemi şu.
Burada karşımızda Droideka'lar ve korsanlar var.

Tabi bu operasyonun bazı yerleri baya karanlık.
Böyle bir durumda gece görüşümüzü açıyoruz. Açınca da bazen dehşet bir görüntüyle karşı karşıya kalabiliyoruz. Kaçırılan gemideki bütün birliklerimizi katletmişler...

Imparatorluk kaçırdıkları gemide bir sürü silah ele geçirmiş ve biz bunu kullanmalarını engellememiz lazım.
İmparatorluk durur mu biz gemidekileri halletmeye çalışırken Trade Federasyonun savaş gemisini bize saldırmak üzere yolluyorlar.
Gemiden gelen dalga dalga droidleri geri püskürtüyoruz ve giren-çıkan olmasın diye geçiş kapılarını patlatmaya çalışıyoruz.
Tabi sonunda ümmetin ordusu yetişip bize yardıma geliyor ve Federasyon savaş gemisini bombalamaya başlıyor.

Geminin bir köşesinde bir Speeder buldum ve bunu bulunca başarım kazandım. Yani oyun bu Speed'eri bulmamı istiyormuş.
Hatırlayanınız vardır,

Son görev bölgemiz olan Kashyyyk'e çağırılıyoruz ve Wookiee'lerin berbat bir durumda olduğuna dair haber alıyoruz.
Trandoshan köle tacirlerinin kamplarını kurdukları ve Ayrılıkçı silahların yardımıyla Wookiee'leri köleleştirdikleri Kashyyyk'den Cumhuriyet'e bir yardım çağırısı gelir.
Ana görevimiz Delta Squad olarak, görevin başlamasından haftalar önce bu gezegendeki köle tacirleri tarafından yakalanan Wookiee lideri Tarfful'u kurtarmak.
Kashyyyk'de ortam güzeldi, olması gerektiği gibi bol ağaçlı ve yağmurlu bir ortam vardı.
Bir camdan bakınca karşınıza böyle resim gibi düz bir tablo çıkıyor.
O zamanlar sistemler o kadar güçlü olmadığından böyle resim tablosu gibi düz gözüküyor ama uzaktan bakıldığı zaman derinliği olan bir manzara gibi gözüküyor.
Oyunu yapanlar baya güzel bir çözüm bulmuş.

Wookiee'lere maalesef baya zulüm etmişler, bazıları katledilmiş yerde yatarken bazıları da böyle hücrelere sokulmuştu.
Bir Wookiee vatanını korumak için ölüme koşuyor...

Tabi bütün bu zulmün sorumlusu kim? Evet oyunda ilk defa tanıdık birini görüyoruz, sağda peleriniyle kaçmaya çalışan General Grievous!
Tipe bakın, sanarsın Voldemort.


Oyun boyunca sadece iki tanıdık yüzle karşılaşıyoruz, General Grievous ve Usta Yoda. Bu arada ikisinin de sahne süresi çok kısa.
Yani oyun hiçbir şekilde odağından sapmıyor ve klon askerleri dışında hiçbir şeyin sahneyi üstlenmesine izin vermiyor.
Bu oyun kendini sadık bir şekilde tamamen klon askerlerine adamış.

Yoda'nın bize görev sonrası tebrik ettiği sahne oyunun en epik anlarından biri.
Yoda konuşurken arkada gün batımı ile birlikte kocaman gemi filomuz geçiyor ve muazzam bir görüntü ortaya çıkıyor.

Bu sefer abimi izlemeyip 17 sene sonra baştan sona kadar bizzat kendim oynamak baya güzel bir duyguydu. Bu tarz bir Star Wars oyunu şimdiki teknoloji ile inanılmaz olur.
O zamanlar devam oyunu düşünülüyordu hatta adı Star Wars: Imperial Commando olacaktı ve cumhuriyete ihanet eden askerleri konu alacaktı ama konsept çalışmaları aşamasında oyun iptal edildi.
Hem Star Wars markası nihayet EA'in himayesi altından kurtulmuşken umarım bir şirket bu oyunun o zamanki başarısını görüp Star Wars evreninde geçen bu tarz bir oyun serisi çıkarır.

2014'de Disney LucasFilm'i satın alınca birkaç yapım Star Warz evreninde Canon olmaktan çıktı. Bu yapımların arasında ne yazık ki bu oyunda vardı.
Fakat sonradan oynadığımız Delta Squad'a Star Wars: The Clone Wars dizisinin 3. sezonunda yer verdiler ve böylelikle oyundaki Delta Squad sonunda Canon hale geldi.
Çok güzel oyundu be. Defalarca kez oynamıştım. Keşke bir reboot gelse şu oyuna.
 
Tunic

Yönetmen:
Andrew Shouldice

Tür: Macera, Bulmaca

Çıkış Yılı: 2022

Platform: Windows, Xbox, PlayStation, MacOS

Yayınlayan/Geliştiren: Finji/Tunic Team



İnceleme

Tunic'i ilk olarak yapımcısı demo yayınladığında görmüş ve deneyim etmiştim. Demosu genel olarak fena değildi, iyi bir izlenim bırakmıştı ama oyunun nihai hali ile şimdi kıyaslayınca çok farklı hisler yaşattığını belirtmeden edemeyeceğim. Demosunda kendine has tasarımları ile souls-like olmak isteyen sevimli bir oyun izlenimi veriyordu. Nihai ürün ise resmen iç içe durumda olan 2 farklı oyundan oluşuyor. Tunic'in yüzeyi yine demosunda da olduğu gibi sevimli bir souls-like ama bu yüzeyi kazıyıp biraz derine inerseniz akla ziyan bir macera, bulmaca oyunu ortaya çıkıyor.
Oyunun bu macera kısmının yaşattığı deneyim tarif edilemez derecede keyifli ve bu maceranın sırlarını çözmek inanılmaz decede tatmin edici. Yavaş yavaş oyunun sırlarını çözdükçe maceranın ne kadar derine indiğini fark ediyor ve bunun bir parçası oluyorsunuz. Bu macera tüm dikkatinizi isteyen ve karşılığını verecek olan bir yolculuk. Çoğu kişi bu oyunu bir şeylerin klonu olarak tanımlıyor ama bu oyun bana göre bir klondan çok daha fazlası, kendi karakteri olan gerçek bir macera oyunu.
Oyunun bahsettiğim gibi iki farklı yönü bulunuyor. Yüzeyi temsil eden kısım; souls-like dövüş mantığında sunulan, metroidvania tipinde bir dünyada ilerlediğiniz keyifli ve mücadeleci bir aksiyon oyunu. Bu kısımda karakteri birçok yönden geliştiriyor, düşmanları alt edip oyunun ilk sonuna varmış oluyorsunuz. Bu yüzeyin altında ise sayfa sayfa topladığınız ve içerisinde yazanların çoğunu anlamadığınız kitapçığın beraberinde getirdiği sırlar ve bunları çözerek ortaya çıkardığınız birçok bulmaca bulunuyor. Bu bulmacalar öyle alelade koyulmuş, herhangi bir amaca hizmet etmeyen şeyler değil, her biri çıktığınız bu maceradaki adımları temsil ediyor.
Her bulmaca bu macerada gerçeğe doğru bir adım atmanızı ve ona daha da yaklaşmanızı sağlıyor. Bu şekilde ilerleyerek de oyunun ikinci sonunu alıyorsunuz. Yani Tunic'in içerisinde barınan iki farklı oyunun da size farklı farklı getirileri oluyor ve bu kadar farklı hissettiren iki deneyimin bu denli bir bütünmüş gibi sunulabilmesi ciddi bir başarı bana göre. İki kısım da birbiriyle o kadar iç içe ve doğru bir biçimde bir araya getirilmiş ki genel deneyim müthiş derecede zevkli oluyor. Aksiyon ve macera dengesi çok güzel ayarlanmış, mantığı olan ve ilerlediğinizi hissettiren bulmacalar oyunun gizemini ve keşif hissini çok güzel oluşturmuş. Her şeyi kararında ve doğru bir biçimde yaptığı için Tunic gözümde komple oyun olarak tanımlayacağım bir oyun statüsünde.
Oyunun hikayesi de içerisindeki çoğu şey gibi bir gizem adeta, gerçekten merak eden oyuncuların ulaşabileceği bir yapıda ve ilgilenmezseniz öğrenmeniz mümkün değil. Arka planda birçok olay gelişiyor ama siz eğer kitapçığı tamamlayıp sırları çözmez ve bu oyunun kendine has dilini çözmezseniz bunları fark etmeniz mümkün değil. Sadece hikaye anlamında geçerli değil, oyunun içeriğinin büyük bir kısmı için geçerli bu dediğim şey. Başta da belirttiğim gibi bu oyun ciddi anlamda dikkatinizi ve zamanınızı istiyor ve eğer bunu verirseniz, karşılığını yaşattığı olağanüstü macera ile veriyor. Tunic emek vermeniz gereken bir oyun ama karşılığını da fazlasıyla veren bir oyun aynı zamanda. Hakkını verirseniz hak ettiğinizi alırsınız.
Yazı içerisinde birçok kez bir kitapçıktan bahsettim, nedir bu kitapçık gibi bir soru oluşmuş olabilir aklınızda. Bu kitapçık oyundaki eliniz, ayağınız, yol göstereniniz, yardımcınız kısacası her şeyiniz. Bu kitapçık oyunun başında size öyle hemen verilen bir şey değil. Oyunun dünyasında yer yer normal bir şekilde rahatça ulaşabildiğiniz yer yer ise çeşitli bulmacalar çözerek veya yeni bir özellik kazanarak ulaşabildiğiniz sayfaları toplayarak oluşturduğunuz bir rehber.
Her sayfa size farklı bir bilgi, farklı bir ipucu, farklı bir sırrın varlığını gösteriyor. Her sayfanın bir anlamı var, her sayfa macerada size yardım edecek bir kaynak ve dahası bu kitapçık bir bütün haline geldiğinde de bir şey temsil ediyor. Onu çözdüğünüz zaman oyuna karşı olan saygınız ve sevginizde artıyor. Adım adım çözülen sırların sonunda ulaşılan gerçeğin yaşattığı tatmin duygusu tarif edilemez, yaşamanız lazım. Kitapçık üzerinden oynayanı yönlendirme olayını oldukça beğendim, harika bir fikrin muhteşem bir şekilde uygulanması sonucu ortaya çıkan akıl dolu bir olay.
Oyunda keşfetme hissini gayet güzel bir şekilde sağlamışlar ve sahip olduğu gizemi son ana kadar korumayı iyi bir biçimde başarmışlar. Her bir bulmacayı çözdüğünüzde oyunun mantığına ve bulmacaların işleyişine daha da aşina oluyor, sonraki bulmacaları daha da rahat çözüyorsunuz. Oyunun bazı noktalarını çözdüğünüz vakit gerisi çorap söküğü gibi geliyor gerçekten. Oyunun aksiyon kısmındaki ilerleyiş, daha ilk dakikadan kavrayabileceğiniz bir yapıda ama macera kısmını oluşturan bölümlerdeki ilerleyişi her bir sırrı çözdüğünüzde daha iyi kavrıyorsunuz. Bu kısmı nasıl oynayacağınızı öyle hemen çözmüyorsunuz kısacası, kafa patlatarak mantığı anlamaya çalışıyor ve bu mantığı genel bir çözüm yöntemi haline getiriyorsunuz. Bu çözüm mantığını oluşturduğunuz zaman sırları peşi sıra açığa çıkartıyorsunuz.
Toparlamak gerekirse, Tunic beklediğimden çok daha fazlası çıkan bir oyun oldu benim için. Macera oyunu dendiğinde aklıma gelen ilk örneklerin arasına girebilecek kadar sağlam bir deneyim yaşattı. İçerisinde aksiyon ve macera yönü olan iki farklı yapıda oynanış bulundurmasına rağmen bunu bir bütünmüş gibi o kadar iyi sunuyor ki iki farklı yön birbirini iyi bir terazide destekliyor, genel deneyimin daha iyi bir konuma ulaşmasını sağlıyor. Oyundaki kitapçığın rehber ve yol gösterici konumda olmasını baya beğendim, dahiyane bir fikir ve oyuna kendi karakterini kazandırmış bence. Zelda oyunlarını anımsattığı için birçok yerde benzetiliyor doğal olarak, yer yer klon bile deniyor ama bu oyun bence bir klon olarak adlandırılmayacak kadar kendi karakterine sahip. Oyun oynamayı seviyorsanız, macera hissini dolu dolu yaşamak istiyorsanız sonuna kadar tavsiye ediyorum, kesinlikle oynayın. İncelemeyi de her zamanki gibi buraya kadar okuyanların gözlerinden öperek bitiriyorum.
 
Portal 2

Senarist:
Erik Wolpaw, Chet Faliszek

Tür: Bulmaca ve Platform

Çıkış Traihi: 18 Nisan 2011

Platformlar: Nintendo Switch, PlayStation 3, MacOS, Xbox 360, Microsoft Windows, Linux, Mac OS

Yayınlayan/Geliştiren: Valve



Hikaye

Uyarı:
Bu kısım ilk oyundan spoiler içerdiyor. O yüzden ilk oyunu oynamadıysanız burayı geçin bence.

Oyunumuz bir otel odasında başlar.
Ana karakterimiz yine Chell.
Chell otel odasında uyanır ve kendisini Wheatley adında bir robot karşılar.
Kısa bir tanışmanın ardından otel odası yıkılır ve aslında bir otelde olmadığımızı, hala Aperture Science'ın içinde olduğumuzu fark ederiz. Glados ile yapatığımız savaştan sonra tesiste patlama olmuştur ve ortalık epey dağılmıştır.
Amacımız portal silahını
bulup Wheatley ile buradan kaçmaktır.

Evet sanırım bu kadarı yeterli olur. Öncelikle şunu söylemeleyim ki oynadığım oyunlar arasında ters köşeleri ve hikayesinin gizemi beni en çok etkliyen oyun oldu. Tabi hatırlatmakta fayda var ben çok oyun oynamadım. Neyse... İlk oyuna kıyasla hikayeye epey yoğunlaşılmış ve epey genişletilmiş. Yeni gelen karakterler, zamanla bazı olayların açıklanması, ilerleyiş, sunum vs. yerli yerinde. Oyun size merak ettiğiniz her şeyi yerinde ve zamanında anlatıyor ve aklınızda neredeyse hiç soru işareti bırakmıyor. Bir tek tesise tekrar nasıl geldiğinizi söylemiyor. Fakat onun içinde ayrı bir çizgi roman çıkarmışlar. Onuda okumanızı şiddetle tavsiye ederim.

Bu arada adına ayrı bir parantez açmak istediğim bir karakter var. Oda Cave Johnson.
Bana göre oyundaki en iyi karakter kendisi. O klasik patron tiplemelerine kıyasla epey eğlenceli ve ilgi çekici bir kişiliği var. Adam bir kere kendisini bilime adamış. Şuan kendisi gibi 10 insan olsaydı uzayda medeniyet kurmuş, ayda geçen basketbol maçları izliyor olurduk.
Ve kendisini tabiki de reyiz J.K. Simmons a.k.a J. Jonah Jameson, a.k.a Omni-man, a.k.a Stanford Pines, a.k.a Avatarın oğlu Tenzin seslendiriyor.
Ki bundan daha iyi bir ses düşünülemezdi.

Oynanış

Evet geldik asıl bombaya. Şimdi oyun yine ilk oyunla az aşağı aynı temelde. Yine ilk oyundaki gibi portal açıp
Parkur ve bulmaca çözüyoruz.
Elbette ilk oyunun üstüne epey yeni şey eklendi.

Hareket eden paneller

Fırlatan plakalar

Hızlandırma jeli

Zıplama jeli

Ve en önemlisi botlar.

Onun dışında yine lanet taretler bu oyundada mevcut.

Tabi başka şeylerde var ama bunları anlatmak yeter sanırım.

İlk oyunda platform yapmak çok zevkli bildiğiniz üzere. Şimdi o zevki bilmem kaç yüz ile çarpın. İşte bu oyun o kadar zevkli. Ama aynı zamanda zor. Oyundaki haritalar ilk oyuna göre epey karmaşık ve uzun. O yüzden çabuk biter diye endişelenmeyin. Bol bol harita var. Çözmeside epey bir zamanınızı alır. Açıkçası oynanışından en çok zevk aldığım oyunlardan biri oldu desem yalan olmaz sanırım. Her haritayı bitirdiğimde sonraki bulmaca için heycanlanıyordum. Ve ben size yine oyundaki her haritayı çabuk bitirmemenizi tavsiye ederim. Çünkü yine ilk oyundaki gibi etrafa gizlenmiş şeyler var. Bunlar oyunun hikayesi ile ilgili bazı göndermeler. Ama eğer half life serisini oynadıysanız sizi en çok sevindirecek göndermelerin hangisi olduğunu söylememe gerek yok sanırım.

Ayrıca oyunu bitirdikten sonra hala oynamak istiyorsanız co-op modunuda tavsiye ederim. Onunda kendi içinde minik bir hikayesi var. Ama önce ana hikayeyi bitirinki oynayın. Bir arakdaşınız ile oynayabileceğiniz üzere tasarlanmış haritalar. Çok güzel olmuş bence.

Atmosfer

İlk oyunda en çok övdüğüm şeylerden biri o gerilim atmosferini çok iyi vericek bir potansiyelde olmasıydı. Ve sanırım yapımcılarda bunu fark etmiş olacak ki bu oyunuda öyle yapmak gibi bir fikirleri varmış başlarda.
Görebileceğiniz üzere bu betada oyunun korku yönünü daha da arttırmak istemişler. Ama sanıyorum olay aksiyona kayacağı için ana temadan sapmak istememişler. Her ne kadar oyunun bu halini çok sevsemde korku öğesinin yoğun olduğu halinide oynamak istemiyorum desem yalan olur.


Müzik

İlk oyuna göre müzikler 1 tık daha öne çıkıyor. Muhteşem değil ama yinede sizi ortama bağlıyor.

Özetle... Bir bulmaca oyunun oynadığım en iyi oyunlardan biri olacağını hiç düşünmezdim ama bu Valve işte. Adamlar sana levye ile uzaylı ırkını döven bir bilim adamı yönettiğimiz oyunu bile sevdirte biliyor. Oyunun devamı gelsin mi pek emin değilim. Çünkü hikaye ardında size hiç bir şey merak ettirmeden bitiyor. 1-2 şey vardır elbet ama 3. bir oyun yaptıracak kadar büyük olduğunu düşünmüyorum. En fazla yan ürün falan yapılır. Yinede yapsalar kendilerine güvenim tam olduğu için şikayetim olmazdı. Öyle yada böyle bu oyunu herkes oynamalı. Çok iyi, çok mükemmel ve çok başarılı. Ve son olarak...


''When life gives you lemons? Don't make lemonade.''

-Cave Johnson
 
Son düzenleme:
Coffee Talk

Yönetmen:
Mohammod Fahmi

Tür: Görsel Roman

Çıkış Yılı: 2020

Platform: Playstation, Xbox, Windows, Switch, macOS

Yayınlayan/Geliştiren: Toge Productions



Rastlantısal olarak denk geldiğim çok tatlı bir indie oyun. Gece yarısı sadece barların açık olduğu bir saatte normlara tamamen aykırı bir şekilde kafe dükkanı açan bir işletmeci/baristayı oynuyorsunuz. Maalesef çoktan seçmeli olarak kendi kararlarınızı verdiğiniz bir oyun değil. Daha çok "tanık" oluyorsunuz. Ancak verdiğiniz içeceklerle biraz da olsa bazı başarımları alabiliyor, değiştirebiliyor ve böylece 3 farklı sondan birini görebiliyorsunuz. Bu sebeptendir ki aynı anda 3 farklı save dosyası yürütebiliyorsunuz isterseniz.

Mekanın adı oyuna ismini veren "Coffee Talk". Alternatif bir zamanda fantastik ırkların hatta uzaylıların aramızda olduğu bir 2020 yılında geçiyor. Kafe ise Seattle şehrinde. O yüzden yağmurlu dış ortam atmosfer için çok iyi.

Müzikler, pixel art ve diyaloglarda gayet güzel hatta epey iyi. Maalesef oyunun diyaloglarını ve de genel hikayeyi yaratan , bu oyun fikriyle gelen kişi geçtiğimiz aylarda 32 yaşında hayatını kaybetmiş. O andan itibaren oyun aynı zamanda geliştiricinin ailesine bağış toplama aracına da dönmüş durumda biraz. Henüz bitirmedim, ara sıra biraz girip güzel müzik eşliğinde hikaye okuyorum ve kahve yapıyorum. Oyunun en meydan okuma hissi hissettiren yanı ise "latte art" kısmı yani süt kremasıyla kahvelerin üstüne desen ve resim yapma kısmı.

Bir araklama vakası daha.

http://sosyal.kahramanbaykus.com/in...angisi-nasıl-buldunuz/&postID=30814#post30814
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık