Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

[İnceleme] Oyun İncelemeleri

Kısacası... Çok oyun oynamış birisi olmama ve oyun kültürü o kadar zengin birisi olmama rağmen şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hayatım boyunca oynadığım en güzel oyunlardan biriydi. Bir daha belki 10 sene sonra falan oynarım. Zira oyun çok zor. 2 ayımı almıştı bitirmem. Ama bu deneyimi asla unutmayacam. Herkes bence hayatında en az 1 kere bu oyunu oynamalı. Buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim.
Eline sağlık. Yalnız "-ma"lar eksik kalmış.
 
Cuphead

Yönetmen:
Chad Moldenhauer, Jared Moldenhauer

Tür: Koş ve Vur

Çıkış Traihi: 29 Eylül 2017

Platformlar: Nintendo Switch, PlayStation 4, Xbox One, Microsoft Windows, MacOS, Klasik Mac OS

Yayınlayan/Geliştiren: Studio MDHR



Hikaye

Cuphead ve Mugman, Inkwell adasında yaşayan iki kardeştir. Elder Kettle onlara bakmaktadır.
Bir gün Devil's Casino (Şeytan'ın Kumharhanesi) adında bir yere giderler.
Oyunlarda peş peşe kazanmaya başlarlar. Sonrasında Şeytan belirir ve kendilerine bir teklif sunar. Eğer sonraki oyunu kazanırlar ise Şeytan onlara tüm zenginliklerini vereceğini, lakin kaybederler ise ruhlarını alacaklarını söyler.
Tabi ki bizimkilerin şansı yaver gitmez ve kaybederler.
Ruhlarını almaması için Şeytan'a yalvarırlar. Şeytan da onlara bir teklif sunar. Bizimkilerden kendisine borçlu olan herkesin ruhlarını getirmelerini ister.
Cuphead ve Mugman durumu Elder Kettle'a anlatırlar. Elder Kettle'da onlara parmaklarından farklı türlerde mermi atmalarını sağlayan bir iksir verir.
Bizimkiler hemen yola çıkarlar ve Şeytan'a borçlu olanların peşine düşerler.

Anlayacağınız üzere öyle çok değişik bir senaryosu yok. Basit bir konu. Zaten oyunun asıl olayı hikayesi değil.

Oynanış

Cuphead, türündende anlaşılacağı üzere temeli koşmak ve ateş etmek üzerine kurulu bir oyundur. Oyunda iki türde dövüş vardır:
Boss dövüşleri

Ve koşular.

Boss dövüşleri adındanda anlaşılacağı üzere sadce bosslar ile dövüş olur. Her bossun belli aşamaları vardır. Her aşamada dövüş daha da zorlaşır.

Birde uçak boss dövüşleri vardır.
Eğer yendiğiniz bossların ruh kontartını almak istiyorsanız dövüşleri ''Regular'' da oynamanız gerekir. ''Simple'' da oynarsanız dövüş kolaylaşır ama kontart alamazsınız. Bossları yenmek haritada kapalı yerleri açar. Yani haritada ilerlemek için bossları yenmeniz şart.

Koşu kısımlarına gelicek olursak. Bu kısımlarda tıpkı mario misali ilerlersiniz. Önünüze yenmesi kolay tek atımlık düşmanlar çıkar. Yinede kolay denemez. Çünkü oyun bunlardan size fazlasıyla gönderir. Birde her koşunun sonunda bir mini boss olur.

Bitiş çizgisine geldiğinizde oyun biter.

Oyundaki silahlarımıza gelirsek. Bunları zamanla oyundaki kazandığınız paralar ile açabilirsiniz. Dövüşlerde yanınızda mermi çeşitlerinden sadece 2 tanesini kullanabilirsiniz. Oyunda 6 tane mermi çeşidimiz var. Bunlar sırasıyla:

Normal düz atış. Yinede güçsüz değildir.

Üçlü atış yapar. Mesafesi kısadır.

Düşmanları takip eder. Fakat güçten biraz kısar.

Top şeklindedir. Yere düşüp seker. Yinede vurdu mu iyi hasar verir.

Basılı tutuğunuz süreye göre hasar verir.

Disk şeklindedir. Bumerang gibi ateş ettiğinizde döner. İyi hasar verir.

Bunun dışında büyüler, ultiler ve periler de var ama asıl silahlarımız mermiler olduğu için sadece bunları anlatsam yeter sanırım. Oyunu oynadıkça bunları öğrenirsiniz.

Şimdi bu kısımda oyunun çok zor olduğunu illa işitmişsinizdir. Tanıtımı okuyunca size de çok zor gelmemiş olabilir. Lakin inanın o zorluğun hakkını veriyor. Aslında evet oyunda gelişmek zor değil. Zor olan bossların düzeni. Oyundaki her boss birbirinden çok farklı. Her bossta bambaşka bir deneyim yaşıyorsunuz. Üstüne oyun çizgi film dünyasında geçtiği için yapımcılar bosslarda olabildiğince absürtleşmişler. Yani oyunda seviye kasmaktı yeni silah almaktı sizi kazandırmaz. Olay tamamen sizde bitiyor. Ki oyunu zor ama eğlenceli yapan da bu bence. Oyun sizden gelişmenizi istiyor. Her oynadığınızda sona daha çok yaklaştığınızı gördükçe motive oluyorsunuz. Ve sondaki ''Knockout!'' yazısını görünce içinizi bir sevinç kaplıyor. Tatmin oluyorsunuz. Basit ama etkili bir yöntem. Ve bence Cuphead'i bir çoğu zor oyundan ayıran en büyük özelliği bu.

Animasyonlar

Şimdi tabiki de İyi animasyonlar=İyi oyun gibi bir kural yok. Lakin bu konuda oyunun hakkını vermek gerek. Çünkü oyunda belkide en çok kasılmış yer burası. Hepsi elle çizilmiş animasyonlar var elimizde. Ki inanın bana bu iş gerçekten çok zor bir şey. Belkide oynadığım oyunlar arasında animasyon konusunda en çok kasılmış oyun bu olabilir. Yada olmayadabilir. Fazla oyun oynamadım. Stil olarak eski çizgi filmlerin tarzına sahip olduğu için nostaljikte geliyor. Sırf bunun için bile animasyonları sevilir. Ayrıca isterseniz renk paletlerinide değiştirebilirsiniz. Siyah-beyaz bir şekilde oynayabilirsiniz.

Müzikler

Kesinlikle en iyi müziklere sahip oyunlardan biri. Bu konuda tartışmaya bile gerek yok. Bu oyun hakkındaki her türlü olumsuz eleştiriye tamam diyebilirim. Ama buna demem. Bu oyunun müziklerine laf atan müzik konusunda bir daha konuşmamalıdır. Sadece dinleyin yeter.


Kısacası... Çok oyun oynamış birisi olmamama ve oyun kültürü o kadar zengin birisi olmamama rağmen şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hayatım boyunca oynadığım en güzel oyunlardan biriydi. Bir daha belki 10 sene sonra falan oynarım. Zira oyun çok zor. 2 ayımı almıştı bitirmem. Ama bu deneyimi asla unutmayacam. Herkes bence hayatında en az 1 kere bu oyunu oynamalı. Buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim.
Bu oyunu abimle oynuyorduk ama çıldırdık resmen, bitiremedik. İki kişi oynayınca sanki daha bir zorlaşıyor oyun. Tek başıma denediğimde daha rahat geçtiğim yerler olmuştu.
 
The Witcher 3: Wild Hunt

Yönetmen:
Konrad Tomaszkiewicz

Tür: Aksiyon, RPG

Çıkış Yılı: 2015

Platform: Playstation, Xbox, Windows, Switch

Yayınlayan/Geliştiren: CD Projekt RED



İnceleme

Bir oyun düşünün. Bir edebiyat eserindeki fantastik bir dünyada geçen, yayınlanalı neredeyse 7 yıl olmuş fakat hâlâ pek çok özelliği ile günümüz oyunlarıyla karşılaştırılan, kıyaslanan, varlığının sesi sayesinde Netflix tarafından dizisi bile çekilen, çıktığı yıl türlü türlü ödüller alıp yılın oyunu seçilen ve oyun dünyasına damga vurmuş oyun mutfağından çok lezzetli bir eser.

Dünyamızda sayısız video oyunu var ve bu sayısız oyunların içinden çok az miktarda olanı akılda kalıcı, sürükleyici, dokunaklı bir hikaye sunumuna sahip olup insanın yüreğine oturan türden. Kimi oyunlar mekanikleri, kimisi atmosferi, kimisi karakterleri, kimisi hikayesi, kimisiyse sadece var olmasının bile yaşamımıza anlam kattığı, dünyaya adı ve şahı ile kök salmış durumda. Bu incelemedeki oyun da işte tam olarak bunların kombinasyonu. Gönlümüzde taht kuran Polonyalı firmamız CD Projekt Red, yazar Andrzej Sapkowski'nin kaleme aldığı bir kitap serisinden aldığı bu fantastik dünyayı, olabilecek en akılda kalıcı ve "Fantastik" şekliyle biz oyunculara sundu. Oyun açlığımızı gidermek için tükettiğimiz oyunlar arasında bu yapım "bulunmaz hint kumaşı" misali türünün en iyi örneklerinden, parlayan bir cevher gibi karşımıza çıktı. Ve 2015 yılında CDPR, bizi kendi imzasıyla oyun tarihine adını altın harflerle yazdırmış enfes bir oyunla tanıştırdı.

The Witcher 3: Wild Hunt, bir açık dünya/RPG, aksiyon-macera oyunu. Öncelikle seri ve hikaye hakkında fazla spoiler vermeden kısa bir özet geçecek olursam; Oyundaki ana karakterimiz artık çok az sayıda kalmış olan ancak ismi civarda oldukça ün yapmış bir Profesyonel Canavar Avcısı anlamındaki ''Witcher''. İsmi de Geralt of Rivia. İlk oyunda hafızasını kaybetmiş ve Yennefer adındaki sevgilisini arayan kahramanımız, kendini zor kararlar vermesi gereken olayların odağında buluyor, yavaş yavaş hafızasını geri kazanmaya çalışıyordu. Hafızası yerine gelmeye başladığında ise ikinci oyunda kralın ölümüyle sonuçlanan bir komplo yüzünden başı büyük belaya girmişti. Bu oyunda ise bahsi sıklıkla geçen “Wild Hunt” ile başı büyük dertte. Ayrıca ikinci oyunda başlayan savaşın devam ettiğini ve Geralt'ın savaşın tarafları arasında oyunun gidişatını etkileyen önemli kararlar vermesi gerektiğini de ekleyeyim. Hikaye olarak bakıldığında birçok konu tüm çarpıcılığı ile işlenmesine rağmen aslında bir o kadar da masalsı anlatımla betimleniyor.

The Witcher, ilk oyunundan bu yana hep iyi yönde gelişen, kotarılması zor oyun mekaniklerini başarıyla oturtan ve hayranlarını üzmeyen bir seri. Seriye başlarken Bioware’in Aurora motorunu kullanan CD Projekt RED, ikinci oyunda kendi motorunu geliştirmiş ve bu motor güzel grafiklerin yanında savaş sahnelerini aksiyona dayalı, oynaması daha zevkli bir hale getirmişti. Hikayenin farklı sonlara ulaşmasını sağlayan seçimleri yapabildiğimiz temel yapı, üzerine eklenerek korunmuştu. Son oyunda ise birçok yeniliğin dışında seri için oldukça çarpıcı bir yenilik ile karşımıza çıkmakta CD Projekt RED. Evet The Witcher 3 tamamen açık dünya olarak tasarlandı. Hatta öyle bir tasarlandı ki, prologue hariç -ki o da çok ufak sayılmaz- oyunda gezebileceğiniz toplam alan büyüklüğü 136 km². Bu Skyrim’in 3.5 katı, GTA V'in de 1.5 katı kadar.
136 km²'lik alan kendini tekrar eden ortamlardan oluşmuyor. Oturup izleyeceğiniz manzaraların yanında oldukça detaylı işlenmiş köyler ve şehirler uzun yolculuğunuzdaki en önemli anlara sahne oluyorlar.
Açık dünyası dopdolu, senaryosu, hikaye dinamiği, kurgusu, hikaye anlatım dili olağanüstü olan, yan görevlerinin neredeyse hiçbirinin birbirine benzemediği, yan görevlerinin bile altında bir hikaye ve felsefe yatan, oynanış mekanikleri zengin, oyun sırasında ahlak anlayışınızı zorlayacak, iç sesinize kulak asmanıza sebep olup öz eleştirinize neden olacak seçimler yaptıran, silah, zırh, item ve daha pek çok konuda kişiselleştirilebilir imkan sağlayan, oyun sırasında hiçbir şeyin orada sadece "olmak" için var olmadığı, ince ve bol ayrıntılı çok sayıda içeriğe sahip, dünyasında etkileşime geçebileceğiniz eylemlerinin doyuruculuğu, müzikleri, arayüzünün hafifliği, karakter mizacı, animasyonları, olay örgülerinin içimizde hissettirdiği ateşle duygusal bağ kurulabilen karakterleri, yaşayan organik dünyası ve pek çok konuda sunduğu özgürlük ile kendisi size eşsiz bir deneyim yaşatmayı başarıyor.
Para karşılığında canavarların suyunu sıkan Geralt Of Rivia ile olayların içine dahil olma şeklimizin bize bırakıldığı Continent (Kıta) isimli dünyada, eski manitamız Yennefer aracılığıyla imparator Emhyr'e ulaşıyor ve Emhyr de bize verdiği görevle kayıp olan üvey kızımız Ciri'yi bulmamızı istiyor. Lore'a baktığımızda, geçmişte kürelerin birleşiminden bu yana canavarların Continent'de cirit attığı ve bu yaratıkları avlayan diğer Witcher'lar gibi siz de sivil halk tarafından dışlanmış, iğrenilen mutant bireyler olarak sıklıkla sözlü tacize maruz kalacaksınız. Çocukluklarından itibaren aldıkları fiziksel ve mental eğitimlerin güçlerini, hızlarını, çevikliklerini, dayanıklılıklarını artırarak kullandıkları mutajenler ile yapabileceklerinin haddi hesabı olmayan Witcher'ların, aynı zamanda bu yolda ilerlerken çoğunun genç yaşta hayatta kalamadığı da trajik bir gerçek. Her ne kadar para için de olsa, bir yandan insanların baş edemediği canavar sorunlarına girişip hayatını tehlikeye atan ve sorunlara karşı çözüm odaklı hareket eden bu duygusuz, buzdolabı gibi mutantlar'ın verdiği emek herkes tarafından hoş karşılanmıyor. Zaten bildiğimiz insan ırkı da, Witcher'lara ne kadar çözüm üretirse üretsin asla değişmiyor, anlamadıkları şeylerden korkuyor, haklarında "onların da canavarlardan farkı yok" deniyor.
Ana hikayenin yanı sıra maceranız sırasında birçok köye, kasabaya, mağaraya, canavar yuvasına, canavar kontratlarına, canavarlar ya da haydutlar tarafından istila edilmiş köylere, saklı hazinelere, mezarlara, Game Of Thrones'u aratmayacak entrikalarla süslü yan görevlere denk geleceksiniz. Karşılaştığınız kişilerle girdiğiniz diyaloglara hangi seçimi yapacağınız da tamamen size kalmış durumda. Her zaman olmasa da bazı diyaloglarda süre sınırı oluyor ve seçim yapmazsanız oyun sizin yerinize seçim yapıyor.
Farklı şekilde sonuçlandırabileceğiniz yan görevler ile birlikte 200 saatin üzerinde oyun süresi olunca yapımcılar başka bir yeniliği getirme mecburiyetinde kalmışlar, bu da at binmek. Roach ismindeki atınız uzun mesafeleri kat etmenize yardım etmekle kalmıyor, eşyanızı ve yaratık ganimetlerinizi de taşıyor. Üstelik ondan uzaklaştığınızda ise dilerseniz bir ıslıkla yakınınıza geliveriyor. Yine de uzun yolculuklardan sıkılırsanız açık dünya oyunlarda klasikleşmiş fast travel imkanı da oyunculara tanınmış durumda. Dövüş sistemi The Witcher 2 oynayanlara çok yabancı gelmeyebilir ancak o da kısmen geliştirilmiş, savunma ve son vuruş animasyonları biraz daha çeşitlendirilmiş. Bir başka ilginç yenilik de Witcher sense adı verilen yeteneğimiz. Bunu kullanarak civardaki yaratıkların seslerini uzaktan duyabiliyor ve yerlerini tespit edebiliyoruz. Yine bu yeteneğimizle çeşitli olayları adeta bir dedektif gibi, ipuçlarını araştırarak çözebiliyoruz. Ayrıca Geralt’ın zıplayabilmesi, tırmanabilmesi ve yüzebilmesi de eklenen yeniliklerden.
Silahlarınıza ve zırhınıza iyi bakmanız çok önemli. Kılıçlar ve zırhlar kullanım sıklığına bağlı olarak hasar alabiliyor ve bunun için elinizde tamir kiti bulundurabilir yada para karşılığı zırh ve silah ustalarında tamir ettirebilirsiniz. Witcher kontratlarından ya da rastgele karşılaşıp kestiğiniz yaratıklardan elde edeceğiniz görevlerle, bu canavarlar hakkında bilgi sahibi oluyorsunuz. Bitki toplamak ve çeşitli iksirleri imal etmek Witcher’ların olmazsa olmazıdır. Hangi canavara karşı hangi iksiri içmem mantıklı, hangi canavar hangi büyüye karşı bağışıklığa sahip veya karşılaştığım canavara karşı kılıcıma hangi yağı sürmeliyim gibi sorular da bu sayede cevap buluyor.

Temelde tamamen aynı olan crafting yanında alchemy için ufak değişiklikler yapılmış. Önceki oyunlarda potionlar için her defa yeniden gerekli içeriğe sahip olmanız ve üretmeniz gerekirken, bu defa bir kere ürettiğiniz potion, meditasyon yaptığınız zaman yanınızda alkol varsa tekrar 3 defa kullanılabilecek kadar yenileniyor. Potion kullanımı sırasındaki animasyonun kaldırılması benim pek hoşuma gitmedi ama yoğun ve hızlı savaş sahneleri için kaçınılmaz olsa gerek. Kullanılabilecek eşya ve silahların sayısında da muazzam bir artış olmakla birlikte Geralt artık farklı tiplerde hasarlar veren mühimmata sahip crossbow da kullanabiliyor. Skill sistemi sizi her savaş için farklı kombinasyonlar yapmaya zorlayacak şekilde değiştirilmiş. Her mutagenin ayrı bir renk kodu var ve aynı renk kodlarındaki yeteneklerinizi, mutagenin bölümündeki slotlarda aktifleştirdiğiniz zaman mutagenin getirdiği bonusları artırıyorsunuz. Farklı oyun tarzları zaten serinin oynanıştaki karakteristik özelliklerden biriydi ve bu özellikle daha da geliştirilmiş oldu. Büyü, kılıç dövüşü, crossbow, potion derken hangi yetenekleri hangi çarpışmada kullanacağınızın seçimi önemli.
The Witcher 3, oynanıştaki elementlerle yapılabilecek çok sayıda kombinasyon ile birlikte oyuncudan oyuncuya bambaşka stillerin olmasını sağlayarak, oynanabilirliği bu tür içinde oldukça başarılı şekilde sağlayan oyunlardan.
Ekipmanlarınız içinde kullandığınız bir gümüş bir de çelik kılıcınız bulunmakta. Çelik kılıç insanlar, gümüş kılıç canavarlar için. Dilerseniz yakma, dondurma, sersemletme, kanatma gibi belli bir noktaya kadar etkileri olan, yolculuğunuz sırasında elde ettiğiniz büyülü taşları kılıçlarınıza ekleyip güçlendirebilir, savaş stratejinizi şekillendirebilirsiniz. Zırhınız için ise silahların geliştirilme mantığı ile eklenen kullandığınız büyüleri yada yetenekleriniz güçlendirmeye yarayan glifleri ekleyebilir, kişiselleştirebilirsiniz.

Büyü demişken, Witcher'ların kullanabileceği 5 çeşit işaret büyüsü var: Aard (Telekinetik patlama), İgni (Ateş), Yrden (metafizik varlıklara zarar verebilmek için daire), Quen (Kalkan) ve Axii (Zihin kontrolü). Çatışma sırasında karşılaştığınız canavarın fiziksel özelliklerine bakarak hangi büyüden etkilendiğini öğrenip ona uygun şekilde saldırabilirsiniz.
Kazandığınız tecrübe puanlarınız ile elde ettiğiniz yetenek puanlarınızı kullanarak büyülerinizi ve kılıç saldırılarınızı güçlendirebilir, taşıma kapasitenizi artırabilir, yediğiniz yiyeceklerin canınızı doldurma süresini 20 dakikaya kadar çıkarabilir (şiddetle tavsiye ederim!), içtiğiniz iksirlerin tehlike dozunun sınırını, tanesini ve süresini yükseltebilir, silahlarınızın verdiği hasarı, yediğiniz hasarları azaltabilir (zehir, büyü, fiziksel saldırı gibi pek çok alanda), üzerinize atılan okları sanki Blaster Rifle lazer mermisini savuşturan bir Jedi gibi kılıcınızla savuşturabilir, kullandığınız büyülerin yeni etkilerini açabilir (Axii yeteneği ile diyaloglarda öğrenmeniz gereken bir bilgiyi para vermek yerine Obi-Wan Kenobi usulü "You don't need to see his identification, these aren't the droids you're looking for" diye Mind Trick uygulayabilir ve bilgiyi elde edebilir yada Quen'i güçlendirerek düşman saldırdığında Quen kırılırsa size vuran düşmana hasar verebilirsiniz), yeni fiziksel hareketleri açabilir, kritik vuruş ihtimalinizi artırabilir, kanama etkisi uygulayarak düşmanlarınızı yaralayabilir ve daha sayamadığımız pek çok yeteneğe erişim sağlayabilirsiniz.
Zırhlarınızı kullanırken dikkat etmeniz gereken hususlar vardır. Mesela ağır zırh giyiyorsanız canınız daha yavaş yenilenir lakin daha az hasar alırsınız. Ama hafif zırh giyiyorsanız canınız daha hızlı yenileneceği gibi daha fazla hasar alırsınız ve bu yine sizin tercihinizdir, giydiğiniz zırha göre hareket kabiliyetiniz kısıtlanmaz önceden belirteyim. Zırhçılarda zırhınızı belirli bir zaman dilimi çerçevesi içinde daha dayanıklı hale getirebilir, zırhınız için boya üretebilir, elinize geçen başka zırhları parçalayarak itemlerini alabilirsiniz.
Yolculuğunuz süresince göreceğiniz yerleşim birimlerinde diğer Witcher oyunlarında olduğu gibi yan görevleri bulabileceğiniz ilan tabelaları mevcut. Fakat savaşın izleri geçtiğiniz her yerde kendini gösteriyor. Oldukça iyi grafikler eşliğinde, yakılmış evlerine ya da kaybettiklerine ağlayanlar, yol kenarlarında ibret olması için asılarak idam edilmiş insanlar, yüzlerce ölünün çürüdüğü savaş meydanları ve kaçaklar... Kulağınızda da özenle bestelenmiş müzikler... Tüm bunların bir araya gelmesiyle oluşan atmosfer inandırıcı ve büyüleyici. İlan tabelasına baktığınızda da otorite kurmaya çalışan işgalci tarafın komutanlarının halka verdiği ultimatomlardan, çaresizce savaşta kaybolan yakınlarını arayanlara kadar bu vahşet içeren ortamın gerçeklerini daha yakından görüyorsunuz. Sert rüzgarda savrulan ağaçlar, birden bastıran yağmur gibi çeşitli hava şartları bu atmosferin oyuncuya aktarılmasını kolaylaştırıyor, kendinizi oyun dünyasının içinde hissediyorsunuz. Oldukça iyi seslendirmeler ile birlikte diyaloglar asla “skip” butonuna basıp geçeceğiniz cinsten değiller.
Özgürce dolaşabildiğimiz için her olaya müdahil olma durumu, level scaling olmadığından tatsız bitebiliyor. Eğer alt etmenizin imkansıza yakın olduğu bir düşmanla karşılaşırsanız, bunun için üzerinde bir simge beliriyor ve topuklamanız gerektiğini anlıyorsunuz. Aldığınız yan görevler de yine boyunuzdan büyükse, quest ekranında uyarılıyorsunuz. Kimileri için bu kötü bir özellikmiş gibi görülebilir ama RPG oyunlarında sürekli karakterinizin gelişimine dayalı düşman olması mantığı gerçekçiliği öldüren elementlerden. Bir görevi yapabilmek için gelişmeniz gerekiyor ve bu sizi daha çok keşfe davet ediyor, oyundan aldığınız haz da doğru orantılı olarak artıyor.

Yetenek puanlarınızı kullanım kapasiteniz sınırlıdır. Yetenek ağacı bölmesinde 12 slot bulunur ama açtığınız her yeteneği buraya yerleştiremezsiniz. Savaş stratejinize belirleyerek sizi en rahat ettirecek, düşmanlarınıza üstünlük sağlayacak hangi yetenekler size daha uygunsa onları kullanmanız yararınıza olacaktır.

Kişisel kanaatimce The Witcher 3 Wild Hunt, şu ana kadar piyasaya sürülmüş “Action – RPG” oyunları arasında ilk 5 içerisine girmeyi hak ediyor. Combat ve looting ile haşır neşir olurken, detaylı ve sanatsal bir hikayedeki ana karakteri canlandırmak oldukça ama oldukça keyifli. Üstelik hiçbir yan görevle ilgilenmeseniz dahi ana hikaye 50 saatlik bir oyun süresi vadediyor ki bence bu tek kişilik oyun için çok iyi bir süre. Söz konusu yapılmış olan şey oyun dünyasının temellerini etkileyecek türden. Böylesine bir şaheser ortaya çıkardıkları için CD Projekt RED'e teşekkürlerimi iletiyor ve kendilerini evime kahve içmeye davet ediyorum. Ayrıca buraya kadar okuyan varsa onlarında gözlerinden öpüyorum.
Tarihin en iyi oyununa yakışır bir inceleme olmuş. Eline sağlık canısı
Cuphead

Yönetmen:
Chad Moldenhauer, Jared Moldenhauer

Tür: Koş ve Vur

Çıkış Traihi: 29 Eylül 2017

Platformlar: Nintendo Switch, PlayStation 4, Xbox One, Microsoft Windows, MacOS, Klasik Mac OS

Yayınlayan/Geliştiren: Studio MDHR



Hikaye

Cuphead ve Mugman, Inkwell adasında yaşayan iki kardeştir. Elder Kettle onlara bakmaktadır.
Bir gün Devil's Casino (Şeytan'ın Kumharhanesi) adında bir yere giderler.
Oyunlarda peş peşe kazanmaya başlarlar. Sonrasında Şeytan belirir ve kendilerine bir teklif sunar. Eğer sonraki oyunu kazanırlar ise Şeytan onlara tüm zenginliklerini vereceğini, lakin kaybederler ise ruhlarını alacaklarını söyler.
Tabi ki bizimkilerin şansı yaver gitmez ve kaybederler.
Ruhlarını almaması için Şeytan'a yalvarırlar. Şeytan da onlara bir teklif sunar. Bizimkilerden kendisine borçlu olan herkesin ruhlarını getirmelerini ister.
Cuphead ve Mugman durumu Elder Kettle'a anlatırlar. Elder Kettle'da onlara parmaklarından farklı türlerde mermi atmalarını sağlayan bir iksir verir.
Bizimkiler hemen yola çıkarlar ve Şeytan'a borçlu olanların peşine düşerler.

Anlayacağınız üzere öyle çok değişik bir senaryosu yok. Basit bir konu. Zaten oyunun asıl olayı hikayesi değil.

Oynanış

Cuphead, türündende anlaşılacağı üzere temeli koşmak ve ateş etmek üzerine kurulu bir oyundur. Oyunda iki türde dövüş vardır:
Boss dövüşleri

Ve koşular.

Boss dövüşleri adındanda anlaşılacağı üzere sadce bosslar ile dövüş olur. Her bossun belli aşamaları vardır. Her aşamada dövüş daha da zorlaşır.

Birde uçak boss dövüşleri vardır.
Eğer yendiğiniz bossların ruh kontartını almak istiyorsanız dövüşleri ''Regular'' da oynamanız gerekir. ''Simple'' da oynarsanız dövüş kolaylaşır ama kontart alamazsınız. Bossları yenmek haritada kapalı yerleri açar. Yani haritada ilerlemek için bossları yenmeniz şart.

Koşu kısımlarına gelicek olursak. Bu kısımlarda tıpkı mario misali ilerlersiniz. Önünüze yenmesi kolay tek atımlık düşmanlar çıkar. Yinede kolay denemez. Çünkü oyun bunlardan size fazlasıyla gönderir. Birde her koşunun sonunda bir mini boss olur.

Bitiş çizgisine geldiğinizde oyun biter.

Oyundaki silahlarımıza gelirsek. Bunları zamanla oyundaki kazandığınız paralar ile açabilirsiniz. Dövüşlerde yanınızda mermi çeşitlerinden sadece 2 tanesini kullanabilirsiniz. Oyunda 6 tane mermi çeşidimiz var. Bunlar sırasıyla:

Normal düz atış. Yinede güçsüz değildir.

Üçlü atış yapar. Mesafesi kısadır.

Düşmanları takip eder. Fakat güçten biraz kısar.

Top şeklindedir. Yere düşüp seker. Yinede vurdu mu iyi hasar verir.

Basılı tutuğunuz süreye göre hasar verir.

Disk şeklindedir. Bumerang gibi ateş ettiğinizde döner. İyi hasar verir.

Bunun dışında büyüler, ultiler ve periler de var ama asıl silahlarımız mermiler olduğu için sadece bunları anlatsam yeter sanırım. Oyunu oynadıkça bunları öğrenirsiniz.

Şimdi bu kısımda oyunun çok zor olduğunu illa işitmişsinizdir. Tanıtımı okuyunca size de çok zor gelmemiş olabilir. Lakin inanın o zorluğun hakkını veriyor. Aslında evet oyunda gelişmek zor değil. Zor olan bossların düzeni. Oyundaki her boss birbirinden çok farklı. Her bossta bambaşka bir deneyim yaşıyorsunuz. Üstüne oyun çizgi film dünyasında geçtiği için yapımcılar bosslarda olabildiğince absürtleşmişler. Yani oyunda seviye kasmaktı yeni silah almaktı sizi kazandırmaz. Olay tamamen sizde bitiyor. Ki oyunu zor ama eğlenceli yapan da bu bence. Oyun sizden gelişmenizi istiyor. Her oynadığınızda sona daha çok yaklaştığınızı gördükçe motive oluyorsunuz. Ve sondaki ''Knockout!'' yazısını görünce içinizi bir sevinç kaplıyor. Tatmin oluyorsunuz. Basit ama etkili bir yöntem. Ve bence Cuphead'i bir çoğu zor oyundan ayıran en büyük özelliği bu.

Animasyonlar

Şimdi tabiki de İyi animasyonlar=İyi oyun gibi bir kural yok. Lakin bu konuda oyunun hakkını vermek gerek. Çünkü oyunda belkide en çok kasılmış yer burası. Hepsi elle çizilmiş animasyonlar var elimizde. Ki inanın bana bu iş gerçekten çok zor bir şey. Belkide oynadığım oyunlar arasında animasyon konusunda en çok kasılmış oyun bu olabilir. Yada olmayadabilir. Fazla oyun oynamadım. Stil olarak eski çizgi filmlerin tarzına sahip olduğu için nostaljikte geliyor. Sırf bunun için bile animasyonları sevilir. Ayrıca isterseniz renk paletlerinide değiştirebilirsiniz. Siyah-beyaz bir şekilde oynayabilirsiniz.

Müzikler

Kesinlikle en iyi müziklere sahip oyunlardan biri. Bu konuda tartışmaya bile gerek yok. Bu oyun hakkındaki her türlü olumsuz eleştiriye tamam diyebilirim. Ama buna demem. Bu oyunun müziklerine laf atan müzik konusunda bir daha konuşmamalıdır. Sadece dinleyin yeter.


Kısacası... Çok oyun oynamış birisi olmamama ve oyun kültürü o kadar zengin birisi olmamama rağmen şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hayatım boyunca oynadığım en güzel oyunlardan biriydi. Bir daha belki 10 sene sonra falan oynarım. Zira oyun çok zor. 2 ayımı almıştı bitirmem. Ama bu deneyimi asla unutmayacam. Herkes bence hayatında en az 1 kere bu oyunu oynamalı. Buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim.
Bebeliğimde, 999 in 1 temalı, en az amiralciler kadar manipülatif olan oyun cdsiyle beraber aldığımız oyun konsollu vcd oynatıcının içine takıp saatlerce izlediğim efsane çizgi filmleri andıran sanat tasarımı ve animasyonları var diye başladım oyuna. Pişman değilim ama mutlu da sayılmam. Eline sağlık yürüyen olgunluk
 
Metro 2033 Redux

Yönetmen:
Andrew Prokhorov

Tür: Aksiyon, FPS

Çıkış Tarihi: 2014

Platformlar: PlayStation, Xbox, Windows, Switch, Stadia, Linux, MacOS

Yayınlayan/Geliştiren: 4A Games



İnceleme

"Bana bir oyun öner. Fakat sıradan olmasın" diye altını çizerek istekte bulundu Y kişisi.

X kişisi de "Peki nasıl bir konsepti olsun?" diye sordu.

"İçinde nükleer felaket sonrası bir dünya olsun, insanlar yaşamak için barınak ve gıda bulmakta zorlansın. Yaşanılabilir alanlar kısıtlı olsun ve insanlık temel huylarından, birbirleri ile çatışmaktan da vazgeçmesin, gerçekçiliğini korusun" diye ayrıntı verdi Y.

X biraz durdu durdu ve "Moskova metrosu hakkında ne düşünüyorsun?" diyerek konuşmayı devam ettirdi.

Y afallayarak gülümsedi ve "Moskova metrosunun konumuzla ne alakası var?" dedi.

X, Y'nin kulağına yaklaşarak "Elimde sana göre bir şey var, üstelik hiçte sıradan değil!" diyerek ona tüm zamanların en iyi oyunlarından birisinin kapılarını araladı!

Gaz maskeleriniz takılı olsun çünkü Metro 2033 incelememize geçiyoruz!

Tanımla start verelim: Metro 2033, nükleer kıyamet sonrası bir dünyada geçen, bilim kurgu temalı, aksiyon/korku odaklı bir FPS oyunudur. Oyun, Rus yazar Dmitry Glukhovsky'nin kaleminden olan Metro 2033 kitabından uyarlanmış ve 2010 yılında piyasaya sürülmüştür. 2014 yılında ise Metro 2033 Redux ismiyle birlikte güncellenmiş grafikleri, dokuları ve ışıklandırmaları ile birlikte kendisini deneyimleyen herkesi atmosferinin ve Post-Apokaliptik dünyasının içine çekerek oyun dünyasına damga vurmuştur.

Oyun, 2033 yılında Moskova metrosunda geçmektedir. 2013 yılında yaşanan nükleer savaş sonrasında hayatta kalanlar sadece o sırada Moskova metrosunda olan insanlardır. Metro, savaş sonrasında uzun bir süredir insanlığın yeni evi ve tek kurtuluş umudu olmuştur. Burada insanlar her ne kadar kasvetli ve soğuk bir yaşam sürse de aslında buraya oldukça alışmış, metronun düzenini benimsemişlerdir. Metro'da barlar, eğlence mekanları, hastaneler, eğitim alanları, toplanma alanları, cephanelikler ve marketler gibi insan ihtiyaçlarının temellerini oluşturan, hayatta kalmaya dayalı büyük bir sistem bulunur. Oyunda kapitalist sistem de hemen hemen her şeyde olduğu gibi kendisini "mermi takası" ile gösterir. Bunlarla beraber devasa Moskova metrosu da sadece tek bir yaşam alanından oluşmaz. Oyunda metro içerisinde pek çok küçük yerleşim yerleri ve şehirleri bulunur fakat bu yerleşim yerlerinin birinden diğerine ulaşmak da öyle pek kolay değildir.
Ana karakterimiz Artyom, babasının eğitimli eski bir asker arkadaşı olan Hunter'ın isteği üzerine Polis ismindeki metro şehrine ulaşmaya çalışır. Hunter, Artyom'a eğer tünellere çıktığında geri dönemezse derhal Polis şehrine gitmesini ve oraya ulaştığında ondan Dark Ones ismindeki evrimleşmiş ırkın Metroyu ve içerisindeki halkı tehdit ettiğini anlatmasını ister. Geri dönmeyen Hunter'ın üzerine Artyom yol boyunca türlü tehlikeler barındıran Metro'da mutasyona uğramış ve insan boyutunu aşan tehlikeli yaratıklar ile mücadele edeceği gibi bir yandan da Metro içinde fikir ayrılığına düşmüş olan haydut grupları, çeteler ve hala varlıklarını sürdürerek birbirleriyle savaşmaktan bıkmayan Nazi ve Sovyet birlikleri ile de uğraşmak zorunda kalacak, kurunun yanında yanan yaş gibi olmamak için dişini tırnağına takacaktır. Bunların hepsi bir yana, bolca radyasyon, gaz maskesi filtresi, cephane kıtlığı gibi zorluklarla da başa çıkması gerekecektir. Artyom, sırtına yüklenen bu sorumlulukla birlikte insanlığın ilerleyişinde büyük bir rol oynayacak ve temkinli kararlar vermek zorunda kalacaktır.
Oyuna genel olarak baktığımızda HUD sisteminin çok sert olmadığından söz edebiliriz. HUD sistemi oyunun belli yerlerinde yine kendi isteğimiz doğrultusunda açılıp kapatılabilmektedir. Mekanlar genellikle kapalı ve klostrofobik alanlarda geçse de bazen yüzeye çıkabiliyor, Moskova'nın sert iklimini tadarak şehrin harap olmuş eteklerinde tercihimize bağlı olarak kimi zaman sinsilik ile ilerleyerek, kimi zamansa silahımıza sarılıp mutantlarla direkt olarak mücadeleye girişerek yolculuğumuza devam ediyoruz.
Organik düşmanların yanı sıra radyasyon ve zehirli havaya karşı yanımızda gaz maskemiz ve bulunması gereken filtrelerimiz de elimiz ayağımız gibi oluyor. Düşmanları vurduğumuzda gaz maskemize sıçrayan kanı manuel olarak silebiliyor, el fenerimizi manuel olarak şarj edebiliyor, filtre seviyemizi görmek için yine manuel olarak kol saatimize bakabiliyoruz. Bu hoş manuel detaylar da oyunu diğer oyunlardan ayıran eski ama ikonik mekaniklerden oluşmakta.
Hikaye'ye şöyle göz gezdirdiğimizde ise çok da klişe olmayan bir senaryo elimizin altında duruyor. Sonuçta kitaptan uyarlanma olan bu yapım ciddi anlamda bir oyuna ne kadar güzel ve akıcı aktarılabilirse o kadar güzel ve akıcı şekilde aktarılmış. Haliyle karşımızda dozunda ilerleyen ve sıkmayan bir hikaye söz konusu oluyor. Artyom'un başından geçen, diyaloğa girdiği her karakter ve hemen hemen her şey yeri geldiğinde bizi de geriyor, heyecanlandırıyor, sorgulatıyor ve oyunun içinde yaşamamızı kolaylaştırıyor. Bu sayede karakter ile oyuncu arasında süregelen bir iletişim ağı da oluşmuş oluyor. Bu da oyunun yaptığı en harika işlerden birisi. Tebrikler 4A Games!

Oyunun atmosferi inanılmaz derecede insanı içine çeken türden. Post-Apokaliptik ruha sahip senaryolara aşina olanlar için biçilmiş kaftan olan Metro 2033, soğuk ve karanlık yapısıyla da atmosfer dengesini her an koruyor. Bazen adrenalinimiz tavan yapıp sıklıkla mermi yağdırdığınız düşman birlikleri veya mutantlar olabiliyor. Fakat bazense yine aynı düşman birliklerinin gözünüzü korkutması kaçınılmaz olduğundan, dehşet verici şekilde gerile gerile oynamanız da sizi büyülediği gibi dişlerinizi gıcırdatmanıza da neden olabiliyor. Çatışma sırasında envanteri yada mermi sayısını her an görememek de oyunun gerçekçiliğini arşa çıkarıyor.
Müzikler ve sesler konusunda oyun yine bildiğini yapmış, kaliteli işler ortaya çıkarmış. Oyunun akustik gitarlı tema müziği ayrıca bir başarılı. Ses efektleri ve karakterlerin ses dizaynları üzerinde de oldukça uğraşılmış olduğu her halinden belli oluyor. Atmosfer ve ses efektlerinin doyuruculuğunu ele aldığımızda oyun resmen kendi kendini besler vaziyette.

Mekaniksel anlamda oyunun biraz yavan ve sıkıntılı bir havası var fakat bu asla sizi oyunu oynamanıza engel olabilecek seviyede değil. Mekaniklerin eski oluşu ve oynanışın temel getirisi göz önünde bulundurulduğunda kısa süreli bir alışma sürecinin ardından yağ gibi akan bir distopya'ya yelken açıyorsunuz.
Oyunda metro yolculuğu boyunca pek çok mutant ile karşılaşmak mümkündür. Watcher'lardan Lurker'lara, Giant Amoeba'lardan Liana'lara ve hatta en çok korkulan mutantlardan birisi olan Demon'lara kadar pek çok estetik tasarım da cabası.
Geçtiğiniz tünellerde bulabileceğiniz çeşitli yeni ekipmanlar da oyunun keşif zevkini artırmasını sağlıyor. Bulduğunuz ekipmanları yol üzerinden uğradığınız yerleşim yerlerindeki cephaneliklerde ve esnaflarda şekillendirebilir ve oynayış zevkinize optimize bir şekilde biçimlendirebilirsiniz. Gaz maskesi için yanınızda filtre bulundurmak gaz maskesi bulundurmaktan daha önemli hale gelmiş vaziyette! Radyoaktif bir bölgede filtreniz tükenmişse ve çevrede filtre aramak için koşuşturmak istemiyorsanız mutlaka yanınızda fazladan filtre bulunsun.
Mermiler de tıpkı Fallout evrenindeki Nuka-Cola kapakları gibi işlev görüyor. Takas veya satın alma işlemleri için fazladan mermi bulundurmak sizi daha avantajlı yapacaktır. Silahlarınız için yanınızda en uygun eklentileri takmanız ekipmanınızı da geliştirmeniz oldukça önemlidir. Bunlarla beraber bolca medkit, fırlatma bıçağı, el bombası, yanıcı bomba gibi işe yarayan ekipmanları da taşımanızı öneririm.
Gizlilik konusunda da oyun bir hayli sağlam iş çıkarmış. Düşmanlara görünmeden onları isterseniz bayıltabilir isterseniz direkt öldürebilirsiniz. Gaz lambalarını ve diğer ışıkları patlatabilir, tespit edilme riskinizi azaltabilirsiniz. Gizlilik konusunda oyunun iyi bir iş çıkarması sizi sevindirmesin çünkü düşmanlar düşündüğünüzden daha uyanık olabiliyor ve sizi beklemediğiniz anda vurabiliyorlar.
Uzun lafın kısası: Eğer ki distopya hikayelerini ve FPS türünde oyunları seviyorsanız Metro 2033'ü oynamanızı oldukça tavsiye ederim. Yazıyı da buraya kadar okuyanların gözlerinden öperek noktalıyorum.
 
Metro 2033 Redux

Yönetmen:
Andrew Prokhorov

Tür: Aksiyon, FPS

Çıkış Tarihi: 2014

Platformlar: PlayStation, Xbox, Windows, Switch, Stadia, Linux, MacOS

Yayınlayan/Geliştiren: 4A Games



İnceleme

"Bana bir oyun öner. Fakat sıradan olmasın" diye altını çizerek istekte bulundu Y kişisi.

X kişisi de "Peki nasıl bir konsepti olsun?" diye sordu.

"İçinde nükleer felaket sonrası bir dünya olsun, insanlar yaşamak için barınak ve gıda bulmakta zorlansın. Yaşanılabilir alanlar kısıtlı olsun ve insanlık temel huylarından, birbirleri ile çatışmaktan da vazgeçmesin, gerçekçiliğini korusun" diye ayrıntı verdi Y.

X biraz durdu durdu ve "Moskova metrosu hakkında ne düşünüyorsun?" diyerek konuşmayı devam ettirdi.

Y afallayarak gülümsedi ve "Moskova metrosunun konumuzla ne alakası var?" dedi.

X, Y'nin kulağına yaklaşarak "Elimde sana göre bir şey var, üstelik hiçte sıradan değil!" diyerek ona tüm zamanların en iyi oyunlarından birisinin kapılarını araladı!

Gaz maskeleriniz takılı olsun çünkü Metro 2033 incelememize geçiyoruz!

Tanımla start verelim: Metro 2033, nükleer kıyamet sonrası bir dünyada geçen, bilim kurgu temalı, aksiyon/korku odaklı bir FPS oyunudur. Oyun, Rus yazar Dmitry Glukhovsky'nin kaleminden olan Metro 2033 kitabından uyarlanmış ve 2010 yılında piyasaya sürülmüştür. 2014 yılında ise Metro 2033 Redux ismiyle birlikte güncellenmiş grafikleri, dokuları ve ışıklandırmaları ile birlikte kendisini deneyimleyen herkesi atmosferinin ve Post-Apokaliptik dünyasının içine çekerek oyun dünyasına damga vurmuştur.

Oyun, 2033 yılında Moskova metrosunda geçmektedir. 2013 yılında yaşanan nükleer savaş sonrasında hayatta kalanlar sadece o sırada Moskova metrosunda olan insanlardır. Metro, savaş sonrasında uzun bir süredir insanlığın yeni evi ve tek kurtuluş umudu olmuştur. Burada insanlar her ne kadar kasvetli ve soğuk bir yaşam sürse de aslında buraya oldukça alışmış, metronun düzenini benimsemişlerdir. Metro'da barlar, eğlence mekanları, hastaneler, eğitim alanları, toplanma alanları, cephanelikler ve marketler gibi insan ihtiyaçlarının temellerini oluşturan, hayatta kalmaya dayalı büyük bir sistem bulunur. Oyunda kapitalist sistem de hemen hemen her şeyde olduğu gibi kendisini "mermi takası" ile gösterir. Bunlarla beraber devasa Moskova metrosu da sadece tek bir yaşam alanından oluşmaz. Oyunda metro içerisinde pek çok küçük yerleşim yerleri ve şehirleri bulunur fakat bu yerleşim yerlerinin birinden diğerine ulaşmak da öyle pek kolay değildir.
Ana karakterimiz Artyom, babasının eğitimli eski bir asker arkadaşı olan Hunter'ın isteği üzerine Polis ismindeki metro şehrine ulaşmaya çalışır. Hunter, Artyom'a eğer tünellere çıktığında geri dönemezse derhal Polis şehrine gitmesini ve oraya ulaştığında ondan Dark Ones ismindeki evrimleşmiş ırkın Metroyu ve içerisindeki halkı tehdit ettiğini anlatmasını ister. Geri dönmeyen Hunter'ın üzerine Artyom yol boyunca türlü tehlikeler barındıran Metro'da mutasyona uğramış ve insan boyutunu aşan tehlikeli yaratıklar ile mücadele edeceği gibi bir yandan da Metro içinde fikir ayrılığına düşmüş olan haydut grupları, çeteler ve hala varlıklarını sürdürerek birbirleriyle savaşmaktan bıkmayan Nazi ve Sovyet birlikleri ile de uğraşmak zorunda kalacak, kurunun yanında yanan yaş gibi olmamak için dişini tırnağına takacaktır. Bunların hepsi bir yana, bolca radyasyon, gaz maskesi filtresi, cephane kıtlığı gibi zorluklarla da başa çıkması gerekecektir. Artyom, sırtına yüklenen bu sorumlulukla birlikte insanlığın ilerleyişinde büyük bir rol oynayacak ve temkinli kararlar vermek zorunda kalacaktır.
Oyuna genel olarak baktığımızda HUD sisteminin çok sert olmadığından söz edebiliriz. HUD sistemi oyunun belli yerlerinde yine kendi isteğimiz doğrultusunda açılıp kapatılabilmektedir. Mekanlar genellikle kapalı ve klostrofobik alanlarda geçse de bazen yüzeye çıkabiliyor, Moskova'nın sert iklimini tadarak şehrin harap olmuş eteklerinde tercihimize bağlı olarak kimi zaman sinsilik ile ilerleyerek, kimi zamansa silahımıza sarılıp mutantlarla direkt olarak mücadeleye girişerek yolculuğumuza devam ediyoruz.
Organik düşmanların yanı sıra radyasyon ve zehirli havaya karşı yanımızda gaz maskemiz ve bulunması gereken filtrelerimiz de elimiz ayağımız gibi oluyor. Düşmanları vurduğumuzda gaz maskemize sıçrayan kanı manuel olarak silebiliyor, el fenerimizi manuel olarak şarj edebiliyor, filtre seviyemizi görmek için yine manuel olarak kol saatimize bakabiliyoruz. Bu hoş manuel detaylar da oyunu diğer oyunlardan ayıran eski ama ikonik mekaniklerden oluşmakta.
Hikaye'ye şöyle göz gezdirdiğimizde ise çok da klişe olmayan bir senaryo elimizin altında duruyor. Sonuçta kitaptan uyarlanma olan bu yapım ciddi anlamda bir oyuna ne kadar güzel ve akıcı aktarılabilirse o kadar güzel ve akıcı şekilde aktarılmış. Haliyle karşımızda dozunda ilerleyen ve sıkmayan bir hikaye söz konusu oluyor. Artyom'un başından geçen, diyaloğa girdiği her karakter ve hemen hemen her şey yeri geldiğinde bizi de geriyor, heyecanlandırıyor, sorgulatıyor ve oyunun içinde yaşamamızı kolaylaştırıyor. Bu sayede karakter ile oyuncu arasında süregelen bir iletişim ağı da oluşmuş oluyor. Bu da oyunun yaptığı en harika işlerden birisi. Tebrikler 4A Games!

Oyunun atmosferi inanılmaz derecede insanı içine çeken türden. Post-Apokaliptik ruha sahip senaryolara aşina olanlar için biçilmiş kaftan olan Metro 2033, soğuk ve karanlık yapısıyla da atmosfer dengesini her an koruyor. Bazen adrenalinimiz tavan yapıp sıklıkla mermi yağdırdığınız düşman birlikleri veya mutantlar olabiliyor. Fakat bazense yine aynı düşman birliklerinin gözünüzü korkutması kaçınılmaz olduğundan, dehşet verici şekilde gerile gerile oynamanız da sizi büyülediği gibi dişlerinizi gıcırdatmanıza da neden olabiliyor. Çatışma sırasında envanteri yada mermi sayısını her an görememek de oyunun gerçekçiliğini arşa çıkarıyor.
Müzikler ve sesler konusunda oyun yine bildiğini yapmış, kaliteli işler ortaya çıkarmış. Oyunun akustik gitarlı tema müziği ayrıca bir başarılı. Ses efektleri ve karakterlerin ses dizaynları üzerinde de oldukça uğraşılmış olduğu her halinden belli oluyor. Atmosfer ve ses efektlerinin doyuruculuğunu ele aldığımızda oyun resmen kendi kendini besler vaziyette.

Mekaniksel anlamda oyunun biraz yavan ve sıkıntılı bir havası var fakat bu asla sizi oyunu oynamanıza engel olabilecek seviyede değil. Mekaniklerin eski oluşu ve oynanışın temel getirisi göz önünde bulundurulduğunda kısa süreli bir alışma sürecinin ardından yağ gibi akan bir distopya'ya yelken açıyorsunuz.
Oyunda metro yolculuğu boyunca pek çok mutant ile karşılaşmak mümkündür. Watcher'lardan Lurker'lara, Giant Amoeba'lardan Liana'lara ve hatta en çok korkulan mutantlardan birisi olan Demon'lara kadar pek çok estetik tasarım da cabası.
Geçtiğiniz tünellerde bulabileceğiniz çeşitli yeni ekipmanlar da oyunun keşif zevkini artırmasını sağlıyor. Bulduğunuz ekipmanları yol üzerinden uğradığınız yerleşim yerlerindeki cephaneliklerde ve esnaflarda şekillendirebilir ve oynayış zevkinize optimize bir şekilde biçimlendirebilirsiniz. Gaz maskesi için yanınızda filtre bulundurmak gaz maskesi bulundurmaktan daha önemli hale gelmiş vaziyette! Radyoaktif bir bölgede filtreniz tükenmişse ve çevrede filtre aramak için koşuşturmak istemiyorsanız mutlaka yanınızda fazladan filtre bulunsun.
Mermiler de tıpkı Fallout evrenindeki Nuka-Cola kapakları gibi işlev görüyor. Takas veya satın alma işlemleri için fazladan mermi bulundurmak sizi daha avantajlı yapacaktır. Silahlarınız için yanınızda en uygun eklentileri takmanız ekipmanınızı da geliştirmeniz oldukça önemlidir. Bunlarla beraber bolca medkit, fırlatma bıçağı, el bombası, yanıcı bomba gibi işe yarayan ekipmanları da taşımanızı öneririm.
Gizlilik konusunda da oyun bir hayli sağlam iş çıkarmış. Düşmanlara görünmeden onları isterseniz bayıltabilir isterseniz direkt öldürebilirsiniz. Gaz lambalarını ve diğer ışıkları patlatabilir, tespit edilme riskinizi azaltabilirsiniz. Gizlilik konusunda oyunun iyi bir iş çıkarması sizi sevindirmesin çünkü düşmanlar düşündüğünüzden daha uyanık olabiliyor ve sizi beklemediğiniz anda vurabiliyorlar.
Uzun lafın kısası: Eğer ki distopya hikayelerini ve FPS türünde oyunları seviyorsanız Metro 2033'ü oynamanızı oldukça tavsiye ederim. Yazıyı da buraya kadar okuyanların gözlerinden öperek noktalıyorum.
Ohoo. Sen böyle analizler yaptıktan sonra bir de beni mi övüyorsun? Alçakgönüllülüğün de bir sınırı olmalı yahu. Eline sağlık.

Bu seriyinin ilk oyununu yıllar önce oynamış fakat daralıp bırakmıştım. Bıraktığım yer de dışarı çıktığımız bir bölümdü sanırım. Tabii 10 seneden fazla zaman geçti, belki de bir gün tekrar denerim zira anlattığın üzere yapmak istediği her şeyi layığıyla yapabilen bir eser gibi.
 
Metro 2033'ün hikayesi ilgi çekici ilerlediğim kadarıyla, ama canavarların saldırıları çok tekdüze. Ayrıca öldürünce 1 metre kadar havaya fırlıyor nedensiz bir şekilde. Biraz daha gerçekçi tasarlanabilirdi.
 
Son düzenleme:

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 10)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık