Smoker'ın dediğinin yanı sıra bir de mesela kasa falan çözecekken ya da normalde kilitli olan bir yeri açtığında, oradaki işini gördükten sonra, arkanı döndüğün zaman arkanda belirebiliyorlar. Bir iki kere öyle yerimden sıçradığım oldu.
Ben remastered oynadım, başıma gelen hatayı söyleyeyim. Görevlerden birinde üzerime düşmanlar geliyordu ve onları öldürmeliydim. Ancak her birini öldürmeme rağmen görev sıkıştı kaldı. Kendi kaydımı otomatik kaydın üzerine yaptığım için de ta bir saat önce oynadığım yerden tekrar oynamak durumunda kaldım. Otomatik kaydın üstüne kayıt yapmayarak bu sorunun üstesinden en fazla beş dakika içinde gelirsin.
Bir de oyunu oynarken masaüstüne dönünce otomatik kapanıyordu. Başka bir hatayla karşılaşmadım diye hatırlıyorum.
Uzun bir Dark Souls macerası ve maratonundan sonra Dark Souls 3'ü de platinleyerek bütün seriyi %100 hatmetmiş oldum.
Normalde bu yazıyı yaklaşık 1 hafta önce yazacaktım ama Lost Ark'ın çıkmasıyla maalesef aksadı. En nihayetinde hedeflediğim gibi Elden Ring'den önce bütün seriyi platinlemeye başardım.
Bildiğiniz üzere Elden Ring, Dark Souls serisinin gayri resmi devam oyunu.
Önce Dark Souls denince çoğu kişi tarafından akla gelen ilk şeyi konuşalım yani zorluk. Şunu bütün samimiyetimle söylemeliyim ki Dark Souls 1 ve Dark Souls 2 kesinlikle zor oyunlar değil.
Oyunun kendisinden daha çok prensiplerini ve oyunu anlamak daha zor. Yani oyunu anlayıp çözdüğünüz zaman gerisi çorap söküğü gibi gelecektir.
Dark Souls 3'de ise durum daha farklı ve ilk iki oyuna göre zorluk açısından 2-3 vites arttırılmış diyebilirim. Oyunun ilk aşamaları olsun oyuna hazırlanıp sağlıklı bir giriş yapmak daha zor aynı zamanda düşman KI leri daha mantıksal ve hareketli davranıyor.
Platin olayında ise fark daha da artıyor. Ds 1 ve Ds 2, Dark Souls 3'ün yanında melek kalıyormuş.
inanın nasıl süründüm anlatamam size. Bu arada sürünme derken zorluk açısından değil de uğraş açısından diyorum bunu.
Öncelikle sizlere Oyunların Platin oranını, kaç saatimi aldığını ve oyunu kaç defa bitirmem gerektiğini göstereyim:
- Dark Souls'u 2,5 defa bitirmem gerekiyordu ve yaklaşık 55 saat sürdü (Platin oranı %8.8)
- Dark Souls 2'yi 2,5 defa + 2 DLC'yi bitirmem gerekiyordu ve yaklaşık 77 saat sürdü (Platin oranı %5.8)
- Dark Souls 3'ü 3 defa bitirmem gerekiyordu ve yaklaşık 100 saat sürdü (Platin oranı %5.3)
Sizlerle bunu abime söylediğimde verdiği tepkiyi paylaşayım, gülsem mi üzülsem mi bilemedim.
Abim pek de haksız sayılmaz seriyi bir buçuk ayda toplam 8 defa bitirmişim.
Ds 3'de olduğu gibi diğer oyunlarda kendimi hiç diken üstünde hissetmemiştim. Diğer oyunlarda bir şey unutulur geri dönüp alınabilirdi ama bu oyunda çok daha acımasız bir tutum vardı.
Her şey o kadar karışık ve ani ki sanki bütün Npc'ler ve düşmanlar hata yapmamı bekliyormuş gibi takılıyordu ortalıkta. Düşünebiliyor musunuz base'de öylece duran bir npc ile yanlışlıkla konuştuğunuzda başka bir npc ile başladığınız görev çöp oluyor ve o görevi yapmak için yeniden oynamanız gerekiyor. Ve kiminle ne zaman konuşacağınıza dair hiçbir bilgi yok ortalıkta. Mesela çok zor görülen bir yerden küçük bir cama atlayınca bir yan görev devam ediyor mesela yani bunu insan bulacak da bilecek de o camın içine atlamayı düşünecek değil mi? gibi gibi yani platin açısından hata yapma şansım olmadığı için baya diken üstünde oynadım oyunu diyebilirim.
Oynadığım souls oyunları arasında açık ara en zor platini olan oyun Ds3, tek bir diyaloğu yanlış yapacağım veya bir şeyi atlayacağım diye paranoyak oluyor insan çünkü yanlış birisiyle konuştuğum an bile her şey berbat oluyor. Sekiro'yu da platinledim ve Sekiro oyun zorluğu açısından çok daha zor olmasına rağmen Ds3'ü platinlemek çok daha zor.
Onu geçtim oyunu offline yani multiplayer elementlerini kullanmadan platinlemek istiyorsanız oyun 12-20 küsür saat uzuyor. Çünkü bazı itemleri farmlamak gerekiyor ve gerekli bütün itemleri farmlamak bende yaklaşık 20 saat sürdü. Bir item var oyunda drop rate'i o kadar düşük ki kafayı yersiniz ve tek bir büyü için 30 tane gerekiyordu o itemden. Yani 43 başarımdan 3'ü için oyun 20 saat uzuyor öyle bir amelelik.
Oyunun başında tam Ds1 ve Ds2 deki gibi silah başarımı yok diye sevinirken Ds3 onun yerine benden bütün yüzükleri bulmamı istedi...
İlk oynayışta her şeyi doğru yaparsanız 70 yüzük bulabiliyorsunuz, (NG+) ikinci oynayışta 21 yüzük, (NG++) üçüncü oynayışta da 16 yüzük olmak üzere oyunda toplam 107 yüzük bulunuyor.
Yani 3 oynayışta da her şeyi doğru yaparsanız ve gerekli itemleri farmlarsanız hepsini bulabiliyorsunuz.
Yüzük demişken size bir tansiyon düşmesi anımı anlatayım. Son yüzük 3. Oynayışta yani New Game++'da Nameless King tarafından korunuyor. Onu yendikten sonra yüzüğe giden yol açılıyor ve oradaki yüzüğü aldınız mı ve geriye kalan 106 yüzük çantanızdaysa yüzük başarımını elde ediyorsunuz. Neyse Nameless King'i yendikten sonra yüzüğü aldım ve bekledim, sadece bekledim. Bakıyorum başarım falan düşmedi.
Dedim acaba internet bağlantısı falan mı kesildi, yok ondan da sorun yok. Neyse oyunu kapatıp açtım baktım yine başarım falan yok dedim Allah aha korktuğum başıma geldi kim bilir hangi yüzüğü almayı unuttum. Tek tek bütün yüzükleri elden geçirdim ve tek tek isimlerine falan baktım ve Allahtan unuttuğum yüzük yerin altında bir kanalın dibinde bir kutunun içerisindeydi ki gidip hemen aldım ve başarımı elde ettim. Eğer bir kerelik bir yerde olsaydı veya satıcıların birinde olsaydı oyunu 4. defa oynamak zorunda kalıp tek bir yüzük için saatlerce uğraşmak zorunda kalırdım.
Gelelim oyunun kendisine ve dünyasına.
Dark Souls 3'e başlamadan önce Dark Souls 2'nin yarattığı hayal kırıklığı içindeydim ve Dark Souls 3'e sıfır beklentiyle başladım diyebilirim.
Ve şunu açıkça söylemeliyim ki pozitif anlamda oyun beni etkilemeyi başardı. Açıkçası Ds 2'yi gördükten sonra bu kadar büyük bir sıçrama beklemiyordum.
Her açıdan ciddi bir sıçrama mevcut. Dünyası olsun, Sanatı olsun, Bosslar olsun Ds2'yi kötü bir DLC gibi gözükmesine sebebiyet veriyor.
İşte budur dedim oynarken, Dark Souls 3 kesinlikle Dark Souls 1'e fazlasıyla laik bir devam oyunu.
Tabi sizler için yine bol bol resim çektim, hepsini atarsam sonu gelmez büyük ihtimalle o yüzden aralarında seçtiklerimi atacağım.
İlk bölgeden ikinci bölgeye geçerken karşınıza şöyle muazzam bir görüntü çıkıyor.
Aşağıya vardığımızda ve yukarıya baktığımızda ise ilk bölgeyi ve aslında kendi içinde kocaman bir kale olduğunu görüyoruz, aynı zamanda üstteki fotoğrafı da tam oradan çektim.
Önceden de fark etmiştim ama bu oyunla iyice içime sindi Souls oyunlarına en çok yakışan yapılardan biri de katedraller, güzel soğuk bir hava veriyor oyuna.
Elden Ring'de de olacaktır.
İçten ve dıştan olmak üzere güzel bir hava katıyor.
İçten
Yorshka Kilisesinin üzerinde Karanlık Ayın Kılıçları'nın lideri Yorshka'nın önünde diz çökerken arkada heybetini gösteren bir Katedral.
O Katedralden devam edelim çünkü içerisinde Dark Souls 3'ün en zor bosslarından biri olan Pontiff Sulyvahn bulunuyor. Katedralin iç tasarımına özenilmiş ve harika duruyor.
Genel olarak sadece Boss'un kendi tasarımına değil aynı zamanda üstte gördüğünüz gibi Boss ile dövüştüğümüz alanlara da baya özenilmiş, mesela buradaki Boss Rotted Greatwood oyunun kalite anlamında en zayıf ve kötü Boss'u olmasına rağmen dövüş alanının tasarımı ve havası çok hoş.
Adamlar oyuna Ayasofya'yı ve meydanını bile koymuşlar, söylemeden edemeyeceğim ama BU MASADA DA VARIZ
Dark Souls 1 yazımda da övdüğüm Anor Londo'dan bahsedelim biraz.
Gördüğünüz gibi Anor Londo çok sevdiğim bir yer ve Dark Souls 1'de güneşlik gülistanlık bir yerdi ama Dark Souls 3 için maalesef aynısını diyemeyeceğim
O güneşlik gülistanlık yer olmuş kederli karanlık bir yer. Dark Souls 1'de güneş ışığının prensesini opsiyonel olarak öldürdüğümüzde Anor Londo'daki güneş de gidiyordu.
Prensesin odasında gittiğimde ise yüzüğünden başka bir şey bulamadım... öldürülmüş veya başka bir şey yaşandı...
Ve böylelikle güzelim Anor Londo karanlıklar içinde kaldı.
R.I.P Princess
Gelelim oyunun en iyi tasarlanmış ve en ihtişamlı atmosfere sahip bölgesine ''IRITHYLL''
Hangi açıdan bakarsanız bakın muazzam gözüküyor
Şimdi ise iki üç Boss Hakkında konuşmak istiyorum
İlk bahsetmek istediğim Boss ''Abyss Watchers''.
İlk olarak ve özellikle bu Boss hakkında konuşmak istememin sebebi bu Boss ile bağlantımın oyunu oynamadan taa bir sene öncesine dayanıyor.
Arkadaşlarım Abyss Watchers ile dövüşürken sinir krizleri geçiriyordu hatta o Boss da oyunu bırakanlar bile oldu. Arkadaşlarımın arasında onu saatlerce yenmeye çalışıp bir iki gün uğraşan da oldu.
Neyse tabi böyle şeyler yaşanınca insanda ister istemez bir arka düşünce ve ön yargı oluşuyor. Neyse Abyss Watchers'a kadar hiçbir Boss'da zorlanmadım diyebilirim ve ona yaklaştıkça daha bi heyecanlandım.
Abyss Watchers ile dövüşeceğimiz salonun önüne geldiğimde içeriden kılıç çarpışma sesleri- yankıları geliyordu sanki içeride Zoro ve Vista savaşıyormuş gibi düşünün.
Kapıyı ittirip içeri girdiğimde geriye iki Abyss Watch kalmıştı ve birbiriyle kapışıyordu sonra biri üstün gelip diğerinin karnına kılıcı geçirip ayakta kalan son kişi oldu.
Sonra arkasını dönüp bana baktı ve kılıcını bana doğru yükseltti.
Sonra muazzam bir melodi ile dövüş başladı ve birbirimize girişmeye başladık. Tabi ben arkadaşlarımın yaşadığı deneyimler yüzünden az biraz heyecanlıydım ama yine de geri adım atmadan yüz yüze güzel bir şekilde kapıştık, en sonunda yere yığdım kendisini.
Asıl dövüş bundan sonra başlıyor çünkü yerde yatan bütün Abyss Watch'ların kanı bir kişide toplanıp Lord of Cinder haline geliyor ve yine kalkıp benimle dövüşmeye hazırlanıyor.
Yani arkadaşlarımın bir nevi boyun eğdiği kişi haline geldi.
Sonra çetin savaş başladı ve bam güm birbirimize vurmaya başladık. Ben tabi full konsantre hem can barıma hem vuruşlara odaklanmaya çalışıyordum.
Arkadaki melodi olsun vuruş sesleri olsun muazzam bir atmosfer katıyordu. Tabi o atmosfer de beni feci gaza getiriyordu.
Çetin bir dövüşün sonunda diz çöken Abyss Watch oldu ve şarkı kesildiğinde dövüşün bittiğini anladım. İlk denemede Abyss Watchers'ı yendiğime mi sevineyim yoksa o efsane dövüşün etkisinden mi çıkayım diye ikilemde kalmıştım. Biraz durduktan sonra vay be dedim bu oyunun cazibesi bir başka dedim kendime.
Tabi Abyss Watchers'ı 2 günde yenen arkadaşıma ilk denemede yendiğimi söylediğimde inanamadı o başka mesele
Bahsetmek istediğim bir diğer Boss ise Lothric Younger Prince.
Arşivin üst katındaki büyük Salona girdiğimizde Lothric prensin bizi beklediğini görüyoruz ve bizi karşılıyor.
Tabi o bizimle dövüşmüyor onun yerine kardeşi Lorian Elder Prince karşımıza geçip ve bize saldırıyor.
Onu yendikten sonra bir sinematik geliyor ve Lothric prensi sürünerek kardeşinin yanına gidip sırtından sarılıyor ve ''kalk kardeşim''
diyor ve Kardeşi kalkıp birlikte Lord of Cinder haline geliyor ve bu sefer ikisine karşı dövüşüyoruz.
Abisinin sürünerek yanına gitmesi ve kardeşi için konuşma yapıp kalk demesi ve sırtından sarılıp ona destek vermesi harika sahneydi. Lothric'in zarif sesi de baya iyiydi.
Son olarak bahsetmek istediğim Boss ise Souls oyuncularıyla çok ilginç bir olay yaşadı.
Bu Boss çok tepki çektiğinden Fromsoftware tarafından sansürlenen bir Boss.
Evet bunu Dark Souls 3 oynayan çoğu oyuncu bilmez ama Oceiros The Consumed King Boss'u çok vahşilik içerdiği için ve çok tepki çektiği için sansürlendi.
Orijinal tasarımında elinde küçük bir bebek bulunuyor.
Bizimle elinde bebeği tutarak dövüşüyor ve canın çeyreğini götürdüğümüzde sinirden bebeği yere çarpıp parçalıyor ve üstümüze çuvallanıyor. İşte bu olay oyuncuları baya sinirlendirmiş olmalı ki bebek oyundan tamamen kaldırıldı.
Gördüğünüz gibi benim oynadığım sürümde elinde bebek yok.
Dövüşürken arkadan ara sıra bebek sesleri geliyordu ve birisiyle konuştuğu belli oluyor yani orada bir şey çıkarıldığı az çok belli oluyor.
Gelelim oyunun reisine ve Dark Souls evreninde en sevdiğim karakterlerden biri olan Siegmeyer ile aynı aileye mensup olan Siegward'dan bahsediyorum.
Dark Souls 1'de Siegmeyer vardı ve oyundaki rolü ve hikayesi muazzamdı. Dark Souls 3'de de aynı aileden mensup Siegward var ve ikisi aynı kişi tarafından seslendiriliyor ve kişilikleri neredeyse aynı.
Siegward ile ilk asansörde karşılaşıyoruz, ve onunla karşılaştığım an baya bi sevindim.
Reisle konuştuktan sonra eski bir arkadaşını aradığını anlıyoruz.
Reisle ikinci defa Terasta karşılaşıyoruz ve orada bir şey bekliyor, sonra aşağıda büyük bir iblis olduğunu görüyoruz
Aşağıya iblisin yanına gittiğimde ''Duur!!!'' diye bağırıp benimle birlikte İblis ile kapışıyor.
(Sebebini bulamadım ama site resmi yüklerken hata veriyor:/)
Dövüşten sonra Reis ile kadeh kaldırıp dinleniyoruz ve konuşma ortasında Reis uya kalıyor
Reisle şömine başında
Reisle Prison Break
Gelelim Siegward ile en efsanevi kısma. Siegward görevinin son kısmı başka bir Lord of Cinder olan Boss Dev Yhorm'un salonunda yaşanıyor.
Üstte size Siegward'ın eski bir arkadaşını aradığını söylemiştim. Boss'un salonuna girdiğimizde Siegward'ı görüyoruz ve orada aradığı arkadaşın Dev Yhorm olduğunu öğreniyoruz.
Siegward ''geldim eski dostum ve son isteğini yere getirerek seni kurtaracağım'' diyip kılıcını kaldırıyor.
Sonra bağırarak üstüne koşuyor ve birlikte Yhorm ile dövüşmeye başlıyoruz cidden muazzam bir andı.
Muazzam bir dövüşten sonra sakince yere oturup ve konuşup reisle olan görevimiz böylelikle son buluyor.
Şimdi yine birçok kişinin bilmediği ve ilginç bir olaydan bahsedeceğim. Ben Dark Souls 3'de evlendim.
Gizli son için evlenmem gerekiyordu ve bu sona baya karışık zor bir şekilde ulaşılıyor diyebilirim.
Sivas Toraman düğün salonuna girdik önce.
Sonra gelinimizi hazırlanmış şekilde görüyoruz ve yanına yaklaşıyoruz.
Sonra kılıcı gelinin karnına sokup evliliği tamamlıyoruz.
Bu arada şaka değil bu olay oyunda cidden düğün olarak geçiyor.
Sizlere seri açısından bir iki üzücü olaydan bahsetmek istiyorum.
Dark Souls 1'den tanıdığımız ve bize çok iyi hizmet eden demirci devi Arnor Londo'da ölü bir şekilde buluyoruz... Reis ölürken bile elinden çekicini bırakmadı.
Dark Souls 2'den tanıdığımız merdivenci reisi de ölü buluyoruz ve hemen yanında bir merdiven bulunuyor...
Yani oyunda bazı karakterlere vedalaşıyoruz ve diğer oyunlarda kanlı canlı konuşup vakit geçirdiğimiz karakterleri yerde ölü bir şekilde bulmak garip hissettiriyor.
Yavaş yavaş sona gelelim artık biliyorum hepimiz dağa çakılmış şu Ejderha gibiyiz...
Sizlere kısaca Gizli son ile alakalı bir iki şey göstermek istiyorum ama gizli sonu görmek istemeyen bu spoiler sekmesini açmasın.
Gizli son en ihtişamlı sondu diyebilirim.
Ateşe dokunduktan sonra dizlerimizin üstüne çöküyoruz
Ondan sonra yavaş yavaş ayağa kalkıyoruz, Şu kamera açısına ve sanata bakar mısınız harika.
Sonra ayağa kalkıp ilk ateşin kralı olarak geri diriliyoruz.
Son olarak sizlere Dark Souls 3'de çektiğim en iyi resmi ve bütün oyunu tek bir görüntüde özetlediğini düşündüğüm kareyi göstermek istiyorum.
Ben kendim bu kareyi çektikten sonra bile bakmaya doyamadım ve uzun bir süre bakındım diyebilirim. Sonradan resme bakınca bile baka kaldım.
Şahsen bana göre oyunu özetleyen o muhteşem kare:
Gördüğünüz gibi Dark Souls 3 her açıdan fazlasıyla karanlık bir sanat resitali diyebilirim. Elden Ring ile bu yeteneklerini ve kabiliyetlerini açık dünyaya yansıtacaklardır.
Böyle oyunların değerini bilmek gerek çünkü 20 sene sonra oyun eskise bile bu sanat tasarımı ve oyunun içindeki düşünce ölümsüzdür ve hiçbir şekilde eskimez.
Bir Sonraki durağımız Elden Ring olacak ama çıktığı gibi oynamayı düşünmüyorum yaklaşık 1-2 ay sonra oynamaya başlarım diye düşünüyorum.
Önce bug'lardan tam olarak arınıp ve milletin heveslerini almasını istiyorum ki rahatça didik didik kurcalayıp sizlere güzel bir yazı yazabileyim.
Evet arkadaşlar benden şimdilik bu kadar, buraya kadar okuduysanız gözlerinizden öpüyor ve iyi günler diliyorum.
Normalde bu yazıyı yaklaşık 1 hafta önce yazacaktım ama Lost Ark'ın çıkmasıyla maalesef aksadı. En nihayetinde hedeflediğim gibi Elden Ring'den önce bütün seriyi platinlemeye başardım.
Bildiğiniz üzere Elden Ring, Dark Souls serisinin gayri resmi devam oyunu.
Önce Dark Souls denince çoğu kişi tarafından akla gelen ilk şeyi konuşalım yani zorluk. Şunu bütün samimiyetimle söylemeliyim ki Dark Souls 1 ve Dark Souls 2 kesinlikle zor oyunlar değil.
Oyunun kendisinden daha çok prensiplerini ve oyunu anlamak daha zor. Yani oyunu anlayıp çözdüğünüz zaman gerisi çorap söküğü gibi gelecektir.
Dark Souls 3'de ise durum daha farklı ve ilk iki oyuna göre zorluk açısından 2-3 vites arttırılmış diyebilirim. Oyunun ilk aşamaları olsun oyuna hazırlanıp sağlıklı bir giriş yapmak daha zor aynı zamanda düşman KI leri daha mantıksal ve hareketli davranıyor.
Platin olayında ise fark daha da artıyor. Ds 1 ve Ds 2, Dark Souls 3'ün yanında melek kalıyormuş.
inanın nasıl süründüm anlatamam size. Bu arada sürünme derken zorluk açısından değil de uğraş açısından diyorum bunu.
Öncelikle sizlere Oyunların Platin oranını, kaç saatimi aldığını ve oyunu kaç defa bitirmem gerektiğini göstereyim:
- Dark Souls'u 2,5 defa bitirmem gerekiyordu ve yaklaşık 55 saat sürdü (Platin oranı %8.8)
- Dark Souls 2'yi 2,5 defa + 2 DLC'yi bitirmem gerekiyordu ve yaklaşık 77 saat sürdü (Platin oranı %5.8)
- Dark Souls 3'ü 3 defa bitirmem gerekiyordu ve yaklaşık 100 saat sürdü (Platin oranı %5.3)
Sizlerle bunu abime söylediğimde verdiği tepkiyi paylaşayım, gülsem mi üzülsem mi bilemedim.
Abim pek de haksız sayılmaz seriyi bir buçuk ayda toplam 8 defa bitirmişim.
Ds 3'de olduğu gibi diğer oyunlarda kendimi hiç diken üstünde hissetmemiştim. Diğer oyunlarda bir şey unutulur geri dönüp alınabilirdi ama bu oyunda çok daha acımasız bir tutum vardı.
Her şey o kadar karışık ve ani ki sanki bütün Npc'ler ve düşmanlar hata yapmamı bekliyormuş gibi takılıyordu ortalıkta. Düşünebiliyor musunuz base'de öylece duran bir npc ile yanlışlıkla konuştuğunuzda başka bir npc ile başladığınız görev çöp oluyor ve o görevi yapmak için yeniden oynamanız gerekiyor. Ve kiminle ne zaman konuşacağınıza dair hiçbir bilgi yok ortalıkta. Mesela çok zor görülen bir yerden küçük bir cama atlayınca bir yan görev devam ediyor mesela yani bunu insan bulacak da bilecek de o camın içine atlamayı düşünecek değil mi? gibi gibi yani platin açısından hata yapma şansım olmadığı için baya diken üstünde oynadım oyunu diyebilirim.
Oynadığım souls oyunları arasında açık ara en zor platini olan oyun Ds3, tek bir diyaloğu yanlış yapacağım veya bir şeyi atlayacağım diye paranoyak oluyor insan çünkü yanlış birisiyle konuştuğum an bile her şey berbat oluyor. Sekiro'yu da platinledim ve Sekiro oyun zorluğu açısından çok daha zor olmasına rağmen Ds3'ü platinlemek çok daha zor.
Onu geçtim oyunu offline yani multiplayer elementlerini kullanmadan platinlemek istiyorsanız oyun 12-20 küsür saat uzuyor. Çünkü bazı itemleri farmlamak gerekiyor ve gerekli bütün itemleri farmlamak bende yaklaşık 20 saat sürdü. Bir item var oyunda drop rate'i o kadar düşük ki kafayı yersiniz ve tek bir büyü için 30 tane gerekiyordu o itemden. Yani 43 başarımdan 3'ü için oyun 20 saat uzuyor öyle bir amelelik.
Oyunun başında tam Ds1 ve Ds2 deki gibi silah başarımı yok diye sevinirken Ds3 onun yerine benden bütün yüzükleri bulmamı istedi...
İlk oynayışta her şeyi doğru yaparsanız 70 yüzük bulabiliyorsunuz, (NG+) ikinci oynayışta 21 yüzük, (NG++) üçüncü oynayışta da 16 yüzük olmak üzere oyunda toplam 107 yüzük bulunuyor.
Yani 3 oynayışta da her şeyi doğru yaparsanız ve gerekli itemleri farmlarsanız hepsini bulabiliyorsunuz.
Yüzük demişken size bir tansiyon düşmesi anımı anlatayım. Son yüzük 3. Oynayışta yani New Game++'da Nameless King tarafından korunuyor. Onu yendikten sonra yüzüğe giden yol açılıyor ve oradaki yüzüğü aldınız mı ve geriye kalan 106 yüzük çantanızdaysa yüzük başarımını elde ediyorsunuz. Neyse Nameless King'i yendikten sonra yüzüğü aldım ve bekledim, sadece bekledim. Bakıyorum başarım falan düşmedi.
Dedim acaba internet bağlantısı falan mı kesildi, yok ondan da sorun yok. Neyse oyunu kapatıp açtım baktım yine başarım falan yok dedim Allah aha korktuğum başıma geldi kim bilir hangi yüzüğü almayı unuttum. Tek tek bütün yüzükleri elden geçirdim ve tek tek isimlerine falan baktım ve Allahtan unuttuğum yüzük yerin altında bir kanalın dibinde bir kutunun içerisindeydi ki gidip hemen aldım ve başarımı elde ettim. Eğer bir kerelik bir yerde olsaydı veya satıcıların birinde olsaydı oyunu 4. defa oynamak zorunda kalıp tek bir yüzük için saatlerce uğraşmak zorunda kalırdım.
Gelelim oyunun kendisine ve dünyasına.
Dark Souls 3'e başlamadan önce Dark Souls 2'nin yarattığı hayal kırıklığı içindeydim ve Dark Souls 3'e sıfır beklentiyle başladım diyebilirim.
Ve şunu açıkça söylemeliyim ki pozitif anlamda oyun beni etkilemeyi başardı. Açıkçası Ds 2'yi gördükten sonra bu kadar büyük bir sıçrama beklemiyordum.
Her açıdan ciddi bir sıçrama mevcut. Dünyası olsun, Sanatı olsun, Bosslar olsun Ds2'yi kötü bir DLC gibi gözükmesine sebebiyet veriyor.
İşte budur dedim oynarken, Dark Souls 3 kesinlikle Dark Souls 1'e fazlasıyla laik bir devam oyunu.
Tabi sizler için yine bol bol resim çektim, hepsini atarsam sonu gelmez büyük ihtimalle o yüzden aralarında seçtiklerimi atacağım.
İlk bölgeden ikinci bölgeye geçerken karşınıza şöyle muazzam bir görüntü çıkıyor.
Aşağıya vardığımızda ve yukarıya baktığımızda ise ilk bölgeyi ve aslında kendi içinde kocaman bir kale olduğunu görüyoruz, aynı zamanda üstteki fotoğrafı da tam oradan çektim.
Önceden de fark etmiştim ama bu oyunla iyice içime sindi Souls oyunlarına en çok yakışan yapılardan biri de katedraller, güzel soğuk bir hava veriyor oyuna. Elden Ring'de de olacaktır.
O Katedralden devam edelim çünkü içerisinde Dark Souls 3'ün en zor bosslarından biri olan Pontiff Sulyvahn bulunuyor. Katedralin iç tasarımına özenilmiş ve harika duruyor.
Genel olarak sadece Boss'un kendi tasarımına değil aynı zamanda üstte gördüğünüz gibi Boss ile dövüştüğümüz alanlara da baya özenilmiş, mesela buradaki Boss Rotted Greatwood oyunun kalite anlamında en zayıf ve kötü Boss'u olmasına rağmen dövüş alanının tasarımı ve havası çok hoş.
O güneşlik gülistanlık yer olmuş kederli karanlık bir yer. Dark Souls 1'de güneş ışığının prensesini opsiyonel olarak öldürdüğümüzde Anor Londo'daki güneş de gidiyordu.
Prensesin odasında gittiğimde ise yüzüğünden başka bir şey bulamadım... öldürülmüş veya başka bir şey yaşandı... Ve böylelikle güzelim Anor Londo karanlıklar içinde kaldı.
İlk bahsetmek istediğim Boss ''Abyss Watchers''.
İlk olarak ve özellikle bu Boss hakkında konuşmak istememin sebebi bu Boss ile bağlantımın oyunu oynamadan taa bir sene öncesine dayanıyor.
Arkadaşlarım Abyss Watchers ile dövüşürken sinir krizleri geçiriyordu hatta o Boss da oyunu bırakanlar bile oldu. Arkadaşlarımın arasında onu saatlerce yenmeye çalışıp bir iki gün uğraşan da oldu.
Neyse tabi böyle şeyler yaşanınca insanda ister istemez bir arka düşünce ve ön yargı oluşuyor. Neyse Abyss Watchers'a kadar hiçbir Boss'da zorlanmadım diyebilirim ve ona yaklaştıkça daha bi heyecanlandım.
Abyss Watchers ile dövüşeceğimiz salonun önüne geldiğimde içeriden kılıç çarpışma sesleri- yankıları geliyordu sanki içeride Zoro ve Vista savaşıyormuş gibi düşünün.
Kapıyı ittirip içeri girdiğimde geriye iki Abyss Watch kalmıştı ve birbiriyle kapışıyordu sonra biri üstün gelip diğerinin karnına kılıcı geçirip ayakta kalan son kişi oldu.
Sonra arkasını dönüp bana baktı ve kılıcını bana doğru yükseltti
Sonra muazzam bir melodi ile dövüş başladı ve birbirimize girişmeye başladık. Tabi ben arkadaşlarımın yaşadığı deneyimler yüzünden az biraz heyecanlıydım ama yine de geri adım atmadan yüz yüze güzel bir şekilde kapıştık, en sonunda yere yığdım kendisini.
Asıl dövüş bundan sonra başlıyor çünkü yerde yatan bütün Abyss Watch'ların kanı bir kişide toplanıp Lord of Cinder haline geliyor ve yine kalkıp benimle dövüşmeye hazırlanıyor.
Yani arkadaşlarımın bir nevi boyun eğdiği kişi haline geldi
Sonra çetin savaş başladı ve bam güm birbirimize vurmaya başladık. Ben tabi full konsantre hem can barıma hem vuruşlara odaklanmaya çalışıyordum.
Arkadaki melodi olsun vuruş sesleri olsun muazzam bir atmosfer katıyordu. Tabi o atmosfer de beni feci gaza getiriyordu.
Çetin bir dövüşün sonunda diz çöken Abyss Watch oldu ve şarkı kesildiğinde dövüşün bittiğini anladım. İlk denemede Abyss Watchers'ı yendiğime mi sevineyim yoksa o Efsane dövüşün etkisinden mi çıkayım diye ikilemde kalmıştım. Biraz durduktan sonra vay be dedim bu oyunun cazibesi bir başka dedim kendime.
Tabi Abyss' Watch'ı 2 günde yenen arkadaşıma ilk denemede yendiğimi söylediğimde inanamadı o başka mesele
Bahsetmek istediğim bir diğer Boss ise Lothric Younger Prince.
Arşivin üst katındaki büyük Salona girdiğimizde Lothric prensin bizi beklediğini görüyoruz ve bizi karşılıyor.
Tabi o bizimle dövüşmüyor onun yerine kardeşi Lorian Elder Prince karşımıza geçip ve bize saldırıyor.
Onu yendikten sonra bir sinematik geliyor ve Lothric prensi sürünerek kardeşinin yanına gidip sırtından sarılıyor ve ''kalk kardeşim''
diyor ve Kardeşi kalkıp birlikte Lord of Cinder haline geliyor ve bu sefer ikisine karşı dövüşüyoruz.
Abisinin sürünerek yanına gitmesi ve kardeşi için konuşma yapıp kalk demesi ve sırtından sarılıp ona destek vermesi harika sahneydi. Lothric'in zarif sesi de baya iyiydi.
Son olarak bahsetmek istediğim Boss ise Souls oyuncularıyla çok ilginç bir olay yaşadı.
Bu Boss çok tepki çektiğinden Fromsoftware tarafından sansürlenen bir Boss.
Evet bunu Dark Souls 3 oynayan çoğu oyuncu bilmez ama Oceiros The Consumed King Boss'u çok vahşilik içerdiği için ve çok tepki çektiği için sansürlendi.
Orijinal tasarımında elinde küçük bir bebek bulunuyor.
Bizimle elinde bebeği tutarak dövüşüyor ve canın çeyreğini götürdüğümüzde sinirden bebeği yere çarpıp parçalıyor ve üstümüze çuvallanıyor. İşte bu olay oyuncuları baya sinirlendirmiş olmalı ki bebek oyundan tamamen kaldırıldı.
Gördüğünüz gibi benim oynadığım sürümde elinde bebek yok.
Dövüşürken arkadan ara sıra bebek sesleri geliyordu ve birisiyle konuştuğu belli oluyor yani orada bir şey çıkarıldığı az çok belli oluyor.
Gelelim oyunun reisine ve Dark Souls evreninde en sevdiğim karakterlerden birinin aynı aileye mensup olan Siegward'da bahsediyorum.
Dark Souls 1'de Siegmeyer vardı ve oyundaki rolü ve hikayesi muazzamdı. Dark Souls 3'de de aynı aileden mensup Siegward var ve ikisi aynı kişi tarafından seslendiriliyor ve kişilikleri neredeyse aynı.
Siegward ile ilk asansörde karşılaşıyoruz, ve onunla karşılaştığım an baya bi sevindim.
Aşağıya iblisin yanına gittiğimde ''Duur!!!'' diye bağırıp benimle birlikte İblis ile kapışıyor.
(Sebebini bulamadım ama site resmi yüklerken hata veriyor:/)
Dövüşten sonra Reis ile kadeh kaldırıp dinleniyoruz ve konuşma ortasında Reis uya kalıyor
Gelelim Siegward ile en efsanevi kısma. Siegward görevinin son kısmı başka bir Lord of Cinder olan Boss Dev Yhorm'un salonunda yaşanıyor.
Üstte size Siegward'ın eski bir arkadaşını aradığını söylemiştim. Boss'un salonuna girdiğimizde Siegward'ı görüyoruz ve orada aradığı arkadaşın Dev Yhorm olduğunu görüyoruz.
Siegward ''geldim eski arkadaşım ve son isteğini yere getirerek seni kurtaracağım'' diyip kılıcını kaldırıyor.
Sonra bağırarak üstüne koşuyor ve birlikte Yhorm ile dövüşmeye başlıyoruz cidden muazzam bir andı.
Şimdi yine birçok kişinin bilmediği ve ilginç bir olaydan bahsedeceğim. Ben Dark Souls 3'de evlendim.
Gizli son için evlenmem gerekiyordu ve bu sona baya karışık zor bir şekilde ulaşılıyor diyebilirim.
Son olarak sizlere Dark Souls 3'de çektiğim en iyi resmi ve bütün oyunu tek bir karede özetlediğini düşündüğüm kareyi göstermek istiyorum.
Ben kendim bu kareyi çektikten sonra bile bakmaya doyamadım ve uzun bir süre bakındım diyebilirim. Sonrada resme bakınca bile baka kaldım.
Şahsen bana göre oyunu özetleyen o muhteşem kare:
Gördüğünüz gibi Dark Souls 3 her açıdan fazlasıyla karanlık bir sanat resitali diyebilirim. Elden Ring ile bu yeteneklerini ve kabiliyetlerini açık dünyaya yansıtacaklardır.
Böyle oyunların değerini bilmek gerek çünkü 20 sene sonra oyun eskise bile bu sanat tasarımı ve oyunun içindeki düşünce ölümsüzdür ve hiçbir şekilde eskimez.
Bir Sonraki durağımız Elden Ring olacak ama çıktığı gibi oynamayı düşünmüyorum yaklaşık 1-2 ay sonra oynamaya başlarım diye düşünüyorum.
Önce bug'lardan tam olarak arınıp ve milletin heveslerini almasını istiyorum ki rahatça didik didik kurcalayıp sizlere güzel bir yazı yazabileyim.
Evet arkadaşlar benden şimdilik bu kadar, buraya kadar okuduysanız gözlerinizden öpüyor ve iyi günler diliyorum.
Eline sağlık ya. Abinin dediği gibi manyaksın ama böyle manyak da çok, o yüzden bir şey diyemiyorum.
Dark Souls evrenine uzak biriyim ama iki karakter üzerinden oyunlara olan bakış açım değişti diyebilirim.
Abyss Watch dövüşünü anlatış şeklin, atmosferin yalnızca senin üzerinde uyandırdığı duyguları kaleme döküşün üzerinden bile ne kadar harika olduğunu gösteriyor. Bunun yanı sıra çektiğin fotoğraflar da gerçek bir sanat eseri gibi cidden.
Siegward'a gelecek olursam, hiç tanımıyor olsam bile böylesine hilkat garibesi bir evrende omuz omuza dövüşebildiğimiz, tasarımı da oldukça ilginç olan böylesine bir karakterin olması hoşuma gitti.
Her anlamda eline sağlık, bir sonraki incelemeni de dört gözle bekliyorum.
Cyberpunk 2077'yi 115 saatlik bir maratondan sonra Platinledim.
Bu oyun hakkında aslında pek bir şey yazasım yoktu çünkü şirket içinde yaşananlar yüzünden ve oyununun düzelme süreci hem heves bırakmadı hem söylenen söylendi diye düşünüyorum.
O yüzden uzun bir yazı olmayacak ve oyunun kendisinden daha çok hoşuma giden ve dikkatimi çıkan şeylere değineceğim kısaca.
Yani yapılmış ve gelecek incelemeler kadar detaylı olmayacak.
Öncelikle kısaca genel bir yorum yapacak olursam ve oyunu bir bütün olarak ele aldığımız zaman fena olmayan bir yapım olduğunu söyleyebiliriz ama vaadedilen ve potansiyele baktığımız zaman bunu kesinlikle karşılamıyor. Hele Endgame beklentilerimi hiç karşılamadı. İstediğin kararları ver oyun sana oyunun sonunda sana 4 seçenek sunuyor ve oyun ona göre sonlanıyor.
Ve bazı sonlar cidden iyi düşünülmemiş onu söyleyebilirim.
Oyunun genel şehir tasarımı kaliteli, detaylı ve keskin. Yani başarılı bir şehir tasarımı koydular ortaya bunu belirtmek lazım.
Ama bu güzel şehrin potansiyelini maalesef hiç kullanmamışlar.
Oyunun %90'ı gambo yani silah müzakerelerinden oluşuyor. Bu kadar büyük bir şehirde o kadar interaksiyon potansiyeli varken bunu hiç kullanmamışlar.
Şöyle diyeyim şehirde birkaç Eskort var ve onlarla sevişebiliyoruz, görevler dışında açık dünyada mevcut etkinlik ve etkileşim bundan ibaret.
Oyunu platinlemek 115 küsür saat sürdü ve sizden oyundaki her şeyi yapmanızı istiyor ve skill levellemek için biraz grind'da istiyor.
Platinlemek vakit alsa da öyle bir zorluğu yok onu belirtebilirim. İlginç olan oyunun Platin oranı %1 Kimse platinlemeye çalışmamış garibim oyunu.
Oyunun performansı beni baya pozitif anlamda şaşırttı. Oyunun çıktığı günlerde iki adım atamazken şimdi bu oyuna göre değerlendirecek olursam az bugla karşılaştım.
Oyunun başlarında beni bir kere oyundan attı ve ondan sonra oyunun sonlarına kadar hiç atmadı ve sona doğru 2-3 defa daha attıktan sonra oyunla el sıkışıp anlaştık.
1,5 sene sonra performans hala kusursuz olmasa bile yeni nesil güncellemesi sayesinde oyunun çoğunu yağ gibi 60fps 4K'da oynadım diyebilirim.
Oyunda açık ara en çok hoşuma giden şey silah tepkimeleri oldu. Adamlar yeni nesil güncellemeyi Dualsense'e muazzam geçirmişler.
Neredeyse her silahın hissiyatı ve tepkimesi kusursuz. Yani şu ana kadar en iyi silah tetik tepkimelerden birine sahip onu diyebilirim.
Oyun zevkini aşırı etkiliyor yani bu kadar iyi tepkimeler olmasaydı çok daha az keyif alırdım oyundan.
Aynı şekilde arabanın tepkimeleri de öyle, pedalları ve yolu adeta elinizde hissediyorsunuz.
Oyun zevkini etkileyen bir diğer faktör de Jhonny Silverhand oldu. Onun yorumları olsun ve bize eşlik etmesi olsun oyun akışına ciddi pozitif etki yaptı.
Yani araba-silah Dualsense tepkimelerini ve Johnny'yi oyundan çıkarsalar benim için oyunun ciddi zevk potansiyeli düşer ve bu kadar keyif almazdım kesinlikle.
Oyunda baya hoşuma giden bazı yan görevler de mevcut.
Hatta en çok hoşuma giden iki görev ''The Hunt'' ve ''They Won't Go When I Go'' oldu. Baya iyi düşünülmüş ve farklı görevler ikiside.
The Hunt'da genç çocukları kaçıran ve onları bir çiftlikte inek gibi ahıra bağlayan bir psikopat ile uğraşıyoruz.
They Won't Go When I Go görevini de spoilerli bir resimle göstereyim.
Şehirde en sevdiğim atmosfer yağmur yağdığı zamanlar. O neon ışıkların yansıması ve araçların ışıklarının yerden yansıması baya hoş duruyor oyunda.
Bir diğer belirtmek istediğim nokta da oyundaki ışıklandırma kalitesi.
Oyunda Sony'nin kullandığı yeni nesil ışıklandırma kalitesine benzer bir ışıklandırma kullanıyorlar ve aşırı kaliteli duruyor.
O ışıklandırma devreye girdiği anda ortamdaki gerçekçilik seviyesi ciddi anlamda yükseliyor.
Böyle açık dünya gta tarzı oyunlarda bir diğer dikkat ettiğim nokta da asfalt texture kalitesi ve yapımcılar Cyberpunk'da buna dikkat etmiş ve başarılı ve kaliteli bir asfalt ortaya koydular.
Oyunun Death Stranding ve Hideo Kojima ayrıntısı da çok iyi. Şirkette adama baya saygı ve sevgi besliyorlar herhalde.
Son olarak oyundaki NPC'lere isim veren çalışana buradan selamlarımı iletmek istiyorum.
Tanıştırayım karşınızda Haydar abla,
Dediğim gibi bu oyun çok daha farklı seviyelerde olabilirdi ama bunu uzun uzadıya tartışmak anlamsız çünkü oyun çıktı bitti ve bundan ders çıkarıp ileriki yapımlara odaklanmak en iyisi.
Bu oyun çıktıktan sonra Witcher 3 ile de çok karşılaştırıldı, hani ikisini karşılaştırmak çok doğru değil ama fikir belirtmek gerekirse evet Witcher 3 çoğu anlamda daha iyiydi.
Cyberpunk 2077'yi 115 saatlik bir maratondan sonra Platinledim.
Bu oyun hakkında aslında pek bir şey yazasım yoktu çünkü şirket içinde yaşananlar yüzünden ve oyununun düzelme süreci hem heves bırakmadı hem söylenen söylendi diye düşünüyorum.
O yüzden uzun bir yazı olmayacak ve oyunun kendisinden daha çok hoşuma giden ve dikkatimi çıkan şeylere değineceğim kısaca.
Yani yapılmış ve gelecek incelemeler kadar detaylı olmayacak.
Öncelikle kısaca genel bir yorum yapacak olursam ve oyunu bir bütün olarak ele aldığımız zaman fena olmayan bir yapım olduğunu söyleyebiliriz ama vaadedilen ve potansiyele baktığımız zaman bunu kesinlikle karşılamıyor. Hele Endgame beklentilerimi hiç karşılamadı. İstediğin kararları ver oyun sana oyunun sonunda sana 4 seçenek sunuyor ve oyun ona göre sonlanıyor.
Ve bazı sonlar cidden iyi düşünülmemiş onu söyleyebilirim.
Oyunun genel şehir tasarımı kaliteli, detaylı ve keskin. Yani başarılı bir şehir tasarımı koydular ortaya bunu belirtmek lazım.
Ama bu güzel şehrin potansiyelini maalesef hiç kullanmamışlar.
Oyunun %90'ı gambo yani silah müzakerelerinden oluşuyor. Bu kadar büyük bir şehirde o kadar interaksiyon potansiyeli varken bunu hiç kullanmamışlar.
Şöyle diyeyim şehirde birkaç sex işçisi var ve onlarla sevişebiliyoruz, görevler dışındaki dünyada mevcut etkinlik ve etkileşim bundan ibaret.
Oyunu platinlemek 115 küsür saat sürdü ve sizden oyundaki her şeyi yapmanızı istiyor ve skill levellemek için biraz grind'da istiyor.
Platinlemek vakit alsa da öyle bir zorluğu yok onu belirtebilirim. İlginç olan oyunun Platin oranı %1 Kimse platinlemeye çalışmamış garibim oyunu.
Oyunun performansı beni baya pozitif anlamda şaşırttı. Oyunun çıktığı günlerde iki adım atamazken şimdi bu oyuna göre değerlendirecek olursam az bugla karşılaştım.
Oyunun başlarında beni bir kere oyundan attı ve ondan sonra oyunun sonlarına kadar hiç atmadı ve oyunun sonlarına doğru 2-3 defa daha attıktan sonra El sıkışıp anlaştık oyunda. 1,5 sene sonra performans hala kusursuz olmasa bile yeni nesil güncellemesi sayesinde oyunun çoğunu yağ gibi 60fps 4K'da oynadım diyebilirim.
Oyunda açık ara en çok hoşuma giden şey silah tepkimeleri oldu. Adamlar yeni nesil güncellemeyi Dualsense'e muazzam geçirmişler.
Neredeyse her silahın hissiyatı ve tepkimesi kusursuz. Yani şu ana kadar en iyi silah tetik tepkimelerden birine sahip onu diyebilirim.
Oyun zevkini aşırı etkiliyor yani bu kadar iyi tepkimeler olmasaydı çok daha az keyif alırdım oyundan. Aynı şekilde arabanın tepkimeleri de öyle, pedalları ve yolu adeta elinizde hissediyorsunuz.
Oyun zevkini etkileyen bir diğer faktör de Jhonny Silverhand oldu. Onun yorumları olsun ve bize eşlik etmesi olsun oyun açısından ciddi pozitif bir etki yaptı bana göre.
Yani araba-silah Dualsense tepkimelerini ve Jhonny'yi oyundan çıkarsalar benim için oyunun ciddi zevk potansiyeli düşer ve bu kadar keyif almazdım kesinlikle.
Oyunda baya hoşuma giden bazı yan görevler de mevcut.
Hatta en çok hoşuma giden iki görev ''The Hunt'' ve ''They Won't Go When I Go'' oldu. Baya iyi düşünülmüş ve farklı görevler ikiside.
The Hunt'da genç çocukları kaçıran ve bir çiftlikte inek gibi bağlayan bir psikopat ile uğraşıyoruz.
They Won't Go When I Go görevini de spoilerli bir resimle göstereyim.
Şehirde en sevdiğim atmosfer yağmur yağdığı zamanlar. O neon ışıkların yansıması ve araçların ışıklarının yerden yansıması baya hoş duruyor oyunda.
Bir diğer belirtmek istediğim nokta da oyundaki ışıklandırma kalitesi.
Oyunda Sony'nin kullandığı yeni nesil ışıklandırma kalitesine benzer bir ışıklandırma kullanıyorlar ve aşırı kaliteli duruyor.
O ışıklandırma devreye girdiği anda ortamdaki gerçekçilik seviyesi ciddi anlamda yükseliyor.
Böyle açık dünya gta tarzı oyunlarda bir diğer dikkat ettiğim nokta da asfalt texture kalitesi ve yapımcılar Cyberpunk'da buna dikkat etmiş ve başarılı ve kaliteli bir asfalt ortaya koydular.
Oyunun Death Stranding ve Hideo Kojima ayrıntısı da çok iyi. Şirkette adama baya saygı ve sevgi besliyorlar herhalde.
Son olarak oyundaki NPC'lere isim veren çalışana buradan selamlarımı iletmek istiyorum.
Tanıştırayım karşınızda Haydar abla,
Dediğim gibi bu oyun çok daha farklı seviyelerde olabilirdi ama bunu uzun uzadıya tartışmak anlamsız çünkü oyun çıktı bitti ve bundan ders çıkarıp ileriki yapımlara odaklanmak en iyisi.
Bu oyun çıktıktan sonra Witcher 3 ile de çok karşılaştırıldı, hani ikisini karşılaştırmak çok doğru değil ama fikir belirtmek gerekirse evet Witcher 3 çoğu anlamda daha iyiydi.
Bu incelemeye yalnızca kalp değil, beğeni, gülme, şaşırma, üzülme ve kızma ifadeleri de atmak isterdim ama uzun uzadıya ifade atmak anlamsız çünkü inceleme okundu bitti ve bundan ders çıkarı- Eline sağlık.
Cyberpunk 2077'yi 115 saatlik bir maratondan sonra Platinledim.
Bu oyun hakkında aslında pek bir şey yazasım yoktu çünkü şirket içinde yaşananlar yüzünden ve oyununun düzelme süreci hem heves bırakmadı hem söylenen söylendi diye düşünüyorum.
O yüzden uzun bir yazı olmayacak ve oyunun kendisinden daha çok hoşuma giden ve dikkatimi çıkan şeylere değineceğim kısaca.
Yani yapılmış ve gelecek incelemeler kadar detaylı olmayacak.
Öncelikle kısaca genel bir yorum yapacak olursam ve oyunu bir bütün olarak ele aldığımız zaman fena olmayan bir yapım olduğunu söyleyebiliriz ama vaadedilen ve potansiyele baktığımız zaman bunu kesinlikle karşılamıyor. Hele Endgame beklentilerimi hiç karşılamadı. İstediğin kararları ver oyun sana oyunun sonunda sana 4 seçenek sunuyor ve oyun ona göre sonlanıyor.
Ve bazı sonlar cidden iyi düşünülmemiş onu söyleyebilirim.
Oyunun genel şehir tasarımı kaliteli, detaylı ve keskin. Yani başarılı bir şehir tasarımı koydular ortaya bunu belirtmek lazım.
Ama bu güzel şehrin potansiyelini maalesef hiç kullanmamışlar.
Oyunun %90'ı gambo yani silah müzakerelerinden oluşuyor. Bu kadar büyük bir şehirde o kadar interaksiyon potansiyeli varken bunu hiç kullanmamışlar.
Şöyle diyeyim şehirde birkaç sex işçisi var ve onlarla sevişebiliyoruz, görevler dışındaki dünyada mevcut etkinlik ve etkileşim bundan ibaret.
Oyunu platinlemek 115 küsür saat sürdü ve sizden oyundaki her şeyi yapmanızı istiyor ve skill levellemek için biraz grind'da istiyor.
Platinlemek vakit alsa da öyle bir zorluğu yok onu belirtebilirim. İlginç olan oyunun Platin oranı %1 Kimse platinlemeye çalışmamış garibim oyunu.
Oyunun performansı beni baya pozitif anlamda şaşırttı. Oyunun çıktığı günlerde iki adım atamazken şimdi bu oyuna göre değerlendirecek olursam az bugla karşılaştım.
Oyunun başlarında beni bir kere oyundan attı ve ondan sonra oyunun sonlarına kadar hiç atmadı ve oyunun sonlarına doğru 2-3 defa daha attıktan sonra El sıkışıp anlaştık oyunda. 1,5 sene sonra performans hala kusursuz olmasa bile yeni nesil güncellemesi sayesinde oyunun çoğunu yağ gibi 60fps 4K'da oynadım diyebilirim.
Oyunda açık ara en çok hoşuma giden şey silah tepkimeleri oldu. Adamlar yeni nesil güncellemeyi Dualsense'e muazzam geçirmişler.
Neredeyse her silahın hissiyatı ve tepkimesi kusursuz. Yani şu ana kadar en iyi silah tetik tepkimelerden birine sahip onu diyebilirim.
Oyun zevkini aşırı etkiliyor yani bu kadar iyi tepkimeler olmasaydı çok daha az keyif alırdım oyundan. Aynı şekilde arabanın tepkimeleri de öyle, pedalları ve yolu adeta elinizde hissediyorsunuz.
Oyun zevkini etkileyen bir diğer faktör de Jhonny Silverhand oldu. Onun yorumları olsun ve bize eşlik etmesi olsun oyun açısından ciddi pozitif bir etki yaptı bana göre.
Yani araba-silah Dualsense tepkimelerini ve Jhonny'yi oyundan çıkarsalar benim için oyunun ciddi zevk potansiyeli düşer ve bu kadar keyif almazdım kesinlikle.
Oyunda baya hoşuma giden bazı yan görevler de mevcut.
Hatta en çok hoşuma giden iki görev ''The Hunt'' ve ''They Won't Go When I Go'' oldu. Baya iyi düşünülmüş ve farklı görevler ikiside.
The Hunt'da genç çocukları kaçıran ve onları bir çiftlikte inek gibi ahıra bağlayan bir psikopat ile uğraşıyoruz.
They Won't Go When I Go görevini de spoilerli bir resimle göstereyim.
Şehirde en sevdiğim atmosfer yağmur yağdığı zamanlar. O neon ışıkların yansıması ve araçların ışıklarının yerden yansıması baya hoş duruyor oyunda.
Bir diğer belirtmek istediğim nokta da oyundaki ışıklandırma kalitesi.
Oyunda Sony'nin kullandığı yeni nesil ışıklandırma kalitesine benzer bir ışıklandırma kullanıyorlar ve aşırı kaliteli duruyor.
O ışıklandırma devreye girdiği anda ortamdaki gerçekçilik seviyesi ciddi anlamda yükseliyor.
Böyle açık dünya gta tarzı oyunlarda bir diğer dikkat ettiğim nokta da asfalt texture kalitesi ve yapımcılar Cyberpunk'da buna dikkat etmiş ve başarılı ve kaliteli bir asfalt ortaya koydular.
Oyunun Death Stranding ve Hideo Kojima ayrıntısı da çok iyi. Şirkette adama baya saygı ve sevgi besliyorlar herhalde.
Son olarak oyundaki NPC'lere isim veren çalışana buradan selamlarımı iletmek istiyorum.
Tanıştırayım karşınızda Haydar abla,
Dediğim gibi bu oyun çok daha farklı seviyelerde olabilirdi ama bunu uzun uzadıya tartışmak anlamsız çünkü oyun çıktı bitti ve bundan ders çıkarıp ileriki yapımlara odaklanmak en iyisi.
Bu oyun çıktıktan sonra Witcher 3 ile de çok karşılaştırıldı, hani ikisini karşılaştırmak çok doğru değil ama fikir belirtmek gerekirse evet Witcher 3 çoğu anlamda daha iyiydi.
Eline sağlık çok güzel inceleme.İncelemenin ana fikrinde de dediğin gibi çok büyük bir potansiyel harcanmış.Oyun kesinlikle kötü değil ama oyunun sahip olduğu dünya ile yapılabilecek okadar çok şey var ki üzülüyor insan.Ben ilk çıktığında bitirmistim ama şimdi senin gibi 100 lemesem bile daha ayrıntılı oynamak için yarın baslayacaktım bu inceleme iyi geldi.