Şu sahnede Pala'nın mevzu ile ilgili bir ifadesi var dikkat buyurunuz:
İplikçi'nin dokunulmazlığı parasını işlettiklerinden geliyor. Çakır ve Polat dışındaki mafyatik unsurlar zaten doğrudan konseyin emri altında. Adama dokunup parasını işlettiklerini karşısına almak istemiyor kimse. İplikçi de karakteri gereği cimri adam zaten, boş yere koruma parası verme istemiyor fazladan. Çakır da sehemden ötürü Laz Ziya'dan aldığı desturla işi ileriye götürebiliyor.
Şevko Polat'ı yalvartarak, acı çektirerek öldürmek istiyor zaten. Çakır'ı üstüne çekmek istediğini ifade eden arkadaşlar haklı. Öldürüp elimde diyebilir ama Çakır'da sesini duyayım sağ mı ölü mü diye sorabilir. Çakır Şevko'ya giderken polis tarafından alıkonuluyor ve Şevko'da vazgeçtim seni bir kaşık suda boğacağım diyerek işkence yoluna gidiyor. Keyfi bir hareket, gayet olabilir bir hamle.
Adamın düşüncesini yansıtmalarının dizi açısından olumlu bir yanı olacağını sanmıyorum. Kaldı ki Polat Alemdar sıfatı yeni yaratılmış bir yüz değil. Ali Candan ameliyat sonrası o yüze sahip oluyor. Gerçek yeğeni de olabilir. Saçmalık arayacaksam operasyon açısından bu kadar kusursuz bir hikayeyi bulup operasyona uydurmalarını öne sürerim ben. Polat'ın kağıt üstündeki hikayesi, canlı tanık olmaması, hikayedeki Leyla karakteriyle Aslan Akbey'in kardeşinin hikayesinin uyumu falan aşırı zorlama diye eleştirmek daha makul. Hatta şu hapşırma olayı.
Ekrana yansıması derken Aslan'ın ekranına yansımasını mı kastediyorsun? Bana da saçma geldi. Hani ölümlerini öğrenmesi normal ama sanki bir ölüm listesi tutuyormuş gibi hazırda bekletmesi garip gerçekten.
Polat'ın kaçak duruma düşmesi, Aslan Akbey'in yardımıyla cinayetin olayı devlet açısından başka yönlere çevrilmesi ve savcının Polat'a "devlet istese seni içeri sokacak ayrıntıyı şu dosyanın satırları arasında bulur ama devlet isterse..." demesi benim açımdan konuyu kapatmaya yetiyor. Devlet müdahalesi bariz ve dönemin şartlarında gayet olası.
Bak işte bu konuda haklılık payın var. Bana da garip geldi ama örgütün ne zaman kurulduğu, yapısının nasıl şekillendiği ve eğitim imkanlarının nelerle sınırlı olduğunu bilmiyoruz. Olması beklenen tüm ajanlarına aynı temel eğitimleri sunması olur elbette ama Ali Candan ve Zülfü Yüksel'in şartlarını kıyaslayınca haklılık payı bırakıyorum. Birisi düşmanın çocuğu ve İsviçre çakısı gibi yetiştirilmek üzere kaçırılmış bir karakter ve diğeri yetimhaneden bölgede görevlendirilmek için sanki hızlandırılmış eğitim programına sokulmuş bir karakter gibi. Öldü gösterip yurttan alıyorlar ve bir aşiretin içine arazi eğitimine sokuyorlar Zülfü'yü. Aşiret işlerinden kalan boş zamanlarında gel KGT eğitimi yapalım deme imkanları olmayabilir. Zaten kısa bir intibak eğitimi sonrası Peşmerge olarak görevlendiriliyor. Mevzuyu daha da öteye götürüyorum, Zülfü Yüksel'i KGT'nin 2. adamı yapan şeyin bu imkansızlıklara rağmen gösterdiği başarılar olabilir. Ucu açık bir mevzu.
Bu adamlar güçlerinin çevreye saldığı korkudan dolayı kendilerini dokunulmaz zannediyor. Testere'nin evine kolayca girebilmeleri bana da senaryo açığı gibi geldi ama Nizamettin olayında konsey falan kalmamış ve adamın asıl olayı göze batmamak olduğu için orduyla gezmemesi normal. Sadece yakın koruması ve uzak takip koruması mevcut. Evinde işinde anlaşılır deliller barındırmayan bir adam için buraları korumak ne kadar önemli bilemiyorum. Zaten evinin basılmasını da medya sayesinde kendi lehine kullandı. Çekimlerden ötürü gariplikler oluyor sahne hataları falan ama bütüne bakınca potada eriyip takılmaya gerek olmayan şeyler.