(ﺍﺫﻋﺎﻥ) i. (Ar. ẕe‘an “boyun eğmek, kabullenmek”ten iẕ‘ān)
1. Anlayış, kavrayış, ferâset: Çok mudur ey çeşm-i fettân ol kadar iz’an bize (Şeyhülislâm Yahyâ). O çocukluk hâlimle, iz’ânımla birdenbire fırladım (Ahmet Râsim). Nerîman’ın hazırcevaplığı, iz’ânı, akıl ve zekâsı, yalnız o hânede değil o mahallede bile şâyi oldu (Hüseyin R. Gürpınar).
2. eski. İtâat, inkıyat: “Fermân-ı vâcibü’l-iz’an: İtâat edilmesi gerekli olan emir.”
ѻ İz’an dedikçe uzanmış: Anlayışsız, saygısız kimseler için kullanılır, bir türlü anlayışlı ve saygılı olamıyor.
ÎZ’ANLI
sıf. Anlayışlı, ferâsetli.
İZ’ANSIZ
sıf. Anlayışsız, ferâsetsiz.
İZ’ANSIZLIK
i.
1. İz’ansız olma durumu.
2. İz’ansızca davranış.