Askere katılmak isteyen fakat uygun görülmeyen Steve Rogers, umudunu bir takım deneylere bağlamıştır. Captain Amerika adlı bu gizli deney sonunda başarılı olacak ve Steve Rogers artık Amerika’nın en güçlü ve yenilmez kahramanı olacaktır.
John Murdock, bir sabah nasıl geldiğini bilmediği yabancı bir otel odasında uyanır ve vahşice işlenmiş cinayetlerin katili olarak arandığını fark eder. Hafızasını kaybetmiş olduğu için cinayetleri işleyip işlemediğini dahi hatırlıyamamaktadır.Dedektif Burmstead tarafından aranan Murdock, gerçekte kim olduğunu öğrenmek ve karşılaştığı bu korkunç bilmeceyi çözmek için büyük bir mücadeleye başlar.
Kısa sürede de çözüme ulaşır ve bir gün yeraltında yaşayan garip canlılarla karşılaşır. The Strangers olarak tanımlanan, zamanı durdurma ve dünyanın fiziksel yapısını değiştirme gücüne sahip olan bu yaratıklar, direkt olarak insan beynine hakim olabilmekte ve olayları istedikleri şekilde yönlendirebilmektedirler. Bu yaratıkların bir şekilde yokedilmesi gerekmektedir ve bunu yapabilecek tek kişi de Murdock'tur.
Esrarengiz Dr. Schreber'in yardımıyla bir adım ileri giderek çocukluğundan ve karısı Emma ile ilgili anılardan birşeyler hatırlamaya başlayan Murdock, bu anılar sayesinde suçlandığı cinayetlerle ilgili kendisine yardımcı olacak bir takım ipuçları elde etmeyi başarır.
Çok kaliteli ve güzel bir bilim kurgu izlemenizi öneririm.
Amerikan İç Savaşı’dan 2 sene öncesinde, Güney bölgesinde geçen film Köle Django’nun Alman asıllı ödül avcısı Dr. King Schultz ile yolunun kesişmesiyle başlıyor. Django, eski efendisini ölü ya da diri ele geçirmek isteyen Schultz ile anlaşmaya varır ve özgürlüğü karşısında Brittle kardeşleri kendisine getirme sözü verir. Görev başarıyla tamamlanır ama ikilinin yolları ayrılmaz Schultz ve Django beraber Güney’in en çok aranan suçlularının peşine düşerler… ‘Avlanma’ hünerini her geçen gün geliştiren Django’nun artık tek bir hedefi vardır: köle ticareti yüzünden kaybettiği eşi Broomhilda’yı bulmak ve onu kurtarmak... Bu hedef onları kötü şöhretli “Candyland” çiftliğine ve çiftliğin sahibi olan Calvin Candie’ye götürecektir…
Christoph Waltz'ın oyuculuğu haricinde koca bir hayal kırıklığı.
Benim de beklentilerimin altında bir filmdi ancak Inglourious Basterds'in Christoph Waltz'ın zirve noktası olduğunu ve bir daha o kadar iyi bir performansla karşımıza çıkmayacağını düşünürken Django'daki oyunculuğunu daha bile başarılı buldum. Buna ek olarak Samuel L. Jackson'ın da yabana atılamayacak bir performansı vardı, ama maalesef bu yıl 'En İyi Yardımcı Oyuncu' kategorisindeki tüm adaylar çok başarılıydı. Bu sebeple Django'ya iki adaylık çıkmadı. Bir de Tarantino bu filmle Türkiye'de acayip sükse yaptı, en azından çevremde gözlemlediğim kadarıyla böyle oldu. Geçen yıla kadar ismini duymamış herkes Tarantinocu şimdilerde .
Benim de beklentilerimin altında bir filmdi ancak Inglourious Basterds'in Christoph Waltz'ın zirve noktası olduğunu ve bir daha o kadar iyi bir performansla karşımıza çıkmayacağını düşünürken Django'daki oyunculuğunu daha bile başarılı buldum. Buna ek olarak Samuel L. Jackson'ın da yabana atılamayacak bir performansı vardı, ama maalesef bu yıl 'En İyi Yardımcı Oyuncu' kategorisindeki tüm adaylar çok başarılıydı. Bu sebeple Django'ya iki adaylık çıkmadı. Bir de Tarantino bu filmle Türkiye'de acayip sükse yaptı, en azından çevremde gözlemlediğim kadarıyla böyle oldu. Geçen yıla kadar ismini duymamış herkes Tarantinocu şimdilerde .
Tarantino filmi olduğundan beklentilerim yüksekti. Filmin başında o tadı aldım, ancak sonraları klasik Amerikan filmlerine döndü. Klişeler aldı başını yürüdü. Politik mesajlar ve eleştiriler yerindeydi, ama ben bunları izlemek için açmamıştım filmi. O yüzden pek beğenmedim.
Tarantino filmi olduğundan beklentilerim yüksekti. Filmin başında o tadı aldım, ancak sonraları klasik Amerikan filmlerine döndü. Klişeler aldı başını yürüdü. Politik mesajlar ve eleştiriler yerindeydi, ama ben bunları izlemek için açmamıştım filmi. O yüzden pek beğenmedim.
Tarantino'nun filmlerine genel bir bakış attığımızda hepsinin hikayesinin üstün zeka ürünü olarak benzersiz yazıldığını görüyoruz. Ama Django son derece klişeydi. O tadı verememesini bir diğer sebebi de karakter sıkıntısı çeken bir film olması bence. Tarantino filmlerinde genellikle filmi sırtlayanlar orijinal karakterler oluyor bana göre. Django Unchained'de ise Dr. King Schultz (Christoph Waltz) ve Stephen (Samuel L. Jackson) dışında böyle karakterler yoktu. Di Caprio'nun karakteri beklenenin altında kalmıştı ve Django (Jamie Foxx) ise hiçbir sevilesi yanı olmayan düz bir ana karakterdi.
Redline, beş yılda bir yapılan nerede yapılacağı yarıştan biraz öncesine kadar açıklanmayan evrendeki en büyük ve en ölümcül araba yarışıdır. Yarışın "bitiş çizgisine ilk varan kazanır" kuralından başka hiçbir kuralı yoktur. Bu seferki yarış, Roboworld'de yapılacaktır ve Roboworld yarışın yapılmasına karşı çıkmaktadır.
JP diğerlerinin aksine yarışta silah kullanımına karşı olan ender insanlardan biridir. Sonoshee McLaren ise yetenekli ve kazanma hırsıyla yanıp tutuşan bir yarışçıdır. Roboworld ordusunun gölgesinde bu ikisi nasıl bir yarış sergileyecek acaba?
Şimdiye kadar izlediğim en kaliteli, en güzel, en iyi kurguya sahip anime filmi.
Kurt sürüsünün Bangkok'u birbirine kattığı o meşhur gecenin üzerinden iki sene geçmiştir. Phil, Stu ve Doug evlerinde kendi hallerinde, dertsiz ve 'olaysız' biçimde yaşamaktadırlar. Eski dosyalar kapanmış, dövmeler lazer ışınlarına teslim edilmiştir. Bela paratoneri Leslie Chow ise Tayland’da bir hapisanededir. Sürünün 3 erkeği neredeyse normal bir hayat sürerken, pek tabii Alan bu durumdan hiç memnun değildir.
Belalı gecelerden sonra Alan ilaçlarını almayı bırakmış ve kendisini doğasına bırakmıştır ki bu Alan için, sınırsız, sağduyusuz, filtresiz bir haya demektir! Kişisel bir krizin ortasına düşen kahramanımız en sonunda yardım almaya karar verir ama en önemli sorumluluk en iyi 3 dostunun omuzundadır!
Hangover film serisinin üçüncüsü ve sonuncusu olan filmde bu sefer düğün ya da bekarlığa veda partisi yok. Filmin yönetmenliğini yine Todd Phillips üstlenirken, "Wolfpack" yine tabii ki Bradley Cooper, Ed Helms, Justin Bartha ve Zach Galifianakis'ten oluşuyor.
[YOUTUBE]NKE-RXR_XIs[/YOUTUBE]
Geçen seneden beri beklediğim film. Yine gülmekten karnıma ağrılar girdi izlerken. Özellikle Alan ve Phil'in çatıdan inmeye çalıştıkları sahne. ^^ En az birinci filmde güldüğüm kadar güldüm. Ama bir yandan da serinin son filmi olmasına üzüldüm. Gerçi başka konu bulamazlardı, Alan da gitti.
Gidip gitmeme konusunda kararsız olanlar kesinlikle gitsin. Çok komikti.
Ve gidecekler için; son sahnede film bitişinde çıkan isimlerin olduğu ekran gelince salondan çıkmayın, yaklaşık 30 saniye sonra devam ediyor.
Tarantino filmi olduğundan beklentilerim yüksekti. Filmin başında o tadı aldım, ancak sonraları klasik Amerikan filmlerine döndü. Klişeler aldı başını yürüdü. Politik mesajlar ve eleştiriler yerindeydi, ama ben bunları izlemek için açmamıştım filmi. O yüzden pek beğenmedim.
Vermek istediği mesajı veremedi yada vermek istediği mesajı yanlış verdi.
Kölelik sistemini iyi yansıtmış fakat bir zencinin,beyazlardan intikam alarak kurtuluşa ulaşması doğru yol mudur ?
Diye düşündürmedi değil.
Filmin sonunu pek beğenmedim.
Matz ve Colin Wilson'ın aynı isimli çizgi-romanından uyarlanan filmde, Sylvester Stallone Jimmy Bobo isimli bir kiralık katili canlandırıyor, New York Polis Departmanı'ndan genç bir dedektifle birlikte tehlikeli bir soruşturmanın içinde kalan ikili, ortak bir amaç uğruna bir ölüm kalım savaşına gireceklerdir. Bu alışılmadık birliktelikte önlerine ne çıkarsa yıkılacak ve intikam için her şey feda edilecektir.
Sylvester Stallone'u tanıyanlar az çok bilir bu adamın filmlerinde çok ahım şahım konu yoktur ve saf aksiyon vardır. Bu filmde aynen öyle işte. Aksiyonu sevdiğim için ve İnception tarzı karışık konulu filmleri anlayamadığım için ( ) bu film çok hoşuma gitti ama "Amerikalının biri önüne geleni vura vura, mermisi bittiğinde de yumruklaya yumruklaya gidiyo" tarzı filmleri sevmeyenleri ve konu arayanları çok tatmin etmez.