Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

İzlediğiniz Son Film

Iron Man

American History X



Derek Vinyard, babası zenciler tarafından öldürülen bir Neo-Nazi'dir. Bir gün arabasını soymaya çalışan üç zenciyi acımasızca öldürür ve tutuklanarak hapise gönderilir. Derek, hapiste kaldığı sürede ırkçı düşüncelerini sorgulamaya başlar ve iyilikle kötülüğün her ırkın içinde varolduğunu farkeder. Kardeşi Danny de ırkçı fikirler taşımaktadır ve yaşadıklarından ders alan Derek, hapisten çıkınca Danny'ye doğru yolu göstermeye çalışacaktır.

Son zamanlarda izlediğim en iyi filmdi.Bir Edward Norton klasiğide denebilir.Daha önce neden izlemedim diye pişman oldum adeta.Hayatta neftret ettiğim bir konu olan ırkçılığın bu kadar güzel ele alınması filmin en iyi yönü bence.
Ayrıca siyah beyaz sahnelerle ırkçılığa mükemmel bir gönderme yapılmış.
 
On the Waterfront



On the Waterfront, (Rıhtımlar Üzerinde) Oscar ödülü kazanmış 1954 yapımı bir Amerikan filmidir. Filmin senaryosu Budd Schulberg tarafından yazılmış ve Elia Kazan tarafından yönetilmiştir. Baş rollerinde Marlon Brando, Eva Marie Saint, Rod Steiger, Karl Malden ve Lee J. Cobb. Film müzikleri Leonard Bernstein tarafından bestelenmiştir. Film işçi sınıfının organize olmasıyla gelişen sosyal konuları ele almaktadır. New York Sun muhabiri Malcolm Johnson tarafından yazılan bir dizi öykü temel alınmıştır.

Filmin hikayesi, gerçek ve sosyal durumlara değiniyor ki zaten ödüllendirilmiş. Çok iyi çekilmiş sahneler var ve 'editing' denen işi iyi yaptıklarını izleyenler anlayabilir, merak uyandırıcı mevzular söz konusu. "Baba" ise resmen oyunculuk dersi vermiş.
 
Men in Black 3



Halktan gizlenen bir hükümet bürosu… Ajan K ve onun işe aldığı ‘amatör’ Ajan J, dünyaya diğer gezegenlerden gelen misafirlerin hayatını gözleyen iki kişidir. Ellerinde hafıza silme cihazları ya da lazerli tabancalar gibi üstün teknolojiler bulunan ekibin ön plandaki iki üyesi olan ‘siyah giyen adamlar’, dünyamızı dünya dışından gelme ihtimali olan terörist saldırılara karşı koruma amacındadırlar. Kendi boylarını aşacak bir işle karşılaştıklarında ise ne yapacaklarını şaşıracaklardır. Barry Levinson’ın Will Smith ve Tommy Lee Jones gibi çok sevilen iki aktörü yanına alarak çevirdiği Men in Black, gösterildiği sene olan 1999’da fazlaca ilgi çekmişti.

Bence ilk iki filminden daha güzeldi. Özellikle sonunu çok beğendim. İzlemenizi tavsiye ederim.:ühü:
 

L!m!4s

My Name Is Khan



Rızvan Khan (Shahrukh Khan) küçüklüğünü annesiyle (Zarina Vahab) ıssız bir yerde geçiren bir müslümandır. Annesi öldükten sonra Amerika'ya küçük kardeşinin yanına gider. Orada tanıştığı ve aşık olduğu Mandira (Kajol) adında dul ve Hindu bir kadın ile evlenir. Rızvan Khan aynı zamanda da Asperger sendromu hastasıdır. Bu hastalık Otizm rahatsızlığının bir çeşididir ve ömür boyu süren, sosyal etkileşime ve iletişime zarar veren, sınırlı ve tekrarlanan davranışlara yol açan beynin gelişimini engelleyen bir rahatsızlıktır. 11 Eylül saldırılarından sonra Mandira'nın oğlu raşist kesimler tarafından döverek öldürülür. Öldürülme sebebi annesi evlendikten sonra Khan soyadını almış olmalarıdır. Bunun üzerine Mandira Rizvan'i terk eder. Rizvan ne zaman geri gelebileceğini sorunca, Mandira ona Amerika Birleşik Devletleri başkanına gidip, adının Khan olduğunu ama bir terörist olmadığını açıklamasını ve ondan sonra geri gelmesini söyler. Rizvan hastalığı dolayısıyla bunu ciddiye alır ve yolculuğuna başlar. Başkan ile buluşmadan geri dönmeyecektir ve ona diyecektir ki: "Sayın Başkan, benim adım Khan ve ben bir terörist değilim."

filmi şiddetle tavsiye ediyorum
cok mukemmel bir filmin izleyin siz de bana hak verirsiniz
 
Madagascar 3: Europe's Most Wanted



Geri dönüyorlar! Aslan Alex, Zebra Marty, Zürafa Melma ve su aygırı Gloria gene ortalığı birbirine katacaklar. Polise yakalanmadan evleri New York'a geri dönebilmek için çareyi gezici bir sirkin gösteri ekibine katılmakta bulurlar. Alex'in amacı mümkün mertebe fark edilmeden eve dönmekken, bu ekiple işi oldukça zordur. Avrupa turnesi şüphesiz ki oldukça renkli geçecektir!

Gerçekten de diğer 2 filminin peşinden harika bir senaryo ile devam etmişler. Film'in çoğu sahnesi beni güldürmeyi başardı. Özellikle de o avcıdan kaçtıkları sahne süperdi :D Kesinlikle sinemada izlenmeli.
 
Vertigo



San Francisco polislerinden Dedektif Scottie Ferguson (James Stewart) bir suçluyu kovalarken damdan düşen ortağını kurtaramaz ve kendisinde yükseklik korkusu başlar. Polisliği bırakan ve özel dedektif olan Scottie'yi, eski okul arkadaşı Gavin Elster karısını takip etmesi için tutar. Scottie, genç kadının peşinden San Francisco'ya döner. Arkadaşının anlattıklarına göre eşi bazen sanki içine kapanıyor, alışık olmadık davranışlar sergiliyordur. Scottie arkadaşının karısı Madeleine'i (Kim Novak) izlemeye başlar. Gerçekten de kadın garip davranmakta, bir resim müzesindeki özel bir resim önünde, resme bakarak saatlerini geçirmektedir. Dedektif resimdeki kişinin geçen yüzyılda yaşayan bir asilzade kadın olduğunu öğrenir. Madeleine ise tamamen bu kadını kendine örnek almakta onun gibi giyinmekte, onun gibi olmaya çalışmaktadır, hatta onun yaptığı gibi intihar etmek istemektedir! Scottie olaylara derinlemesine inince kendi akıl sağlığı da bozulmaya başlar.

Klasik bir Hitcock filmi. Zamanına göre anlatılmak isteneni gayet iyi aktarmış. Filmin 2 kırılma noktası var. O noktalardan sonra konu çok farklı bir yöne kayıyor. Tavsiye ederim.
 
Ran



Yaşlı savaş lordu krallığını üç ayrı kalede yaşayacak üç oğlunun arasında paylaştırmaya karar verir. Yaşça büyük iki kardeş bu durumdan oldukça memnundur. Ancak en küçük oğlu babasının çıldırdığını düşünmekte ve iki ağabeyinin çok geçmeden birbirleri ile savaşmaya başlayacaklarını düşünmektedr. Bu tahmini çok geçmeden gerçeğe dönüşecektir.

İnsan doğasını çok iyi özümsemiş ve detaylara önem veren bir yönetmen. Filmin hikayesinin Shakespeare 'in bir eserinden esinlenildiğini okumuştum. Savaş sahneleri ve özellikle kostümler filmin yakın bir zamanda çekildiği izlenimi verdi bana. Tavsiye ederim.
 
The Gods Must Be Crazy



Xi ve kabilesi medeniyetten bihaber, batı kültürüne zıt ütopik yaşamlarını sürdürürler ta ki bir uçaktan atılan Coca-Cola şişesiyle karşılaşana kadar. Coca-Cola şişesinin Tanrı tarafından gökyüzünden onlara gönderildiğine inanırlar. O ana kadar alet edavat olarak hayvan kemiği ve ağaç dallarını kullanmakta olan kabile üyeleri Coca-Cola şişesini günlük işlerinde kullanmaya başlarlar. Ancak bir süre sonra şişeyi aralarında paylaşamaz raddeye gelirler. İlk başta Tanrı'nın nimeti olarak gördükleri bu şişe zaman içinde kabile mensupları arasında geçimsizlik, kıskançlık ve nefret gibi daha önce hiç tatmadıkları negatif duygularla karşılaşmalarına neden olur. Tek dişi kalmış canavarı, medeniyeti simgeleyen Coca-Cola şişesi daha önce hiç yüzyüze gelmedikleri bu negatif duyguları tatmalarına neden olur. Bu durum karşısında Xi dehşete kapılır ve şişeyi kaptığı gibi dünyanın öbür ucuna doğru uzun bir yolculuğa çıkar. Amacı dünyanın kenarına vardığında şişeyi aşağıya atmak ve ondan ilelebet kurtulmaktır. Ancak bu yolculuğu sırasında Xi'yi birçok sürpriz beklemektedir.

Tam bir modern toplum eleştirisi. Mükemmel bir belgesel. Çocukken izlediğimde filmde verilen alt metinleri anlamamış, sadece gülüp geçmiştim. Şimdi ise sadece bir komedi filmi olmadığının farkındayım. Filmi doldurması için konulmuş gibi görünen komünist militan Sam Boga'nın bile seyirciyer verdiği bir mesaj var. İzlemediyseniz, kaçırmayın derim.
 
The Last Castle



Rütbeli bir generalin işlediği bir suç yüzünden askeri mahkemece hapis cezası ile yargılanır. Hepishanede tek tük arkadaş edinmeye başlayan General mahkumları dize getirerek toplu halde haraket etmelerini sağlar ve eskiden kale olan ve şuanda cezaevi olarak kullanılan hapishaneyi ele geçirerek hapishane yönetimini ve askerleri ufak ama etkili bir operasyonla kovarlar...

Hapishane filmleri veya dizilerini çok severim.Bu film de tam bana göreydi.Tavsiye ederim.
 
Underworld: Awakening



Hapisten kurtulmayı başaran Selene, kendisini Vampirler'in ve Lycanlar'ın varlığını keşfeden insanların yaşadığı yeni bir dünyada bulur ve iki ölümsüz türün arasındaki savaş kaldığı yerden alevlenerek büyür...
2003 yılında başlayan ve vampir-kurtadam furyasının en başarılı yapımlarından biri olan Karanlıklar Ülkesi (Underworld), serinin dördüncü filmiyle geri dönüyor. Bu sefer Selene'nin intikamı çok daha acı olacağa benziyor...

Artık benim gözümde eski popülerliğini yitiren, klasikleşmeye başlayan Kurtadam ve Vampirlerin savaşını anlatan bir seri filmi. Ancak bu filmde serinin genelinden farklı olarak kurtadam kadar güçlü ve vampir gibi kan ile beslenen bir kız anlatılıyor. İzlemenizi tavsiye ederim. 7/10.
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 3)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık