İzlediğiniz Son Film

Genel konusu klişe bir uzay filmi olsa da güzel ama kurgunun ve senaryonun işlenişi çok kötü. Bir Netflix filmi için güzel diyebileceğim grafiklere sahip. Ana karakterin kasıntı ve küçük emrah bakışları rahatsız edici. Diğer karakterler için doğru kast seçilmiş ama ana karakterin hakkı Sofia Boutella değildi. Kim daha iyi giderdi bilmiyorum ama Sofia'nın gitmediğine eminim.

Charlie Hunnam harcanmış. İyi oyuncuya bu kadar boş diyalog yazılmaz. Aynı şekilde Djimon Hounsou'ya yazılan rol de boş kalmış. Kanlı Elmastan beri beğendiğim bir oyuncu ama düzgün bir rol alamadı hiç. Böyle general falan deyince daha iyi yazılmış bir rol bekliyordum açıkçası.

Özetle genel olarak karakter hikayeleri eksik kalmış. Random karakterler toplanmış bir ekip olmuş gibi. Dövüş kareografileri başarısız ve Zack Snyder de bunun farkında olacak ki bu başarısızlığı sürekli ağır çekim kullanarak örtmeye çalışmış. Ha bir nebze örtmeyi başarmış ama bu sefer de ağır çekimleri normal hıza çeksen filmin süresi %20-30 kısalacak hale gelmiş.

4/10 . Görsel efektler ve robotun hatırına bunu veriyorum. Yoksa 3/10.

Louis Cypher adlı gizemli bir müşteri (Robert De Niro), özel dedektif Harry Angel’dan (Mickey Rourke) bir adamı bulmasını ister. Verilen ipuçlarını değerlendiren Angel, hedefine doğru ilerledikçe bir takım doğaüstü olaylarla karşılaşır. Dahası, aranan kişiye dair bilgi aldığı herkes vahşice katledilmektedir. Polisin suçu kendi üzerine atmasından korkan Angel, herşeye rağmen görevini yerine getirmeye çalışır... Ta ki...

(Alıntıdır)





Patronu arayıp, tek çalışanı olduğu marketi pazar günü de açması gerektiğini söyleyene dek, Dante Hicks sıradan bir tatil günü planlamaktadır. Öğlen 2’de arkadaşlarıyla oynayacağı Hockey maçı tehlikeye girmiş ve kız arkadaşı tarafından sürekli okula dönmesi için beyni bulandırılırken şimdi de eski kız arkadaşı Caitlin’in evleneceği haberi yayılır.

Yandaki videocu ise Dante’nin kadim dostu sarkastik Randall’a emanettir. Randall işe sürekli geç gelir, marketi sömürür, müşterilerle kavga çıkarır ve Dante’nin başını devamlı surette belaya sokar.

(Alıntıdır)





Ucuz Roman'da Honey Bunny ve Pumpkin, hayatlarına biraz hareket katmak isteyen genç ve birbirine aşık bir çift küçük soyguncudur. Öteyandan, iki kaşarlanmış gangster, Vincent Vega ve Jules, günlük işlerinden biri olarak, patronlarına ödemeyi geciktiren bir kaç sahetekar genci vurmaya giderler. Vincent patronun güzel ve genç karısına bebek bakıcılığı yapmakla da görevlendirilirken ortağı suç yaşamına son vermeye karar verir. Cesur bir boksör ise para karşılığı hile yapmayı reddederek şehirden kaçar. Kader bu aykırı tipleri muhteşem bir şekilde bir araya getirecek, yollarını kesiştirecektir.

(Alıntıdır)

3/10

Hem kendi sinemasıyla, hem de Amerikan tarihiyle bu şekilde yüzleşebilmesi gerçekten kıymetli. İzleyiciden hem katharsisi hem de merak duygusunu çekip, konumlandırdığı nokta inanılmaz.

John Wick 4'ü izledim dün. Sonu mantıklıydı ama yine de insan biraz farklı bitmesini bekliyor. Gösterime gireli bu kadar zaman geçtiği halde spoiler yemediğimi şimdi fark ettim, ilginç.

Ghostbusters:After life tamam dünyayı yeniden kurmak istiyorsunuz,hatta ilk 2 filmi çeken yönetmenin oğlu filmi çekiyorda,
abi neden 1982 filminin aynı düşman ve konusunu koyuyorsunuz.gidin extreme ghostbusters izleyin ve oradan konu üstünden yürüyün.
proton çantaları 12 yaşında veletler nasıl taşıyabiliyor lan yuhhh 5/10

The Hurt Locker (2008)

Güzel propaganda.

The Peanut Butter Falcon (2019)

Filmin ismini hayallerinin peşinde diye çeviren vatanda... Neyse.
Filmi izlerken hüngür hüngür ağladım trende. Çok hassas bir dönemime denk geldi. Ben de hemen hemen aynı şeyleri yaşıyorum Tyler ile. Kafama da bir tane levye yedim açıkçası. İkincisini yemek için uğraşıyorum resmen.
He, hayat bana bir Eleanor verdi mi? Yok. Eleanor'suz Tylerlık yapmanın zorluğunu bi ben bilirim yani...

Terrifier yerine bi harf hatasıyla Terrified izledim.
Film gerçekten kötüydü. 1.5 saat duvara bakın daha anlamlı geçer.

Orson Welles'in, Le Procès (Kafka - Dava) uyarlaması, George Orvıl - 1984 gibi eserlerden esintiler taşıyan bir filmdi.

Distopyaları harmanlayıp ortaya kabus gibi bir film çıkarmış, başarılıydı.





Günümüzden çok uzak bir gelecekte geçen film insanoğlunun distopik sonlarından birini ele alıyor. Son derece fütüristik ve karanlık bir atmosfere evrilen bu dünyada yaşayan insanlardan biri olan Sam Lowrey, sıradan bir devlet memuru. Fazlasıyla bunaldığı işinden ve teknolojinin ta kendisinden kaçmasının tek yolu ise hayal ve rüyalarına sığınmak. Rüyalarında her daim kendisini bekleyen figür, tanımasa da kurtardığı gizemli bir kadındır. Sam'i rüyalarındaki kadına yaklaştıran şey terörist olmakla suçlanan Jill Layton isimli kadın olur.

(Alıntıdır)

Kurosawa'nın Raşamon'unu andıran tanıdık kurgusunun yanında tanıdık bir ahlaki çatışma etrafında işleniyor film. Filmin ilk yarısında karakterlerle olan ilişkiniz ikinci yarısında başka bir yapıya bürünmüş oluyor, zaten yönetmenin derdinin de bu olduğu filmi bitirirken anlıyorsunuz. İzleyin!