Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

Film İzleme Kulübü (Kapanmıştır)

Tamam mı, devam mı?


  • Kullanılan toplam oy
    53
Filmi izledim. Benden önce izleyenlerin yorumlarını okumak için baya dolandım 26 sayfada. Bu konuda bir şey yapamaz mıyız? @Mercury

Ek olarak sana teessüf ediyorum merküricim. Film güzeldi, fikrine sağlık. Ancak kulübün büyük olasılıkla tek kadın üyesine yolun başında bu yapılır mı? Ben dram kaldıramıyorum, bir de bir kız çocuğu var bu dramda. Üstelik biraz benim çocukluğuma benziyor. Sinirlerim çok bozuldu, neredeyse ağlayacaktım.:üzgünüm:

Öncelikle 18 yaşında bir yönetmenin çocuk oyuncuları kullanımına şapka çıkarıyorum. Hana Makhmalbaf'a hayran kaldım, babasının kızı.

Filmin başında ve sonunda patlayan, filme ismini de veren Bamyan heykelleri, hikayede öne çıkmıyor ama herşey onlar üzerine kurulu, filmin anlatımında da kilit noktada. Görsel olarak bir manzaradan öte, karakterin yaşadıklarıyla, hisleriyle birebir bağlantılı.(Merak edenler, sinemada Landscape kavramı bunun gibi bir şey.) Baktay daha filmin başlarında, bu arazide uçurum kenarında geziniyor, üşüyor. Umudun silindiği, utancın kaldığı coğrafyada, bir kız çocuğu olarak, umutsuz bir günlük yolculuğuna çıkıyor. Daha sonrasında bu utanç harabelerinde tutsak oluyor bir müddet. Ama çıksa ne fayda? Bu yıkım her yeri sarmış. Filmin hikayesinin çıkış noktası olan Taliban-Amerikan olaylarını çocuklar vesilesiyle anlıyoruz, hissediyoruz. Ama yetişkinlerden ses yok. Duyarsızlık, çocuklarına aktardıkları yobazlık had safhada. Yumurtalarıyla saatlerce dolanıyor bıcırığım. Hayat gailesi için de olanının da, para içindekinin de umrunda değil. Sisteme kapağı atmış polis abimiz, görevdışı deyip, ciddi bir meselede bir çocuğa el uzatmaktan aciz. Yetişkinlerin içinde erkek çocuklarının baskısından kurtulacak diyoruz Baktay'a. Ama kız çocuklarına zorla benimsetilmeye çalışılan o kese kağıdını, yetişkinler çoktan takmış bile. Kör, sağır olmuşlar. Ve bu düzene ayak uydurmayana, hele ki umuda, öğrenmeye hevesli küçük bir kız çocuğuna düşense, ölmek, sindirilmek. Anca öyle özgür(!) olabilir.

Çok fena empati kurdum, bu duygusal yazım için kusra bakmayın. :(
@Gümüş ile konuşmuştuk o konuyu, normalde bir hafta dolunca yapılan yorumları tek mesajda toplayıp, ardından konudaki ilk mesaja bunu link olarak ekleyecektim. Yine yaparım da, bu sefer yeni yazılanları üstüne eklemem gerekecek, ve bunu yapmak telefondan biraz zor oluyor. Yine bir deneyeyim ama bakalım. :D

Kadın olduğunu bilmiyordum, kafamda hep 30-35 yaşlarında önden kel (Açıkçası avatarının biraz genç hali) olarak hayal ediyordum, kafamdakine çok zıt bir şey çıktı. :oleyo:

Neyse konuya dönelim. Dram filminin amacı sinirlerinin bozulup, neredeyse ağlayacak duruma gelmek, hatta mümkünse ağlamak değil mi? Belki ben de mazoşistlik vardır, bilmiyorum ama aşırı dram filmlerini seviyorum. :ehe:
 
Buda As Sharm Foru Rikht Filmi Hakkında Yapılan Yorumlar:

Başladım.

Filmin geçtiği yer: Afganistan'ın başkenti Kabil'in batısında kalan küçük bir ilçe.
İçenin kuzeyindeki "Buddha of Bamyan" da heykelin bulunduğu tepelik bölge.
Filmin isminde geçen "şerm" (utanma, utanç) kelimesi Türkçede de mevcut.
Şermin (utangaç, mahcup) ismi de buradan geliyor.
Filmin konusunu biliyordum ama izlememiştim. Şu an izledim. Gerilim dolu güzel bir film olmuş.

Film imgeler ile, ufak detaylarda saklanmış mesajlar ile doluydu. 1 saat 16 dakikaya bu kadar şeyi sıkıştırabilmek gerçekten büyük başarı. O insanların yaşamını okula gitmeye çalışan bir çocuğun üzerinden iyi yansıtmışlar.

Bir patlama ile film başlıyor. Abbas'ın ders çalışmak için ışık alan bir yer araması, ardından annesinin buna sinirlenip çocuğu ayağından bağlaması, çocuğu verilen önemi gösteriyor. Aynı şekilde Baktay'ın annesi de el kadar çocuğu Baktay'a bırakıp su doldurmaya (!) (Nehirde de yoktu ama neyse) gidiyor. Savaş olan bir yerde, bu kadar imkansızlıklar içinde bakamayacağınız çocuğu neden yaparsınız anlamıyorum.

Neyse konuyu dağıtmayayım. Alfabeyi öğrenen Abbas'ı görüyoruz. Ardından alfabedeki sesleri yeni öğrenen Abbas her ne oluyorsa Baktay'a hava atmak için hikaye okuyor. Okuduğu hikaye İslam çoğunluklu ülkelerinin halkının neden bu halde olduğunu çok iyi açıklıyor. "Adam ceviz ağacının altında oturuyormuş, kafasına ceviz düşmüş. Ardından Allahım iyi ki balkabağı düşmedi diye şükretmiş."
Açıklamaya gerek yok sanırım. Ha, bu arada. Ceviz ağacı böceklerden falan korunmak için sülfür gazı salgılar. Altında oturulmaz, sersemlersin, ayrıca ömrü kısaltır derler ama ne kadar doğru bilemem :oleyo:

Neyse Baktay, okula gitmek için defter falan alması gerektiğine karar veriyor ve yola çıkıyor. Bu arada evde yiyecek patates, ekmek olmadığını yumurtanın da çok az miktarda olduğunu görüyoruz. İnsanlar fakir. Ama Baktay'ın anasının ruju var tabi.

Bu kısımda benim özellikle anlatmama değecek pek bir şey yok. Defteri falan alıyor. Ama kaleme para yetmiyor. Abbas ile okula gidiyor. Öğretmen dediğinin öğretmenlikle alakası yok tabi. Derse geç kalan çocuğu bir saat ayakta bekletiyor, ardından okuldan atıyor. Öğretmendeki saçma egoyu ve eğitimin ne kadar leş olduğunu görüyoruz.

Neyse Baktay kız okuluna yönlendiriliyor. Yolda kendini Taliban olarak adlandıran çocukları görüyor. Esasen Afgan halkının Taliban'dan çok haz etmediğini düşünüyordum. Uçurtma Avcısı okurken böyle bir izlenime kapılmıştım. Ama değilmiş meğer. Çocukların zihniyetinin ne kadar leş olduğunu görüyoruz. Buda'yı kağıt mermiler ile yerle bir ettik ve Amerikan ajanı falan ortamın tarihini anlatıyor. Çocukların bu kadar şeye hakim olması (!) da garip.

Benim buradan çıkardığım sonuç şu: Afgan halkının şu an bu sebepte olmasının tek sebebi Rusya, Amerika, Taliban falan değil. Kendi cahillikleri ve çocukları da bu şekilde yetiştirmeleri, yetiştirmek dediğim doğurup sokağa atmaları aynı zamanda. Bir de Allahım iyi ki bal kabağı düşmedi olayı da var tabi. 14-15 yaşındaki erkek çocuklara makyaj yaptırıp onları yetişkin erkeklere sunan halktan çok bir şey beklemiyorum zaten.

Baktay bunların elinden kaçtıktan sonra bütün film boyunca sadece bir motor gördüğümüz yerde ne alaka ise trafik polisi görüyoruz. Bu sahneyi cidden anlamadım, bir anlamı var mı acaba?

Baktay ardından bir ortaokula/liseye giriyor. Çemberi çok iyi tanımlayan bir hoca var. Ben Türkiye'de okuduğum halde lisede hiçbir hoca bu kadar net tanımlamıyordu, formülü yazıp geçiyordu. İdealist hocaysa demek :oleyo:

Baktay ardından kızların eğitim aldığı binaya giriyor. Kızlar bir binada eğitim alırken erkeklerin sokakta olması çok garip. Baktay yer bulamıyor, en son bir kız, yanımda oturmak istiyorsan defterinden bir sayfa ver, diyor. Fakirliğin ne boyutta olduğunu görüyoruz. Defteri yırtarken çalan soundtrack'i beğendiğimi söylemeden gecemeyeceğim bu arada.

Bir süre sonra Baktay'ın bin tane zorlukla eriştiği derse ilgisi bitiyor tabi. Birbirlerine ruj sürmeye falan başlıyorlar. Hem mağaradaki kızın hem de sınıftaki kızın yanağına da ruj sürdüğünü görüyoruz. Acaba orada yanağa mı ruj sürülüyor, ya da bir anlamı mı var? Belki de sadece çocukça bir oyundur, ben fazla düşünüyorumdur, bilemedim. Hoca sınıfa giren kızı, o kadar sese rağmen anca bir saat sonra farkediyor. Ardından sınıftan kovuyor tabi.

Filmin son sahnesine geliyoruz yavaş yavaş. Baktay'ın eve geç gelen annesi kızının evde olmadığını farkediyor. Çamur içinde olan komşu çocuğu Abbas'ı bulması için gönderiyor ve üstüne bulmadan gelme diye emir veriyor. Bu filmin Fujitora'sı bu kadın :mad:

Taliban veletleri tekrar görünüyor. Kendilerine bakmadan Abbas ve Baktay'a terörist diye hitap ediyorlar ve ardından Abbas'ı oyunda öldürüyorlar. Ardından Baktay'ın peşinden gidiyorlar. Abbas kalkıp şunları söylüyor. "Hemen öl! Eğer ölürsen senin peşini bırakırlar..... Ancak ölürsen özgür olursun!". Malesef ki bu sözler o coğrafya için gerçeği yansıtıyor. Baktay durumu kabullenip ölüyor. Bir patlama daha görünüyor ve film bitiyor.

Kaçırdığım yerler illa ki var. Yumurtanın kırılması, adamın yaptığı gemi, çiftçilerin yüzündeki maske gibi. Benim analizim bu kadar oluyor :oleyo:
Evet fazla düşünüyorsun :D Dediğin gibi çocukça bir oyun gibi görünüyor.

Dikkat ettiysen bazı sahnelerde Baktay olmadık yerde gülüyor/gülümsüyor. Yönetmen filmde oynayan çocukların hepsinin amatör olduğunu, bu yüzden sahneleri çekerken onlara bir oyun gibi göstermeye çalıştığını söylüyor. (Mercury tarafından edit: Bu yazı, Mercury'nin yanaklara ruj sürme olayında fazla anlam araması üzerine yazılmıştır. Bilginize)
Bitti.

Bir filmin mesajını anlamanın en iyi yolu filmi yaratanın dediklerine bakmaktır. Filmin yaratıcısıyla yapılan bir röportajdan, mesajı anlamak konusunda önemli bulduğum yerleri çevirdim.

Yönetmen (Hana Makhmalbaf) bir İranlı ve filmi 18 yaşında çekmiş.

Baktay ve yönetmenin birlikte bir resmi:


Röportajdan önemli kısımlar:

Kishore Budha (KB): Filmi izlediğinizde meramınızı istediğiniz gibi anlattığınızı hissettiniz mi?

Hana Makhmalbaf (HM): Bugünkü Afganistanı resmederek, son yılların şiddetinin ülke üzerindeki etkilerini tasvir etmeye çalıştım. Böylece yetişkinler, davranışlarının genç nesli nasıl etkilediğini görebilirdi. Çocuklar gelecekteki yetişkinlerdir. Şiddete alışırlarsa, dünyanın geleceği büyük tehlikede olacaktır. Abbas filmde şöyle diyor: “büyüdüğümde seni öldüreceğim”. Çünkü bir çocuk olarak çok fazla şiddete maruz kalmış, ve şiddet, onun hayatının olağan bir parçası haline gelmiştir.. Bence çocukları eğiten gerçek okul, etraflarındaki yetişkin ebeveynlerin davranışlarıdır. Çocukları onları gözlemler ve kopyalarlar. Örneğin, birkaç yıl önce şehirleri Bamyan'da, tüm zamanların en ağır katliamlarından biri oldu. Birçok erkeğin, eşlerinin ve çouklarının gözü önünde kafaları kesildi.

Buradaki ironi şudur; Afganistan'ı kurtarmak için gelmiş olanlar bile, önce onu tahrip ettiler ve sonra bir diğer kurtarma gurubu gelene ve aynı tahribat tekrarlanana kadar onu inşa edecek zamanı bulamadılar. İlk olarak, Rus komünistleri, sonra Taliban ortaya çıktı ve şimdi Amerikalılar. Biri komünist, diğeri müslüman ve diğeri ateist ya da Hıristiyandı. Fakat hepsinin ortak bir yanı vardı; "şiddet". Ve bu şiddet, bu üç farklı grup tarafından, ülkede yaşayan halkın kültürüne, çocukların oyunlarına kadar çok güçlü bir şekilde enjekte edildi. Bu ülkede yaşayan çocuklar şiddeti, Hollywood'un aksiyon filmleriyle öğrenen Amerikalı çocuklar gibi değil, canlı canlı şahitlik ederek öğrendiler.

KB: Filmi çekmeden önce aklınızda tam bir hikayeye sahip miydiniz ya da film sırasında mı gelişti?

HM: Başlangıçta oldukça şiirsel bir hikaye vardı. Komşunun oğlunu görüp okula gitmeye teşvik olan altı yaşında bir kızın yaptığı bir günlük yolculuk hakkındaydı. Defteri olmaması üzerine, temel kırtasiye malzemelerini satın almak için yumurtaları satıyor ancak kazancı kalem almaya yetmediğinden annesinin rujunu kalem olarak kullanmak üzere alıyor. Okula girmek için yapılması gerekenlerden habersiz olarak her okula gidiyor ama reddediliyor. İlkbaharda çekimin ilk kısmı bittiğinde, düzenleme yaparken filmdeki karakterlerin bir şekilde eksik olduğunu hissettim. Bu yüzden senarist olan anneme geri döndüm ve konu üzerinde tekrar çalışmaya başladık ve en sonunda çekim ve düzenlemenin ikinci kısmı başladı. Aslında, filmde gördüğümüz bir günlük hikaye üç farklı mevsimde çekildi; ilkbahar, yaz ve sonbahar.

KB: Filmdeki karakterler nasıl gelişti?

HM: Kısmen senaryoyu yazarken, kısmen de filmi çekerken gelişti. Mesela, Afganistan'ın Rus işgali sırasında komünist olan, sonra Taliban döneminde bir Molla haline gelen ve şimdi Amerikalılarla çalışan bir adamla tanıştım. Son yirmi yıldır iktidardaki insanlarla her zaman yakın temas halindeymiş. Bu adamı filmde hep insanları öldüren ama her seferinde farklı grupları temsil eden ve farklı bir isimle oynayan bir çocuk oynadı.
Başka bir örnek, kendisine ne olursa olsun, alfabe dersini uygulamaya devam eden çocuktur (Abbas). İşkence görse bile hala alfabeyi uyguluyor ve hiç öğrenmeyecek gibi görünüyor. Çok çalışıyor ama ilerleme işareti yok! Bu ezici deneyimlerinin ötesinde bazı derin anlamlar vardır. Bu sıradan bir deneyim değil. Bu, dünyadaki birçok milletin yaşadığı bir şey. Devamlı öldürülür, işkence ya da tehdit edilir ama asla denemekten vazgeçmez; ama başaramaz da. Bazen hayatta kalabilmek için gerçekten ölmek gerektiğini öğrenmiştir. Filmdeki kıza söylediği son şey: "Öl, eğer ölürsen seni bırakacaklar." Kız, bu oyunda ölmeyi kabul eder, böylece içinde bulunduğu bu şiddetli kısır döngüden kurtulabilir.

KB: Filmde kahraman kim?

HM: Hiç kimse, kız (Baktay) bile değil. Çünkü sonunda amacına ulaşmadı. Hatta geçici olarak ölmeyi kabul etti ve çocukların isteği üzerine Buda heykeli gibi yıkıldı. Başka seçeneği yoktu. Bu filmde benim için hiçbir kahraman yok.

Bu da filmde oynayan kızla (Nikbakht Noruz) bu sene yapılan bir röportaj linki. Kız şu an 18 yaşındaymış ve yönetmen olmak istiyormuş: https://yash.news/en/?p=5100
Ne filmlerden ne de film eleştirmekten anlasam da ben de kısaca film hakkındaki görüşümü yazayım.
Ben, filmin anlatmak istediği şey değil de filmin kendisi adına beğenmediğim şeyleri dile getireyim.
Film oldukça sıkıcı geldi. Öncelikle film zaten çok hareketli bir film değil bununla beraber bir de olaylar çok yavaş ilerliyor ve olaylar arası, zaten kısa kısa olan diyaloglar arası boşluğu nedense çok uzun tutmuşlar. Bunun sebebi izleyiciyi düşünmeye sevketmek ve filmdeki mevcut atmosfere girmesini kolaylaştırmak olabilir ama yine de insanı içine çeken sahneler pek az olduğu için daha çok "şu sahneler geçsin de asıl mevzuya geçelim artık" kafasındaydım izlerken. Bunun dışında Baktay, filmin çoğunda hep aynı cümleleri kurup duruyor ve nedense aynı cümleleri söyleyip dururken beş dakika boyunca boş boş bakan yüzünü yakın çekim izliyoruz, filmin geri kalanının çoğunda da yürüdüğünü izledik sadece. Kısaca filmin gereksiz yere uzun tutulduğunu düşünüyorum, eğer kısa film formatında yapılsaymış hem seyir keyfi açısından hem de anlatılmak istenenin vuruculuğu açısından daha iyi olabilirmiş.
Filmi epey beğendim. Son cümlesi de tam anlamıyla anlatılmak istenen her şeyin bir özetiydi sanırım. Oyunculuklar epey dandikti, 7/24 gülüyorlar zaten. :oleyo2: Dert değil. Oyunculuğun bir önemi yoktu zaten filmde. Abbas'ın çamurumsu yere sokulduktan sonraki hâli bana Buda'yı anımsattı. Kızı kaçırdıkları zaman tam taşlayacaklarken Abbas gelince içimden "Aha. Abbas reyis geldi." dedim. Abbas reyiz tası tarağı topladı gitti. Filmin her yanında var bir kayıtsızlık ve düşmanlık hâli. Görünürde ana karakter olan Baktay nereye gitse düşmanlık ve kayıtsızlık görmesine karşın kendisi de kaçırılan kızlara karşı kayıtsızlık gösterdi. Güya ders görmeye gitti ama orada da derse bakmadı bile.

Baktay annesini aradı durdu ama kadın hiçbir yerde yoktu, sonra durup dururken geldi. Ben başlarda annesiyle alakalı bir şeyler mi olacak diye düşündüm doğal olarak ama öyle havada kaldı. Filmde böyle senaryo açısından havada gibi duran yerler falan var ama belki de bu da kayıtsızlığı anlatıyordur.

Oyun oynayan veletler filmde son kez sahne almadan önce iki kişi tarafından mundar edildiler. Sonra gene dadandılar bizimkilere. Filmin başından beri alfabeyi öğrenmeye çalışıp beceremeyen Abbas ise onlardan kurtulmanın yegâne yolunun ölmek olduğunu söyledi ve bombayı bıraktı. İncelenmesi hâlinde pek çok detay çıkacaktır ama genel itibarıyla idrak edebildiğim(zaten her şey ortada) için fazla kurcalamayacak, fazla da uzatmayacağım.

Filmin en güzel yanı o toplumun yaşadığı şeylerin çocuklar üzerinden bu kadar net ve çarpıcı bir şekilde anlatılabilmiş olması muhtemelen.

Ancak ne bu ne de bir başka film bizlerin de sahip olduğu o kayıtsızlığı silmemiz için yeterli olmayacak. Her birimiz çabalasa dahi bir netice alamayacak olan Abbas gibiyiz. Bizler kayıtsızlığı kabul etmiş, sineye çekmiş insanlar olarak kokuşmuşuz kardişşşş. :oleyo2:

Edit: Tam da bu yorumu yazarken "IHH"den gelen mesaj: 400 bin çocuk açlık tehlikesiyle karşı karşıya, 21 milyon kişi acil insanı yardıma ihtiyaç duyuyor. YEMEN yazıp 3072'ye göndererek 5 TL bağışlayabilirsiniz. B016"

Ben ne yaptım? "Okundu yap geç."
Filmi izledim. Benden önce izleyenlerin yorumlarını okumak için baya dolandım 26 sayfada. Bu konuda bir şey yapamaz mıyız? @Mercury

Ek olarak sana teessüf ediyorum merküricim. Film güzeldi, fikrine sağlık. Ancak kulübün büyük olasılıkla tek kadın üyesine yolun başında bu yapılır mı? Ben dram kaldıramıyorum, bir de bir kız çocuğu var bu dramda. Üstelik biraz benim çocukluğuma benziyor. Sinirlerim çok bozuldu, neredeyse ağlayacaktım.:üzgünüm:

Öncelikle 18 yaşında bir yönetmenin çocuk oyuncuları kullanımına şapka çıkarıyorum. Hana Makhmalbaf'a hayran kaldım, babasının kızı.

Filmin başında ve sonunda patlayan, filme ismini de veren Bamyan heykelleri, hikayede öne çıkmıyor ama herşey onlar üzerine kurulu, filmin anlatımında da kilit noktada. Görsel olarak bir manzaradan öte, karakterin yaşadıklarıyla, hisleriyle birebir bağlantılı.(Merak edenler, sinemada Landscape kavramı bunun gibi bir şey.) Baktay daha filmin başlarında, bu arazide uçurum kenarında geziniyor, üşüyor. Umudun silindiği, utancın kaldığı coğrafyada, bir kız çocuğu olarak, umutsuz bir günlük yolculuğuna çıkıyor. Daha sonrasında bu utanç harabelerinde tutsak oluyor bir müddet. Ama çıksa ne fayda? Bu yıkım her yeri sarmış. Filmin hikayesinin çıkış noktası olan Taliban-Amerikan olaylarını çocuklar vesilesiyle anlıyoruz, hissediyoruz. Ama yetişkinlerden ses yok. Duyarsızlık, çocuklarına aktardıkları yobazlık had safhada. Yumurtalarıyla saatlerce dolanıyor bıcırığım. Hayat gailesi için de olanının da, para içindekinin de umrunda değil. Sisteme kapağı atmış polis abimiz, görevdışı deyip, ciddi bir meselede bir çocuğa el uzatmaktan aciz. Yetişkinlerin içinde erkek çocuklarının baskısından kurtulacak diyoruz Baktay'a. Ama kız çocuklarına zorla benimsetilmeye çalışılan o kese kağıdını, yetişkinler çoktan takmış bile. Kör, sağır olmuşlar. Ve bu düzene ayak uydurmayana, hele ki umuda, öğrenmeye hevesli küçük bir kız çocuğuna düşense, ölmek, sindirilmek. Anca öyle özgür(!) olabilir.

Çok fena empati kurdum, bu duygusal yazım için kusra bakmayın. :(
Bu tarz filmler genelde izlemem. Yani Dram filmleri pek hoşuma gitmez bu konuda, Dram ve Korku filmlerini pek sevmem. Korkuya göre hangini tercih etmek istersin deseler Dram filmlerini tercih ederim. Fakat yine de güzel filmdi. @Mercury

Çocukların psikolojik durumu farklı bir şekilde yansıtılmış. Fazla yorum yapmaya gerek derin bir hikayesi olan güzel filmdi. :good:
Filimi izledim pek fazla yazmıcam zaten diger arkdaşlar güzel şekilde özetlemişler. Amatör bir filim olmasına ragmen anlatmak istediğini net şekilde anlatıyor. Zaten ancak ölürsen özgür olabilirsin filmin net özeti olmuş. Abbas filmin yıldızı giydigi çeket çok yakışmış gözüm kaldı. Filmin başında kız ağlayan bebeği seveyim derken dövüyo nedense aklımdan çıkmadı film boyunca.

Ben hep anne geri dönmücek ölücek, baba terörist filan biryerden çıkmasını bekledim hep. Sonu çok ağır dram bekliyordum böyle basit ve sade bitmedi daha güzel olmuş.
Filmi yeni izledim. Normalde bu tarz filmleri izlerken sıkılırım ama bu filmde pek öyle olmadı, akıcı bir şekilde izleyebildim. Oyunculuklarla ya da çekimlerle ilgili bir şey söylemeyeceğim, filmde bununla ilgili bir şey vadetmiyor zaten ama küçük kız çok tatlıymış onu söylemeden geçmeyeyim. :D

Filmi genel olarak beğendim. ''Ancak ölürsen özgür kalırsın'' Bu gerçekten güçlü bir söz. Filmin anlatmak istediği şeyin bir özeti gibi olmuş.
Buda As Sharm Foru Rikht;

Hayatımda izlediğim en anlamlı filmlerden biriydi. Kıza çok üzüldüğümü söylemeliyim. Hala bu durumda olan çocuklar var ve onları gördükçe içim gidiyor. :( Film, okumanın ne derece önemli olduğunu vurgular nitelikteydi. Yani Baktay'daki azim bizde olsa, bu imkanlarla profesör olurduk herhalde. Arkadaşlar yeteri kadar açıklamış zaten fazla bir şey söylemeyeceğim. Son olarak ''Ancak ölürsen özgür olursun.'' sözü ne kadar da doğru bir söz. Filme güzel bir nokta koydu.

@Mercury Neredeyse 3 hafta geçti anca izleyebildim. Gerçekten mükemmel bir filmmiş. :sapkali:
Kız pazarda dolaşırken iki yumurtayı yere düşürdüğünde filmin bütçesi bu olsa gerek, iki yumurta dedim. Ama cidden, bu kadar harcama yapmadan bu kadar şey anlatmak başarı. Savaştan etkilenen çocuklar konusunda film bana bir sözü hatırlattı: "Hani siz savaşıyorsunuz ya, asıl savaş sizi izleyen çocukların kafasında yaşanır. Sizinki hiçbir şey." Bunu kim söylemiş bilmiyorum, bir ara şarkı sözü diye biliyordum, neyse, konuyla ilgili biraz böyle düşündüğüm için ekledim. Kızın sınıf bulduğu hâlde yine her seferinde kızlar sınıfına yönlendirilmesi de yine üzücü bir ayrıntıydı. Daire tanımını tatmin edici buldum. Dere kenarındaki ihtiyarın -ki bu ihtiyar literatürde pek sık karşılaşılan bir ihtiyar, hep böyle stratejik yerlerde olur- güneşi takip et tavsiyesi şaşırtıcıydı. Bir çocuğa söyleniyorsa özellikle. Zamansal bir sıkıntı var gibi geliyor başta. Ama aslında ilginçtir güneş o an da olsa takip edilebilir çünkü yönü bellidir. Göğü bir çember olarak düşünün, güneş sadece merkezdeyse yönü bulunamaz. Ama merkezden uzaktaysa merkezden geçeceği için yönü bulunabilir. Ufuk çemberinin güneşe en yakın noktasının zıttına gideceksiniz sadece ama henüz öğlen olmadıysa tabii bu geçerli. Olduysa da benzer mantık. Neyse ihtiyar baktı kız "dereyi takip et"i de anlamayacak -orada iyi ki potansiyel enerjini azalt demedi- sonra kızın defterinden yaprak koparıp gemi yaptı.
 
Son düzenleme:

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık