Girişi biraz acemiceydi ancak cümleler ilerledikçe ve Bulut kendinden, etrafından konuştukça hikayeye girmeye başladım. Sevdim. Daha birkaç sayfa geçmeden oyuna doğrudan girilmiş olmasına rağmen, sanki yüzlerce sayfa okumuştum. Kimine hızlı bir geçiş gibi gelebilir, sayfa sayısı az görünebilir, ancak o dört beş sayfada o kadar çok şey anlatmışsın ki bana hiç de kısa gelmedi. Kim bilir, belki de ben çok fazla şey gördüm.
Oyun güzeldi, oyuncu iyiydi. Gerçekten iyi, sevebileceğim bir insandı Bulut. Daha ilk anında duyduğu melodi ile karşılaştığı güzel kız annesiydi, tavuk yenmesine üzülen küçük kız çocukluğuydu, düştüğü güzel kasaba onun karmaşık ve her şeyi düşünmeye çalışan zihniydi. Ne güzel zihin.
Hikayeleri çok sevdim. Bulut'un hayalinde kurgu ve gerçekleri harmanlayışı gibi her biri. Üç fasulyenin öyküsü, hep sevmişimdir. Sondaki şehrin bir tezahürü müydü bilemiyorum. Olan hikayenin değişmiş hali de ayrı bir ilgi çekiciydi.
Hele Bulut ve Mert'in hikayesi. İlk evrede anlatılan hikayede Bulut'un ölüyor olması, ileri evrede anlatılan gerçek(?) Bulut ve Mert hikayesinden içinde kalan bir şeydi ve bu kez o ölmeliydi arkadaşı yerine. İçine işleyen pişmanlık ve hasret, böyle dışa vuruyordu. Bulut Atlası. Evet, öykünde bir parça Bulut Atlası buldum sanırım. Mert ise bana Rufus Sexsmith'i anımsatmadı desem yalan olur. Çok sevdiğim bir hikayeyi henüz sevdiğim bir hikayede bulmak epey hoşuma gitti. Bulut ile konuşan adamın Mert olduğunu daha kendisi söylemeden sayfalar önce anlamıştım.
Sohbet Kafesini çok beğendim. Dönen sohbetlere biraz da olsa değinmen güzel olmuş. Kimi hoş kimi boş sohbetler, ama güzel sohbetler. O sohbetlerden ufak parçaların büyük hikayelerde yer alıyor oluşu ayrı bir güzellik.
Fasulye'den bahsetmeden geçmek istemiyorum. En az Bulut kadar sevdim onu. Konuşamasa da etkisi olan, kişiliği olan apayrı bir karakter o da. Ve pek sevimli. Ona verilen isim çok güzel, hikayesinin olması daha güzel. İsmi ilk duyduğumda hoşuma gitti, doğrudan gülümsedim, ne güzel isim diye mırıldandım. Hikaye boyunca o ismi tuhaf bulan herkese de içten içe kızdım biraz. Nesi tuhafmış.
Gökada'da oraya önceden gelenlerin anıları iyiydi, olmalıydı. İşeyen adamı pek sevdim. İlk gördüğümde Bulut gibi yadırgamadım veya bir yargıda bulunmadım, ancak hakkında da çok düşünmedim. Nedense kendini anlatmaya başladığında hiç yabancılık çekmedim, sanki hep bildiğim şeylerdi söyledikleri ve sonra sevdim onu. Son dileğin onu sevindirmek olması beni de sevindirdi.
Bulut'un ve Mert'in gerçek(?) dünyadaki gerçek hikayesi, hayalden daha etkileyiciydi. Hayalde bile değinilen kahrolası insanların kahrolası dünyası. Ve bu kısımda yoğunlaşan fikirler, düşünceler, sorgulamalar iyiydi. Zaten kitabın tamamında bir fikir telkini vardı, hemen her ufak parçasında sorgulamalar yoluyla telkinler yapılıyordu. Kimi güzel kimi fazlaca kimi iyi. Kitabın tamamına sinmiş bir amaneden vardı, bildiğimiz ve bilmediğimiz amaneden. Sorgularıyla, telkinleriyle, hisleriyle, gönlüyle. Sonunda ise, hikaye boyunca yapmak istediğini yaptı işte. En azından mutluca.
Sonunu ise muallakta bırakman daha tuhaf olmuş. Bekliyordum böyle bir son, şaşıramadım. Yine de hangisi gereçek hangisi hayal, bilmemek daha iyi sanki. Ancak ben hangisinin gerçek hangisinin hayal olduğuna çoktan karar verdim sanırım. Karanlık olan gerçek, aydınlık olan hayal gibi geliyor hep. Zaten Beyaz ve Siyah da değil mi. İlk evre "Beyaz" ikinci evre "Siyah". Ancak ikisi de alabildiğine var olan tonlar ve hangisinin gerçek hangisinin hayal olduğuna karar vermek okuyucuya kalmış. Ben kararımı verdim sanırım.
Epey beğendim kitabı. Edebi ve teknik yönden acemice yazılmış olsa da hep dediğim gibi, anlatılan güzelse üslup önemli değildir benim için.
Bir de, kitapta ben kimim diye soracağını söylemiştin. Sormamışsın, ama yine de söyleyeyim. Sen birçok kişisin. Aslında sadece Bulut, bir beden olarak. Ancak Bulut, hikayedeki birçok kişi. Tavuklar için ağlayan kız çocuğu, Fasulye, İşeyen Adam, kafede cinayet hikayesini anlatan kadın, sohbet eden diğer birkaçı, Jack, biraz Mert ve bir parça da Bilim adamı.
Tebrik ederim, devamını dilerim.