Aynı şey değil. Ortaçağ'daki durumlardan haberin var mı? O dönemde halk tabakası çöpten farksızdı. Hele de bir işçi sınıfına bile düzgün bir şekilde dahil olamadıklarını varsayarsak. Kendi dışkılarından heykel yapıp onlarla oynayanlar mı dersin kedileri sokaklarca kovalayıp yakanlar mı dersin, sistemin en altı olan bu çöpten farksız insanların değil insan sayılması, soylu olmanın hayalini kurması bile uçuktu. Griffith gerçekten de dediğin gibi 'ışıldıyor' Gutts'tan farklı olarak.D Ki Gutts da HAYAL denilen şeyi tatmak istedi.
Ki o feda etti dediğiniz kişiler paralı asker. Peki sen paralı asker ne biliyor musun? Gelir için canı üzerine, kumar oynayan kişi ki Şahin Takımı'ndan bir kişi bile hayal kurmadı. Ot gibi yaşıyorlardı, Griffith hariç. Zaten kendi canı üzerine kumar oynayan insanların canından olması gayet doğal.
Griffith onları soylu yaptı. Şövalye yaptı! Bak düzenli bir ekip sağlamasını geçtim (yani savaşta rastgele birinin kumandasında sağlanabilecekten bile kat kat daha düzenli bir ordu)onları şu ana kadar zekasıyla hayatta tutmasını da geçtim ONLARI ŞÖVALYE YAPTI DİYORUM. O dönemden gram haberin varsa ne kadar saygı duyulası olduğunu anlamışsındır. Griffith olmasa zaten öleceklerdi ve canlarını, kumarda kazanacağını düşündükleri kişiye parasını yatıran bir grup insan gibi, yatırdılar. Griffithin de söylediği gibi onun söylediği yerde öleceklerdi ve öldüler. Onun malları idiler ve bunda bir sakınca yok? Savaş meydanı burası top havuzu değil. Zaten Griffith olmasaydı da öleceklerdi ve isteyerek peşlerinden gittiler HAYALini dahi kuramayacakları bir statüye geldiler fakat sonunda canları[kumarda paranın da tükenebileceği gibi] tükendi.
Bu noktada senin Griffithe olan kinin toyluktan başka bir şey değil. Gerçek dünyaya hoş geldin, bazı insanların potansiyelleri diğerlerinden fazladır. RÜYA denilen şeylere sahip olabilir ve peşlerinden koşabilirler. Griffith de söyledi bu yolda birçok kişi ona yardımcı oldu, ona birer basamak oldu zaten buraya kadar geldikten sonra geri durmak o insanlara hakaret. Geri durmaması ölenlere olan saygısını gösterir hatta. Çoğu komutası altında bir grup insana sahip kişi için o insanlar dediğiklerin piyondan başka bir şey değildir yalnızca gerçek bir lider onların daha fazlası olduğunu söyler.(içtenlikle) Yani zamanında senin ayıla bayıla övmeye doyamadığın iki karakterin de adeta bir tanrı gibi gördüğü liderleri Griffith. (Casca ve Gutts)
Ki Gutts bu ulaşılamaz gördüğü kişiye denk bir arkadaş olmak için bir nevi takımına ihanet edip gitti.
Eee? Yani? Dostum çok ciddiye almışsın, kurgu bi karakter en nihayetinde Griffith dediğin adam, ve evet, sevmek zorunda da değilim.
Senaryonun Ortaçağ'da geçiyor olması, insanın değerinin olmaması falan. Yani evet bu dediğin Griffith'in kendi adamlarını doğal olarak aslında nasıl gördüğünü açıklıyor. Daha önce de dedim. Çok başarılı kurgulanmış biri. Ama kötü yani. Sen haklı görebilirsin. Ben görmüyorum. Gerçek dünya demişken, dostum Ortaçağ'da yaşamıyoruz ya. Ortaçağ Avrupa'sının mantığı ise tarihsel gelişim içinde son derece kötü ve karanlık bi evre. Griffith çağının gereğini yapmıştır, evet. Ama o çağın gerekliliği de kötüdür en nihayetinde. Böyle bir karaktere fanlık yapmam.
Tanrılar hiç var olmadılar. Hiç haklı da olmadılar. Tanrı olduğunu iddia eden veya olmaya çalışan insanlar da hiç haklı ve meşru olmadılar. Sonları geldi hepsinin. Ya sürüldüler, ya giyotine gittiler, ya kurşuna dizildiler. Ya da başka bir tanrı tarafından devrildiler.
Hayata bakış açılarımız bayaa farklıymış ne diyeyim.
Casca'yı övmeye doyamıyor değilim bu arada ya, öyle aşşşırı sevdiğim bi karakter de değil, bazı kararları gerçekten delirtiyordu da ama empati kurulması ve nefret de edilmemesi gereken bi karakter. Guts'ı ise gerçekten kendini takımdan ayırıp kendi yolunu çizmeye karar verdiği noktadan itibaren daha çok sevmeye başlamıştım işin açıkçası. O övgüleri de hak ediyor ayrıca. Çamurun içine doğ, çocukken tecavüze uğra, ergen yaşlarında manipülatif bi adamın ekibine gir, şövalye ol, soylu ol... Evet rüya gibi. Ama senin de dediğin gibi, Ortaçağ'da bir köylü için, bir paralı asker için bunlar gerçek olamayacak kadar güzeldi. Eh, diğer askerler de bunun peşinden gitmekten kendilerini alamadılar. Bir tek Guts itti bunları elinin tersiyle, zirvede bırakıp kendi yolunu çizmek istedi ve tanrıları kızdırdı. Tanrısı Griffith'i kızdırdı.
Az buçuk mitoloji bilirsin sanırım bu arada, ben hiç sıradan bir insanın çıkıp da tanrıları tamamen alt ettiği bi mitoloji bilmiyorum. Tanrılar beğenir, sahip olur, her şeye hakları vardır ama hiçbir şeyden sorumlu değillerdir... Zeus Medusa'ya tecavüz eder, suçlu yine Medusa olur, Prometheus ateşi çalar ve sonsuz bir cezaya çarptırılır... Böyle yani hep. Meşruiyetini halktan değil de kan bağından ya da karizmadan falan alan liderlere isyan edilmesin diye üretilmiş hikayeler hep bunlar. Bu noktada Guts, imkansızı isteyip tanrıları öldürme yoluna baş koymuş dümdüz bir adam olarak gelişimini tamamladığında asıl amacını kendi kendine yaratmış oldu bilmeden. Bence övülmeye değer biri bu yüzden.
Griffith müthiş zeki ve karizmatik biri olabilir, evet bazı insanların da potansiyeli daha fazladır, (bazısı girişimci ruhludur, bazısına ise işçi olmak yeter. Falan filan. Biliyoruz) ama bu noktada Guts'ın da ciddi bir potansiyeli vardır. Derdi ve hayali dünyanın kralı olmak zorunda değil illaki saygı duyulup sevilmesi için.
Bu mangada övmelere doyamayacağım yegane karakter Schierke bu arada ya, Casca ya da Guts da değil. Bebişim. Keşke kızım olsa bücür cadı.
İsterseniz burada linç edin ama söyleyeceğim Casca tecavüze falan uğramadı. Çocukken Griffith ona güç vermeye gelmeden önce Cascanın neredeyse tecavüze uğrayacağı sahnedeki tutumu ile Griffithin onunla birlikte olduğu sahnedeki tutumunu karşılaştırırsanız kastımı anlayacağınız düşünüyorum. Ben Cascanın tam manası ile Guttsa âşık olduğunu da zannetmiyorum. Griffithten yüz alamayınca Guttsa gitmiş gibi duruyor daha çok... Griffithe karşı hisleri tamamen sönmüş değildi ve o sahnede de gayet de isteksiz değildi.
Hayatında hiç tecavüz mağduru biriyle karşılaşmadığın ne kadar da belli ya. Bak şimdi, kadınların bu konudaki tecrübelerini biz ikiye ayırıyoruz. Tanımadığı kişiler tarafından tarafından istismar edilenler ve tanıdıkları (ya da sevdikleri) kişiler tarafından istismar edilenler.
İstismarcı tanınmayan bir kişi olduğu zaman mağdurlar kendilerini savunma konusunda içgüdüsel olarak daha hızlı davranıyorlar, daha hızlı adrenalin salgılayıp direniyorlar.
Söz konusu kişi tanınan bir aile bireyi, sevilen kişi falan olduğunda ise adrenalin hızlıca devreye girmiyor, kendilerini savunamıyorlar. Bu normal bir şey. Kaldı ki tutulma esnasında, artık öleceğini bildiğin bir noktada nereye kadar direnebilirdin ki? Ki zaten Casca o noktaya kadar yapabileceği her şeyi yapmaya, şahinleri organize etmeye çalıştı elinden geldiğince. Son ana kadar da yakıştırmadı doğal olarak Griffith'e ve direnemedi.
Senin mantığınla tecavüze uğrarken direnmeyen ya da direnemeyen bütün kadınların rızası var o zaman.
İncel misin kardeşim sen ya? Yani öyleysen git alnına falan yazdır da uzak duralım senden.