İlk mesaja eklenmiştir.
Bu metni iki kısıma ayırıp yazacağım.
Er-Sogotoh Metin-4(1)
Er-Sogotoh destanının en iyi metnidir. Alman dilcisi O. Böhtling tarafından derlenmiştir.^22
"Er-Sogotoh adlı bir er varmış. Anasız babasızmış. Gökten mi indi yoksa yerden mi çıktı, kendisi de bilmezmiş. Bir garip ermiş. Boyu on geniş karış, eni dört geniş karış, bie omzundan bir omzuna kadar da beş karış tutarmış. Kollaru tıpkı kurumuş bir kayın ağacı gibi. Gözleri, at dizgini halkalaeı gibi yuvarlak yuvarlakmış. Burnu ise bir ineğin kürek kemikleri kadar büyükmüş.
Kuvvetine gelince, donmuş ağaçları bile kökten çıkarmak onon için bir hiçmiş. Kuru, koca kayın ağaçlarını tutup kırmak, onun için bir zevkmiş. Dikili ağaçları kökten çıkarıp atmak, onun için de neymiş!.. Sözkeri gök gürültüsünü, nefesi rüzgarı, sesi fırtınaları, bakışı ise yıldırımları andırırmış. Yurdundaki çatırlar tıpkı bir kalay gibi parlar; ormanlar ise bakırdan yapılmış bir yer parçasına benzermiş^23 Suları gümüş gibi parlarmış... Yurdunfa, bir süz denizi varmış ve hiç kurumazmış. Er-Sogotoh ırmaklarında yıkanır, ormanlarında avlanırmış... Hemen yurdunun kıyısında bir de büyük bir deniz varmış. Bu denizde kumlar cam parçası gibi, dalgaları da tıpkı bryaz bir gümüş gibi parlarmış... Ormanlarında arslanlar dolaşır, kızgın ayılar gezer ve Boz-Kurtlar (Kök-Börü) bulunurmuş...
Onun yurdunda hiç kış yokmuş. Ağaçların üstünde kartallar çığlık atar ve kuşlar ötermiş. Ağaçlar yapraklarını da hiç dökmezmiş...
Evi, onun yurdunun üstünde tıpkı mavi bir fuman gibi görünürmüş. Kırk pencereli, kırk köşeli bir evmiş. Her köşesi gümüşten yapılmış imiş. Evin ortasında büyük bir salon varmış. Bu salonda da üç ocak bulunur ve her ocağın üstünde de bir baca tütermiş. Her ocağın başında da birer kadın otururmuş...
Evinin doğu tarafında büyük bir çayırlık varmış. Tam evin önünde de büyük bir ağaç yükselirmiş. Bu ağaca Hakan-Ağaç derlermiş. Bu ağaç öyle büyük öyle büyükmüş ki, ortadaki dalları bile gökte bir mavi duman gibi görünürmüş. Zirvesi dokuz göğü bike delip geçermiş. Onun dibibde de insanlığa ölmezlik sırrını veren, ebedi Hayat Suyu kaynarmış. İhtiyarlar, kuvvetten düşmüş inekler gelirler, bunun diplerinde gezerler, bu sudan içtikten sonra, yine gençleşio kuvvetlenerek dönerlermiş. Uçan ve koşan vahşi hayvanlar, bu ağacın dallarında gezerler, koşarlar ve onun usarelerini emerek, kutsal bir kuvvete sahip olurlarmış.
Evden yine çıkıp güneye bakınca, güneyde de büyük bir kayın ağacının yükseldiği görülürmüş. Bu kayın ağacı o kadar güzelmiş ki, tığkı bir genç kızı andırırmış. Bir tepenin üzerinde yükselir ve adeta bir adacık meydana getirirmiş.
Batıda fundalıklar uzanır, onun arkasını da ladin ormanları kaplarmış. Kuzeye gelince, burada kadın Şananlar bulunur, büyüler yapar ve dualar okurlarmış. Şamanların ötesinde de ihtiyar bir "Ana" otururmuş.
Er-Sogotoh'un elbiseleri de fevkalade idi... Silahlarına gelince bir yayı vardı ki, kemikten yapılmıştı ve altı kişi bile yığılsa bu yayı çekemezdi. Okları tıpkı çekice benzerdi ve ağaçtan yapılan balıkçı kulübeleri kadar büyüktü. Sivri uçlu bir okunu bir obanın demircisi, kaşığa benzer okunu da başka bir obanın demircisi uzun zaman çalışarak yapmışlardı... Bunlardan başka ağır bir mızrağı, topuzu ve kılıcı da vardı. Onun atının tarihi ise çok uzundur...^24
^22) a.g.e., cilt 1, sayfa 116
^23) a.g.e., cilt 1, sayfa 117
^24) a.g.g., cilt 1, sayfa 118
"Er-Sogotoh adlı bir er varmış. Anasız babasızmış. Gökten mi indi yoksa yerden mi çıktı, kendisi de bilmezmiş. Bir garip ermiş. Boyu on geniş karış, eni dört geniş karış, bie omzundan bir omzuna kadar da beş karış tutarmış. Kollaru tıpkı kurumuş bir kayın ağacı gibi. Gözleri, at dizgini halkalaeı gibi yuvarlak yuvarlakmış. Burnu ise bir ineğin kürek kemikleri kadar büyükmüş.
Kuvvetine gelince, donmuş ağaçları bile kökten çıkarmak onon için bir hiçmiş. Kuru, koca kayın ağaçlarını tutup kırmak, onun için bir zevkmiş. Dikili ağaçları kökten çıkarıp atmak, onun için de neymiş!.. Sözkeri gök gürültüsünü, nefesi rüzgarı, sesi fırtınaları, bakışı ise yıldırımları andırırmış. Yurdundaki çatırlar tıpkı bir kalay gibi parlar; ormanlar ise bakırdan yapılmış bir yer parçasına benzermiş^23 Suları gümüş gibi parlarmış... Yurdunfa, bir süz denizi varmış ve hiç kurumazmış. Er-Sogotoh ırmaklarında yıkanır, ormanlarında avlanırmış... Hemen yurdunun kıyısında bir de büyük bir deniz varmış. Bu denizde kumlar cam parçası gibi, dalgaları da tıpkı bryaz bir gümüş gibi parlarmış... Ormanlarında arslanlar dolaşır, kızgın ayılar gezer ve Boz-Kurtlar (Kök-Börü) bulunurmuş...
Onun yurdunda hiç kış yokmuş. Ağaçların üstünde kartallar çığlık atar ve kuşlar ötermiş. Ağaçlar yapraklarını da hiç dökmezmiş...
Evi, onun yurdunun üstünde tıpkı mavi bir fuman gibi görünürmüş. Kırk pencereli, kırk köşeli bir evmiş. Her köşesi gümüşten yapılmış imiş. Evin ortasında büyük bir salon varmış. Bu salonda da üç ocak bulunur ve her ocağın üstünde de bir baca tütermiş. Her ocağın başında da birer kadın otururmuş...
Evinin doğu tarafında büyük bir çayırlık varmış. Tam evin önünde de büyük bir ağaç yükselirmiş. Bu ağaca Hakan-Ağaç derlermiş. Bu ağaç öyle büyük öyle büyükmüş ki, ortadaki dalları bile gökte bir mavi duman gibi görünürmüş. Zirvesi dokuz göğü bike delip geçermiş. Onun dibibde de insanlığa ölmezlik sırrını veren, ebedi Hayat Suyu kaynarmış. İhtiyarlar, kuvvetten düşmüş inekler gelirler, bunun diplerinde gezerler, bu sudan içtikten sonra, yine gençleşio kuvvetlenerek dönerlermiş. Uçan ve koşan vahşi hayvanlar, bu ağacın dallarında gezerler, koşarlar ve onun usarelerini emerek, kutsal bir kuvvete sahip olurlarmış.
Evden yine çıkıp güneye bakınca, güneyde de büyük bir kayın ağacının yükseldiği görülürmüş. Bu kayın ağacı o kadar güzelmiş ki, tığkı bir genç kızı andırırmış. Bir tepenin üzerinde yükselir ve adeta bir adacık meydana getirirmiş.
Batıda fundalıklar uzanır, onun arkasını da ladin ormanları kaplarmış. Kuzeye gelince, burada kadın Şananlar bulunur, büyüler yapar ve dualar okurlarmış. Şamanların ötesinde de ihtiyar bir "Ana" otururmuş.
Er-Sogotoh'un elbiseleri de fevkalade idi... Silahlarına gelince bir yayı vardı ki, kemikten yapılmıştı ve altı kişi bile yığılsa bu yayı çekemezdi. Okları tıpkı çekice benzerdi ve ağaçtan yapılan balıkçı kulübeleri kadar büyüktü. Sivri uçlu bir okunu bir obanın demircisi, kaşığa benzer okunu da başka bir obanın demircisi uzun zaman çalışarak yapmışlardı... Bunlardan başka ağır bir mızrağı, topuzu ve kılıcı da vardı. Onun atının tarihi ise çok uzundur...^24
^22) a.g.e., cilt 1, sayfa 116
^23) a.g.e., cilt 1, sayfa 117
^24) a.g.g., cilt 1, sayfa 118