Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

[Tanıtım] Türk Mitolojisi

Sıradaki hangisi olsun?


  • Kullanılan toplam oy
    6
  • Anket kapatılmış .
Mete'nin gençliği 2
Mete'nin tahta çıktığı sırada, Tung-hular en kuvvetli çağlarında bulunuyorlardı. Mete'nin babasını öldürüp de tahta çıktığını öğrenince hemen bir elçi gönderdiler. Elçi Mete'ye gelerek, babası Tuman'ın, yorulmadan 1.000 mil koşan meşhur atının kendilerine verilmesini istedi. Mete hemen, vezirleri ile devletin ileri gelenlerini çağırarak bir kurultay topladı. Kurultayda herkes, böyle bir atın Hunlar için çok önemli olduğunu ve verilemeyeceğini söylediler.Fakat Mete cevap olarak şöyle dedi:

-Ne! Nasıl olur da bir atı, komşu bir devletten daha değerli tutabiliriz?

Mete böyle söyledikten sonra, bin mil yapan meşhur atı aldı ve elçiye teslim etti. Tung-hular atı alınca Mete'nin korktuğunu sandılar ve yeni bir elçi daha gönderdiler. Elçi gelerek bu defa da Mete'nin karısını istedi. Mete yine devleyin ileri gelenlerini topladı ve onların fikirlerini almak istedi. Herkes kızmıştı ve şöyle bağırmaya başlamışlardı:

-Bu Tung-hular töre diye bir şey bilmiyorlar! Bu defa da Hatunumuzu istiyorlar! Biz onlara, derhal hücum ederek, hepsini ortadan kaldırmayı teklif ediyoruz!

Mete gayet sakin kalarak şöyle dedi:^7

-Oh, demeyin! Ben bir kadını komşu devletimden nasıl üstün tutabilirim?

Mete bu defa da karısını çağırdı ve eli ile onu Tung-hu elçisine teslim etti.

Bunun üzerine Tung-hu reisinin cesareti büsbütün artmıştı. Ordusunu alarak batıya doğru geldi ve terk edilmiş bir araziye girdi. Burası, Hunlat ile Tung-huların sınırları arasında bulunuyordu. Hiç kimsenin oturmadığı bu arazi, bin mil kadar bir yerdi. Hem Tung-hular hem de Hunlar bu bozkırın iki yanında oturuyorlardı. Bu yerin adı da Ao-t'o (Ordu?) idi.

Tung-huların reisi Mete'ye bir elçi gönderdi ve elçi gelerek Mete'ye şöyle dedi:

-İkimizin arasındaki bu bölge kimsenin oturmadığı bir yerdir. Üstelik, iki devletin sınırları arasında bulunuyor. Nasıl olsa burası sizin işinize yaramaz. Gelin, bu yeri bize verin.

Mete bu sözleri duyumca, hemen kurultayını topladı ve devletin ileri gelenlerine bu konuda ne düşündüklerini sordu. Bazı vezirler:

-Böyle terkedilmiş bir araziden vazgeçmişiz, geçmemişiz hiçbir şey fark etmez. Diye cevap verdiler.

Bunun üzerine Mete kızarak şöyle dedi:

-Toprak devletin temelidir. Biz, onu başkasına nasıl verebiliri?

Mete bunu dedikten sonra, vazgeçmişiz geçmemişiz diyenlerin hepsinin başını kestirdi.

Mete atına atladı ve herkesin kendisini takip etmesini emretti. Geri kalanların da başını hemen oracıkta kestirdi. Doğuya doğru giderek Tung-hulara hücum etti. Tung-hu kralı Mete'yi küçümsemiş ve müdafaa tedbiri almamıştı. Mete, büyük kuvveti ile Tung-hulara yüklendi ve onları büyük bir mağlubiyetr uğrattı. Düşman ordusunu yok ettikten sonra, halkını, malını ve nesi var, nesi yoksa hepsini aldı.

Bu zaferden sonra Mete yurduna döndü. Bundan sonra da batıya yöneldi ve Yüe-çileri de mağlup ederek kaçırdı.^8

^7) a.g.e., cilt 1 sayfa 9
^8) a.g.e., cilt 1 sayfa 10

Bu kısım ilk mesaja da eklenmiştir.
 
Er-Sogotoh:

Yakut Türklerinin bir nevi milli destanı gibigir. Destanı inceleyen Rus Şerbak, Oğuz Han'a yakın en belirgin Türk bahadırının, Er-Sogotoh olabileceğini söylemiştir. Ancak iki destan arasında önemli bir fark vardır. Oğuz Han kutsal bir bahadır olsa da yeryüzünde yaşıyor ve Türk milletini düzene koymakla vazifelendiriliyordu ve ilk insan da değildi. Er-Sogotoh ise gökte yaşıyordu, yaratılan ilk insandı ve ne bir millete ne de bir eşe sahipti.^9

Er-Sogotoh destanı, birkaç ayrı seyyah ve araştırmacı tarafından toplanarak yayımlanmıştır. Desatanın aynı olmasına rağmen araştırmacıların metinleri arasında farklılıklar vardır. Bu sebeple metinler ayrı ayrı incelenmiştir.^10

^9) a.g.e., cilt 1, sayfa 109
^10) a.g.e., cilt 2, sayfa 110

Er-Sogotoh Metin-1:

Middendorf'un topladığı Er-Sogotoh destanında kahraman tıpkı bir Adem gibidir. Fakat eşi yoktut. Bundan dolayı çok zahmet çekmiştir. Bundan dolayı herkes ona Ereydeh-Buruydahçı lakabını vermiştir. Çünkü o bedbaht, çok zahmet çeken bir garip kimsedir. Burada Cennet, Er-Sogotoh'un evinin doğu yönündedir. Bu destanda Hayat Ağacı, klasik manasını kaybetmiş ve Yakut Türklerinin yer ve göğü birleştiren Demir-ağaçlarının mahiyetine girmiştir. Bu metnin baş kısmı iyi olsa da nedense son kısmı birden bire kesiliverir.

Er-Sogotoh, tıpkı Adem gibi birdenbire gökten yere indirilir:

"İnsan'ın atasının adı Er-Sogotoh'tu
Çok, çok zahmetler çekmiş, dertleri de pek çoktu.
Ereydeh-Buruydahçı lakabını vermişler,
Yalnız yaşadığından ona böyle demişler.
Bir oba ortasında büyük bir evi varmış,
Bu evin dört yanını, gümüş köşeyle sarmış.^11
Bu ev elli kapılı, kırk pencereliymiş,
Evin çatısı ise, tam otuz kirişkiymiş.
Evden içeri girip, giden doğu yönüne
Ağaç Hakan'a rastlar, gelirmiş tam önüne.
Büyük bir çadır vardı, bu yerin ortasında,
Çok eski bir esinti, eserdi hep başında.
Ağaç Hakan büyüktü, her şeyin anasıydı,
Varlık ona bağlıydı, yerle gök binasıydı.
Kökleri kaplar idi, Yeraltı dünyasını,
Zirvesi deler idi, göğün dokuz katını.
Tam yedi ayaktı, ağacın yaprakları,
Ondan daha büyüktü, sarkan kozalakları.
Ağacın tam kökünde, görülürdü bir kaynak,
Hayat suyu bu idi, akar giderdi apak.
Ak ve kara inekler, ihtiyar olmuşlardı,
Bu sudan içenlerse, yeni can bulmuşlardı.
Ağaçta uçan kuşlar, yorgun bitap olurdu,
Gelip bu sudan içen, yeni kuvvet bulurdu.
Bu kutsal ağacında bir sahibi var idi,
Bir Dişi Tanrı idi, saçları da kar idi.
Kendisi ihtiyardı, göğsü ise apalaca,
Görenler sanır idi, bir keklik gibi kırca.
Memeleri büyüktü, aşağıya sarkardı,
Uzaktan bakan kimse, iki tulum sanardı.
Aslındaysa bu ağaç, normal boyda, küçüktü,
Ana-Tanrı gelince, ona göre büyürdü.
Büyürken sesler çıkar, gürültüyle esnerdi,
Bu sesler yavaş yavaş, gittikçe genişlerdi.
Er-Sogotoh adlı er, 'Yalnız yaşayan adam'
Yakut Türklerinceydi, bu da bir nevi Adem.
Düşünmüş demiş, beni kimler doğurdu diye,
Bana bu canı verip meydana koyrdu diye.
Gitmiş sormuş ağaca, benim anam kim diye,
Elbet bir atam vardır, benim babam kim diye.
Ağaç da dile gelip, soyunu sayıp dökmüş,
Er-Sogotoh hislenip, saygıyla dizin çökmüş.
Gök tanırısı Er-Toyon, onun babası imiş,
Karısı Kübey-Hatun, onun anası imiş.
Aslında insan oğlu, göklerde doğmuş imiş,
Bütün kutsallıklarla, vücudu dolmuş imiş.^12
Ama bir gün gelmiş ki, demiş anne babası,
Haydi burdan in git, topla tarağı tası.
Annesi ona derken, haydi sen git iline,
Bir tulum hayat suyu, sıkıştırmış eline.
Demişki, sen bu suyu, sol koluna al gezdir,
Sana bu hayat verir, belki bir günü gelir.
Aradan zaman geçmiş, bu insan bir er olmuş,
Harp meydanlarındaysa, savaşlar eder olmuş.
Nasıl olmuşsa biri, kalbini okla delmiş,
Vermiş son nefesini, hayatı sona ermiş.
Hayat suyundan, Tanrı bir kabarcık sıçratmış,
Bu küçük damlacık, kalbe konup ıslatmış.
İnsan hemen dirilip, güçlenmiş hayat dolmuş,
Dokuz defa daha çok, güçlü kuvvetli olmuş.^13"

^11) a.g.e., cilt 1, sayfa 110
^12) a.g.e., cilt 1, sayfa 111
^13) a.g.e., cilt 1, sayfa 112

Bu kısımlar ilk mesaja da eklenmiştir.
 
Son düzenleme:
Er-Sogotoh Metin-2:
Bu metin Rus araştırmacı İ. A. Hudyakov tarafından toplanmıştır. Bu metnin incelenmesinin nedeni Hayay Ağacı'nın Yakutlar tarafından kendi inançlarına nasıl uyarlandığını ve Yakutlaştırdığını göstermek içindir. Yakutlara göre dünya 8 köşelidir ve ortasında Kutup Yıldızı' na kadar uzanan büyük bir ağaç vardır. Bu ağaca Türkler de Demir-Kazık derler. Hayat Ağacı motifi, Türklerin astronomik düşünceleri ile adeta bağdaştırılmış bir durumdadır.^14

"Dünyamız Yakutlarca 8 köşeli imiş,
Yerin ortası ise sarı göbekli imiş.
Dünyanın göbeğinde bir de ağaç var imiş,
Bu ağaç büyük imiş, göklere çıkar imiş.
Bu ağacın her yanı Tanrıdan hep süslüymüş,
Kabuklatı, kabuğu tıpkı som gümüşlüymüş.
Ağacın gövdesinden bir usare* akarmış,
Ağacın budakları, ta göklere uzanmış.
Görenler sanırmış sanki dokuz kollu şamdanmış.
Yaprakları büyükmüş, dallarından sarkarmış,^15
Yaprakların her biri, at derisi kadarmış.
Ağacın tepesinden bir usare akarmış.
Köpük köpük kaynayıp, sarı renkte akarmış.
Bu ağacın yanına hiç kimse gidemezmiş,
Bundan içenler ise açlık hissedemezmiş.
Bu sudan içen artık mes'ut olurmuş,
Her şeye erişirmiş, Tanrıdan Kut bulurmuş.
İlk insanın atası, burafa yaratılınca,
Hayatı elde edip, tadını da alınca,
Hemen ağacı görmüş koşup altına gitmiş.
Kanıp bu sudan içip hayatı elde etmiş.
Bu ağacın zirvesi, ta göklere erermiş,
Göklerin üç katına, ulaşıp da delermiş.^16"

*Öz su
^14) a.g.e., cilt 1, sayfa 112
^15) a.g.e., cilt 1, sayfa 112
^16) a.g.e., cilt 1, sayfa 113

İlk mesaja eklenmiştir.
 
Er-Sogotoh Metin-3:

Bu metin N. Gorohov tarafından toplanmıştır. Yakut Türkleri arasından toplanmış olan bu destanıj bilhassa baş kısmında, gök ve yerin yapılışı hakkında çok önemli bilgiler verilmektedir.^17

"Dipsiz, geniş, sonsuzdur, kara yerin altı,
Hareketsizce duran, simsiyah bir karaltı.
Dokuz Felek çığrısı, göklerin üs katıdır.
Göklerin en üstünde, dönüp duran çatıdır.
Gök katları dizilir, eleklerin altında,
Pek çok alemler vardır, göğün yedi katında.
Bir göbek yeri vardır, göklerin ortasında,
Tanrı Cennet kurmuştur, katların arasında.
Yeryüzü, Orta-Dünya, göklerin altındaydı,
Bir de göbeği vardı, yerin ortasındaydı.
Dünyada göğe çıkan demir bir ağaç vardı,
O kadar büyüktü ki, yerle göğü bağlardı.
Göklerin göbeğinde, gam, keder eksik idi,
Burda ne güneş batar, ne de ay eksik idi.
Bu göbekte kış yoktu, süresiz yaz olurdu,
Bir guguk kuşu vardı, herkese saz olurdu.
İlk insanın atası, yaratılmıştı burada,
Adı 'Ak-Oğlan' idi, göz açmış idi orda.
Gözünü açar açmaz, etrafına bakınmış,
Ben neredeyim diyerek, uyanarak kalkınmış.
Bir ova uzanırmış, Uzak Doğu yönüne,
Çok yüksek bir dağ ise çıkmış onun önün.
Bu dağın üzerinde, büyük bir ağaç varmış,
Ağacın usaresi, hem parlak hem kokarmış.
Bu ağacın kabuğu, nemi hiç kurumazmış,
Suyu gümüş gibiymiş, yaprağı da solmazmış.
Süslü süslü bardaklar, dallarından sarkarmış,
Bunu görenler sanki, bir tomurcuk sanarmış.
Bu ağacın zirvesi, Yedi Göğü delermiş,
Gökler üstüne çıkıp, ta Tanrı'ya gidermiş.
Ürüng-Ayıg-Toyon ki, yaratan Tanrı idi,^18
İnsanlara can veren, yaşatan Tanrı idi.
Bu tanrı sahiviydi, göklerin üst katının,
Ağaca at bağlardı, kızağıyfı atının.
Bu ağacın kökleri, yer dibine gidermiş,
Tanrı'nın meskenine, dikilmiş bir direkmiş.
Ak-Oğlan güneykere, ne var diyerek bakınmış,
Bir Süt-Denizi görmüş, rengi de sütten akmış.
Denizin kenarında, beyaz çamutlar varmış,
Sanki düt ekşimiş de, köpüklenip kabarmış.
Kuzey taraflarıysa, karanlık orman sarmış,
Yaprakları titreşip, hayvan gibi oynarmış.
Bir dağ yükseliyormuş, ormanın arkasında,
Beyaz bir şapka gibi, aklık varmış başında.
Bir zirve ki benzermiş, ak tavşan derisine,
Rüzgarı durdurmış, koymazmış gerisine.
Batı yönleri ise çok güzel fundalıkmış,
Çayırlıklarla süslü, güzel bir ovalıkmış.
Büyük çamlılar varmış, bu ovanın ardında,
Yaygın tepeler varmış, çamlığın arkasında.
İnsanın tek atası, gözünü ilk açınca,
Güneşin aydınlığı, her tarafa saçınca,
Bu il indan Ak-Oğlan, ta içten hislenirmiş,
Ağaca yanaşarak, şöylece seslenirmiş:
"Ey benim saygı değer, güzel yüce Tanrıçam
Bana hayatı veren, ey benim büyük annem!
Varlığım, neyim varsa hep seninle dolmuştu,
Dünyadaki varlıklar, hepsi senden doğmuştur!
Ama öyle yalnızım, o kadar yalnız bilsen,
Bari bana benzeyen, bir de eş kadn versen!
Dolaşırım dünyada, işsiz güçsüz, başı boş,
Benim gücüme göre bir eş ver, et beni hoş!
Ben de insanoğlunu, tanımak istiyorum,
Ben de insancasına, yaşamak istiyorum!
Sana sığınıyorum, kutunu esirgeme,
Ümit yer bana anne, beni yalnız besleme!
Başkaca Tanrım yoktur, ben seni görüyorum!
Kalbim saygıyla dolu, dizimi çöküyorum!"
Bu sözler üzerine, yapraklar yeşillenmiş,
Bir su ile kaplanıp, üzerleri nemlenmiş.
Yapraklar ağlar gibi, sulanmış taşa gelmiş,^19
Bir nur gibi akarak, oğlanı aşa gelmiş!
Sıcak bir rüzgar esmiş, kalpleri serinletmiş,
Ağaçtan gelen bir ses, her tarafı inletmiş!
Ağacın bir kökünden, bir yarık yarılınca,
Bu yarıktan ağaca, bir delik açılınca!
Bir kadın çıkıvrrmiş, ağacın deliğindrn,
Ağacın kökündeymiş, aşağısı belinden.
Kadının gür saçları uçuşup yanıyormuş,
Fırlayan memesinden, sütlerse kaynıyormuş.
Oğlan yaklaşmış ona, süt emmiş memesinden,
Artık bir kere doymuş, vazgemiş yemesinden.
Sütü emen Ak-Oğlan, ilk defa doymuş imil,
Vücudunun her yeri, kuvvetle dolmuş imiş.
Bundan başka annesi, ona demiş kutlu ol,
Saadetle dolup taş, hayatta hep mutlu ol!
Ak-Oğlan'a ayrıca; su, ateş, demir vermiş,
Sonra da kaybolarak, tekrar yerine girmiş."^20

Yakutlarda 'Ürüng' yani ak renk kutsallığın bir ifadesi olduğundan bu destan Er-Sogotoh'a Ak-Oğlan demektedir. Çünkü o tanrı tarafından yaratılmış il ve kutsal insandır. Öyle anlaşılıyorki Hayat Ağacı Ak-Oğlan'a süt ve su vererek ona yol göstermiş ve onu yeryüzüne göndermişti. Bunun içinde dünyada işine yarasın diye eline su, ateş ve demiri sıkıştırmıştı.^21

^17) a.g.e., cilt 1, sayfa 113
^18) a.g.e., cilt 1, sayfa 114
^19) a.g.e., cilt 1, sayfa 115
^20) a.g.e., cilt 1, sayfa 116
^21) a.g.e., cilt 1, sayfa 113

İlk mesaja eklenmiştir.
 
Son düzenleme:

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık