One Piece'te gelenekselliği temsil eden bir çok karakter var. Kendisinin de gençliğinde bu çatı altında oldukça hayvansal içgüdüleri ile hareket eden bir kişi olduğunu söyleyebiliriz.
"Her insan yaşadıkları kadardır." cümlesinden yola çıktığımızda muhakkak adalet ve korsan kavramları ile bir hikayesi, yaşanmışlığı vardır. Bu raddede geleneksel yapısından ötürü oldukça düz mantık ile hareket etmiştir.
Örnek canlandırma:
Garp, gazeteyi açar ve bakar: Korsan'lar X köyünü yaktı, y adasına baskın düzenledi vs. vs. Bunu üzerine adalet temasını en rahat ve iyi işleyebileceği kurumu, denizcileri tercih etti.
Oldukça basit, düz mantık. Geleneksel kişiliğe sahip olan bir insanmış gibi, yani tam olarak olduğu gibi davrandı. Bu konuda karaktersiz yakıştırması yapmak hata olur. Ne kadar eleştirilse de oturmuş bir karaktere sahiptir. Nasılsa hep onun gibi davrandı. Her konuda böyleydi. Adalet kavramından ötürü kendisini denizcilerde bulan Garp oradaki çatlakları da zamanla gördü. Fiziksel gücü onu kurum içinde belli noktalara getirdi ve daha da önemlisi adaletsizliğin sembolü olduğuna inandığı korsanlar ile mücadelede bulundu. En iyileri ile kafa kafaya mücadele etme şansı oldu. Bu durum en çok ona zarar verdi. Ne demek istiyorum; (çok tekrar oldu ama farklı bir kelime gelmiyor aklıma) geleneksel yaklaşıma sahip olan bir insan iç güdüleri ile hareket etmeye meğillidir, ailesinden, atalarından öğrendikleri, duydukları ile yaşamını devam ettirmeyi tercih eder genellikle. Sorgulamadığı zamanlarda huzurludur ve huzur onun için kritik noktadır. Çünkü yeni bir bakış açısı kazandığı taktirde, yeni bir bilgi edindiği taktirde, o ana kadar aklına bile gelmeyen bir konunun varlığını öğrendiği taktirde vicdanı huzurunu sürekli kemirmeye başlayacaktır. Garp'ın Roger ile mücadelesi en çok onun kişiliğine zarar verdi. O günlere kadar adaletin sadece denizcilerin elinden gelebileceğine inanan Garp, bağlı olduğu kurumun yozlaştığı, çürüdüğü noktaları keşfetti. Her korsanın adaletsiz davranmadığını gördü. Adaleti kişilerin yer aldığı (denizci, korsan, korsan avcısı, halk, vb. gibi) başlıklara göre değil, kişilerin kendilerine göre tanımlamayı tercih etti. Roger'ın başına korsan, Sakazuki'nin başına amiral, Dragon'un başına devrimci başlıklarını koymadan onları tekil olarak gördü. Onun için Gol D. Roger yoktu. Roger vardı. WB'nin bilmem kaçıncı tümen komutanı Ace değil, sadece Ace vardı. Marineford sırasında ise "torunum Ace!" olduğu bir çok nokta oldu çünkü söz konusu ölümdü. Bir çok kişinin bu haytta kabullenemeyeceği iki şey vardır. İlki ölüm, ikinicisi de en sevdiğinin ölümüdür.
Geriye dönüyorum biraz konu olarak.
Yeni bakış açılarını girdiği politik, stratejik ve fiziksel savaşlarla edinen Garp, kendisinin nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu fark etti. Bu noktada oraya kadar temsil ettiği etiketleri çıkarıp atamadı. Çünkü o etiketlerden biri de kabullenmekti. Böyle bir etikete sahip olduğunu Ace'in ölümünden anlayabiliriz. Ne kadar yırtınsa da, Sakazuki'nin kellesini almak istese de Sengoku'ya yalvarıyordu. "Durdur beni!" diyordu. Kişiliğine ters hareket etmeye yeltendiği tek andı. Çünkü o noktada "sadece Ace" olan kişi onun için "torunum Ace" olmuştu.
Tekrar geldim güncele.
Yaşadığı trajik olayla beraber, geleneksel kişiliğine uygun olmayan bilgilerin sıklığı ve fazlalığı fikir olarak değişmesine yol açtı. Adaletin başı olarak düşündüğü Dünya Hükümeti'nin bir çok hatası olduğunu kabullendi. Kendi kişiliğine uygun bir takı oluşumlar yaratarak, denizcilerin var olma amacını engellemeden, gururlarını zedelemeden "sadece Garp" olarak bir takım adalet arayışına çıkmış durumda. One Piece belki de bir yolculuk. Sadece Luffy'nin değil, Mugiwara'ların değil, seride gördüğümüz herkesin değişim içerdiği koca bir yolculuk. Ve bu yolculuk belki de Luffy'nin mücadelesinden çok daha zorlu ancak yansıtıldığı kadarını görüp hissedebiliyoruz. Bu da tam olarak Garp'ın kişiliği ile örüntülü. Her şeyi içinde yaşayan Garp'ın sergilediği davranışların arkasındaki "NEDEN"leri hiç öğrenemedik, gösterilmedi.
Bağlayacak olursam;
Garp'ın karaktersiz olduğunu düşünen insanlara katılmıyorum. Sevmemek de sevmek gibi tamamen bir seçenektir. Haklısı haksızı yoktur.