( ﺧﻤﻮﺵ– ﺧﺎﻣﺶ– ﺧﺎﻣﻮﺵ) sıf. (Fars. ḫāmūş – ḫāmuş – ḫamūş) Susmuş, sessiz: Ey Nedim ey bülbül-i şeydâ niçin hâmûşsun / Sende evvel çok nevâlar güft ü gûlar var idi (Nedim). Bir mevsim-i bahârına geldik ki âlemin / Bülbül hamûş havz tehî gülsitan harâb (İzzet Molla). Allâhu ekber… Allâhu ekber / Bir samt-ı ulvî gûyâ tabîat / Hâmûş hâmûş eyler ibâdet (Tevfik Fikret). Hâmûş yatar kenâra düşmüş / Hîç bâr değil sana o mihman (Abdülhak Hâmit).
ѻ Hâmuş olmak: Söz söylememek, susmak: Geh dönüp hâmûş olam bî-hûş olam serhoş olam / Söyleyem destan olam hem bâğ u hem bustan olam (Yûnus Emre). Duâ-yı devletine başla şimden gerü hâmûş ol / Dirâz etme Vecîhî rûz-ı hicran gibi güftârı (Vecîhî). Allâh nedir deyince gāfil / Allâh deyip hamûş olur dil (Muallim Nâci).
● Hâmûşâne – Hamûşâne ( ﺧﻤﻮﺷﺎﻧﻪ– ﺧﺎﻣﻮﺷﺎﻧﻪ) zf. (Fars. -āne ekiyle) Sessizce: Keşf eder sırrını hâmûşâne (Recâîzâde M. Ekrem). O bahârın bu işte ferdâsı / Kapladı bir derin sükûta yeri karlar / Ki hamûşâne dembedem ağlar (Cenap Şahâbeddin).
HÂMÛŞAN – HAMÛŞAN
( ﺧﻤﻮﺷﺎﻥ– ﺧﺎﻣﻮﺷﺎﻥ) i. (Fars. ḫāmūş – ḫamūş “susmuş” ve çoğul eki -ān ile ḫāmūşān – ḫamūşān) “Susmuş olanlar, sessizler” mec. Ölmüş olanlar: “Vâdî-i hâmûşan: “Susmuş olanların vâdîsi” Mezarlık.” Galata Kule Kapısı Mevlevîhânesi, Şeyh Gālib ve çok sevdiği Esrar Dede gibi en büyük iki şâirin yanı sıra 70 kadar dîvan sâhibi şâir ve birçok besteciler, bilginler, mesnevîhanlar yetiştirmiştir. Bunların bir kısmı Mevlevîhâne’nin “Hâmûşan” (Susmuşlar) adı verilen mezarlığında gömülüdür (Ahmet Kabaklı).
HÂMÛŞÎ
(ﺧﺎﻣﻮﺷﻰ) i. (Fars. hāmūş “sessiz” ve mastariyet eki -і ile hāmūşі)
1. Sessizlik.
2. mec. Ölüm: Gehî bir ra’d-i hâmûşî ile titrer bütün eşyâ (Cenap Şahâbeddin).