Koleksiyoncu
Kitap Arkası
Koleksiyoncu, İngiliz edebiyatının önde gelen yazarlarından John Fowles'un, birçok yayınevinden geri çevrilme talihsizliğini yaşayan; ama yayımlandığında kendisine bugünkü ününü getiren ilk romanı. Fransız Teğmenin Kadını, Yaratık, Mantissa ve Büyücü gibi başyapıtların habercisi...
Koleksiyoncu, bir kelebek koleksiyoncusuyla, aşık olarak kaçırıp zindana kapattığı bir resim öğrencisi arasındaki "mecburi" ilişkinin romanıdır görünürde. Ama Fowles'un olağanüstü üslubu ve ustalığıyla, bu ilişki, başka birçok ilişkiye de gönderme yapmakta, ahlaki kaygılarla baskı altına aldığımız yabanıl doğallığımız içinde, aslında neyi nereye kadar haklı ve geçerli bulabileceğimiz gerçekliğiyle bizi yüzleştirmektedir.
Farklı yolculuklara açık bir kurgusu olan bu roman, sadece kendimize göre haklı olan bir tutku adına yapabileceklerimizin ikna edici ve masum bir anlatısı olarak okunabileceği gibi, içimizdeki "iktidar" ve "teslim olma" isteğinin hangi şartlarda ortaya çıkabileceğinin alıntısı olarak da okunabilir. Ya da iki ayrı sosyal tabakanın birbirine yakınlaşma çabalarının, aslında alt sınıfın üst sınıfa yaranma, üst sınıfın ise öğretmenlik kisvesine bürünerek "yığınları" mümkün olduğunda kendisinden uzak tutma kaygısından başka bir şey olmadığının çarpıcı bir anlatısı olarak da yorumlanabilir.
Sadece bir psikolojik gerilim romanı olarak okunduğunda bile inanılmaz tatlar alacağınız Koleksiyoncu, bunun ötesine geçmekten ve kendi karanlıklarıyla yüzleşmekten korkmayanlara... Ya da Fowles'un dediği gibi, "Her insan kendisi için bir giz olmalıdır" sözüne inananlar için...
Yorum (Okuma gibi planınız varsa spoiler içerebilir!)
1963 yılında yayınlanan bu kitap 2 yıl sonrasında İngiltere de filme de çevrilmiş. Araya farklı tarzda bir kitap koyalım diye düşünerek bu psikolojik gerilim romanını seçtik. Kitap 2 farklı perspektiften anlatılıyor ve bu hoşumuza gitti. Önce saplantılı bir aşığın gözünden okuyoruz sonra mağdur genç kadının gözünden okuyoruz. Kitaba puanım 7.
Ayrıca ekşi sözlükde gördüğüm bu yazı da gayet açıklayıcı:
ingiliz edebiyatçı john fowles tarafından kaleme alınmış, insanın kanını donduran gerçekliği en çarpıcı şekilde anlatan romanı. kitapta anlatılan ile gerçek hayatta yaşanılan birçok gerçekliği özdeşleştirmek hiç zor değil. özellikle erkeklerin çoğu zaman kadına bir nesne olarak baktığı, iletişim kurulabilecek insan olarak bakmadığı bu dünyada, neden bir çok birlikteliğin sağlıksız ve acı verici olduğunu en uçlarda yaratılan bir hikaye ile anlatan kitap. miranda karakteri ne yaparsa yapsın, kendini kaçırıp bir mahzene hapseden adama düşünsel olarak yaklaşamamaktadır. hikaye çok hazindir ve bence aslında düşünen insanın kaçamayacağı acıları, çıkmazları, çaresizlikleri anlatır. çünkü, dünyadaki insanların büyük bir çoğunluğu ya düşünmemeyi seçmiş, ya da düşünmenin ne demek olduğunu bile bilmeyen, dayatılana göre yaşadığının bile farkında olmayan insanlardan oluşmaktadır.
miranda kitabın bir yerinde düşüncelerini aşağıdaki cümlelerle anlatmaya çalışır ki, bence kitaptaki en müstesna paragraftır.
" sıra sıra kelebekler arasındaki bir örnekten başka birşey değilim. hizayı bozduğum zaman bana karşı kin besliyor. ölü olmam gerekiyor; iğnelenmiş, hiç değişmeyen, sürekli güzel. güzelliğimin kısmen canlı olmamdan kaynaklandığını biliyor, ama ölü beni istiyor. beni canlı ama ölü arzuluyor. bunu fena halde hissediyorum bugün. canlı ve değişken olmam, farklı bir şekilde düşünmem, ne yapacağımın belli olmaması ve geri kalan her şey canını sıkmaya başladı."
@kekomancer ile okuduğumuz 2024'ün son kitabı oldu. Böylelikle bazen
@Mithyxila nin de katılmasıyla toplamda 20 kitap ile bu yılı kapattık. Gayet verimli bir yıl oldu, okuduğumuz kitapları kendi aramızda konuşarak hem aldığımız zevki katladık hem de farklı bakış açısı ve bilgiler kazanarak aldığımız verimi arttırdık.