The Collector karakterini, en azından çizgi romanlardaki mantığı doğrultusunda açıklayabilmek için, öncelikle The Elders of the Universe’den bahsetmemiz gerekiyor. Marvel kozmik (=uzayda geçen) hikayelerinde sık sık karşımıza çıkan Elders of the Universe, isimlerinden de az çok anlaşılacağı gibi, Marvel Evreni’nin, en eski, en yaşlı ırklarının son üyelerinden oluşuyor.
Evrenin yaratılışından sonra ortaya çıkan ilk insansı, akıllı yaşam formlarından olan bu ırklar, büyük medeniyetler kuruyorlar, fakat tabi ki, sonuç olarak zamana yenik düşüyorlar. Bu antik ırklarının görkeminden geriye ise, yalnızca hayata tutunabilmeyi başarmış birkaç varlık kalıyor…
Farklı farklı uzaylı ırkların son temsilcileri olan bu şahıslar, kendilerine özgü “hobi”leriyle, daha doğrusu “takıntılarıyla” özdeşleşiyorlar. Kendilerine bahşedilen ölümsüzlüğün yanı sıra, “İlkel güç” olarak çevirebileceğimiz “Power Primordial”e sahip olan bu arkadaşlarımız, bazen hobileriyle doğru orantılı olarak, çeşitli güçler de kazanıyor.
Örneğin, Runner karakteri, evrende varolan her yeri görmek, her yere seyahat etmek gibi bir takıntıya sahip, ve bu da onu Marvel Evreni’nin en hızlı karakterlerinden biri haline getiren bir güçle tamamlanıyor. Trader, yine isminden anlaşılacağı gibi, pazarlıklar yapmaktan, bir şeyler alıp satmaktan hoşlanıyor. Obliterator, gezegenleri yok etmeye varacak kadar büyük bir yok etme arzusuna sahip. Grandmaster, tüm medeniyetlerin şans ve strateji oyunları konusunda uzmanlaşıyor; Gardener görkemli bahçeler yaratmakla ilgileniyor, Astronomer ise yıldız ve galaksilerle uğraşıyor.
The Collector da, Elders of the Universe olarak adlandırılan bu varlıkların (Elders of the Universe sık sık bir araya gelse de, onları Avengers, X-Men gibi bir takım olarak düşünmek bir hata olacaktır) evren için önemli olan nesneleri, hatta varlıkları toplamakla, onların koleksiyonunu yapmakla kafayı bozmuş olan bir üyesi. Çizgi romanlar içinde ilk ortaya çıkan Elder olmasının yanı sıra, filmde gözükmesinden de anlayacağınız üzere, bu varlıkların en popüleri de muhtemelen Collector.
Bu karakter(ler)in bir biyografisini yazmanın, her göründükleri macerayı özetlemenin anlamsız olacağını düşünüyorum, zira Collector (ve diğerleri) pek çok kozmik hikayede karşımıza çıkıyor, fakat çoğu zaman bir destekleyici rol oynamakla yetiniyorlar. Bu hikayelerin belki de en önemlisi, Thanos’un Infinity Gauntlet’i yarattığı The Thanos Quest serisi.
Şimdi, “Infinity Gauntlet ne ola ki?” diye düşünüyor olabilirsiniz. Kısaca özetlersek, Infinity Gauntlet, altı farklı Infinity Gem’in bir araya gelerek oluşturduğu, takan kişiyi gerçek anlamda bir Tanrı’ya dönüştüren, son derece güçlü bir nesne.
Thanos Quest serisi ise, temel olarak, Thanos’un Infinity Gauntlet’i yaratmak için, altı Infinity Gem’i toplamasını konu alıyor. İnanılmaz güçlü olan bu nesnelerin çoğunun, Elders of the Universe’e ait olduğunu öğrendiğimiz; ve Thanos’un gerek onları kandırarak, gerek zorlayarak, gerekse daha önceden topladığı Gem’lerin gücünü kullanarak, teker teker ele geçirmesini gördüğümüz bu seri, daha sonra çok daha meşhur olan “Infinity Gauntlet” serisine bağlanıyor.
Bu ince detayı yakaladınız mı bilmiyorum, fakat bu anlattıklarım, aslında yukarıdaki sorulardan birini daha cevaplıyor . The Collector’un Thor’un sonunda kurduğu “Biri tamam, kaldı beş tane” cümlesi de, doğrudan Infinity Gems’in geri kalanına bir gönderme yapıyor.
Peki, madem Collector’un bunların hepsini toplamak gibi bir niyeti var, o halde Sif bu “şeyi” neden ona teslim ediyor?
Bu aslında kolay cevaplanabilecek bir soru değil. Marvel Evreni içinde, Collector ve diğer Elders of the Universe, sık sık Avengers ve benzeri takımların “düşmanları” olarak karşımıza çıksalar da, kötü karakterler değiller. Hatta, milyonlarca yıl yaşamış varlıklar olarak, muhtemelen bizim “iyi - kötü” anlayışımızın da çok dışında bulunuyorlar. Dolayısıyla, iki “Infinity Stone”un aynı yerde bulunmaması mantığıyla, onu “güvenilir” bir koruyucu olarak görmüş olmaları aslında o kadar da olağanüstü bir durum değil. Infinity Gems’in farklı yerlerde, birbirlerinden ayrı ayrı saklanmamaları meselesi, 1990’da yayınlanan Infinity Üçlemesi’nden, bugünkü New Avengers’a kadar sık sık işlenen bir kurgu.
Marvel, tüm filmlerini kendi spesifik kurgu ve karakterlerine ayırsa da, arkada devam etmekte olan ciddi bir “büyük hikaye” de var. Bundan sonrasında ne olacağı, çizgi roman bilgilerimizle tahmin edebileceğimiz bir konu değil, zira arada önemli farklılıklar var: Çizgi romanlarda Infinity Gems olarak adlandırılan küçük, mücehverimsi nesneler, filmlerde Infinity Stones olarak adlandırılıyor. Anladığımız kadarıyla, “iki Infinity Stone’un yan yana olmaması”ndan kastedilen iki nesne, The Dark World’de gördüğümüz Aether (Sif Collector’a bunu getiriyor) ve önceki filmlerde gördüğümüz Tesseract - ki bunlar da bildiğimiz Gem’lere pek benzemiyor.
Ama tabi, sınırsız güçlü, ve özellikle Aether örneğinde gördüğümüz gibi, şekil değiştirme yeteneğine sahip olabilecek bu nesnelerin, çizgi romandakine yakın formlar alıp, daha sonra Infinity Gauntlet’i oluşturması da imkansız bir hikaye akışı olmaz.
Eğer her şey çizgi romanlardakine benzer bir şekilde ilerlerse, The Collector’ın elindeki Infinity Stone’u bir süre kullanıp, daha sonra Thanos’a kaptırmasını, ve Thanos’un Tesseract, Aethir ve henüz görmediğimiz dört objeyi daha toplayıp, sonuç olarak Infinity Gauntlet’i sinema evreninde yaratmasını bekleyebiliriz.