Yıllar evvel ilkokulda en arka sırada oturup, tüm hinliklerde başı çeken çocuktum. Neyse gene en arkada dikkat çekme çabalarını sergiliyorum. O günde yanımdaki sıra arkadaşım Ogün, evden leblebi getirmiş beslenmesinde. Benimde ağzımda sakız. Önümde de hoşlandığım için cehennem azabı çektirdiğim ve tüm hayvanlıklarıma katlanan çilli Burcu oturuyor. Ağzımda sakız varken leblebi yemeyi deneyen ben. Bu yoğun aromanın altında ezilince, çimento kıvamındaki sakızı çıkarıp Burcu'nun saça monte ettim. Ogün hayvanıda gülünce kız anladı gene bir bok olduğunu. Elini saçına attı. O leblebili sakız bir dağıldı saçında. O an gülmelere doyamıyoruz. Tabi ben hemen yıkar çıkartır diye düşünüyorum. Uzun siyah saçlarına elini attıkça yavaş yavaş keman yayına dönüşüyordu Burcu'nun. Bu elleri yapış yapış olunca anladı tabi. O an korku başladı öğretmene şikayet etmesin diye. Ayağa kalktı ve ağlamaya başladı. Artık elini sacına attıkça sakizlar uzuyordu. Adeta meyve kullanıcısına dönüştü kız. Yanıma geldi ve öğretmen bile sustu onu izliyor. Bu bana bir tokat çaktı. Benim o gülümseyen firlama suratım şaştı. Bende ne ailemden bir fiske yemişim nede bir kavga etmişim. İlk defa böyle bir şey basıma geliyor. Gözlerim doldu ama tutuyorum kendimi, o 3 saniyede yüzüm kıpkırmızı oldu sinirden. O aralarda klasik anne tavsiyeleri işte sönük olma okulda, kimseye kendini ezdirme, hakkını yedirme falan bunlar aklıma geliyor. Tabi kavga etmesinide bilmiyorum. Tuttum bunun kolunu bir dişledim. Öyle bir dişledim ki ufak bir parça da kopmuş kızdan onu sonradan farkettik. Kız çığlık çığlığa 30 kişi ve öğretmenin gözünün önünde kızın kolunu dişledim. Tabi daha sonra veliler geldi, şikayetler falan diye geçti. Kızın anası okulda beni sıkıştırıp kopek bile demişti. O 1 hafta yaptıgım aklıma geldikçe hayatımın utancını yaşamıştım.