Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

İzlediğiniz Son Film

Filmi çok beğendim. Gerçek bir folklorik korku eseri olmuş. Ancak bir o kadar da yetersizliğimi gösterdi. Film boyunca bir şeyleri anlamaya çalışırken asıl anlatılmak istenen ana fikri ve detaylarını kaçırdığımı düşünüyorum. Bunun için de Rus korku hikayelerine hakim olmam gerekiyor. Çünkü filmi izlerken sürekli bir şeylere anlam aramaya çalışıyordum ama anlam veremiyordum. Bu da benim folklorik korku filmlerinde ne kadar yetersiz olduğumu gösteriyor. Ayrıca bu eser Gogol'un Viy adlı eserinden uyarlanmış. Orijinalinde nasıldı ve ne kadar başarılı uyarlama olmuş bilmiyorum. Merak ettirdi beni. Filmde güçlü bir hikaye anlatımı söz konusu. Ambiyanslar, oyuncular, dekorlar, makyajlar ve kostümler gerçekten övülmesi gerekir. Hikayeyi anlatımında bana güçlü etki bıraktılar.
Şunu da eklemek istiyorum. Bu kızın oyunculuğu gerçekten çok iyiydi. Çokça ikonik kısımları vardı.
 
Güçlü alt metne sahip bir film. Keşke hakkını verebilsem.. Örneğin, Hippie, Punk akımlarına oldukça uzağım. Ayrıca Reagan'ın politikaları ve toplumda yarattığı etki ve dahası. Yer yer İngilizlere iyi giydiriyorlar. Çok güldüğüm kısımlardı. Farkındalık yaratan türden bir film. Bir de Mathew Lillard'ın performansı bu filmde çok akılda kalıcı.
 

Piyanist, baş rollerini Isabelle Huppert ile Benoît Magimel'in paylaştığı, Michael Haneke'nin yönettiği 2001 yapımı filmdir. Film, 2004 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü alan Elfriede Jelinek'in Die Klavierspielerin adlı romanının uyarlamasıdır.

Bastırılmış mazoşist duyguların açığa çıkması hatta patlamasını, neden sonuçlarıyla açıklama gereği duymadan gayet güzel göstererek anlatmışlar. Hoj film olmuş.
 
Geleneksel masalsı kahraman anlatılarının en iyi örneklerine gireceğini düşünüyorum. Filmde övülemeye ve hayran olmaya layık kostüm ve dekor kalitesi var. Atmosferi önemli derecede güçlendirmişler. Hikaye anlatımıyla paraleller. Yer yer ben bile hayran oldum. 1985 yılında çıkmış bir filmden bahsediyoruz hem de. Şu an yaşadığımız çağda zordur böyle şeylerden etkilenmek. Hikaye ve kurgu en başta belirttiğim gibi. Geleneksel ve klişe. Ancak hikayenin en zayıf halkası ana karakteri Jack'i oynayan Tom Cruise. Bu filmde oyunculuğu çok zayıf. Şöyle anlatabilirim: Yakışıklı ve genç kahraman maceraya atılır. Yolda yeni dostlarla karşılaşır, engelleri aşar ve asıl düşmanıyla karşılaşır, onu yener. Bu macera boyunca Tom Cruise sadece bunları gerçekleştirmeye odaklanmış memur gibi. Ama bu filmde gerçek bir ikonik oyuncu var. O da Darkness karakterini canlandıran Tim Curry. Bu adamı sabaha kadar övebilirim. Filmi yegane aktörü. Bilirsiniz, Emporio İvankov'un esin kaynağı Frank-N-Furter'ını Tim Curry canlandırdı, IT filminin Penywise'ını da. Gerçek bir ikon. Keşke felç olmasaydı. Onu daha da görmek isterdim...


Film herkese hitap etmeyebilir. Sonuçta masalsı bir hikaye anlatıyor. Ancak filmi sırf şunun için izlemenizi isteyebilirim. O da Tim Curry. Gerçek bir ikon :at:
 
İspanyol sinemasına dair 3-4 film ve 2 dizi izlemiştim ve beğenmiyordum sinema anlayışlarını. Çünkü her şeyde kompleksler ve "marjinallik babacum" kafasında işleri var bu emmilerin. Torrento'da bunlardan biri diyebiliriz aslında. Ancak diğerleriyle karşılaştırdığımda belki de izlemekten en zevk aldığım İspanyol yapımı diyebiliriz. Ancak bir o kadar da neden İspanyol sinemasını sevmediğimi de hatırlattı. Bu emmilerin genel sorunu şu: metaforu, sembolizmi, iğnelemeyi iyi bir kurgu ve oyunculukla destekleyemiyorlar. Zaten ses dublajı da pastanın üzerine koyulan meyvesi olmuş. Bir seslendirme sanatçısı var ve tüm yan karakterleri o seslendiriyor. Ciddiyim. Oyuncular da aynı şekilde oyunculuklarını dublaja taşıyamamışlar. İlk başta Dublaj zaten mizahı öldürür diye düşünmüştüm. Sonra da dublaj olup da; gayet kahkaha attığım çokça film, dizi oldu. Hatta orijinalinden iyi olan filmlerimiz de var. Burada asıl sıkıntı oyuncular zaten filmde doğru düzgün gösteremediği performansı dublajda da gösterememişler. Bu da potansiyelini oldukça düşürmüş.

Yer yer güldüğüm sahneler oldu. Ülkemizden hangi filmlere benzetirdin derseniz; Kolpaçino ile Recep İvedik karışımı bir film derdim. Ancak başarısız versiyonu. Ayrıca filmi izlerken şunu farkettim. İspanya'nın Madrid'i aslında 1990'ların İstanbul'u gibi bir şehirmiş. İlginç bir deneyimdi.
 

Ben, Daniel Blake (2016)

Ne film ama! Kekomancer ile izlediğimiz son film.

Özet:
Ken Loach’a Özgürlük Rüzgarı’ndan sonra ikinci kez Altın Palmiye kazandıran Ben, Daniel Blake, dokunaklı olduğu kadar öfke dolu bir dram. Newcastle’da yaşayan Daniel Blake bir marangozdur; geçirdiği kalp krizi sonucu doktorlar çalışmasına izin vermez. Her zaman kendine yetebilen Daniel Blake, hayatı boyunca ilk kez devletin sunduğu “işsizlik fonuna” başvurmak zorunda kalır. Ama sistemin çarpıklığı nedeniyle devlet yardımı da alamaz, iş aramak zorunda kalır. Daniel bu süreçte kendi gibi zorluk çeken yalnız genç bir anne olan Katie ve onun çocuklarıyla dostluk kurar. Katie çocukları Daisy ve Dylan ile birlikte, Londra’da evsizlere tahsis edilen tek gözlü bir otel odasında kalmaktan kurtulmak için karşısına çıkan tek yardım şansını değerlendirerek kilometrelerce uzakta, bilmediği bir şehirdeki apartman dairesinde yaşamaya başlamıştır. Aynı kaderin kurbanı olan Daniel ve Katie, kendilerini günümüz İngiltere’sinde adeta sahipsiz bir halde ve sosyal yardım bürokrasisinin girdabında sürüklenirken bulurlar.
Ken Loach ve yıllardır birlikte çalıştığı senaristi Paul Laverty, son yıllarda çektikleri en iyi film olan Ben, Daniel Blake’te gerçekçi yaklaşımlarından güç alırken bozuk sisteme ve boğucu bürokrasiye karşı dayanışmayı ustalıkla yüceltiyor.
 

Ben, Daniel Blake (2016)

Ne film ama! Kekomancer ile izlediğimiz son film.

Özet:
Ken Loach’a Özgürlük Rüzgarı’ndan sonra ikinci kez Altın Palmiye kazandıran Ben, Daniel Blake, dokunaklı olduğu kadar öfke dolu bir dram. Newcastle’da yaşayan Daniel Blake bir marangozdur; geçirdiği kalp krizi sonucu doktorlar çalışmasına izin vermez. Her zaman kendine yetebilen Daniel Blake, hayatı boyunca ilk kez devletin sunduğu “işsizlik fonuna” başvurmak zorunda kalır. Ama sistemin çarpıklığı nedeniyle devlet yardımı da alamaz, iş aramak zorunda kalır. Daniel bu süreçte kendi gibi zorluk çeken yalnız genç bir anne olan Katie ve onun çocuklarıyla dostluk kurar. Katie çocukları Daisy ve Dylan ile birlikte, Londra’da evsizlere tahsis edilen tek gözlü bir otel odasında kalmaktan kurtulmak için karşısına çıkan tek yardım şansını değerlendirerek kilometrelerce uzakta, bilmediği bir şehirdeki apartman dairesinde yaşamaya başlamıştır. Aynı kaderin kurbanı olan Daniel ve Katie, kendilerini günümüz İngiltere’sinde adeta sahipsiz bir halde ve sosyal yardım bürokrasisinin girdabında sürüklenirken bulurlar.
Ken Loach ve yıllardır birlikte çalıştığı senaristi Paul Laverty, son yıllarda çektikleri en iyi film olan Ben, Daniel Blake’te gerçekçi yaklaşımlarından güç alırken bozuk sisteme ve boğucu bürokrasiye karşı dayanışmayı ustalıkla yüceltiyor.
TRT2'nin böyle bir filmi yayınlaması peki bu büyüklük şaka mı
 
TRT2'nin böyle bir filmi yayınlaması peki bu büyüklük şaka mı
Ben de şaşırdım bu kadar sistem eleştiren bir filmi yayınlamalarına. Belki övdüğünüz İngiltere bile bu durumda bak demek içindir. Çok kaliteli filmler yayınlıyorlar gerçekten. Bakınız:
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık