Sanat alanında bir sürü çalışma var: Mesele o zaman bizim topraklarda düz yazıdan daha çok şiir vardır ve bunun muazzam örnekleri çıkmıştır. Roman ile daha sonrasında tanışmışız ama bir sürü şair çıkarmışız. Mevlana ‘’Ne olursan ol, gel.’’ Demiş. Yunus Emre ‘Yaratılanı severim yaradandan ötürü.’’ Demiştir. Yani insanı önceleyen bir sürü tasavvuf vardır. Tamam, şimdi diyebilirsiniz ki felsefe yoktu falan. Ama bu da felsefe işte. Hatta, çok da güzel bir şekilde anlatabilmişlerdir meramlarını. Tasavvuf da kendini arayış yani ben kimim sorusunu arayış olduğunu düşünürsek de felsefe yapılmadı diyemeyiz.
Tasavvufu geçersek de çok başarılı şairlerimiz var. Ben demiyorum ki pek şiir okuyan da biri değilim ama Mehmet Akif çıkmış. Fuzuli, Nefi, Nedim bunlar benim aklıma gelenler şimdilik. Ama bunların yazdıkları gerçekten inceleyenler tarafından harika eserler olarak adlandırılıyor.
Karagöz-Hacivat çıkmış ve sergilenmiş senelerce. Orta oyunu düzenlenmiş ve meddahlık gelenek olarak gelmiş.
Medrese meselesindeki fıkıh konusuna gelirsek de fıkıh zaten İslam hukuku demektir. Yani yalnızca dini bilgiler veriliyor demek abesle iştigal. İslam hukuku meseleler hukukudur. Common Law gibi yani Anglo-Sakson ülkelerdeki hukuk şeklindedir. İngiltere ve Amerika’da dahi bu sistem uygulanmakta, mahkeme kararları emsallerine göre karar verilmektedir. İslam hukukunda da aynı bu şekilde önce ayete yoksa hadise yoksa sünnete yoksa da meseleye göre karar verilirdi. Yani, burada da gayet dini değil, eğitim veriliyordu. Evet, eskideki gibi yeterince yaratıcı olunamayıp bağlı kalmışlar ve hatta yeni yorumlamalar getirmemişlerdir. Ama bu şu anki dünyada da geçerlidir. Kıta Avrupa’sında şu an bizde olduğu gibi yazılı hukuk kuralları vardır. Yani, kanunlar yazılıdır ve onlara göre karar verilir.
Osmanlı’nın bilimde geri olduğu konusu ise imkansız bir şeydir. Zamanla geri kaldığı ve gelişmeleri takip edemediği tarihsel gerçektir. Fakat, yükselme dönemlerinde iken bilimsel olarak diğerlerinden öndedir. Amerika şu an en güçlü devlet di mi? Çünkü sadece askeri olarak değil bilimsel olarak da en öndeki ülkedir. Unutulmasın ki, çağımızın buluşu belki de internet askeri araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır. GPS askeri araştırmalar sonucunda ortaya çıkmış daha sonrasında yine sivil hayata entegre edilmiştir. Birçok şey askeri yani ordu için geliştirildikten sonra sivil hayata adapte edilmiştir. Osmanlı da dönemin en büyük gücü olduğunda doğal olarak bilimsel yönden de en ilerideydi.
Mimari olarak da, Mimar Sinan gibi bir dahi yetişmiştir. Onun eserleri hala daha araştırmalara konu olmaktadır. Yine, Sinan’ın öğrencileri Taç Mahali inşaa etmişlerdir. Bu da mimari olarak harika kabul edilmektedir. Mimar Sinan döneminde Avrupa’da da yapılar yapılmaya çalışılıyor ama kubbe mesela yapılamıyor. Sürekli sorunlar yaşanıyor. Bir tane kitap okuyup, belgesel izlemiştim. Orada çok güzel şekilde açıklanıyordu.
Resim yoktu evet ama minyatürler vardı. İyi örnekleri de vardı. Harika hat yazıcılığı varmış. Çinicilik işlerinde epey ilerlenmiştir. Çok güzel şekilde yapılan mimari eserlere bunlar yerleştirilmiştir.
Tıp konusunda ise; şu anki gibi ilaç kullanımı zaten yoktu ki. O zamanlarda deneme-yanılma yoluyla yapılmış ilaçlar öğrenilip hastalıklar ve tedavileri öğrenilirdi. Şimdi dahi hangi ilaç hangi hastalığa iyi geliyor ona göre bakılıyor. Yani, o zamanlarda tıp doğada bulunan maddeleri uygun oranlarda birleştirerek ilaç yapılmasını gerektiriyordu ve bu öğretiliyordu.
Kaldı ki, Avrupa bile İbni Sina’nın eserini çevirmiştir. Yani, ot falan diyerek geçiştirilecek bir şey değildir. Oradaki birçok şeyi uygulayarak ilerleme kaydedilmiştir.
Osmanlı Padişahları içinde Fatihi ayrı tutsam da hepsinin ikinci meslekleri vardır. Mesela Abdülhamit çok iyi marangozmuş. Gerçekten çok başarılıymış. Kanuni çok iyi mücevherler yaparmış. Fatih birçok dil bilirmiş. Beğenmediğimiz 2. Bayezit Çağatayca bilirmiş. Abdülaziz’in batılı musıki eserleri varmış ki döneminin eserleri arasında bile çok iyi yerde olduğu söyleniyor.