Schierke bücürüyle Gutts'ı ne kadar yakın cizmeye cesaret edeceksin bakalım asistan ..Cıbıldak yatağa düsmesi hala aklımda
Güzel yazı lakin bu 2 salağı daha çok sevmen dileğiyle...Şu mangayı bitireli 1 ayı geçti neredeyse ama kafayı toplayıp da bir şeyler yazmak bir türlü mümkün olamadı ne yazık ki. Hem vaktim yoktu, hem de zaten sindirmem zaman aldı. Neyse. Berserk'e Miura vefat ettikten başlamış olmak da ayrı bir koydu ayrıca. Keşke daha önce okusaymışım. Huzur içinde yatsın. Chibi Puck panelleri haricinde hayran kalmadığım tek bir karesi bile yok adamın.
Yanlız başlamadan önce şuraya terbiyemin ve forum kurallarının izin verdiği ölçüde bi sinir kusacağım müsaadenizle.
Allah senin belanı versin Griffith. İki dünyada da iki yakan bir araya gelemesin Griffith. Ayağında çorapla ıslak banyo terliği giyesin Griffith. Küçük ayak parmağını sehpaya çarpasın Griffith. 18 saat uçak yolculuğunda bebek ağlaması dinleyesin Griffith. 24 saat Usopp'un kulağının dibinde tırnakla kara tahta çizmesine maruz kalasın Griffith. 48 saat Ajdar'dan Çikita Muz dinletsinler sana Griffith. Buzdolabına sakladığın her şeyi senden önce başkası yesin Griffith. Biran alır almaz ısınsın Griffith. Sigarayı tersten yakasın Griffith. Her gittiğin yerde hesapları sana kitlesinler Griffith. Bütün arkadaşların arkandan konuşsun Griffith. Bütün esnaflar sana kazık atsın Griffith. Allah senin belanı versin Griffith.
Tamam sakinim.
Berserk şu zamana kadar okuduğum en sıra dışı işlerden biri oldu gerçekten. Daha önce hakkındaki yorumları okuduğumda şiddet içeriğinde sınır tanımaması sebebiyle liveleak videoları gibi bir şeye maruz kalacağımı düşünerek uzak duruyordum açıkçası. Sonra başlayınca gerçekten dedim ki liveleak izlesem bu kadar içime oturmazdı herhalde. Miura özellikle Schierke'nin ekibe dahil olduğu kısma kadar senaryoyu şiddet pornosu olmakla kült bir edebi eser olma arasındaki ince çizgide getirip götürmekten çekinmiyordu. Ki zaten, olayların, karakterlerin ve tasarladığı dünyanın altını bu kadar iyi doldurmamış, bu kadar yoğun fantastik metanın bulunduğu bir senaryoyu bu denli determinist ve nihilist bir bakışla ele almamış olsaydı, fantastik eserlere dair ne kadar klişe varsa yıkmamış olsaydı zaten elde kalan tek şey de bu olurdu. Şiddet pornosu. Bu açıdan bakınca kusursuz bir birleşim çıkıyor bence ortaya.
Şimdi geleyim benim gibi bütün bölümleri arka arkaya okumak yerine yıllarca bölüm bekleyen fanların argümanlarına.
Kayıp çocuklar arkı benim için en az ilk tutulma kadar sarsıcı oldu, hatta belki daha bile fazlaydı. Guts'ın asker ya da canavar doğramasıyla en başından beri sorunum yok ama yozlaşmış da olsalar çocukları da katledebiliyor olması, yapmak üzere olduğu işi etik açıdan sorgulamak bir yana bundan zevk alıyor olması rape horse tan falan çok daha rahatsız edici bir şey bence. O ata gülüp geçtim ben, evrenin absürdlüklerine alıştığım için ama pirkafların hikayesi hala daha beynimi yakan şeylerden biri. Ki bakın arkadaşlar ben çocukları çok da sevmem, anaç biri değilim, kaldı ki böcekleri de hiç sevmem. O köyleri yağmalayan, çocukları kaçıran veletler de bir şekilde bedel ödemeliydi ama bu bedel Guts tarafından doğranmak mı olmalıydı algılamakta güçlük çekiyorum. Bir de, Miura bu Rocine'yi standart güç delisi havarilerden tamamen ayrı bir yere koyuyor. Rocine'nin havariliğe geçişi diğerlerinin aksine güç hırsıyla falan değil, istismarcı ailesinden kurtulmaya çalışmasıyla oluyor ve yaptığı kötülükler de kendi travmasını çocukça bir tutumla çevresine yansıtmasından ibaret. Kin tutabilecek, intikam hırsı duyabilecek kadar bile yetişkin değil. Kendi yarasını yalamaya çalışan bir çocuk sadece. Bu bir yana, kendi ailesini kurban olarak sunmakta tereddüt yaşamamış olması da ağır bir gerçek. Buz gibi bir gerçek.
O yüzden kayıp çocukların gerektiği kadar değer görememiş olması beni hayal kırıklığına uğrattı açıkçası.
Bir diğer katılmadığım mevzu da Guts'ın ekibi Elfhelm'e girdi, Berserk bozdu muhabbeti. Bu da bana saçma geldi çünkü bütün edebi eserlerde bir soluklanma kısmı olur, karakterler bi dinlenir, fırtına öncesi sessizlik yaşanır falan. Elfhelm kısmı da Berserk için bu, ayrıca yani Guts dediğimiz adam 1988'den beri çile çekiyor yahu, içiniz mi çürüdü sizin? Oraya varmayı gayet de hak ettiler, ne kadar dinlenseler haklarıdır.
Guts'ın ekibine de değinerek devam edeyim.
Öncelikle Roderick, seni en başta bayaaa bildiğin sırtlan falan zannetmiştim ama bayaa adam çıktın. Böyle devam.
Serpico, her seferinde şaşırtabilen bir karakter.
Farnese, gördüğüm en rahatsız edici ve şımarık karakterden son derece katlanılabilir birine dönüştü zaman içerisinde, şükür ki de dönüştü yoksa cidden katlanması zor biriydi. Bir insan ancak bu kadar at gözlüklü olabilirdi gerçekten.
Puck, sana bir şey diyemiyorum. Aman neyse iyi ki varsın yoksa Guts'ın ağzını o kadar bıçak açmıyordu ki bi ara manga senin sorduğun sorularla ilerleyebiliyordu ancak. İvalera da tatlı biri.
Ysma, bir özelliği yok, Elfhelm'den sonra ekibe devam etmesi anlamsız. Kal orada işte her yer renkli yaratık dolu.
İsidro, öfff, aşırı kanser ve aşırı klişe bir karakter. Senaryoda var olma sebebi nedir bilmiyorum ama tahminimce Miura bu çocuğu Guts'ın yanına Guts'ın kişiliğini geliştirmesi için koymuş. Kendi başına bir işe yaramıyor İsidro ancak bu velede abilik/babalık/hocalık yapıyor olmak Guts'ın Gambino'dan kalan travmalarını tedavi etmesine yarıyor olmalı. Eğer işlevi buysa bu geri zekalının saygı duyacağım. Okurken bu kadar sinir eden bir de sanırım pofuduk saçlı ve frengili fahişe vardı, adı neydi hatırlamıyorum onun da.
Ve geleyim Schierke'ye. Bebeyim. Bu bücürün panelleri beni aşırı mutlu ediyor. Guts'la ilişkisi bazen Leon ve Mathilda'yı anımsatıyor lakin çok daha derin, çok daha altı dolu bir yoldaşlık onlarınki. Berserk normalde okuyucuyu karanlık ve depresiflik bombardımanına maruz bırakıp, okuyucunun tutunmak için bulduğu en ufacık şeyin de itinayla üstünde tepinen bir manga. Ama Schierke yaşlı cadılardan aldığı bilgeliği, gençliğinin verdiği cesareti ve zor şartlarda hayatta kalmasını sağlayan yaratıcılığı ile, tamamen dişil ve çocuksu bir enerjiyle gücünün yettiği her şeye boyun eğdiriyor. Bunu da öylesine tatlı bir şekilde yapıyor ki, diğer animelerde kendisine benzeyen küçük büyücü kız tiplerinden uzaktan yakından alakası kalmıyor. Kendine haslığını, orjinalliğini muhafaza ettiriyor, aşırı tatlı olmasına rağmen o tatlılığıyla baymıyor. Evet Schierke'nin fanı oldum. Yakamadığınız cadıların torunlarıyız ulaan.
Casca... Casca hakkında ne söylemem gerektiği konusunda net bir şekilde kafamı toplamak çok zor gerçekten, ki bu yazıyı yazmayı bu kadar geciktirmiş olma sebebim de zaten Casca. Yoksa şuraya kadarki kısmı yazmak çok kolaydı gerçekten. Çok zor bir karakter Casca. Ne nefret edilebiliyor, ne sevilebiliyor. Zaten onun da öyle bir derdi yok, Casca sevilmesi ya da nefret edilmesi gereken bir karakter değil; anlaşılması gereken bir karakter. Parçalarının toparlanması gerek her şeyden önce. Kendini bulması, aklını geri kazansa da hafızasının da kademeli olarak kazanıp yaşadığı her şeyle yüzleşmesi, zamanla tedavi etmesi gerekecek. Bütün bunları yaptığında işte Casca'nın gerçekten özgürleştiğini, kendi potansiyelini gerçekleştirdiğini görebiliriz ancak. Ki zaten Casca bütün bu çılgınlıkta Guts'tan daha fazla zarar görmüş tek kişi. Nefret kusmaya içim el vermiyor, ki zaten Casca'yı okurken içim her seferinde tarifsiz bir acıyla doluyordu. Hele ki o bilinçaltına yapılan yolculuk. Bütün manganın en lezzetli kısmı oydu sanırım. O yüzden aklını geri kazandığı kısımda inanılmaz rahatlamış oldum.
Ve Guts. Nasıl anlatacağımı bilmiyorum, adamın her yeri kırmızı bayrak dolu, benden uzak dur diye bağırıyor. Guts bi kere bir kahraman değil, sadece hayatta kalmaya çalışan, intikam almaya çalışan biri. Bir insan. Sadece bir insan. Üzülmesinden gülmesine kadar bir insan ancak bu kadar doğal ve ancak bu kadar karanlık şekilde anlatılabilirdi sanırım. Onu görür görmez beğenmezsiniz, Griffith gibi ışıldamaz, iticidir, korkutucudur, kötü şöhretlidir, bela kendisini takip eder. Başka bir mangada ya da hikayede basbayaa kötü adam olarak anlatılacak bir karakterken Miura'nın kaleminde ana karaktere dönüşür Guts. Buna rağmen Miura'nın Guts için iyi adam, günün kurtarıcısı rolü verdiğini söylemek de güçtür. Guts, işte sadece Guts'tır. Daha fazlası değildir. Zırhını ve metal kolunu çıkarınca, kılıcını duvara asınca kaba ve ham çizgilerle çizilir, kırılganlığı ortaya çıkar, okuyucu iki sayfa önce delirmiş halde canavar doğrayan bu adamın etten kemiktenliğiyle yüzleşir. Ve Guts'ı böyle sevdirir Miura. Guts'ı sadece Guts olarak, fazlasıyla insan olarak yazarak sevdirir onu. Yüklediği misyonu için değil, yanında olunca yaşadığınızı hissettirdiği için seversiniz onu. Dik kafalılığı, odunluğu, 360 küsür sayı boyunca geçirdiği kişilik gelişimleri bir araya gelir, hemen yanı başınızdaki pek çok insandan daha gerçek bir hal alır Guts. Bu gerçekliği hissedebilen okuyucu da sanıyorum ki artık o ne hissediyorsa kolayca empati yapabilir hale gelir. O değil de, ulan Guts ne adamsın be, Casca'nın bilinç altındaki köpek şeklin bile en az kendin kadar ürkütücü ve büyüleyici.
Ez cümle, büyük yazarmışsın Miura. Yattığın yer cennet olsun.
Not: Diğer karakterleri yazmadım, bi ara üşenmezsem onları da yazarım. Sınavdan çıktım bi de üstüne zaten, yoruldum.
Güzel yazı lakin bu 2 salağı daha çok sevmen dileğiyle...
Bu avellerin nesini sevsin ya. Avel avel dolanıyorlar anca.Güzel yazı lakin bu 2 salağı daha çok sevmen dileğiyle...
Seriye başlayasım geldi.Şu mangayı bitireli 1 ayı geçti neredeyse ama kafayı toplayıp da bir şeyler yazmak bir türlü mümkün olamadı ne yazık ki. Hem vaktim yoktu, hem de zaten sindirmem zaman aldı. Neyse. Berserk'e Miura vefat ettikten başlamış olmak da ayrı bir koydu ayrıca. Keşke daha önce okusaymışım. Huzur içinde yatsın. Chibi Puck panelleri haricinde hayran kalmadığım tek bir karesi bile yok adamın.
Yanlız başlamadan önce şuraya terbiyemin ve forum kurallarının izin verdiği ölçüde bi sinir kusacağım müsaadenizle.
Allah senin belanı versin Griffith. İki dünyada da iki yakan bir araya gelemesin Griffith. Ayağında çorapla ıslak banyo terliği giyesin Griffith. Küçük ayak parmağını sehpaya çarpasın Griffith. 18 saat uçak yolculuğunda bebek ağlaması dinleyesin Griffith. 24 saat Usopp'un kulağının dibinde tırnakla kara tahta çizmesine maruz kalasın Griffith. 48 saat Ajdar'dan Çikita Muz dinletsinler sana Griffith. Buzdolabına sakladığın her şeyi senden önce başkası yesin Griffith. Biran alır almaz ısınsın Griffith. Sigarayı tersten yakasın Griffith. Her gittiğin yerde hesapları sana kitlesinler Griffith. Bütün arkadaşların arkandan konuşsun Griffith. Bütün esnaflar sana kazık atsın Griffith. Allah senin belanı versin Griffith.
Tamam sakinim.
Berserk şu zamana kadar okuduğum en sıra dışı işlerden biri oldu gerçekten. Daha önce hakkındaki yorumları okuduğumda şiddet içeriğinde sınır tanımaması sebebiyle liveleak videoları gibi bir şeye maruz kalacağımı düşünerek uzak duruyordum açıkçası. Sonra başlayınca gerçekten dedim ki liveleak izlesem bu kadar içime oturmazdı herhalde. Miura özellikle Schierke'nin ekibe dahil olduğu kısma kadar senaryoyu şiddet pornosu olmakla kült bir edebi eser olma arasındaki ince çizgide getirip götürmekten çekinmiyordu. Ki zaten, olayların, karakterlerin ve tasarladığı dünyanın altını bu kadar iyi doldurmamış, bu kadar yoğun fantastik metanın bulunduğu bir senaryoyu bu denli determinist ve nihilist bir bakışla ele almamış olsaydı, fantastik eserlere dair ne kadar klişe varsa yıkmamış olsaydı zaten elde kalan tek şey de bu olurdu. Şiddet pornosu. Bu açıdan bakınca kusursuz bir birleşim çıkıyor bence ortaya.
Şimdi geleyim benim gibi bütün bölümleri arka arkaya okumak yerine yıllarca bölüm bekleyen fanların argümanlarına.
Kayıp çocuklar arkı benim için en az ilk tutulma kadar sarsıcı oldu, hatta belki daha bile fazlaydı. Guts'ın asker ya da canavar doğramasıyla en başından beri sorunum yok ama yozlaşmış da olsalar çocukları da katledebiliyor olması, yapmak üzere olduğu işi etik açıdan sorgulamak bir yana bundan zevk alıyor olması rape horse tan falan çok daha rahatsız edici bir şey bence. O ata gülüp geçtim ben, evrenin absürdlüklerine alıştığım için ama pirkafların hikayesi hala daha beynimi yakan şeylerden biri. Ki bakın arkadaşlar ben çocukları çok da sevmem, anaç biri değilim, kaldı ki böcekleri de hiç sevmem. O köyleri yağmalayan, çocukları kaçıran veletler de bir şekilde bedel ödemeliydi ama bu bedel Guts tarafından doğranmak mı olmalıydı algılamakta güçlük çekiyorum. Bir de, Miura bu Rocine'yi standart güç delisi havarilerden tamamen ayrı bir yere koyuyor. Rocine'nin havariliğe geçişi diğerlerinin aksine güç hırsıyla falan değil, istismarcı ailesinden kurtulmaya çalışmasıyla oluyor ve yaptığı kötülükler de kendi travmasını çocukça bir tutumla çevresine yansıtmasından ibaret. Kin tutabilecek, intikam hırsı duyabilecek kadar bile yetişkin değil. Kendi yarasını yalamaya çalışan bir çocuk sadece. Bu bir yana, kendi ailesini kurban olarak sunmakta tereddüt yaşamamış olması da ağır bir gerçek. Buz gibi bir gerçek.
O yüzden kayıp çocukların gerektiği kadar değer görememiş olması beni hayal kırıklığına uğrattı açıkçası.
Bir diğer katılmadığım mevzu da Guts'ın ekibi Elfhelm'e girdi, Berserk bozdu muhabbeti. Bu da bana saçma geldi çünkü bütün edebi eserlerde bir soluklanma kısmı olur, karakterler bi dinlenir, fırtına öncesi sessizlik yaşanır falan. Elfhelm kısmı da Berserk için bu, ayrıca yani Guts dediğimiz adam 1988'den beri çile çekiyor yahu, içiniz mi çürüdü sizin? Oraya varmayı gayet de hak ettiler, ne kadar dinlenseler haklarıdır.
Guts'ın ekibine de değinerek devam edeyim.
Öncelikle Roderick, seni en başta bayaaa bildiğin sırtlan falan zannetmiştim ama bayaa adam çıktın. Böyle devam.
Serpico, her seferinde şaşırtabilen bir karakter.
Farnese, gördüğüm en rahatsız edici ve şımarık karakterden son derece katlanılabilir birine dönüştü zaman içerisinde, şükür ki de dönüştü yoksa cidden katlanması zor biriydi. Bir insan ancak bu kadar at gözlüklü olabilirdi gerçekten.
Puck, sana bir şey diyemiyorum. Aman neyse iyi ki varsın yoksa Guts'ın ağzını o kadar bıçak açmıyordu ki bi ara manga senin sorduğun sorularla ilerleyebiliyordu ancak. İvalera da tatlı biri.
Ysma, bir özelliği yok, Elfhelm'den sonra ekibe devam etmesi anlamsız. Kal orada işte her yer renkli yaratık dolu.
İsidro, öfff, aşırı kanser ve aşırı klişe bir karakter. Senaryoda var olma sebebi nedir bilmiyorum ama tahminimce Miura bu çocuğu Guts'ın yanına Guts'ın kişiliğini geliştirmesi için koymuş. Kendi başına bir işe yaramıyor İsidro ancak bu velede abilik/babalık/hocalık yapıyor olmak Guts'ın Gambino'dan kalan travmalarını tedavi etmesine yarıyor olmalı. Eğer işlevi buysa bu geri zekalının saygı duyacağım. Okurken bu kadar sinir eden bir de sanırım pofuduk saçlı ve frengili fahişe vardı, adı neydi hatırlamıyorum onun da.
Ve geleyim Schierke'ye. Bebeyim. Bu bücürün panelleri beni aşırı mutlu ediyor. Guts'la ilişkisi bazen Leon ve Mathilda'yı anımsatıyor lakin çok daha derin, çok daha altı dolu bir yoldaşlık onlarınki. Berserk normalde okuyucuyu karanlık ve depresiflik bombardımanına maruz bırakıp, okuyucunun tutunmak için bulduğu en ufacık şeyin de itinayla üstünde tepinen bir manga. Ama Schierke yaşlı cadılardan aldığı bilgeliği, gençliğinin verdiği cesareti ve zor şartlarda hayatta kalmasını sağlayan yaratıcılığı ile, tamamen dişil ve çocuksu bir enerjiyle gücünün yettiği her şeye boyun eğdiriyor. Bunu da öylesine tatlı bir şekilde yapıyor ki, diğer animelerde kendisine benzeyen küçük büyücü kız tiplerinden uzaktan yakından alakası kalmıyor. Kendine haslığını, orjinalliğini muhafaza ettiriyor, aşırı tatlı olmasına rağmen o tatlılığıyla baymıyor. Evet Schierke'nin fanı oldum. Yakamadığınız cadıların torunlarıyız ulaan.
Casca... Casca hakkında ne söylemem gerektiği konusunda net bir şekilde kafamı toplamak çok zor gerçekten, ki bu yazıyı yazmayı bu kadar geciktirmiş olma sebebim de zaten Casca. Yoksa şuraya kadarki kısmı yazmak çok kolaydı gerçekten. Çok zor bir karakter Casca. Ne nefret edilebiliyor, ne sevilebiliyor. Zaten onun da öyle bir derdi yok, Casca sevilmesi ya da nefret edilmesi gereken bir karakter değil; anlaşılması gereken bir karakter. Parçalarının toparlanması gerek her şeyden önce. Kendini bulması, aklını geri kazansa da hafızasının da kademeli olarak kazanıp yaşadığı her şeyle yüzleşmesi, zamanla tedavi etmesi gerekecek. Bütün bunları yaptığında işte Casca'nın gerçekten özgürleştiğini, kendi potansiyelini gerçekleştirdiğini görebiliriz ancak. Ki zaten Casca bütün bu çılgınlıkta Guts'tan daha fazla zarar görmüş tek kişi. Nefret kusmaya içim el vermiyor, ki zaten Casca'yı okurken içim her seferinde tarifsiz bir acıyla doluyordu. Hele ki o bilinçaltına yapılan yolculuk. Bütün manganın en lezzetli kısmı oydu sanırım. O yüzden aklını geri kazandığı kısımda inanılmaz rahatlamış oldum.
Ve Guts. Nasıl anlatacağımı bilmiyorum, adamın her yeri kırmızı bayrak dolu, benden uzak dur diye bağırıyor. Guts bi kere bir kahraman değil, sadece hayatta kalmaya çalışan, intikam almaya çalışan biri. Bir insan. Sadece bir insan. Üzülmesinden gülmesine kadar bir insan ancak bu kadar doğal ve ancak bu kadar karanlık şekilde anlatılabilirdi sanırım. Onu görür görmez beğenmezsiniz, Griffith gibi ışıldamaz, iticidir, korkutucudur, kötü şöhretlidir, bela kendisini takip eder. Başka bir mangada ya da hikayede basbayaa kötü adam olarak anlatılacak bir karakterken Miura'nın kaleminde ana karaktere dönüşür Guts. Buna rağmen Miura'nın Guts için iyi adam, günün kurtarıcısı rolü verdiğini söylemek de güçtür. Guts, işte sadece Guts'tır. Daha fazlası değildir. Zırhını ve metal kolunu çıkarınca, kılıcını duvara asınca kaba ve ham çizgilerle çizilir, kırılganlığı ortaya çıkar, okuyucu iki sayfa önce delirmiş halde canavar doğrayan bu adamın etten kemiktenliğiyle yüzleşir. Ve Guts'ı böyle sevdirir Miura. Guts'ı sadece Guts olarak, fazlasıyla insan olarak yazarak sevdirir onu. Yüklediği misyonu için değil, yanında olunca yaşadığınızı hissettirdiği için seversiniz onu. Dik kafalılığı, odunluğu, 360 küsür sayı boyunca geçirdiği kişilik gelişimleri bir araya gelir, hemen yanı başınızdaki pek çok insandan daha gerçek bir hal alır Guts. Bu gerçekliği hissedebilen okuyucu da sanıyorum ki artık o ne hissediyorsa kolayca empati yapabilir hale gelir. O değil de, ulan Guts ne adamsın be, Casca'nın bilinç altındaki köpek şeklin bile en az kendin kadar ürkütücü ve büyüleyici.
Ez cümle, büyük yazarmışsın Miura. Yattığın yer cennet olsun.
Not: Diğer karakterleri yazmadım, bi ara üşenmezsem onları da yazarım. Sınavdan çıktım bi de üstüne zaten, yoruldum.
Öteye git...Bu avellerin nesini sevsin ya. Avel avel dolanıyorlar anca.
Ölüm kapıyı çaldı.Öteye git...