Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

Yaşadığınız Paranormal Olaylar

Bu Konuda Düşünceleriniz Neler?

  • Paranormal olaylar gerçek olabilir.

    Kullanılan: 27 17.2%
  • Paranormal olaylar gerçektir.

    Kullanılan: 23 14.6%
  • Hayır hiçbiri gerçek değil.

    Kullanılan: 30 19.1%
  • Her şeyin bir açıklaması vardır.

    Kullanılan: 38 24.2%
  • Bir şeyler olduğu kesin ama ne olduğunu bilmiyorum.

    Kullanılan: 11 7.0%
  • Net bir fikrim yok.

    Kullanılan: 12 7.6%
  • İlgilenmiyorum.

    Kullanılan: 16 10.2%

  • Kullanılan toplam oy
    157
İnsan aslında davranışçı kuramcılara göre doğuştan boş bir levha gibi doğar. Ona yavaşça birşeyler karalamaya başladıkça öğrenmeler gerçekleşmeye başlar. Fakat buradan sonra Sosyal öğrenme kuramcıları da der ki kişi sadece kendi yaşantıları değil başkalarının yaşadıklarından da birşeyler öğrenir derler. Hatta hayatın herşeyi öğrenecek kadar uzun olmadığını ve başkalarının öğrendiği bilgiler üzerinden devam etmemizi söylerler.Nitekim de doğrudur. Eğer bu kuram olmasa dünya 1 adım bile ilerlemeyemez ve her nesil birbirini tekrar eden bir düzen içinde olurdu. İşte tam burada bilgi kirliliği meydana geliyor. Doğruyu ve yanlışı bir arada aktarımı söz konusu oluyor ve insanlar bilimsel olmayan, hayal ürünü olan şeyleri dahi kabul etme eğilimi gösteriyor. İnsanın bilinçaltına bebekliğinden yerleşmeye başlıyor ve korkularımız meydana geliyor. Aslında hiç bir sosyal etkileşim olmayan bir birey bu tür şeylerden korkmaz. Örnekleri doğada hayvanlar tarafından yetiştirilen insanlarda görebilirsiniz. Onlar sadece korunma içgüdüsü ile hareket ederler. Olay bundan ibaret.
O boş levha kuramı Locke'un bilginin kaynağına getirdiği argüman olarak aynı gibi geldi bana haksız mıyım?

Konuya gelirsek tam olarak şöyle mi diyorsun:

2 tane ebeveyni ele alalım. 1. ebeveynin bunlara inandığını 2.ebeveyn'in bunlara inanmadığını söyleyelim. Her 2 ebeveynde bir çocuk doğurdu diye varsayalım. Şimdi doğan çocuk eğer 1.ebeveynden doğarsa bu gibi şeylere inanma eğilimi gösterip inanacaktır ama 2.ebeveyn çocuğu buna inanmayacaktır. Doğru mu anladım?
 
Bugün anlatacağım hikayeler kısa olacak ve benim başımdan değil, tanıdıklarımın başından geçen olaylar. Sadece birisinde yan rol olarak bulunuyorum. :flaugh:
Dün asıl ve ana hikayemi anlatmıştım. Bugünküler çerezlik niyetine. Maksat muhabbet olsun. :gamyon:

Hikaye 2
Bu olay, ağabeyimin başından geçiyor. Bunu yaşadığında 9-10 yaşında. Ben yeni doğmuşum. Beşiğim annemlerin odasında, ağabeyim ise başka bir odada tek başına yatıyor. Bir gece, ağabeyim uykusundan uyanıyor. Yattığı yerden bir bakıyor ki, annem arkası dönük bir şekilde, sobanın üstündeki örtüyü falan düzeltiyor. Burada garip olan şu; bunu gecenin bir vakti ve karanlıkta yapıyor. Ağabeyim, korkuyla üstündeki örtüyü yüzüne çekiyor. Bir süre çıkmıyor örtünün altından. Biraz zaman geçtikten sonra yavaşça örtünün ucunu kaldırıyor ve göz ucuyla sobanın oraya doğru bakıyor. Annem yine orada ama bu sefer bir farklılık var. Ellerini, kollarını garip bir şekilde sağa sola doğru uzatmış ve poz verir gibi sabit bir şekilde duruyor. (Çok absürt bir duruş olduğunu hayal edin.) Ağabeyim korkuyla hemen tekrar örtüyü kapatıyor. Bir süre sonra tekrar göz ucuyla dışarıya bakıyor. Annem hala orada ve yine farklı ve yine absürt bir şekilde sabit duruyor. Bu durum 2-3 kere tekrar ediyor. Her seferinde annemin durduğu şekil değişiyor ama hepsi de çok garip, ürkünç pozlar. En sonunda ağabeyim artık korkudan ne yapacağını bilemez bir haldeyken, bir bebek ağlaması duyuyor. Ardından bir beşik gıcırtısı. Ağabeyim göz ucuyla tekrar sobanın oraya bakıyor ve hiçbir şey olmadığını görüyor.
Anlamayanlar için; ağlayan bebek benim. Ben ağlayınca annem beşiği sallıyor.

Hikaye 3
Bu olay, babaannemin rahmetli babasının başından geçiyor. Bize bu olayı babaannem anlattı. Öyle korkutma amaçlı, şaka amaçlı falan olmadığını belirteyim. Zaten biz küçükken anlattığı bir şey değil. Yakın zamanda öğrendiğimiz bir olay.
Olay, Kırşehir/Kurugöl Köyü'nde geçiyor. Babamın memleketi. Bizim köy çok kalabalık değildir. Çoğu köy gibi herkes birbirini tanır vs. Büyük dedem (böyle bahsedeceğim,) bir gün bir eve misafirliğe gidiyor. Sohbet, muhabbet derken, saat geç olduğu için yatıya kalmasını teklif ediyorlar. O da kabul ediyor. Nerede kalmak istersin, hangi odayı açalım sana, diye soruyorlar. Büyük dedem de o an oturdukları dış odada (dış odadan kastım; evin diğer kısımlarına en uzak odadır. Diğer odalar, salonun etrafında, yan yana dururken bu oda ayrıdır ve arada hol falan vardır. Dış kapının yanında olur.) kalabileceğini söylüyor. Ev sahibi itiraz ediyor: ''Bu oda geceleri pek tekin olmuyor, sana başka bir odayı ayarlayalım,'' diyor. Büyük dedem ise sorun olmadığını ve o tarz şeylerden korkmadığını belirtiyor. Bunun üzerine ev sahibi; ''sen bilirsin,'' diyor ve o odada yatağını hazırlıyorlar. Herkes odalarına çekiliyor ve büyük dedem odasında yalnız kalıyor. Başını yastığa koyuyor ve gözlerini kapatıyor. Gözlerini kapatmasından yaklaşık olarak 5-10 saniye sonra yastığının hareket ettiğini hissediyor. Gözlerini açıp etrafına bakıyor, kimse yok. Yastığını kontrol ediyor ve bir sıkıntı olmadığını görünce tekrar yatıyor ve gözlerini kapatıyor. Gözlerini kapattıktan sonra tekrar yastığı hareket ediyor ama bu sefer resmen kafasının altındaki yastık havalanıyor. Büyük dedem korkuyla gözlerini açıyor ve odada bir ''şey'' olduğunu fark ediyor. O ''şey''i şöyle tarif etmiş büyük dedem; çok uzun boylu, aşırı derecede sıska simsiyah bir vücut. Yani insan gibi ama tam olarak da değil aslında. ''Soba borusunu andıran bir kalıbı var,'' diyor. Ve arakası büyük dedeme dönük. Büyük dedem onu görünce ''sen kimsin,'' diye soruyor. O ''şey,'' arkasını dönüp bakmadan cevap veriyor. ''Bezgin Mehmet.'' (Bu lakabı ve ismi salladım çünkü hatırlamıyorum. Bunun için babaannemi rahatsız etmek istemedim. Zaten bir lakap ve isim söylemesi önemli burada, o lakap ve ismin ne olduğu değil.) Bunu söyledikten sonra o ''şey'' evden çıkıyor ama kapı ya da pencere kullanmıyor tabii ki. Büyük dedemin dikkatini çeken şu oluyor; söylediği isim ve lakap tanıdık. Köyde yaşayan bir adam yani. Gerçekten var öyle birisi. Gece bitiyor, ertesi gün büyük dedem köyde geziyor, ahbaplarıyla sohbet ediyor. Birisi diyor ki büyük dedeme; ''Haberin var mı, gece bizim Mehmet'e inme inmiş.'' Büyük dedem soruyor; ''Hangi Mehmet'e?'' Adam cevap veriyor; ''Bezgin Mehmet'e.''

Hikaye 4
Bu olayın bir kısmında ben de dahilim. Olay yıllar önce oluyor. Yine ilkokul yaşlarımdayım. O dönemde, dedem İstanbul'da bir apartman yapmıştı. Her dairesini çocuklarına verdi falan. O apartmana da ilk taşınan teyzem oldu. En alt kata yerleştiler. Üst katlar boş yani. Kuzenim de o dönem ailesiyle kalıyordu. Ranzada yatıyor. Üstte kendisi, altta kız kardeşi. Bir gün kuzenimle konuşurken bana geceleri garip sesler duyduğundan bahsetti. Ranzanın üst katında yattığı için tavana çok yakın oluyor. Tavan da alçak zaten. Ranzada oturamaz yani, o derece. Bana dediğine göre; hemen hemen her gece, üst kattan gülme sesleri geliyormuş ve bu sesler bir bebeğin gülmesine benziyormuş. Neredeyse her gece, boş bir daireden gelen bebek kıkırdamaları. Bu zaten başlı başlına enteresan bir olay ama ben de bir şekilde bu olaya dahil oldum. O da şöyle oldu; yine teyzeme gitmiştik. Olay sırasında binada sadece kuzenim ve ben vardık. Teyzem ve annem nereye gitmişti, onu net olarak hatırlamıyorum. Evdeyiz ve salonda top oynuyoruz. O zamanlar öyle her evde bilgisayar falan yok tabi. Salonda çift kale maç falan yapıyoruz. Maç esnasında kuzenim bir anda donup kaldı. Beti benzi attı, o derece korkmuş. ''Sana bir şey söyleyeceğim ama korkma,'' dedi. Ben böyle der demez korktum zaten. ''N'oldu,'' diye sordum. Avizeye bak dedi. Avize de tam benim üstümde. Korkuyla yukarı baktım. Avize sağa sola sallanıyor. Burada vermem gereken ayrıntılar şunlar; avizeye hiçbir şekilde bir müdahalemiz olmadı (olsaydı zaten bunun bir anlamı olmazdı,) top falan çarpmadı ve pencere falan açık değil. Çünkü pencere tam benim arkamdaydı ve açık olsaydı top dışarı kaçabilirdi. O yüzden kapalı tutuyorduk camı. Zaten avizenin sallanma şiddeti öyle basit bir rüzgarla olacak şekilde değildi. Daha önce dediğim gibi, apartmanda da başka kimse yaşamıyor. Daireler zaten yapılmış, inşaat veya herhangi bir çalışma da yok. O gün o avize nasıl sallandı ve bunun o seslerle bir bağlantısı var mıydı, bunu hep merak ettim.
Bu hikaye diğerlerine göre daha basit olduğu için başta yazmayı düşünmüyordum ama yazmışken bunu da ekleyeyim dedim.:gamyon:

Şimdilik aklıma anlatmaya değecek başka hikaye gelmedi. Gelirse daha sonra yazarım zaten. :flaugh:
 
O boş levha kuramı Locke'un bilginin kaynağına getirdiği argüman olarak aynı gibi geldi bana haksız mıyım?

Konuya gelirsek tam olarak şöyle mi diyorsun:

2 tane ebeveyni ele alalım. 1. ebeveynin bunlara inandığını 2.ebeveyn'in bunlara inanmadığını söyleyelim. Her 2 ebeveynde bir çocuk doğurdu diye varsayalım. Şimdi doğan çocuk eğer 1.ebeveynden doğarsa bu gibi şeylere inanma eğilimi gösterip inanacaktır ama 2.ebeveyn çocuğu buna inanmayacaktır. Doğru mu anladım?
Aynen tabula rasa kavramının ta kendisi. Sana 3 tane farklı kuramla alakalı sentez yaparak açıklamaya çalıştım kendi düşüncelerimle.

Örneğe gelince doğru ama bir yandan da eksik. Sosyal öğrenme sadece aile değil izlemiş olduğun bir film yolu ile bile olabiliyor artık. Teknolojinin bu denli hızlanması paralel olarakta sosyal öğrenmeyi hızlandırıyor. Bak ben sana çok basit bir örnek vereyim bizim ülkemizle ve bu konuyla alakalı. Türkiye'de köpek balığından korkmayan insan çok azdır ama köpekbalığını gören insan sayısı korkmayan sayısından daha azdır. İşte burada izlemiş olduğu bir film, ya da ailesinden duymuş olduğu bir söz benzetmesi ya da gerçekten onu gören bir arkadaşının ondan korkmasını ve onu kendine koşullandırması gibi sebeplerden olması sosyal öğrenmeye örnek verilebilir.

Şimdi ben bu konu başlığı içindeki çoğu şeyin aslında bilinç altında yatan korkulardan kaynaklı olduğunu söyleyebilirim. Bilinçaltımızdaki bu bilmediğimiz şeyler bize hayali olaylar yaratmamıza kadar gider.Konu içerisinde bir kişi arkadaşının birinin ona musallat olduğunu söylemiş ve paranoyak biri olmuş demişti. Paranoyasının sebebi kafasında fazla kurgulamasından dolayı artık gerçeği ve hayal gücünü ayırt edememeye ve şizofreniye dönmeyle sonuçlanır.
Konuyu okuyan kişiler heyecan için okusun ama gerçekte kafasında bu tür şeyleri fazla kurgulamasın. Sebepleri yukarda yazdığım şeylerden kaynaklı.

DN:Tabula rasaya örnek o bahsettiğim hayvanlar tarafından yetiştirilen insanlardı.O yüzden bahsettim.
 
Aynen tabula rasa kavramının ta kendisi. Sana 3 tane farklı kuramla alakalı sentez yaparak açıklamaya çalıştım kendi düşüncelerimle.

Örneğe gelince doğru ama bir yandan da eksik. Sosyal öğrenme sadece aile değil izlemiş olduğun bir film yolu ile bile olabiliyor artık. Teknolojinin bu denli hızlanması paralel olarakta sosyal öğrenmeyi hızlandırıyor. Bak ben sana çok basit bir örnek vereyim bizim ülkemizle ve bu konuyla alakalı. Türkiye'de köpek balığından korkmayan insan çok azdır ama köpekbalığını gören insan sayısı korkmayan sayısından daha azdır. İşte burada izlemiş olduğu bir film, ya da ailesinden duymuş olduğu bir söz benzetmesi ya da gerçekten onu gören bir arkadaşının ondan korkmasını ve onu kendine koşullandırması gibi sebeplerden olması sosyal öğrenmeye örnek verilebilir.

Şimdi ben bu konu başlığı içindeki çoğu şeyin aslında bilinç altında yatan korkulardan kaynaklı olduğunu söyleyebilirim. Bilinçaltımızdaki bu bilmediğimiz şeyler bize hayali olaylar yaratmamıza kadar gider.Konu içerisinde bir kişi arkadaşının birinin ona musallat olduğunu söylemiş ve paranoyak biri olmuş demişti. Paranoyasının sebebi kafasında fazla kurgulamasından dolayı artık gerçeği ve hayal gücünü ayırt edememeye ve şizofreniye dönmeyle sonuçlanır.
Konuyu okuyan kişiler heyecan için okusun ama gerçekte kafasında bu tür şeyleri fazla kurgulamasın. Sebepleri yukarda yazdığım şeylerden kaynaklı.
Evet koşullandırmanın farkındayım. Örnek vermem gerekirse küçük yaşta klişesi yapılan sigara içme muhabbeti de yaşanılan ortamdan elde edilen edinim sayesinde oluşabiliyor.

Bunun bilicinde olan kişiler içinde geçerli bir durum mu bu? Atıyorum şimdi ben bunu öğrendim. Artık izlediğim veya gördüğüm şeyleri artık daha farklı bir bakış açısıyla değerlendirebileceğim ve bunu kabul etmeyeceğim. Bu mümkün mü yoksa insan bunu geçmişten beri istemeden de yaptığı bir şey olduğu için düzeltilemez bir durum mu?
 
Bugün anlatacağım hikayeler kısa olacak ve benim başımdan değil, tanıdıklarımın başından geçen olaylar. Sadece birisinde yan rol olarak bulunuyorum. :flaugh:
Dün asıl ve ana hikayemi anlatmıştım. Bugünküler çerezlik niyetine. Maksat muhabbet olsun. :gamyon:

Hikaye 2
Bu olay, ağabeyimin başından geçiyor. Bunu yaşadığında 9-10 yaşında. Ben yeni doğmuşum. Beşiğim annemlerin odasında, ağabeyim ise başka bir odada tek başına yatıyor. Bir gece, ağabeyim uykusundan uyanıyor. Yattığı yerden bir bakıyor ki, annem arkası dönük bir şekilde, sobanın üstündeki örtüyü falan düzeltiyor. Burada garip olan şu; bunu gecenin bir vakti ve karanlıkta yapıyor. Ağabeyim, korkuyla üstündeki örtüyü yüzüne çekiyor. Bir süre çıkmıyor örtünün altından. Biraz zaman geçtikten sonra yavaşça örtünün ucunu kaldırıyor ve göz ucuyla sobanın oraya doğru bakıyor. Annem yine orada ama bu sefer bir farklılık var. Ellerini, kollarını garip bir şekilde sağa sola doğru uzatmış ve poz verir gibi sabit bir şekilde duruyor. (Çok absürt bir duruş olduğunu hayal edin.) Ağabeyim korkuyla hemen tekrar örtüyü kapatıyor. Bir süre sonra tekrar göz ucuyla dışarıya bakıyor. Annem hala orada ve yine farklı ve yine absürt bir şekilde sabit duruyor. Bu durum 2-3 kere tekrar ediyor. Her seferinde annemin durduğu şekil değişiyor ama hepsi de çok garip, ürkünç pozlar. En sonunda ağabeyim artık korkudan ne yapacağını bilemez bir haldeyken, bir bebek ağlaması duyuyor. Ardından bir beşik gıcırtısı. Ağabeyim göz ucuyla tekrar sobanın oraya bakıyor ve hiçbir şey olmadığını görüyor.
Anlamayanlar için; ağlayan bebek benim. Ben ağlayınca annem beşiği sallıyor.

Hikaye 3
Bu olay, babaannemin rahmetli babasının başından geçiyor. Bize bu olayı babaannem anlattı. Öyle korkutma amaçlı, şaka amaçlı falan olmadığını belirteyim. Zaten biz küçükken anlattığı bir şey değil. Yakın zamanda öğrendiğimiz bir olay.
Olay, Kırşehir/Kurugöl Köyü'nde geçiyor. Babamın memleketi. Bizim köy çok kalabalık değildir. Çoğu köy gibi herkes birbirini tanır vs. Büyük dedem (böyle bahsedeceğim,) bir gün bir eve misafirliğe gidiyor. Sohbet, muhabbet derken, saat geç olduğu için yatıya kalmasını teklif ediyorlar. O da kabul ediyor. Nerede kalmak istersin, hangi odayı açalım sana, diye soruyorlar. Büyük dedem de o an oturdukları dış odada (dış odadan kastım; evin diğer kısımlarına en uzak odadır. Diğer odalar, salonun etrafında, yan yana dururken bu oda ayrıdır ve arada hol falan vardır. Dış kapının yanında olur.) kalabileceğini söylüyor. Ev sahibi itiraz ediyor: ''Bu oda geceleri pek tekin olmuyor, sana başka bir odayı ayarlayalım,'' diyor. Büyük dedem ise sorun olmadığını ve o tarz şeylerden korkmadığını belirtiyor. Bunun üzerine ev sahibi; ''sen bilirsin,'' diyor ve o odada yatağını hazırlıyorlar. Herkes odalarına çekiliyor ve büyük dedem odasında yalnız kalıyor. Başını yastığa koyuyor ve gözlerini kapatıyor. Gözlerini kapatmasından yaklaşık olarak 5-10 saniye sonra yastığının hareket ettiğini hissediyor. Gözlerini açıp etrafına bakıyor, kimse yok. Yastığını kontrol ediyor ve bir sıkıntı olmadığını görünce tekrar yatıyor ve gözlerini kapatıyor. Gözlerini kapattıktan sonra tekrar yastığı hareket ediyor ama bu sefer resmen kafasının altındaki yastık havalanıyor. Büyük dedem korkuyla gözlerini açıyor ve odada bir ''şey'' olduğunu fark ediyor. O ''şey''i şöyle tarif etmiş büyük dedem; çok uzun boylu, aşırı derecede sıska simsiyah bir vücut. Yani insan gibi ama tam olarak da değil aslında. ''Soba borusunu andıran bir kalıbı var,'' diyor. Ve arakası büyük dedeme dönük. Büyük dedem onu görünce ''sen kimsin,'' diye soruyor. O ''şey,'' arkasını dönüp bakmadan cevap veriyor. ''Bezgin Mehmet.'' (Bu lakabı ve ismi salladım çünkü hatırlamıyorum. Bunun için babaannemi rahatsız etmek istemedim. Zaten bir lakap ve isim söylemesi önemli burada, o lakap ve ismin ne olduğu değil.) Bunu söyledikten sonra o ''şey'' evden çıkıyor ama kapı ya da pencere kullanmıyor tabii ki. Büyük dedemin dikkatini çeken şu oluyor; söylediği isim ve lakap tanıdık. Köyde yaşayan bir adam yani. Gerçekten var öyle birisi. Gece bitiyor, ertesi gün büyük dedem köyde geziyor, ahbaplarıyla sohbet ediyor. Birisi diyor ki büyük dedeme; ''Haberin var mı, gece bizim Mehmet'e inme inmiş.'' Büyük dedem soruyor; ''Hangi Mehmet'e?'' Adam cevap veriyor; ''Bezgin Mehmet'e.''

Hikaye 4
Bu olayın bir kısmında ben de dahilim. Olay yıllar önce oluyor. Yine ilkokul yaşlarımdayım. O dönemde, dedem İstanbul'da bir apartman yapmıştı. Her dairesini çocuklarına verdi falan. O apartmana da ilk taşınan teyzem oldu. En alt kata yerleştiler. Üst katlar boş yani. Kuzenim de o dönem ailesiyle kalıyordu. Ranzada yatıyor. Üstte kendisi, altta kız kardeşi. Bir gün kuzenimle konuşurken bana geceleri garip sesler duyduğundan bahsetti. Ranzanın üst katında yattığı için tavana çok yakın oluyor. Tavan da alçak zaten. Ranzada oturamaz yani, o derece. Bana dediğine göre; hemen hemen her gece, üst kattan gülme sesleri geliyormuş ve bu sesler bir bebeğin gülmesine benziyormuş. Neredeyse her gece, boş bir daireden gelen bebek kıkırdamaları. Bu zaten başlı başlına enteresan bir olay ama ben de bir şekilde bu olaya dahil oldum. O da şöyle oldu; yine teyzeme gitmiştik. Olay sırasında binada sadece kuzenim ve ben vardık. Teyzem ve annem nereye gitmişti, onu net olarak hatırlamıyorum. Evdeyiz ve salonda top oynuyoruz. O zamanlar öyle her evde bilgisayar falan yok tabi. Salonda çift kale maç falan yapıyoruz. Maç esnasında kuzenim bir anda donup kaldı. Beti benzi attı, o derece korkmuş. ''Sana bir şey söyleyeceğim ama korkma,'' dedi. Ben böyle der demez korktum zaten. ''N'oldu,'' diye sordum. Avizeye bak dedi. Avize de tam benim üstümde. Korkuyla yukarı baktım. Avize sağa sola sallanıyor. Burada vermem gereken ayrıntılar şunlar; avizeye hiçbir şekilde bir müdahalemiz olmadı (olsaydı zaten bunun bir anlamı olmazdı,) top falan çarpmadı ve pencere falan açık değil. Çünkü pencere tam benim arkamdaydı ve açık olsaydı top dışarı kaçabilirdi. O yüzden kapalı tutuyorduk camı. Zaten avizenin sallanma şiddeti öyle basit bir rüzgarla olacak şekilde değildi. Daha önce dediğim gibi, apartmanda da başka kimse yaşamıyor. Daireler zaten yapılmış, inşaat veya herhangi bir çalışma da yok. O gün o avize nasıl sallandı ve bunun o seslerle bir bağlantısı var mıydı, bunu hep merak ettim.
Bu hikaye diğerlerine göre daha basit olduğu için başta yazmayı düşünmüyordum ama yazmışken bunu da ekleyeyim dedim.:gamyon:

Şimdilik aklıma anlatmaya değecek başka hikaye gelmedi. Gelirse daha sonra yazarım zaten. :flaugh:
Senin hikayelerin çok iyi :respect:
 
Bugün anlatacağım hikayeler kısa olacak ve benim başımdan değil, tanıdıklarımın başından geçen olaylar. Sadece birisinde yan rol olarak bulunuyorum. :flaugh:
Dün asıl ve ana hikayemi anlatmıştım. Bugünküler çerezlik niyetine. Maksat muhabbet olsun. :gamyon:

Hikaye 2
Bu olay, ağabeyimin başından geçiyor. Bunu yaşadığında 9-10 yaşında. Ben yeni doğmuşum. Beşiğim annemlerin odasında, ağabeyim ise başka bir odada tek başına yatıyor. Bir gece, ağabeyim uykusundan uyanıyor. Yattığı yerden bir bakıyor ki, annem arkası dönük bir şekilde, sobanın üstündeki örtüyü falan düzeltiyor. Burada garip olan şu; bunu gecenin bir vakti ve karanlıkta yapıyor. Ağabeyim, korkuyla üstündeki örtüyü yüzüne çekiyor. Bir süre çıkmıyor örtünün altından. Biraz zaman geçtikten sonra yavaşça örtünün ucunu kaldırıyor ve göz ucuyla sobanın oraya doğru bakıyor. Annem yine orada ama bu sefer bir farklılık var. Ellerini, kollarını garip bir şekilde sağa sola doğru uzatmış ve poz verir gibi sabit bir şekilde duruyor. (Çok absürt bir duruş olduğunu hayal edin.) Ağabeyim korkuyla hemen tekrar örtüyü kapatıyor. Bir süre sonra tekrar göz ucuyla dışarıya bakıyor. Annem hala orada ve yine farklı ve yine absürt bir şekilde sabit duruyor. Bu durum 2-3 kere tekrar ediyor. Her seferinde annemin durduğu şekil değişiyor ama hepsi de çok garip, ürkünç pozlar. En sonunda ağabeyim artık korkudan ne yapacağını bilemez bir haldeyken, bir bebek ağlaması duyuyor. Ardından bir beşik gıcırtısı. Ağabeyim göz ucuyla tekrar sobanın oraya bakıyor ve hiçbir şey olmadığını görüyor.
Anlamayanlar için; ağlayan bebek benim. Ben ağlayınca annem beşiği sallıyor.

Hikaye 3
Bu olay, babaannemin rahmetli babasının başından geçiyor. Bize bu olayı babaannem anlattı. Öyle korkutma amaçlı, şaka amaçlı falan olmadığını belirteyim. Zaten biz küçükken anlattığı bir şey değil. Yakın zamanda öğrendiğimiz bir olay.
Olay, Kırşehir/Kurugöl Köyü'nde geçiyor. Babamın memleketi. Bizim köy çok kalabalık değildir. Çoğu köy gibi herkes birbirini tanır vs. Büyük dedem (böyle bahsedeceğim,) bir gün bir eve misafirliğe gidiyor. Sohbet, muhabbet derken, saat geç olduğu için yatıya kalmasını teklif ediyorlar. O da kabul ediyor. Nerede kalmak istersin, hangi odayı açalım sana, diye soruyorlar. Büyük dedem de o an oturdukları dış odada (dış odadan kastım; evin diğer kısımlarına en uzak odadır. Diğer odalar, salonun etrafında, yan yana dururken bu oda ayrıdır ve arada hol falan vardır. Dış kapının yanında olur.) kalabileceğini söylüyor. Ev sahibi itiraz ediyor: ''Bu oda geceleri pek tekin olmuyor, sana başka bir odayı ayarlayalım,'' diyor. Büyük dedem ise sorun olmadığını ve o tarz şeylerden korkmadığını belirtiyor. Bunun üzerine ev sahibi; ''sen bilirsin,'' diyor ve o odada yatağını hazırlıyorlar. Herkes odalarına çekiliyor ve büyük dedem odasında yalnız kalıyor. Başını yastığa koyuyor ve gözlerini kapatıyor. Gözlerini kapatmasından yaklaşık olarak 5-10 saniye sonra yastığının hareket ettiğini hissediyor. Gözlerini açıp etrafına bakıyor, kimse yok. Yastığını kontrol ediyor ve bir sıkıntı olmadığını görünce tekrar yatıyor ve gözlerini kapatıyor. Gözlerini kapattıktan sonra tekrar yastığı hareket ediyor ama bu sefer resmen kafasının altındaki yastık havalanıyor. Büyük dedem korkuyla gözlerini açıyor ve odada bir ''şey'' olduğunu fark ediyor. O ''şey''i şöyle tarif etmiş büyük dedem; çok uzun boylu, aşırı derecede sıska simsiyah bir vücut. Yani insan gibi ama tam olarak da değil aslında. ''Soba borusunu andıran bir kalıbı var,'' diyor. Ve arakası büyük dedeme dönük. Büyük dedem onu görünce ''sen kimsin,'' diye soruyor. O ''şey,'' arkasını dönüp bakmadan cevap veriyor. ''Bezgin Mehmet.'' (Bu lakabı ve ismi salladım çünkü hatırlamıyorum. Bunun için babaannemi rahatsız etmek istemedim. Zaten bir lakap ve isim söylemesi önemli burada, o lakap ve ismin ne olduğu değil.) Bunu söyledikten sonra o ''şey'' evden çıkıyor ama kapı ya da pencere kullanmıyor tabii ki. Büyük dedemin dikkatini çeken şu oluyor; söylediği isim ve lakap tanıdık. Köyde yaşayan bir adam yani. Gerçekten var öyle birisi. Gece bitiyor, ertesi gün büyük dedem köyde geziyor, ahbaplarıyla sohbet ediyor. Birisi diyor ki büyük dedeme; ''Haberin var mı, gece bizim Mehmet'e inme inmiş.'' Büyük dedem soruyor; ''Hangi Mehmet'e?'' Adam cevap veriyor; ''Bezgin Mehmet'e.''

Hikaye 4
Bu olayın bir kısmında ben de dahilim. Olay yıllar önce oluyor. Yine ilkokul yaşlarımdayım. O dönemde, dedem İstanbul'da bir apartman yapmıştı. Her dairesini çocuklarına verdi falan. O apartmana da ilk taşınan teyzem oldu. En alt kata yerleştiler. Üst katlar boş yani. Kuzenim de o dönem ailesiyle kalıyordu. Ranzada yatıyor. Üstte kendisi, altta kız kardeşi. Bir gün kuzenimle konuşurken bana geceleri garip sesler duyduğundan bahsetti. Ranzanın üst katında yattığı için tavana çok yakın oluyor. Tavan da alçak zaten. Ranzada oturamaz yani, o derece. Bana dediğine göre; hemen hemen her gece, üst kattan gülme sesleri geliyormuş ve bu sesler bir bebeğin gülmesine benziyormuş. Neredeyse her gece, boş bir daireden gelen bebek kıkırdamaları. Bu zaten başlı başlına enteresan bir olay ama ben de bir şekilde bu olaya dahil oldum. O da şöyle oldu; yine teyzeme gitmiştik. Olay sırasında binada sadece kuzenim ve ben vardık. Teyzem ve annem nereye gitmişti, onu net olarak hatırlamıyorum. Evdeyiz ve salonda top oynuyoruz. O zamanlar öyle her evde bilgisayar falan yok tabi. Salonda çift kale maç falan yapıyoruz. Maç esnasında kuzenim bir anda donup kaldı. Beti benzi attı, o derece korkmuş. ''Sana bir şey söyleyeceğim ama korkma,'' dedi. Ben böyle der demez korktum zaten. ''N'oldu,'' diye sordum. Avizeye bak dedi. Avize de tam benim üstümde. Korkuyla yukarı baktım. Avize sağa sola sallanıyor. Burada vermem gereken ayrıntılar şunlar; avizeye hiçbir şekilde bir müdahalemiz olmadı (olsaydı zaten bunun bir anlamı olmazdı,) top falan çarpmadı ve pencere falan açık değil. Çünkü pencere tam benim arkamdaydı ve açık olsaydı top dışarı kaçabilirdi. O yüzden kapalı tutuyorduk camı. Zaten avizenin sallanma şiddeti öyle basit bir rüzgarla olacak şekilde değildi. Daha önce dediğim gibi, apartmanda da başka kimse yaşamıyor. Daireler zaten yapılmış, inşaat veya herhangi bir çalışma da yok. O gün o avize nasıl sallandı ve bunun o seslerle bir bağlantısı var mıydı, bunu hep merak ettim.
Bu hikaye diğerlerine göre daha basit olduğu için başta yazmayı düşünmüyordum ama yazmışken bunu da ekleyeyim dedim.:gamyon:

Şimdilik aklıma anlatmaya değecek başka hikaye gelmedi. Gelirse daha sonra yazarım zaten. :flaugh:
Şu hikayelere bak korku filmi bildiğin... 3. Hikaye’nin sonu oscar alır adeta... hajsjsjs

Resmen geçmişe gittim geldim... :D
 
Evet koşullandırmanın farkındayım. Örnek vermem gerekirse küçük yaşta klişesi yapılan sigara içme muhabbeti de yaşanılan ortamdan elde edilen edinim sayesinde oluşabiliyor.

Bunun bilicinde olan kişiler içinde geçerli bir durum mu bu? Atıyorum şimdi ben bunu öğrendim. Artık izlediğim veya gördüğüm şeyleri artık daha farklı bir bakış açısıyla değerlendirebileceğim ve bunu kabul etmeyeceğim. Bu mümkün mü yoksa insan bunu geçmişten beri istemeden de yaptığı bir şey olduğu için düzeltilemez bir durum mu?
Mümkün ama bir o kadar da zor. Bu tür bir farkındalığı olan bir birey gene de bilinç altında yatan şeylerin etkisi altında kalmaya devam eder. Mesela psikoanaltik bilimde bunlardan kurtulmanın yolu hipnoz yoluyla bilinçaltındaki şeyleri ortaya çıkartır ve onları tedavi edilebilir der. Ya da rüya yorumlarıyla bilinç altında yatan korkunun sebeplerini yorumlamaya çalışıp sorunu nötrlemeye çalışırlar.Bilişsel bilime göre de kişi farkındalığı zaman içinde edimsel koşullanmada olduğu gibi sönümlenmeye gidebilir der.
 
Mümkün ama bir o kadar da zor. Bu tür bir farkındalığı olan bir birey gene de bilinç altında yatan şeylerin etkisi altında kalmaya devam eder. Mesela psikoanaltik bilimde bunlardan kurtulmanın yolu hipnoz yoluyla bilinçaltındaki şeyleri ortaya çıkartır ve onları tedavi edilebilir der. Ya da rüya yorumlarıyla bilinç altında yatan korkunun sebeplerini yorumlamaya çalışıp sorunu nötrlemeye çalışırlar.Bilişsel bilime göre de kişi farkındalığı zaman içinde edimsel koşullanmada olduğu gibi sönümlenmeye gidebilir der.
Psikoanalitik kuramın artık eskisi gibi doğru bir yol olmadığını okumuştum. Freud zamanında ne kadar başarılı bir durum olmuşsa bireylerin tekrardan eski hareketlerine geri dondugu gözlemlenmişti. Zaten ondan sonra ki gelen kişiler tarafından eleştirilere maruz kalıyordu. O kadar ki bir tarafta freudyenler diger tarafta anti-freudyenler vardi :d
 
Son düzenleme:
Tam paranormal mi emin değilim.Ama ürkütmüştü beni baya.O yüzden anlatmamak olmaz.Bir gece rüyamda normal pijamalar ile evden çıktım.Saat gece 4 civarı.Sokaklarda dolaşıyorum.Derken okuldan bir arkadaşımın evinin ışığının yandığını görüyorum.Rüya gördüğümün de farkındayım bu arada.Neyse apartmana giriyorum.Bi bakıyorum ki annesi ile bi konudan kavga ediyor.Baya şiddetli bir kavga bu.Konuşmaları vs hala hepsi aklımdadır.Neyse sabah uyandım.Normal bir şekilde okula gittim.O rüyamdaki arkadaşım yanıma üzgün bir şekilde geldi.Biliyor musun annemle çok kötü bir şekilde kavga ettik dedi.Saat kaçta olduğunu sorduğumda bana gece 4 demez mi ? Tüylerim diken diken oldu tabii o an :D Neden kavga ettiklerini de sordum.Rüyamdaki sebeple birebir aynıydı.Her şey rüyamdaki gibi olmuştu.Diyaloglar bile aynıydı.Baya korkutmuştu bu durum beni :D
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 3)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık