Sağlam tespitlerle dolu güzel bir derleme olmuş, eline sağlık Smoker. Ben de senin listeni kendimce yorumladım. Eğer sakıncalı, gereksiz veya tartışmaya yol açıcı bir zemin olarak görürsen gönül rahatlığıyla silebilirsin.
Ben bu listeye farklı bir açıdan da yaklaşılabilir diye düşünüyorum. Bu listeyi dünyanın "Süper Güçleri" Amerika - Rusya - Çin bağlamında değerlendirebiliriz.
1- Tank Man 1989'dan bu yana hemen her direniş hareketinin simgesi olan bir isimdir. Hepimiz tam olarak bilmesek de, hafızalarımıza kazınmış bu görüntüyü hemen her direniş hareketinde yeniden anarız. Çok yakın zamanda bunu tomanın karşısına dikilen kadında ya da "duran adam" estetiğinde de gördük. Peki ama kaçımız bu genç adamı bu pozisyona iten koşullar nedir biliyoruz? Kendisi 5 Haziran 1989 günü, Çin’deki Tiananmen Meydanı’nda öğrencilerin başlattığı demokratikleşme hareketi sırasında çıkan olaylarda, tankların önünde duran, insanlık onurunun makineleşmeye karşı gösterdiği cesaretin bir simgesidir. Kendisini, insanı daha insanca yaşatacağını iddia eden Maoist düzende, demokrasinin bir bedeli olduğunu gösterirken tanıdık hepimiz. Yaşayıp yaşamadığı bilinmemekle beraber, biraz gerçekçi olmak gerekirse, halkının "demokratikleşme hareketini" tanklarla bastırmaya çalışan bir Çin'de "kayıp" olmak, devlet eliyle infaz edilmek anlamına gelmekte olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz sanırım.
2- Thich Quang Duc için söylenebilecek milyonlarca şey var gerçekten de. Ama benim hepsinden öte dikkat çekmek istediğim nokta, Faşist Güney Vietnam yönetimidir. Bu yönetim ABD desteğiyle kurulan bir rejimin prototipidir. Zaten Vietnam Savaşı sırasında da, kendi halkının özgürlük mücadelesine ihanet ederek Amerikan ordularıyla birlikte kendi halkını katletmiştir. Savaşı kazanan Vietkong birlikleri daha sonra bu yönetimi düşürüp Vietnam’ı tekrar bir bütün haline getirdiler. Bugün internetten bakabilir, belgeselleri izleyebilirsiniz. Günümüz Vietnam’ı dünyanın en barışçıl ve halkının kendi kendini yönettiği bir sistem inşa etmiştir.
3- Kim hakkında söylenebilecek çok fazla şey yok zaten, Amerikan ordusunun “insan severliğinden” ve “amerikan uygarlığından” nasibini almış milyonlardan yalnızca birisi olmuş sembolik bir ağıttır.
4- Kennedy suikastı Amerikan derin devletinin kendi iç hesaplaşmasıdır. Peki, neden dünyayı etkileyen bir olaya dönüşmüştür? Kennedy öncesinde “yalanların ve hâkimiyetin” lideri Eisenhower gibi bir bela vardır dünyanın başında. Ancak 2. Dünya Savaşı sonrası artık büyük lobiler kendisinin lüzumsuz ve gaddar yöntemlerinin artık değişen dünyada yeri olmadıklarını düşündüklerinde, ortaya Kennedy gibi bir anti-E. Alternatifini koydular. Bu lobilerin Kennedy’den istediği ise tek bir şeydi; Ortadoğu ile ilgili planlamalarına yön vermek için kendisini bir kukla haline getireceklerdi, Kennedy de reklâm kampanyaları için gerekli bağışı alacak ve her halükarda başkanlık koltuğuna oturacaktı.
Kennedy ise kendi deyimiyle “Bir başkan adayından çok bir yurttaş olarak” tepkisini ortaya koyuyor ve bu tip kirli bir pazarlıkta yer almayacağını açıkça belirtiyordu. Bir yerde kendi sonunu hazırlıyordu. Lobinin desteği olmaksızın başkan seçilen Kennedy, zaman içerisinde İsrail’in gizli nükleer silahlanmalarını durdurmaya ve dünyayı nükleersiz bir geleceğe ikna etmek, Araplara karşı önyargıları kırarak Ortadoğu’da onurlu uzlaşmalara gitmek, Fransız Emperyalizmine karşı bir bağımsızlık savaşı yürüten Cezayir’i desteklemek gibi insancıl ama ölümcül hamleler yaptı. Haliyle bu büyük lobileri çileden çıkartan bir vicdani hareketin öncüsü olarak, ortadan kaldırıldı ve tabiri caizse umut verici bir gelecekte kendisiyle birlikte yok edildi. Neticede kendisinden sonra başkanlık koltuğuna elinin kanıyla oturan Johnson, Ortadoğu’da ki kan gölünün ilk mimarlarından biri haline geldi.
5/6- Atom Bombası ya da 11 Eylül hakkında zaten bilmediğiniz bir şeyi söyleyebilecek durumda değilim. Amerika’nın vahşetine kurban giden Japonlar için yas ve kendi halkını oyun misali katleden bir hükümet sebebiyle Amerikan vatandaşları için üzüntü duymak gerekli yalnızca.
Çernobil faciasını ise Türkiye halklarına, hele hele de Karadenizli insanlarımıza nasıl anlatabiliriz ki. SSCB’nin Soğuk Savaştaki silahlanma yarışında bir “başarısı!” ve facianın ardından çay içen bakanlarıyla (gerçi Japon bile su içerek bunu yaptıysa) Türkiye’nin ortalama zekâ seviyesini tüm dünyaya gösterdi. Çernobil’in öncüsü sayacağımız dünyanın en “devasa” felaketi olan Çar bombası da, yine SSCB’nin hanesine bir “başarı” olarak geçmiştir.
Uzatmaya gerek yok sanırım. Dediğim şu ki; filler tepişir ve çimenler ezilir...