Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

Otaku: Japonya’nın Veri Tabanı Hayvanları / Hayvanlaştırılmış Postmodernite



Kitabın İngilizce Basımdaki Adı: Otaku: Japan's Database Animals
Yazar: Hiroki Azuma
İlk Basım Yılı: 2001
Tür: Sosyoloji, Felsefe, İnceleme, Teori
Tanıtım: Hiroki Azuma tarafından (Dünya Medeniyetleri Araştırma Merkezi, Tokyo Teknoloji Enstitüsü), genellikle manga, anime ve bu popüler görsel kültürle ilgili diğer ürünleri tüketen, üreten ve toplayan 18-40 yaş arasındaki erkeklerden oluşan Japon otaku alt kültürünün felsefi açıdan incelenmesidir. Otakuların, bu ürünlerdeki karakterleri koleksiyon yaparak ve sergileyerek kendilerini tatmin etme becerisinin, hikâyelerde daha derin anlamlar arayan “insan” tüketim biçiminden farklı olduğunu, postmodern tüketici için yeni bir model olan “veri tabanı hayvanı”nı sunduğunu savunmaktadır. İlk olarak 2001 yılında Japonca olarak “Dobutsuka suru Posutomodan: Otaku kara mita nihon shakai” (Hayvanlaştırılmış Postmodernite: Otaku Olarak Algılanan Japon Toplumu) adıyla yayımlanmıştır.
 
@Berkay'ın paylaşımıyla merak edip okuduğum bir kitap oldu, normalde rastlasam es geçerdim muhtemelen. Yapacağım yorumlar sosyoloji ve felsefeye uzak birinin değerlendirmeleri olacak.

Yazarla ilgili söylenebilecek en bariz şey, otakulardan ve otakuların Japonya’da sebep olduğu her şeyden ciddi boyutta nefret etmesi. Yazarın kendisi de aslında hiç haz etmediği otakular gibi birçok anime ve manga tüketmiş birisi. Dürüst olmak gerekirse kendim de bu topluluğun bir parçası olduğum için kitaba başlarken olumsuz duygular peyda oldu ama bazı şeyleri gelenekçi bir Japon bakış açısından görmek, özellikle de otaku kültürünün doğup gelişmesinin zemininde esasen Amerika'nın etkisinin olduğunun anlaşılması bakımından önemli bir kitap olduğunu düşünüyorum. Örneğin, Ağustos 1988-Haziran 1989 tarihleri arasında aktif olan seri katil Miyazaki’nin olayını öğrenmek güzel oldu, Japonya’da yıllar içinde otaku kitlesine karşı bakış açısının değişmesine neden olan feci bir olaymış.

Yazar kitabı baştan sona milliyetçi ve geleneksel bakış açısıyla ele almış. Savaş sonrası hızla gelişen ekonomiyle birlikte yayılan Amerikancılık anlayışı yüzünden, Japon halkı olarak kendi benliklerini kaybettiklerine inanıyor. Otakululaşmanın Japonya'dan doğarak dünyaya yayıldığının büyük bir yanılsama olduğunu söylüyor. Otaku kültürünün esasen doğduğu ve dünyaya empoze edildiği yer olduğu için Amerika'ya kızgın, Japonya'ya ait birçok kültürel ögenin çarpıtılarak, alay edilerek komedi / cinsel şaka unsuru olarak kullanılmasına kızgın. Kendi geleneklerini kaybedip Amerikancılığı kucakladığı için Japonya'ya kızgın. Otaku kültürünün Japonya'ya mâl edilen bir marka hâline gelmesine neden olan herkese kızgın, Bu alt kültürün meydana çıkmasını ülkesi açısından hiçbir zaman bir kazanç olarak görmemiş. Kitabın hiçbir yerinde otaku kültürünün sağladığı herhangi bir faydadan bahsettiğine rastlamadım, en azından Japonya’yı ziyaret eden yabancı turist istatistiklerinden ve ekonomiye katkısından falan bahsetmesini beklerdim açıkçası. Çünkü sadece olumsuz yönlerden değerlendirince biraz zorlama gibi gözüküyor. Teorilerini güçlendirmek için direkt spesifik örnekler üzerinden gidince yaptığı iddialar objektiflikten uzaklaşıyor bence. Yazarın ele aldığı şeylerde haklı bulduğum kısımlar var ama kurduğu bazı sebep-sonuç ilişkilerini mantıklı bulmadım.

En basitinden; bu kitap basım yılı olan 2001’den önce çıkarılmış olan Rose of Versailles serisi, klasik romanlardan uyarlanan World Masterpiece Theater animeleri, Ginga Eiyuu Densetsu serisi yazarın yaptığı “grand narrative” ile ilgili teorisini çürütüyor benim gözümde. Aslında yazarın kitap genelinde inceleme yaparken belirli istatistiklere dayandırmak yerine, gördüğü ya da duyduğu şeyler üzerinden varsayım / genelleme yaparak ilerlemesi benim yanlış bulduğum bir şey. Postmodernizm söz konusu olduğunda böyle çalışılması normal mi bilmiyorum ama ben yapılacak çıkarımların biraz daha gerçekçi zeminde sunulmasını isterdim.

Simulark diye bir tabiri ilk defa bu kitapta gördüm, bu konuyla ilgili saptamaları çok isabetli olmuş. Özetleyip yazmak zor, bazen çok soyut olduğu için yazdığı şeyleri anlamakta da zorlandım doğrusu. Şöyle bir örnekle somutlaştırmaya çalışayım: “Elf” karakteri dünyada ilk defa kim tarafından yaratılmış olursa olsun, günümüzde bizim gibi hayvanların tüketmesi ve üretmesi için veri tabanında yerini almış. Elf karakteri, 100’lerce simülark olarak anime, manga, figür, oyun, roman ve benzerinde işlenip pazar buluyor. Bu durumun yaratılan orijinal karakter ve orijinal eserden ötürü “yaratıcısına” sağlanması gereken kazanç, itibar, statü ve marka değerinden bu kişiyi yoksun bıraktığını savunuyor. Hiç bu açıdan düşünmemiştim açıkçası, daha detaylı yazamıyorum ama buradaki çıkarımları hoşuma gitti.

Bunun haricinde yazarı haklı bulduğum bir diğer konu; Key şirketince piyasaya sürülen Air, Kanon, Clannad gibi serilerdeki konu boşlukları benim de dikkatimi çekmiştir eskiden beri. “AĞĞBİ ÇOK DERİN YAA SALYA SÜMÜK AĞLATTI!..” Seriler başlarken ve biterken kafada birçok soru işareti bırakmasına rağmen müzikleri ve seiyuu performansları yüzünden ağlattığı gerçekten doğru. Evet ben de yazarın tanımladığı “hayvan” kategorisinde yer alıyorum.😁 Çünkü aslında ortada “çok derin” olarak nitelendirilebilecek kadar karakter ya da olay tanıtımı cidden yok, bittikten sonra da cevaplandırılamayan birçok şey kalıyor geride. Bu animelerdeki karakterlerin gözlerini birbirinden çok ayrı çizmelerine hep gıcık olmuşumdur bu arada.:artiz:

Kitapla ilgili aldığım notların büyük bir kısmını paylaşmış oldum sanırım. Diğer notlar adamın verdiği örnekler üzerinden detay içeren şeyler. Kitap bittikten sonra, yazar bu eseri Gintama serisini gördükten sonra yazmış olsaydı nasıl olurdu diye düşünmeden de edemedim.:) Özetlemek gerekirse bir manga üretildiğinde ve bu manganın anime, dizi, oyun, figür uyarlamaları çıktığında çok doğal bir şey gibi kabul ediyoruz ama sektörün nasıl yönlendirilerek bu boyuta ulaştığını öğrenmek adına bilgilendirici bir kitap bu.
 
Psikolojinin ilk senesinde okumuştum ilk defa. Çift anadal felsefeye başladığım sene tartışma kulübünde seçtiğimiz 3.kitaptı. Yüksek lisansımı yaparken de bir gazete için felsefe tarihinin en önemli felsefecilerinin peşinde isimli yazıları ile ilgili Cenevre Üniversitesi ziyaretinde de Hiroki ile tanışmıştım. Kolay anlaşılır, net ve milliyetçi değil Japonların 2000'lere kadar taşıdığı gelenekselliğin baz alındığı, bir kitaptan ziyade felsefik değil de sosyolojik, uzun bir eleştiri olarak görülür. Otaku kültürünün geçmişi 70'lere dayansa da kitabın piyasaya çıkmasından sadece 2 sene önce yaygınlığı artmaya başladığı için güncel değil doğal olarak. Özellikle Toei gibi şirketlerin ürettiği içeriklerin bunda payı büyük. Bu, sanıldığı gibi Japon halkının hoşuna giden bir şey de değil oysa. Bunu manga ve anime satışlarının Japonya'nın dışında daha yüksek olmasından da anlıyoruz.

Bulunduğum üniversitede bulunan azımsanmayacak sayıdaki Japon arkadaşlarım otakuları asosyal, hiçbir becerisi olmayan hatta sosyopat olarak tanımlıyor. Benzer durumu kendi danışanlarımın çoğunda da görüyorum. Kişide yarattığı içe dönüklük, hayal dünyasında yaşama, okudukları ya da izledikleri ile gerçekler ve kurgular arasındaki farkı algılayamama gibi pek çok sorun bunu daha çok göz önüne seriyor.

Öyle uzun uzun analiz yapmaya gerek duyulan bir konu değil. Hiroki'nin de eleştirilecek bir tarafı olmadığı gibi. Kendi fikirlerinden ziyade tespitlere ve analizlere dayanıyor sadece. Kendi konusunda, kendi halkının geleneksel yaşamı hakkında üniversitede ders veren bir profesörün fikirlerine katılmıyorum deme hakkım o ülkede yaşamayan biri olarak yok tabi ki. Bir psikolog olarak işim de bu olduğu için, benzer örneklerim de olduğundan kesinlikle katıldığım da bir tespit.
 
Psikolojinin ilk senesinde okumuştum ilk defa. Çift anadal felsefeye başladığım sene tartışma kulübünde seçtiğimiz 3.kitaptı. Yüksek lisansımı yaparken de bir gazete için felsefe tarihinin en önemli felsefecilerinin peşinde isimli yazıları ile ilgili Cenevre Üniversitesi ziyaretinde de Hiroki ile tanışmıştım. Kolay anlaşılır, net ve milliyetçi değil Japonların 2000'lere kadar taşıdığı gelenekselliğin baz alındığı, bir kitaptan ziyade felsefik değil de sosyolojik, uzun bir eleştiri olarak görülür. Otaku kültürünün geçmişi 70'lere dayansa da kitabın piyasaya çıkmasından sadece 2 sene önce yaygınlığı artmaya başladığı için güncel değil doğal olarak. Özellikle Toei gibi şirketlerin ürettiği içeriklerin bunda payı büyük. Bu, sanıldığı gibi Japon halkının hoşuna giden bir şey de değil oysa. Bunu manga ve anime satışlarının Japonya'nın dışında daha yüksek olmasından da anlıyoruz.

Bulunduğum üniversitede bulunan azımsanmayacak sayıdaki Japon arkadaşlarım otakuları asosyal, hiçbir becerisi olmayan hatta sosyopat olarak tanımlıyor. Benzer durumu kendi danışanlarımın çoğunda da görüyorum. Kişide yarattığı içe dönüklük, hayal dünyasında yaşama, okudukları ya da izledikleri ile gerçekler ve kurgular arasındaki farkı algılayamama gibi pek çok sorun bunu daha çok göz önüne seriyor.

Öyle uzun uzun analiz yapmaya gerek duyulan bir konu değil. Hiroki'nin de eleştirilecek bir tarafı olmadığı gibi. Kendi fikirlerinden ziyade tespitlere ve analizlere dayanıyor sadece. Kendi konusunda, kendi halkının geleneksel yaşamı hakkında üniversitede ders veren bir profesörün fikirlerine katılmıyorum deme hakkım o ülkede yaşamayan biri olarak yok tabi ki. Bir psikolog olarak işim de bu olduğu için, benzer örneklerim de olduğundan kesinlikle katıldığım da bir tespit.
Kitabı ben de genel bağlamda Elif kadar milliyetçi bulamasam da Kojève'nin Hegelian hayvan metaforundan yaptığı çıkarımlar milliyetçi esintiler taşıyor. Ayrıca kitap, evet; net olsa da; kolay anlaşılır bir kitap olduğunu düşünmüyorum. Dili sade, çevirmen de enfes çevirmiş; fakat Azuma bize bir teori sunuyor sonuçta ve bu teoriyi özümsemek için bazen sayfaları tekrar tekrar okumak gerekiyor. Kitabın felsefi olmadığı yönüne de bu bağlamda bir eleştiri getirmek istiyorum, kitap toplumsal düzlemde bir felsefe kitabı bence. Bir sosyoloji öğrencisi olarak, bu kitap felsefi yönünden ziyade sosyolojik yönüyle ağır basmak için fazla cüretkâr. Empirik temelli, metodolojik düzlemde bir eser değil.

Ayrıca kitabın yayımından 2 sene önce, bu altkültürün yaygınlaştığı isabetsiz bir iddia; zira Azuma'nın kitapta da belirttiği gibi 3. dalgaya denk geliyor o dönem. Dragon Ball basılmaya başlanalı 17 sene olmuş, Evangelion yayınlanalı 6 sene olmuş.

Evet, otaku kelimesi hâlâ pejoratif bir anlam taşıyor. Hikikomori ile otaku kavramları çoğu bağlamda üst üste biniyor. Gerçekle kurguyu ayırt edememe kısmına gelirsek, bu klinik bir durum. Bunu altkültüre genellemek istemem.

Otaku çalışmaları hâlen daha bakir bir alan, bu alanın mihenk taşlarından biri olan bu kitabın da potansiyel analizlere gebe olması kadar doğal bir şey yok bence. Kaldı ki kitabın kendisinde eleştirilecek birçok nokta var, Azuma'nın kendisiyle tanışıklığınız olduğundan mıdır öyle düşünüyorsunuz bilemiyorum fakat yaptığı analizler nesnel olmaktan çok uzak, daha ziyade kişisel çıkarımlarından yola çıkarak bir teori öne sürüyor. Bu denli cüretkâr bir teoriyi, oranın yerlisi değilsin yahut profesör değilsin diye eleştirmeye çekinmeyi de doğru bulmuyorum. Kaldı ki bu alanda ders veren bir profesör olmasının sunduğu tezlere hiçbir faydası yok epistemik değer açısından. Appeal to authority safsatasıdır bu, ki bunu da felsefe lisansı almış biri olarak en iyi sizin bilmeniz gerekirdi diye düşünüyorum. Mesela, Azuma kitabında otakuların gerçeği ve kurguyu ayırt etmek konusunda oldukça parlak olduklarını söylediğini hatırlıyorum; siz biraz yukarıda tam tersini söylediniz.

Ayrıca merakımdan soruyorum, klinik psikologsunuz sanırım. Sosyopat tanısı literatürde geçen bir şey mi? Bildiğim kadarıyla ne DSM-V'de ne de genelgeçer literatürde olan bir kavram değil. Alanın uzmanları olarak sizin ve arkadaşlarınızın bu kavramı kullanmasını garipsedim. Ayrıca, sosyalleşme eğilimlerini nasıl psikopatolojiye bağladınız orayı da anlayamadım.

----------------------------

Kitapla ilgili yorumlarımı derleyip toplayacak zamanım yok benim şu sıralar, ne Onagh'a ne de Elif'e manidar bir miktarda katılmadığıma göre kitap gerçekten zihin açan bir metin sunmuş. Herkes farklı şeyler çıkarmış kitaptan. Azuma'nın dediklerini tam anlamıyla sindirmek için birkaç kere okumak gerek kitabı, hatta esas sequeliyle birlikte okumak faydalı olabilir. Visual novel konsepti database modeliyle çok güzel örtüşüyor zira.

Kitabı okurken aklıma en sık gelen seri One Piece oldu. Ne grand narrative, ne de grand nonnarative tanımına tam oturmuyordu bu seri. Bu arafta kalmışlığıdır hatta bence One Piece'in son zamanlarda kaybettiği yönünde konsensüs sağlanan o meşhur "spark"ı. Her biri farklı ve kendi içinde özgün, yalnız yine de klasik anlatılardan (databaseden) beslenen adalarda geçen mikro anlatılar, bunları boncuk misali bir ipliğe dizen makro anlatı; One Piece'i bulma macerası. Şahsına münhasır bir postmodern hibrit yapıt örneğiydi, zaman atlaması öncesi seri. Şu sıralar modernist bir çizgiye kayıyor bence mit anlatısına dönüşerek. Bu da Azuma'nın iddialarını yine zayıflatan bir vaka tabii.
 
Milliyetçilik gerek toplumsal gerek siyasi konjonktür gereği dönem dönem değişkenlik gösteren oynak bir kavramdır. Bu koşullar altında geleneksellik daha oturmuş, değişkenliğe direnen ve köklerine sıkı sıkıya bağlanmış daha eski ve güncelliğini her zaman koruyacak bir kavram olarak kalacaktır. Kökeni çok daha eski, hatta şu an vatansız da olsa pek çok farklı milletin azınlıkta olsa hala günümüze kadar gelebilmesi bunun açık göstergesi.


Dikkatli okuduğunda kitabın bir felsefesi olmadığı söylemiyorum, günümüz koşullarında felsefeden daha çok sosyolojik bir değerlendirme olduğunu özellikle belirtiyorum. Bunu belirtirken de halihazırda kişilerin okuduğu dönemi baz alıyorum doğal olarak yani bugünü. Takdir edersin ki 20 yıl önce okusaydık görüşlerimiz o an bulunduğumuz dönemin etkileriyle daha farklı olacaktı. Ayrıca kitabın yayınlandığı tarih 2001 3.dalga olsa da 70’li yıllara dayandığını da yazımda ben görüyorum. 3.dalga anime kültürünün yaygınlaşmaya başladığı dönem.


“Nesnellikten uzak” tabirini zaten güncel olmayan bir fikir için konunun neresine bağlıyorsun acaba? Nesnellik felsefede gerçeklikle bağlantı kurmada faydalanılan bir terim olsa da sadece bir varsayımdan ibarettir sonuçta. Bu bağlamda konuyu defalarca benim eğitim alanımı sorgular şekle getirmende bir sakınca yok ta bunu yapanın kim olduğu da benim açımdan önemli oluyor. Şu yazının her yerinde ben de idea, kritisizm, diyalektik, determinist, ampirik, alogisme gibi, hatta daha da eski terimler kullanarak konuyu anlaşılması zor hale getirebilirim ama sonuçta burası bir forum ve katılımcısı olmayan bir konu da konu değildir. Kendim çalıp kendim oynamakta istemediğimden daha anlaşılır olmanın da faydasına inanıyorum. Zaten zamanında konuşulmuş, tartışılmış neredeyse 10 yıldır da bir yerde rastlamadığım bir konuydu. Ne hikmetse sadece Zürih Üniversitesi kayıt altına almış konuyu.


Merakından sorduğun soruyu da cevaplayayım: klinik değil bilişsel nöropsikoloji alanım. Sanırım aynı üniversiteden mezunuz Boğaziçi mezunuysan. Ben yüksek lisans ve doktora eğitimine Cenevre Üniversitesi’nde devam ettim. Şubat ayına kadar da bir çalışma için Sorbonne’da misafir olacağım. Bu taraflara gelirsen de seni ağırlamaktan memnuniyet duyarız yakınlarımda olan, bu forumda da bulunmuş 2-3 arkadaşla.
 
Felsefeyle ilgili deneyimlediğim çok fazla şey olmadığı için kitabın bu yönüyle ilgili katkı sağlayamıyorum ne yazık ki.

Adam defalarca yazmış Berkay, Japonya'nın sahip olduğu geleneksel değerler, dini inançlar, tarihi olaylar ve kahramanlar hiçbir mangada gerçekte olduğundan farklı şekilde işlenmemeli, seneler içerisinde bu değerlerin çarpıtılarak / alay konusu edilerek işlenmesinin Japonya'nın kültürünün yok olmasına sebep olduğunu söylemiş. Milliyetçi yanı ağır basmayan birinin bu mevzuyu bu kadar hararetli savunması mümkün değil ki. Ama ne boyutta olduğunu söyleyemem, ürettiği çizgi romanda Nasreddin Hoca'yı alkol alırken ya da paralel evrende herhangi bir Osmanlı padişahını üstünde sadece donla savaşırken çizen birini elinde olsa hapse attıracak bir zihniyette biri midir, bu sorunun cevabı bende yok. Yazdığım şeyleri gerekçelendirmek için örnek verdim sadece, bununla ilgili gereksiz tartışma çıkmasını istemiyorum. Milliyetçi olmanın iyi ya da kötü olmasını da tartışmıyorum, ben kitaptaki ifadelerde gördüğümü söyledim sadece. Israrcı da değilim tabii, yanlış değerlendirdiğim şeyler olabilir. Yok olduğunu iddia ettiği kültürel ve geleneksel değerlerin nasıl korunabileceğiyle ilgili herhangi bir şey yazdığını da hatırlamıyorum. Otaku kültürü ve oluşturduğu sektör hokus pokusla yok olmayacağına göre...
 
Felsefeyle ilgili deneyimlediğim çok fazla şey olmadığı için kitabın bu yönüyle ilgili katkı sağlayamıyorum ne yazık ki.

Adam defalarca yazmış Berkay, Japonya'nın sahip olduğu geleneksel değerler, dini inançlar, tarihi olaylar ve kahramanlar hiçbir mangada gerçekte olduğundan farklı şekilde işlenmemeli, seneler içerisinde bu değerlerin çarpıtılarak / alay konusu edilerek işlenmesinin Japonya'nın kültürünün yok olmasına sebep olduğunu söylemiş. Milliyetçi yanı ağır basmayan birinin bu mevzuyu bu kadar hararetli savunması mümkün değil ki. Ama ne boyutta olduğunu söyleyemem, ürettiği çizgi romanda Nasreddin Hoca'yı alkol alırken ya da paralel evrende herhangi bir Osmanlı padişahını üstünde sadece donla savaşırken çizen birini elinde olsa hapse attıracak bir zihniyette biri midir, bu sorunun cevabı bende yok. Yazdığım şeyleri gerekçelendirmek için örnek verdim sadece, bununla ilgili gereksiz tartışma çıkmasını istemiyorum. Milliyetçi olmanın iyi ya da kötü olmasını da tartışmıyorum, ben kitaptaki ifadelerde gördüğümü söyledim sadece. Israrcı da değilim tabii, yanlış değerlendirdiğim şeyler olabilir. Yok olduğunu iddia ettiği kültürel ve geleneksel değerlerin nasıl korunabileceğiyle ilgili herhangi bir şey yazdığını da hatırlamıyorum. Otaku kültürü ve oluşturduğu sektör hokus pokusla yok olmayacağına göre...
Dediklerinde haklısın, ben çoğu noktada bu kültürel erozyonu buz gibi rasyonellikle yazmaya çalıştığını varsayarak okumuştum kitabı ama milliyetçi duygular tetiklemiş olabilir tabii ki.
 
Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık