Ben hafiften kopmaya başladım.
Lakin bir söz bırakayım. Altıncı Bölümden:
E hadi bir tane daha. Bu sisle alakalı güzel bir gönderme.
Buna yorumum:
Lakin bir söz bırakayım. Altıncı Bölümden:
“Sınırsız merhameti olan bir tanrı ne işe yarar beyim? Putperest olduğum için beni aşağılıyorsunuz, oysa benim atalarımın tanrıları tutumlarını açıkça belirtirler ve yasalarını çiğnediğimizde bizi sertçe cezalandırırlar. Sizin merhametli Hıristiyan tanrınız insanların ihtiraslarını, toprak ve kana düşkünlüklerini tatmin etmelerine izin veriyor; çünkü insanlar birkaç duayla azıcık kefaretin bağışlanma ve kutsanma getireceğini biliyorlar.”
E hadi bir tane daha. Bu sisle alakalı güzel bir gönderme.
“Peki ama hanımefendi, bu sisten kurtulmak istediğinizden bu kadar emin misiniz? Bazı şeylerin zihnimize görünmeyip gizli kalması daha iyi değil mi?”
Buna yorumum:
İnsanların çoğu neyi niye yaptığını bilmez. Bunların en başındaysa dinle ilgili şeyler gelir. İnanan kişilerin çoğunun açıp da kitapları okuduğu ya da sorguladığı olmamıştır. Lakin söz konusu bu durum yalnızca din değil aynı zamanda toplumun diğer katmanlarında da geçerlidir. Rutine binmiş ve örüntüler halinde birbirini takip ederek bir döngü içinde kendini tekrar eden birçok şey sebebi bilinmeden yapılmaya devam edilir. Burada Carl Jung'un Keşfedilmemiş Benlik isimli kitabından bir alıntı yapmak istiyorum.
“Sabahleyin, güneş yükselirken, kulübelerimizden çıkarız, ellerimize tükürürüz ve onları güneşe tutarız.” Onlardan bu merasimi benim için yapmalarını ve tam olarak göstermelerini istedim. Ellerini ağızlarının önüne getirdiler ve kuvvetle tükürdüler veya üflediler. Sonra ellerini çevirdiler ve avuçlarını güneşe doğru tuttular. Onlara yaptıklarının ne anlama geldiğini -niye ellerine üflediklerini veya tükürdüklerini- sordum. Sorum beyhudeydi. “Bu her zaman böyle olmuştur” dediler. Bir açıklama almak imkansızdı ve onların sadece ne yaptıklarını bildiklerine, niçin yaptıklarını bilmediklerine ikna oldum.
Bunlar bir yana aynı zamanda insanlar günlük hayatta da neyi niye yaptığını pek bilmez. Demek istediğim bilinç zannedildiği kadar hakim olunabilen bir şey değildir. Tam da bu sebeple buzdağı benzetmesi yapılır. Örneğin Pasif Çerçeve Teorisine göre bilinçdışı bölgeler tarafından verilen kararın neticesinde bilinç yalnızca nihai kararı uygulamaya koyan bir parçadan ibarettir.
Neysem ne demek istediğim anlaşılmıştır diye düşünüyorum. O yüzden bu kadar yeter sanırım.
“Sabahleyin, güneş yükselirken, kulübelerimizden çıkarız, ellerimize tükürürüz ve onları güneşe tutarız.” Onlardan bu merasimi benim için yapmalarını ve tam olarak göstermelerini istedim. Ellerini ağızlarının önüne getirdiler ve kuvvetle tükürdüler veya üflediler. Sonra ellerini çevirdiler ve avuçlarını güneşe doğru tuttular. Onlara yaptıklarının ne anlama geldiğini -niye ellerine üflediklerini veya tükürdüklerini- sordum. Sorum beyhudeydi. “Bu her zaman böyle olmuştur” dediler. Bir açıklama almak imkansızdı ve onların sadece ne yaptıklarını bildiklerine, niçin yaptıklarını bilmediklerine ikna oldum.
Bunlar bir yana aynı zamanda insanlar günlük hayatta da neyi niye yaptığını pek bilmez. Demek istediğim bilinç zannedildiği kadar hakim olunabilen bir şey değildir. Tam da bu sebeple buzdağı benzetmesi yapılır. Örneğin Pasif Çerçeve Teorisine göre bilinçdışı bölgeler tarafından verilen kararın neticesinde bilinç yalnızca nihai kararı uygulamaya koyan bir parçadan ibarettir.
Neysem ne demek istediğim anlaşılmıştır diye düşünüyorum. O yüzden bu kadar yeter sanırım.
Son düzenleme: