Hikaye ve Masal olarak Keloğlan masalları ve Köroğlu hikayeleri gibi türevlerini okurdum. Ama Keloğlan'ın bir sürü hikayesi vardır. Allah bilir hangisi.. Roman olarak da 9'lu yaşlarımda Kesekağıdı Ustalarını bitirmiştim. Aşırı da sevmiştim. isimleri ilk okul tahtalarında kullanılan isimlerinden hallice de olsa;1970'li yıllarda köyden şehre gelip kesekağıdı yaparak para kazanmaya çalışan bir gurup çocuğun hikayesini anlatırdı. Ciddi konuları ele alırdı. Allah bilir o zaman okuduğumda bir çok şeyi farketmemişimdir.
Hikayenin konusu kısaca şöyle:
Kente göçüp yerleşmiş, ev almış, dükkân açmış; daha pek çok iş çevirip varsıllaşmış, yıllardır köyüne gelmemiş; gözlüğünün içinden, tepeden bakan, az yağlıca, Hasan’ın kravatlı, fötr şapkalı amcası Lütfullah’ın, köyden dört çocuk götürmek istemesiyle başlar olaylar. Anadolu’nun, adı haritalarda bile bulunmayan küçücük bir köyünün çocukları, alışılmışın dışında bir yaşama başlayacaklardır. Hasan, arkadaşları olan Veli’yi, Ömer’i, Kadir’i ikna eder. Köydekinden daha çok para kazanmak, ailelerine koltuk değneği olmak, kenti tanımak, yeni şeyler öğrenmek, dünyayı başka pencereden görebilmek düşüncesi hepsini sevindirir. Sevinçleri yerindedir dördünün de. Yolculuk başlar. Meraklıdırlar. Dört gözle, geçtikleri yerleri seyrederler. Konuşurlar. Kentin alımlı, gökyüzüne uzanan binaları, pırıl pırıl geniş caddeleri geride kalır sonunda… Kentin bir kenar mahallesinin dar sokaklarından geçerler at arabasıyla. Tulumbalı, geniş avlulu bir evde bulurlar kendilerini. Sevinçleri kırılır bir parça.
Buraya yerleşirler. Yüreklerine gurbetlik çöker. Kendilerini getiren adam, alışveriş yapacakları dükkânı gösterir, oysa bu dükkân kendisinindir. Şaşkındırlar. Meraklıdırlar. Zekidirler. Lütfullah’ın oğlu Fahri, onlara eski gazeteler ve tutkal getirir. Yapacakları işi öğretir onlara. Kısa zamanda kesekâğıdı yapmayı öğrenirler. Sabahın erken saatinden gün batımına kadar dur durak bilmeden kesekâğıdı üretirler. "
Ayrıca zamanının bir çok toplumsal olayları ve sorunlarını bu çocuklar üzerinden gösterir. Düşününce şu an bu kitap tam Cem Karaca şarkılarından seçme gibi. Güzel kitaptı.
Hikayenin konusu kısaca şöyle:
Kente göçüp yerleşmiş, ev almış, dükkân açmış; daha pek çok iş çevirip varsıllaşmış, yıllardır köyüne gelmemiş; gözlüğünün içinden, tepeden bakan, az yağlıca, Hasan’ın kravatlı, fötr şapkalı amcası Lütfullah’ın, köyden dört çocuk götürmek istemesiyle başlar olaylar. Anadolu’nun, adı haritalarda bile bulunmayan küçücük bir köyünün çocukları, alışılmışın dışında bir yaşama başlayacaklardır. Hasan, arkadaşları olan Veli’yi, Ömer’i, Kadir’i ikna eder. Köydekinden daha çok para kazanmak, ailelerine koltuk değneği olmak, kenti tanımak, yeni şeyler öğrenmek, dünyayı başka pencereden görebilmek düşüncesi hepsini sevindirir. Sevinçleri yerindedir dördünün de. Yolculuk başlar. Meraklıdırlar. Dört gözle, geçtikleri yerleri seyrederler. Konuşurlar. Kentin alımlı, gökyüzüne uzanan binaları, pırıl pırıl geniş caddeleri geride kalır sonunda… Kentin bir kenar mahallesinin dar sokaklarından geçerler at arabasıyla. Tulumbalı, geniş avlulu bir evde bulurlar kendilerini. Sevinçleri kırılır bir parça.
Buraya yerleşirler. Yüreklerine gurbetlik çöker. Kendilerini getiren adam, alışveriş yapacakları dükkânı gösterir, oysa bu dükkân kendisinindir. Şaşkındırlar. Meraklıdırlar. Zekidirler. Lütfullah’ın oğlu Fahri, onlara eski gazeteler ve tutkal getirir. Yapacakları işi öğretir onlara. Kısa zamanda kesekâğıdı yapmayı öğrenirler. Sabahın erken saatinden gün batımına kadar dur durak bilmeden kesekâğıdı üretirler. "
Ayrıca zamanının bir çok toplumsal olayları ve sorunlarını bu çocuklar üzerinden gösterir. Düşününce şu an bu kitap tam Cem Karaca şarkılarından seçme gibi. Güzel kitaptı.
