osmanlı tarihinin öğünülecek vakaları arasında bulunan 1324 temmuz'u hadiseleri fevkalâde bir ehemmiyet taşımaktadır. çünkü temmuz inkılâbı bir padişahın tahtından indirilmesi ile kalmamış, memlekete yeni bir istikamet vermiş, mukadderatımızı yeni fikirlere dayanan bir meşrutiyete bağlamıştır.
bilindiği gibi bugünkü osmanlı meşrutiyeti 1293 hicrî senesine yakın bir tarihte kaleme alınmış olan "kanun-u esâsî"nin neticesi ve eseridir. bu "kanun-u esâsî"yi o zamanki nâzırlar ile bir kısım ileri gelen memurlar, mutlakiyet idaresinin en şiddetli bir zamanında ve sükûn içinde kendi başlarına hazırlamışlardı. dolayısıyle burada ondan da biraz bahsetmek yersiz olmasa gerektir.
aslında 93 kanuı-u esâsîsi, bizzat mutlakiyet idaresi memurlarının aralarında gizlice anlaşarak tertip ettikleri bir tedbirdi. bununla hükümdarın istibdadını azaltmak, onun hüküm ve nüfuzuna karşı dengeyi sağlayacak bir kuvvet meydana getirmek istiyorlardı. çünkü devletin mukadderatının şahsî ve keyfî bir idare elinde bulunması, memleketin ilerlemesine mani olan başlıca sebep sayılıyordu.
o zamanki mücedditlerimiz bu esef verici idareyi değiştirip düzeltmek için o vakte kadar ihmâl edilmiş, hattâ unutulmuş olan üçüncü bir unsurun, yani milletin işe karıştırılmasını yeterli gördüler. işlerin gidişinin derhal değişmesi için osmanlı milletine birtakım siyâsî hak ve hürriyetlerin verilmesini, yani ba-tı'dan alınan fikir ve ilhamlar üzerine kurulacak olan bir kanun-u esâsı'nin tatbik edilmesini kâfi zannettiler.
halbuki yenilik taraftarı olan bu nâzırlar ve büyük memurlar kendi memleketlerini pek iyi tanıyorlardı. memleketin bu kanun-u esâsî ile kendisine yüklenen vazifeleri aradan uzun bir zaman geçmeden yerine getirmeye muktedir olamayacağını biliyorlardı. dolayısıyle milletin, bilgisi ve haberi olmadan kendisine bahşolunan siyâsî hakları, çekmekte olduğu istibdada karşı tesirli bir silâh olarak kullanamayacağının da farkında idiler.
o halde 93 senesi mücedditlerinin takip ettikleri hareket tarzının sebep ve hikmeti ne idi? herhalde şu idi ki, onlar, kanun-u esâsî gereği olarak kendisine yüklenen vazifeleri milletin yerine getirmekteki aczi sâvesinde, bu hak ve hürriyetlerden daha bir çok se-neler, milletin değil, kendilerinin istifade edeceklerine kanaat getirmiş bulunuyorlardı.
buna göre, mutlakiyet idaresi temsilcilerinin hürriyet taraftarı olmalarının gerçek sebebi, taşıdıkları "devletin mümessili" sıfatına, bir de "hukûkun ve milletin koruyucusu" sıfatını ilâve etmekti. böylece hükümdara karşı milleti kendilerine âlet ediyorlardı.
onlar hükümdara kanun-u esâsî verdirmek suretiyle hem ona, hem de millete dayanmak imkânına kavuşuyorlardı. ayrıca bu sâyede, padişahın keyfî idaresinden kurtulacakları gibi, milletin cehil ve gafleti yüzünden yapılması imkânsız hâle gelmiş olan ıslâhatı da tatbik mevkiine koyacaklardı.
osmanlı meşrutiyetinin anası olan 93 kanun-u esâsîsi'nin ömrü pek kısa oldu. çünkü ne hükümdar, ne de millet, mücedditlerimizin kendilerine verdikleri rolü oynamak istediler. padişah bu mücedditlerle mücadele etti. kayıtsız olan millet de onları aramadı. böylece tedbirler, tertipçilerin aleyhine döndü. 93 müced-ditlerinin çoğu sürgünde öldü. bir müddet istiklâl dâvasına kalkışan memur sınıfı da padişah tarafından tamamiyle elde edilerek, ona bağlı ve itaatli âletler oldular. bu suretle kanun-u esâsî gâyesinden saptı. memleket için ilerleme ve yükselişle dolu yeni bir devir getirecek yerde, sultan hamid idaresine sebep olmaktan başka bir şeye yaramadı.
acaba 1324 inkılâbı, unutulmuş halde bulunan 93 kanun-u esâsî'sini neden kendine mâl etti?
bu, öyle etraflıca anlatılıp açıklanmadan geçilemeyecek musibetlerdendir.
kendi hakları ve serbestliği dışında her türlü hukuku inkâr eden sultan hamid bu kanun-u esâsî'yi, ne hikmete dayanarak bilinmez, fesih ve ilgâya hiçbir zaman cesaret edemedi. gerçi kanun-u esâsî hiç yokmuş hükmünde idi. ondan bahsetmek cür'etini gösterenler hapis, sürgün veya uzaklaştırma cezasından yakalarını kurtaramazlardı. fakat kanun mecmualarımızın baş tarafında arz-ı endâm etmekten de geri kalmazdı.
en sonunda 93 kanun-u esâsîsi, sultan hamid idaresinin bütün mağdurları ve hasımları için bir hayal ve gâye oldu. memleketi isyan ve ihtilâl yoluna sapmak mecburiyetine sokmadan bu idareye son verecek yegâne çare hükmüne girdi.
isyan ve ihtilâl yolu ise hakikaten tehlikeli görülüyordu. çünkü iç işlerimize karışmak için daima fırsat kollayan batı'lı devletlerin, ihtilâlden dolayı huzur ve asayişin kalktığı gerekçesi ile müdahale etmelerine imkân verilmiş olacaktı. işte bu sebeple temmuz inkılâbı 93 kanun-u esâsîsi adına yapıldı. inkılâpçıların padişahtan istedikleri ve aldıkları, bu kanunun tamamen ve derhal tatbikinden başka birşey değildi.
işte vak'aların garip bir tefekkürü olmak üzere kanun-u esâsî bu şekilde yeniden canlandı. kuvvetli hasmından intikamını aldığı gibi, memleketleri için bir selâmet ve ilerleme devri açmak isteyenlere de kendisini kabul ettirdi.
kaderin bir cilvesi olarak, milletin vekilleri, istibdadın vekilleri tarafından düşünülmüş ve ortaya konmuş olan şeyi benimsediler.
fakat yeni mücedditlerimiz kanun-u esâsî'yi kâfi derecede hürriyetperver bulmadılar. ümit etmedikleri bir başarı elde etmenin ve istediklerinden fazla iktidara sahip olmanın verdiği neşe ile onu da değiştirmeye kalkıştılar. böyle bir iş için bilgileri çok noksandı. bu eksikliği de garp memleketlerine yaptıkları seyahatlar sırasında gördüklerine, veya okuyabildikleri kitaplardan gelişigüzel toplamış oldukları iyi-kötü birtakım hürriyet nazariyelerine dayanarak gidermek istediler. böylece tecrübesiz ve mağrur elleriyle 93 kanun-u esâ-sisi'ni düzeltmeye ve değiştirmeye kalkıştılar.
bu esnada, tahtından indirilmiş olan padişahın, kendilerinde bıraktığı büyük korkunun hâlen devam etmekte olduğu görüldü. bu korkunun tesiriyle, aşırı derecede halkçı bir düşünce ile kanunda değişiklik yaptılar.
93 kanun-u esâsîsi bu suretle lâyık olmadığı derecede önemsenerek ve âdeta tanınmayacak derecede değiştirilerek osmanlı meşrutiyeti vücuda getirildi.