Davy Jones, lanetli olduğu için ölemiyor. Davy Jones kalbi bir sandıkta toprağa gömülü ve on yılda bir gün toprağa basma hakkı var. Sevdiği kadın toprakta, kendisi denizde yaşıyor ve sadece 10 yılda bir bir gün buluşabiliyorlar. Yanlış hatırlamıyorsam Karayip Korsanlarındaki Davy Jones muhabbeti buydu. Zaman aralıkları yanlış olabilir ama taslak fikir olarak yeterli. Elbaftaki şiirde her son mısrada buluşacaklar/buluşamayacaklar diyor. Ordaki tanrıların buluşma mubabbeti bu hikayenin paraleli olabilir. Antik krallığın Redlineın altında olduğuna dair teori vardı. One Piece aslında raftelde değil, raftelde one piecein nerde olduğu yazılı ve one piece antik krallıkta gibi bişeydi. O teoriyle Davy Jones muhabbetini birleştirince Redline ortasındaki geçilemeyen tersine akan dağın suyu örnek veriyorum sadece 1000 yılda bir düz akıyordur ve yalnızca o zaman antik krallığa ulaşılabiliyordur. Rogerın gülmesi ve erken geldik mubabbeti de bu olabilir, henüz doğru zaman gelmediği için antik krallığa giriş yapılamıyor. Tabi bu teorilerin birleşmesiyle muhtemelen kadın olan Imu karakterine birde erkek Davy Jones ekleniyor ve bunlar iki aşık gibi oluyor. Dünya bin yılda bir alt üst olur, antik krallık bir gün boyunca suyun üstüne çıkarken diğer yerler suya gömülür sonra sular çekilir antik krallık tekrar batar. Muhtemelen böyle bir senaryo görebiliriz tabi büyük değişiklikler de olacaktır şuan kaba bir taslak gibi anlattım.
ilk başta nika gibi 3 tanrısal varlık tarzı şeyler vardı,entrikalar ,kıskançlık veya aşk üçgeni tarzı her neyse savaştılar,dunya helak oldu,iki sevgiliden biri öldü yada mühürlendi kavuşamıcaklar,bu ımu joyboy lily arasında da arkadaşın dediği gibi davy jones tarzı bi aşk üçgeni oldu, imu hırsından yada aşkından bu 3 tanrısal güçten birini buldu kullandı lilyi sürgüne yolladı dışladı yada gizledi, joyboy onu aramaya denizlere düştü,sonra herşeyi öğrenince imuya saldırdı ,imu yaşadığına göre ikisinin başına bişeyler geldi kavuşamıcaklar,son savaşta luffy herşeyi öğrenecek ve zoroyu lokiyi saldığı gibi bu mühürlenmiş olan şeyleri veya kişileri artık neyse dunyanın sonu gelmesı pahasına salacak,kavuşacaklar. joyboy ilk korsan lılysını bulmaya denızlere açıldı,lıly de ilk D heralde.
(bu kısımı geminiye sordum)
d ile başlayan ve dışlanmış,sürgün edilmiş,kovulmuş,ayrılmış,isyan etmiş anlamlarına gelen bütün ingilizce kelimeleri açıklamalarıyla yaz
İngilizce "D" Harfiyle Başlayan ve Dışlanma Anlamı Taşıyan Kelimeler
İşte "D" harfiyle başlayan ve dışlanmış, sürgün edilmiş, kovulmuş, ayrılmış, isyan etmiş anlamlarına gelen İngilizce kelimeler ve açıklamaları:
Damned: Genellikle "lanetlenmiş" anlamına gelir, ancak mecazi olarak bir durumdan veya topluluktan dışlanmış, kaderi kötü olarak belirlenmiş anlamında da kullanılabilir.
Örnek: "He felt damned to a life of solitude." (Yalnızlık dolu bir hayata mahkum edilmiş hissediyordu.)
Debarred: Yasal veya resmi olarak bir haktan, ayrıcalıktan veya meslekten men edilmiş, yasaklanmış.
Örnek: "The lawyer was debarred from practicing law after the scandal." (Avukat, skandal sonrası avukatlık yapmaktan men edildi.)
Decamped: Bir yerden aniden ve gizlice ayrılmış, kaçmış. Genellikle bir yerden zorla veya istenmeyerek ayrılma durumunu ifade eder.
Örnek: "The rebels decamped from their hideout before the army arrived." (İsyancılar ordu gelmeden önce saklandıkları yerden ayrıldılar.)
Degraded: Mevkisi, itibarı veya statüsü düşürülmüş, alçaltılmış. Toplumsal bir dışlanma veya aşağılama anlamı taşıyabilir.
Örnek: "She felt degraded by the unfair treatment." (Haksız muamele yüzünden aşağılanmış hissediyordu.)
Dejected: Morali bozuk, neşesi kaçmış, üzgün. Bazen bir dışlanma veya ret durumunun sonucu olarak ortaya çıkan duygusal durumu ifade edebilir.
Örnek: "He was dejected after being rejected from the team." (Takımdan reddedildikten sonra morali bozulmuştu.)
Delinquent: Genellikle "suçlu" veya "yükümlülüklerini yerine getirmeyen" anlamına gelir. Toplumun normlarından sapmış ve bu nedenle dışlanma riski taşıyan kişileri tanımlamak için kullanılır.
Örnek: "Juvenile delinquents are often marginalized by society." (Genç suçlular genellikle toplum tarafından dışlanır.)
Demoted: Mevkisi veya rütbesi düşürülmüş. İş yerinde veya bir organizasyonda dışlanma veya statü kaybını ifade eder.
Örnek: "He was demoted after the company restructuring." (Şirket yeniden yapılanmasından sonra rütbesi düşürüldü.)
Denied: Bir haktan, ayrıcalıktan veya kabulden mahrum bırakılmış, reddedilmiş.
Örnek: "She was denied access to the exclusive club." (Özel kulübe girişi reddedildi.)
Departed: Bir yerden ayrılmış, gitmiş. Genellikle vefat eden kişiler için kullanılsa da, bir gruptan veya topluluktan ayrılmayı da ifade edebilir.
Örnek: "The departed members left a void in the community." (Ayrılan üyeler toplulukta bir boşluk bıraktı.)
Deposed: Bir konumdan, özellikle de iktidardan indirilmiş, tahttan indirilmiş. Zorla görevden uzaklaştırılmayı ifade eder.
Örnek: "The dictator was deposed by a popular uprising." (Diktatör halk ayaklanmasıyla devrildi.)
Deserted: Terk edilmiş, yalnız bırakılmış. Bir yerden veya bir kişiden ayrılmayı, onları yalnızlığa itmeyi ifade eder.
Örnek: "The old house stood deserted on the hill." (Eski ev tepede terk edilmiş duruyordu.)
Detached: Bağlantısı kesilmiş, ayrılmış, bağımsız. Bazen duygusal olarak veya sosyal olarak bir gruptan uzaklaşmayı ifade eder.
Örnek: "He felt detached from his colleagues after the argument." (Tartışmadan sonra iş arkadaşlarından kopuk hissetti.)
Disaffected: Bir otoriteye, sisteme veya gruba karşı memnuniyetsizlik duyan, sadakatini kaybetmiş, isyan eğiliminde olan.
Örnek: "The disaffected youth protested against the government's policies." (Memnuniyetsiz gençler hükümetin politikalarını protesto etti.)
Discarded: Atılmış, işe yaramaz olduğu düşünülerek bir kenara bırakılmış. Bir nesne için kullanıldığı gibi, mecazi olarak bir kişinin veya fikrin dışlanması anlamında da kullanılabilir.
Örnek: "The old toy was discarded and replaced with a new one." (Eski oyuncak atıldı ve yenisiyle değiştirildi.)
Discharged: Bir görevden veya konumdan resmen uzaklaştırılmış, tahliye edilmiş (askeriye için). Bir tür dışlanma veya görevden alınma anlamına gelir.
Örnek: "He was dishonorably discharged from the army." (Ordudan şerefsizce terhis edildi.)
Disclaimed: Reddedilmiş, tanınmamış, sahiplenilmemiş. Bir sorumluluğun veya ilişkinin reddedilmesini ifade eder.
Örnek: "The company disclaimed any responsibility for the accident." (Şirket kazadan herhangi bir sorumluluğu reddetti.)
Disconnected: Bağlantısı kesilmiş, ayrı düşmüş. Sosyal olarak bir gruptan veya sistemden kopmuş hissetmeyi ifade edebilir.
Örnek: "She felt disconnected from the conversation." (Sohbetten kopuk hissetti.)
Discontented: Memnuniyetsiz, hoşnutsuz. Bir duruma veya sisteme karşı isyan veya ayrılma isteğini tetikleyebilir.
Örnek: "The discontented workers threatened to strike." (Memnuniyetsiz işçiler grev yapmakla tehdit etti.)
Discontinued: Bir şeyi durdurmak, sonlandırmak. Bir ürün, hizmet veya uygulamanın artık mevcut olmaması durumunu ifade eder. Mecazi olarak bir kişinin veya fikrin devre dışı bırakılması anlamında da kullanılabilir.
Örnek: "The old product line was discontinued." (Eski ürün serisi durduruldu.)
Discredited: İtibarı zedelenmiş, güvenilirliğini kaybetmiş, gözden düşmüş. Toplumsal bir dışlanma veya itibar kaybını ifade eder.
Örnek: "His theories were discredited by new research." (Teorileri yeni araştırmalarla gözden düştü.)
Disenfranchised: Oy kullanma hakkından veya diğer vatandaşlık haklarından mahrum bırakılmış. Siyasi veya sosyal olarak dışlanmış bir grubu ifade eder.
Örnek: "Many minority groups felt disenfranchised by the new voting laws." (Birçok azınlık grubu yeni oy yasalarıyla seçme hakkından mahrum bırakılmış hissediyordu.)
Disgrace: Utanç verici bir duruma düşmüş, gözden düşmüş. Sosyal olarak dışlanma veya kötü bir itibara sahip olma durumunu ifade eder.
Örnek: "He brought disgrace upon his family." (Ailesine utanç getirdi.)
Displaced: Yerinden edilmiş, göç ettirilmiş. Kendi isteği dışında yaşadığı yerden veya topluluktan ayrılmak zorunda kalmış.
Örnek: "Thousands of people were displaced by the earthquake." (Binlerce insan deprem yüzünden yerinden edildi.)
Dissident: Muhalif, rejim karşıtı. Var olan düzene veya otoriteye karşı çıkan ve bu nedenle dışlanma veya cezalandırılma riski taşıyan kişi.
Örnek: "Political dissidents were often imprisoned in that country." (O ülkede siyasi muhalifler sık sık hapse atılıyordu.)
Dissociated: İlişkisi kesilmiş, ayrışmış. Bir gruptan veya fikirden kendini ayırma durumunu ifade eder.
Örnek: "He actively dissociated himself from the controversial group." (Kendini tartışmalı gruptan aktif olarak soyutladı.)
Divided: Bölünmüş, ayrılmış. Bir grubun veya topluluğun içindeki farklılıklar nedeniyle ayrı düşmesini ifade eder.
Örnek: "The community was divided on the issue." (Topluluk bu konuda bölünmüştü.)
Driven out: Zorla dışarı atılmış, kovulmuş.
Örnek: "The villagers were driven out of their homes by the invading army." (Köylüler işgalci ordu tarafından evlerinden kovuldu.)
Dropped: Bir takımdan, gruptan veya projeden çıkarılmış.
Örnek: "He was dropped from the team after a poor performance." (Kötü bir performans sonrası takımdan çıkarıldı.)
Dumped: Bir yerden atılmış, terk edilmiş (genellikle nesneler için kullanılır, ancak gayri resmi olarak ilişkiler için de kullanılabilir).
Örnek: "She felt dumped after her boyfriend broke up with her unexpectedly." (Erkek arkadaşı beklenmedik bir şekilde ondan ayrıldıktan sonra terk edilmiş hissetti.)