https://en.wikipedia.org/wiki/Zuihitsu
Merhaba arkadaşlar iyi akşamlar. Klasik Japon edebiyatında zuihitsu diye bir tür var. Şu sıralar onu yerelleştirmeye çalışıyorum. Size bir örnek göndereyim.
Japon edebiyatında zuihitsu diye bir tür varmış. Düşüncelerini rastgele bir şekilde yazabiliyorsun. Çok iyiymiş bu. Zuihitsu dediğimiz Klasik Japon Edebiyatı türünü yerelleştirmeye çalışırken elimdeki tek kaynaktan, yani Yastıkname’den yararlanıyorum. Bu kitabın yazarı ise Sei Şonagon adlı bir Japon hanımefendiymiş. Bu türde iki önemli eser daha var. Ama onlar daha Türkçeye çevrilmedi maalesef. Gerçi zuihitsu dediğimiz türde klasik edebiyatın çoğu eserinde görüldüğü gibi başlık olmaz. Zamanında bir zuihitsu denemesi daha yazmıştım. Dünyabizim adlı sitede yayınlanmıştı. Gerçi kapandı ama olsun. Yalnız halen nasıl yayınlandığına şaşarım. Çünkü öylesine göndermiştim, yayınlanmasını beklemiyordum. Bana geri dönüş yaptıklarında sevinmiştim bayağı. Benim gibi amatör ve vasat bir yazara şans verdikleri için Dünyabizim editörlerine teşekkürlerimi sunuyorum. Bir de şu hususa dikkat çekmekte var. Klasik edebiyatımızda zuihitsuya benzer bir tür var mı diye araştırma yaptığımda karşıma sergüzeştname çıktı. Acaba bu iki türden ilk hangisi kaleme alındı, araştırmak lazım. Kendi kültürümüzü yüceltmek gibi olmasın ama umarım ilk sergüzeştname türünde eser verilmiştir, heh. Zuihitsu ile deneme arasındaki fark şu sanırım. Denemede belirli bir konuyu merceğe yatırırsın. Ama zuihitsu dediğimiz tür, oldukça gevşek. Günce, biyografi, hatırat, şiir, aforizma, liste, anlatı eskizi ve Batı kökenli deneme türünün özgün bir birleşiminden oluşuyor denebilir.
Şimdilerde Üsküdar’ı geziyorum. Fatih’i de bayağı ihmal ettim, bazı özel sebeplerden ötürü. Geçen hafta Üsküdar’ı biraz gezdikten sonra Marmaray’la Fatih’e geçtim. Türk Edebiyatı vakfına uğradım. O gün vakıfta sergilenen sergi güzeldi yani fena değildi. Üsküdar’da Osman Doğan Ayyıldız hocayı ve Muharrem Kalenci ağabeyi ziyaret ettim. Muharrem abi, İSAR Vakfında ciltçi olarak çalışıyor. Usta bir isim. Üsküdar ve Fatih’te gezdiğim yerleri anlatacak olursam destan yazarım herhalde. Gene de biraz anlatmaya çalışacağım. Çünkü bu iki semti acayip seviyorum. Herkesin bilip de bana anlatmadığı bazı yer ve kişileri kendim keşfetmem biraz zoruma gidiyor. Ama gene de bu işin zevkini çıkarmasını bilmek lazım. Mesela Üsküdar’da kaliteli sahaf denilince aklıma gelen bazı isimler şunlar. Hengame Sahaf ve Nesteren Sahaf. Bahtiyar Sahafı saymadım. Çünkü orası baya popüler. Üsküdar’ı gezmeye biraz geç yaşlarda başladım maalesef. Bunu itiraf etmeliyim. İnternette Üsküdar sahaflarını araştırırken Bahtiyar Sahaf, ilk karşımıza çıkanlardan. İtirafıma dönecek olursak dediğim gibi biraz geç yaşlarda gezmeye başladım maalesef. Ama 2010’larda da gezmişliğim var, Üsküdar merkezi. O zamanlar Kaknüs Kitap falan vardı hatırladığım kadarıyla, Mimar Sinan Mahallesinde. Ve Kaknüs Kitabevinin bulunduğu sokak, şimdiki halinden farklıydı galiba. Tabii sonradan kapandı o kitabevi maalesef. Neyse, devam edelim. Fatih’te de güzel yerler var pekala ki. Mesela Türk Edebiyatı vakfının bulunduğu Divan Yolu caddesini birkaç kez gezmiştim. Bir kez Galata köprüsünden İstiklal caddesine kadar yürümüştüm ki, o da başka zaman anlatabileceğim bir macera.
Modernizmin bu boktan çağında
Ay bir saf bakire
Ama bakırdan bulutlar da çok fahişe be!
İnsan kendi hata ve gaflarının farkında olmalı. Hatta bunun da ötesinde kendi kişiliğini ve becerilerini de bilmeli. Ki insan olmanın tam olarak anlamı budur bence.
Endülüs’ü seviyoruz, sayıyoruz. Ama edebiyatından, kültüründen ne kadar haberdarız? İbn-i Rüşd ve İbn-i Tufeyl gibi isimleri bir kenara bırakacak olursak Endülüs Arap Edebiyatından ne kadar haberdarız? Araştırmalarım sırasında, muvaşşah ve zecel diye iki edebi türe denk geldim. Bunları işin uzmanından dinlemeyi de isterim doğrusu. Yani derine inmeden Endülüs diye haykırmak, bana saf romantizm gibi geliyor.
Bir hareket hayal ediyorum. Genel olarak kendi kültüründen kopmadan hem Doğu hem de Batı kültürlerine ilgi duyan ve karşılaştırmalı olarak inceleyebilen bir hareket. Adı da Neo Hezarfenler hareketi olabilir pekala ki. Bu hareket özel olarak ise Uzakdoğu kültürü, popüler kültür, eski ilimler, fantastik edebiyat, bilimkurgu, video oyunları, rekreasyon felsefesi, inkılap tarihi, savaş edebiyatı, hezarfenlik, çizgi roman, animasyon, yeraltı edebiyatı, okültizm, parapsikoloji ve sözde bilim gibi kıyıda köşede kalmış konularla ilgileniyor olsun. Ne güzel olurdu ama.
Sıkı bir anime-manga takipçisi sayılabilirim. Manga ruhu ise bambaşka bir şey. Araştırmayı seven biri olduğumdan Japon sanatına göz gezdirirken bir şey dikkatimi çekti. Ukiyo-e gibi sanatları incelerken manga sanatıyla aralarındaki benzerlik dikkatimi çekti. Adamlar, çağdaşlaşırken bile kendi köklerinden kopmamaya çalışmışlar. Bir millet köklerinden kopmamalı elbet. Neyse, son yıllarda okuduğum fantastik çizgi roman olarak en sağlam ve sert serilerden biri Elveda Eri. Çizeri Tatsuki Fujimoto diye biri. Diğer eserleri de baya kaliteli. Bazı eserleri, Türkçe’ye çevrildi diye biliyorum. Japonlarda manga dediğimiz sanat, farklı bir sistemle çalışıyor. İlk olarak dergilerde bölüm bölüm olarak yayınlanan Japon çizgi romanları, beğenilirse eğer devam ediyor ve birkaç bölüm halinde bir kitap olarak yayınlanıyor. Hatta ilerleyen zamanlarda popülerleşirse, anime olarak bile uyarlanıyor. Bence güzel bir sistem. Sanırım ilk romancılarımız da romanlarını bölüm bölüm dergilerde yayınlıyorlardı. Gerçi Sille diye bir yerli mangamız da yeni çıktı. Bence o da güzel bir seri. Tavsiye ederim.
Aslında Batı bilimi, okültizm ve parapsikolojiye geldiği nokta açısından çok şey borçlu. Ama maalesef ki bu iki bilimi, sözde bilim olarak adlandırıp yok sayıyor. Ne rezillik ama.
Merhaba arkadaşlar iyi akşamlar. Klasik Japon edebiyatında zuihitsu diye bir tür var. Şu sıralar onu yerelleştirmeye çalışıyorum. Size bir örnek göndereyim.
Japon edebiyatında zuihitsu diye bir tür varmış. Düşüncelerini rastgele bir şekilde yazabiliyorsun. Çok iyiymiş bu. Zuihitsu dediğimiz Klasik Japon Edebiyatı türünü yerelleştirmeye çalışırken elimdeki tek kaynaktan, yani Yastıkname’den yararlanıyorum. Bu kitabın yazarı ise Sei Şonagon adlı bir Japon hanımefendiymiş. Bu türde iki önemli eser daha var. Ama onlar daha Türkçeye çevrilmedi maalesef. Gerçi zuihitsu dediğimiz türde klasik edebiyatın çoğu eserinde görüldüğü gibi başlık olmaz. Zamanında bir zuihitsu denemesi daha yazmıştım. Dünyabizim adlı sitede yayınlanmıştı. Gerçi kapandı ama olsun. Yalnız halen nasıl yayınlandığına şaşarım. Çünkü öylesine göndermiştim, yayınlanmasını beklemiyordum. Bana geri dönüş yaptıklarında sevinmiştim bayağı. Benim gibi amatör ve vasat bir yazara şans verdikleri için Dünyabizim editörlerine teşekkürlerimi sunuyorum. Bir de şu hususa dikkat çekmekte var. Klasik edebiyatımızda zuihitsuya benzer bir tür var mı diye araştırma yaptığımda karşıma sergüzeştname çıktı. Acaba bu iki türden ilk hangisi kaleme alındı, araştırmak lazım. Kendi kültürümüzü yüceltmek gibi olmasın ama umarım ilk sergüzeştname türünde eser verilmiştir, heh. Zuihitsu ile deneme arasındaki fark şu sanırım. Denemede belirli bir konuyu merceğe yatırırsın. Ama zuihitsu dediğimiz tür, oldukça gevşek. Günce, biyografi, hatırat, şiir, aforizma, liste, anlatı eskizi ve Batı kökenli deneme türünün özgün bir birleşiminden oluşuyor denebilir.
Şimdilerde Üsküdar’ı geziyorum. Fatih’i de bayağı ihmal ettim, bazı özel sebeplerden ötürü. Geçen hafta Üsküdar’ı biraz gezdikten sonra Marmaray’la Fatih’e geçtim. Türk Edebiyatı vakfına uğradım. O gün vakıfta sergilenen sergi güzeldi yani fena değildi. Üsküdar’da Osman Doğan Ayyıldız hocayı ve Muharrem Kalenci ağabeyi ziyaret ettim. Muharrem abi, İSAR Vakfında ciltçi olarak çalışıyor. Usta bir isim. Üsküdar ve Fatih’te gezdiğim yerleri anlatacak olursam destan yazarım herhalde. Gene de biraz anlatmaya çalışacağım. Çünkü bu iki semti acayip seviyorum. Herkesin bilip de bana anlatmadığı bazı yer ve kişileri kendim keşfetmem biraz zoruma gidiyor. Ama gene de bu işin zevkini çıkarmasını bilmek lazım. Mesela Üsküdar’da kaliteli sahaf denilince aklıma gelen bazı isimler şunlar. Hengame Sahaf ve Nesteren Sahaf. Bahtiyar Sahafı saymadım. Çünkü orası baya popüler. Üsküdar’ı gezmeye biraz geç yaşlarda başladım maalesef. Bunu itiraf etmeliyim. İnternette Üsküdar sahaflarını araştırırken Bahtiyar Sahaf, ilk karşımıza çıkanlardan. İtirafıma dönecek olursak dediğim gibi biraz geç yaşlarda gezmeye başladım maalesef. Ama 2010’larda da gezmişliğim var, Üsküdar merkezi. O zamanlar Kaknüs Kitap falan vardı hatırladığım kadarıyla, Mimar Sinan Mahallesinde. Ve Kaknüs Kitabevinin bulunduğu sokak, şimdiki halinden farklıydı galiba. Tabii sonradan kapandı o kitabevi maalesef. Neyse, devam edelim. Fatih’te de güzel yerler var pekala ki. Mesela Türk Edebiyatı vakfının bulunduğu Divan Yolu caddesini birkaç kez gezmiştim. Bir kez Galata köprüsünden İstiklal caddesine kadar yürümüştüm ki, o da başka zaman anlatabileceğim bir macera.
Modernizmin bu boktan çağında
Ay bir saf bakire
Ama bakırdan bulutlar da çok fahişe be!
İnsan kendi hata ve gaflarının farkında olmalı. Hatta bunun da ötesinde kendi kişiliğini ve becerilerini de bilmeli. Ki insan olmanın tam olarak anlamı budur bence.
Endülüs’ü seviyoruz, sayıyoruz. Ama edebiyatından, kültüründen ne kadar haberdarız? İbn-i Rüşd ve İbn-i Tufeyl gibi isimleri bir kenara bırakacak olursak Endülüs Arap Edebiyatından ne kadar haberdarız? Araştırmalarım sırasında, muvaşşah ve zecel diye iki edebi türe denk geldim. Bunları işin uzmanından dinlemeyi de isterim doğrusu. Yani derine inmeden Endülüs diye haykırmak, bana saf romantizm gibi geliyor.
Bir hareket hayal ediyorum. Genel olarak kendi kültüründen kopmadan hem Doğu hem de Batı kültürlerine ilgi duyan ve karşılaştırmalı olarak inceleyebilen bir hareket. Adı da Neo Hezarfenler hareketi olabilir pekala ki. Bu hareket özel olarak ise Uzakdoğu kültürü, popüler kültür, eski ilimler, fantastik edebiyat, bilimkurgu, video oyunları, rekreasyon felsefesi, inkılap tarihi, savaş edebiyatı, hezarfenlik, çizgi roman, animasyon, yeraltı edebiyatı, okültizm, parapsikoloji ve sözde bilim gibi kıyıda köşede kalmış konularla ilgileniyor olsun. Ne güzel olurdu ama.
Sıkı bir anime-manga takipçisi sayılabilirim. Manga ruhu ise bambaşka bir şey. Araştırmayı seven biri olduğumdan Japon sanatına göz gezdirirken bir şey dikkatimi çekti. Ukiyo-e gibi sanatları incelerken manga sanatıyla aralarındaki benzerlik dikkatimi çekti. Adamlar, çağdaşlaşırken bile kendi köklerinden kopmamaya çalışmışlar. Bir millet köklerinden kopmamalı elbet. Neyse, son yıllarda okuduğum fantastik çizgi roman olarak en sağlam ve sert serilerden biri Elveda Eri. Çizeri Tatsuki Fujimoto diye biri. Diğer eserleri de baya kaliteli. Bazı eserleri, Türkçe’ye çevrildi diye biliyorum. Japonlarda manga dediğimiz sanat, farklı bir sistemle çalışıyor. İlk olarak dergilerde bölüm bölüm olarak yayınlanan Japon çizgi romanları, beğenilirse eğer devam ediyor ve birkaç bölüm halinde bir kitap olarak yayınlanıyor. Hatta ilerleyen zamanlarda popülerleşirse, anime olarak bile uyarlanıyor. Bence güzel bir sistem. Sanırım ilk romancılarımız da romanlarını bölüm bölüm dergilerde yayınlıyorlardı. Gerçi Sille diye bir yerli mangamız da yeni çıktı. Bence o da güzel bir seri. Tavsiye ederim.
Aslında Batı bilimi, okültizm ve parapsikolojiye geldiği nokta açısından çok şey borçlu. Ama maalesef ki bu iki bilimi, sözde bilim olarak adlandırıp yok sayıyor. Ne rezillik ama.