Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

Marvel mı DC mi?

Size Hitap eden hangi Evren


  • Kullanılan toplam oy
    196
Batman bir insanın gelebileceği son nokta olması ile gözümde her zaman diğer süper kahramanlara karşı biraz daha sempatimi kazanmıştır. DC'nin en çok önem verdiği karakter gözümde. Gerek sinemaya uyarlanışı olsun gerek çizgi romanlarında ön plana çıkışıyla farkını gösteriyor (burası kötü anlamda olsa da). Ama sonuçta bir insan. Öyle bir şey var ki çok göze batıyor, Superman gibi mega uber güçlerin carpıştığı bir savaş alanında bariz sırıtıyor. Son filmde bunu bir şekilde bize yedirmeye çalıştılar ama olmaz ! bu ligin adamı değil batman. Zaten çizgi romanlara girmiyorum almış başını gidiyor, neymiş herkeze ve her olasılığa karşı planı varmış da ondan yenebiliyormuş filan. Demem o ki batman kendi evreninde gayet çok iyi bir karakter. Batman gotham şehrinin bir parçası olarak kalmalı daha fazlası değil.
 
Çizgiroman bazında Dc çizgiromanları daha çok hoşuma gitmiştir.Ama iş sinematik evrene gelince Marvel bir gömlek fazla Dc ye şimdi çıkıp biri marvelim on küsür filmi var daha Dc çok yeni demesin çünkü ilk filmlerini baz aldığımızda bile marvelin filmlerinolay örgüsü ve çekicilik anlamında çok üstün.Batman vs Süpermen,jeustega leuge filmlerini duyunca baya bir heycanlanmıştım ama hiç tatmin olmamıştım ama bir Avengers 1 Iron Man 1 e bakınca daha güzel filmlerdi.
 
Bu başlığın tartışıldığı zamanlar forumu aktif olarak takip etmediğim dönemlere denk gelmiş sanırım, ilk defa geçen günlerde gördüm ve hazır One Piece ara vermişken belki yeniden konuşulur diye hortlatmak ve kendi görüşlerimi yazmak istedim. Kafama göre gideceğimden biraz uzun bir mesaj olabilir ama konuyla ilgilenen kişiler için bilgilendirici olacağını düşünüyorum. Türkiye'de bu alanda uzman çok fazla kişi yok zaten, sinema filmlerinin popülaritesinden faydalanmak için sağdan soldan okuduğu trivia bilgilerini satan geek kanalların furyası da bitti sanırım. Yazılı içerik olarak benim de zamanında birkaç yazımı yayınladığım AltEvren sitesi var, Berk Uralcan yıllar içinde orayı zengin bir Türkçe kaynak haline getirdi. Orayı kesinlikle tavsiye ederim.

Öncelikle bu meşhur "DC daha karanlık" muhabbetine bir değineyim. Sinema dünyasında Nolan'ın kahramanları gerçeğe yakınlaştıran bir bakış açısıyla çektiği Batman filmleri hem parasal hem de eleştirel anlamda büyük başarı yakalayınca DC'nin bu tarzda filmler yapmasına yönelik bir beklenti oluştu. Sinematik evren projesinin başını çeken Zack Snyder da hikayelerini karanlık tonlarda anlatmayı seven bir yönetmen olduğu için Nolan üçlemesinin devamında gelen DC filmleri de bu vizyonla devam etti. Gelgelelim çizgi romanlarda bu tema hiçbir zaman ne Marvel'da ne de DC'de hakim bir konumda olmadı. Yani Marvel ve DC arasında bu şekilde bir tematik fark çizmek büyük hata olur. Şöyle düşünelim, çizgi roman sektörü günümüzde niş bir sektör, ABD özelinde bakacak olursak senelik gelirleri sinema sektörünün 20'de 1'i kadar falan. Ama Marvel ve DC bu sektör içinde olabildiğince geniş kitleleri hedeflemyi amaçlayan iki lider, bu yüzden elbette birbirlerine bakıp ne tutuyorsa onu yapmaya meyilliler ve bunun sonucu olarak tarzları birbirine epeyce benzemiş iki şirket. Aradaki nüanslar normalde uzaktan bakan gözlerin göremeyeceği düzeyde yani, buna rağmen çeşitli yargıların oluşması televizyon ve sinema alanındaki işlerin etkisiyle gerçekleşiyor.

Süper kahraman türünün köklerine bakarsak bu türün yaratıldığı ve de Amerikan kültürüne en çok etki ettiği dönemdeki lider tartışmasız DC Comics. "Süper kahraman" kavramının kökeni incelenebilir ve bu tartışma Gılgamış'a ya da Herkül'e kadar götürülebilir ama meseleyi fazla bulandırmadan, ayakları yere basan bir şekilde baktığımızda ilk süper kahramanın Superman olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz, o medyumda kendisinden önceki yakın tarihte bu sıfat için başka bir ciddi aday yok. 1938 yılında yaratılan Superman çizgi romanları kültürel anlamda da ABD'yi öyle bir etkiledi ki bilhassa İkinci Dünya Savaşı yıllarında çizgi roman okurluğu çok yüksek oranlara çıktı. Televizyonun ABD'de 1950'li yıllarda büyük yaygınlık kazanmaya başladığını düşünürsek savaş zamanında görsel bir medyum ve eğlence aracı olarak çizgi romanın yerini bugünküyle kıyaslamak mümkün değil. Superman o zamanlar ayda iki kere çıkıyordu ve her bir sayısı 1 milyon civarında satıyordu. Haliyle kısa sürede pek çok kopyası da türedi ve bunlar arasından da başarılı olanlar oldu, örneğin Captain America ve Captain Marvel (Shazam olan). Tabii bunların güzel bir propaganda ve moral işlevi de vardı, ABD savaşa katıldıktan sonra cephelere askerler okusun diye her ay 35 bin adet Superman çizgi romanı gönderiliyormuş örneğin. Günümüzde çıkan Superman sayılarının toplam fiziksel satışları anca bu civarlarda.

Savaş bittikten sonraysa süper kahramanlar artık görevlerini tamamlamış oldu diyebiliriz. 40'lı yılların sonuna doğru satışları hızla düştü ve pek çok süper kahraman çizgi romanı artık basılmamaya başlandı. Çizgi roman satışları da bir daha hiçbir zaman o döneme yaklaşamadı. Bu dönemde her anlamda öne çıkan şirket açık bir şekilde DC Comics. Bu Altın Çağ'ı takip eden 10 yıllık süreçte yayın hayatına devam edebilen en önemli süper kahramanlar da yine DC'nin Batman'i, Superman'i ve Wonder Woman'ı. Ama bu yıllarda hakim türler romance ve canavar/korku hikayeleri.

Daha sonrasında 1956 yılında süper kahraman türünün ikinci doğuşu diyebileceğimiz Gümüş Çağ da DC'nin Flash'tan başlayarak çeşitli serilerini tekrar diriltmesiyle başlıyor. Bunlar zamanla yine iyi kötü bir okur kitlesi tutturunca sene 1961'de Marvel'ın sahibi Martin Goodman bu alanda tekrar bir fırsat doğduğunu görüyor ve editörü Stan Lee'ye Justice League'e benzer bir süper kahraman ekibi serisi çıkarmasını söylüyor. İşte Amerikan çizgi romanındaki ve Marvel vs DC rekabetindeki dönüm noktası burada gerçekleşiyor. Stan Lee'nin çizer arkadaşı Jack Kirby'yle beraber yarattığı Fantastic Four, hemen ilk sayılarından büyük beğeni topluyor ve Marvel'dan gelecek pek çok yeni süper kahraman serisinin önünü açıyor. Marvel'ın bu serileri daha önceki çizgi roman anlayışıyla değil Stan Lee'nin farklı bir vizyonuyla çıkıyor. Öncelikle anlatım tarzı çocuklara hitap edebillmeye devam etse de DC'ninkiler kadar küçük yaşa yönelik ve cheesy değil, karakterler daha kusurlu ve bağ kurulabilir özelliklere sahipler, olay örgüleri ve devamlılık ilk kez önemsenmeye başlanıyor, diyaloglara titizlikle yaklaşılıyor vs vs. Şimdi bugün Fantastic Four'un ilk sayılarını açıp okusanız "bu mu basit olmayan?" gibi bir tepki verebilirsiniz ama DC'nin o dönemki çizgi romanlarıyla karşılaştırarak bakmak lazım. Stan Lee ve Jack Kirby dönemi Fantastic Four'un neden böyle önemli ve değerli olduğuna dair Kayıp Rıhtım'da uzun bir yazı yazmıştım, daha detaylı bakmak için o yazıyı okuyabilirsiniz şuradan: Stan Lee ve Jack Kirby’den Fantastic Four: Marvel Büyüsü!

Burada yazıda da bahsettiğim ve kişisel olarak çok önemli olduğunu düşündüğüm bir noktaya ayrı bir parantez açmak istiyorum. O dönemki Marvel ofisindeki çalışma pratikleri sebebiyle Stan Lee'nin yazar olarak credit aldığı çizgi romanlarda ne kadar fazla yazarlık görevinin altını doldurduğu tartışmalı bir konu. Bunu detaylandırsam upuzun bir mesaj daha çıkar o yüzden fazla girmeyeceğim. Kısaca, kendisi işleri hızlı yürütmek adına nizami script'ler hazırlamadığından ve işlemek istediği konuyu çizerlere kısaca özet geçerek aktardığından esasında çizgi romanlardaki hikaye yükü de büyük oranda çizerlere ait. Yine de kendisinin üstlendiği bilinen önemli bir görev var: sayı görsel olarak hazırlandırdıktan sonra metin kısımlarını doldurmak, yani ne anlatıldığı belli olsa da balon içi diyalogları falan son olarak Stan Lee dolduruyor. İşte Stan Lee'nin bu diyalog yazma işçiliğini fazla öne çıkmayan ama Marvel'ın başarısında önemli bir sebep olarak görüyorum ben. Kendisi karakterlerine hep birbirinden farklı bir konuşma ve davranış tarzı yansıtmaya çabalıyor, yani her bir karakterin kendi sesi oluyor. Bu da kendi hayran kitlesine sahip çok sayıda karakterin olmasını sağladığı gibi anlatılan iyi hikayelerle birleşince Marvel kahramanlarının daha sonraki yıllardaki temellerini sağlam tutan önemli bir olay. Bugün çizgi roman anlatıcılığında pek çok şey değişmiş olsa da Marvel kahramanlarına baktığınızda 60'lı yıllarda ilk ortaya çıktıkları hallerinden çok fazla uzaklaşmadıklarını görebilirsiniz, pek çoğu temellerini koruyor yani. Öte yandan örneğin Superman ve Batman gerek çizgi roman medyumundaki değişimin etkisiyle gerekse de radyo, sinema ve televizyon medyumlarındaki uyarlamalarının yansıması olarak pek çok kez yeniden tanımlanmış karakterlerdir, 80 yıllık tarihleri içinde birbirlerine çok yabancı Batman ve Superman'ler görebilirsiniz.

Bunlarla çizer Jack Kirby'nin türde standart belirleyen aksiyon çizimlerini birleştirince Marvel 1961 yılından başlayarak kalite anlamında DC ile arayı açmaya başlıyor. Spider-man, Iron Man, Thor, Daredevil ve X-Men gibi birçok karakter/ekip 3-4 yıllık kısa bir süreçte yaratılıyor. Bu çizgi romanlar 60'lar üniversite kuşağında da iyi bir popülarite yakalayınca hızlı bir yükselişle birkaç yıl içinde Marvel tarihinde ilk kez DC'den daha fazla satmaya başlıyor ve sektörün lideri olma konumuna yerleşiyor. DC'nin hala çok önemli kahramanları olsa da DC bu yıllarda eleştirel anlamda öyle geride kalıyor ki Marvel çizgi romanlarını çok severek okuyan ve o tarzı kopyalamaya çalışan 14 yaşında bir çocuk 1965'te DC'de yazmaya başlayınca yazdığı seriler şirketin beğenilen işleri arasında anılıyor. Bu çocuğun adı Jim Shooter ve Stan Lee'den sonra DC'ye ikinci büyük bozgununu yaşatan isim.

Stan Lee 70'li yılların başlarında editörlük görevini bıraktıktan sonra Roy Thomas, Gerry Conway ve Len Wein gibi Marvel'ın yazar kadrosundan çeşitli isimler bu görevi birer ikişer yıllığına üstleniyorlar ama uzun süreli bir istikrar yakalayan olmuyor. Bu isimlerin ardından Marvel'a geçen wonderkid Jim Shooter 1978 yılında editörlüğü alıyor ve 1987 yılına kadar sürdürüyor. İşte bu 10 yıllık süreç benim için ve pek çok sıkı çizgi roman okuru için Marvel'ın zirve yaptığı dönem. Bu yıllar arasında Marvel'dan çıkmış herhangi bir çizgi romanı açıp okuyabilirsiniz, kötü çıkma ihtimali çok düşüktür. Her biri çizgi roman dünyasının süperstarı diyebileceğimiz John Byrne, Chris Claremont, Walter Simonson, Frank Miller ve Roger Stern gibi isimler bu yıllarda Marvel'da harika seriler ortaya koydular. Amazing Spider-man, Fantastic Four, Avengers, Thor, Daredevil, aklınıza gelebilecek serilerin pek çoğu zirve dönemlerini bu yıllarda yaşamışlardır. Bu iş elbette satışlara da yansıdı ve Marvel DC'yi katlayıp satış başarısında da en ezici üstünlüğünü bu yıllarda gerçekleştirdi. Amerikan kültüründeki iyi çizgi roman kavramının Marvel'la özdeşleşmesini iyice pekiştirmiş oldu.

Bu zirve dönem sonrasında DC'nin artı hanesine yazabilecek bir akım var, ona da değineyim. Bu olaya British Invasion deniyor yani ortalığı İngilizlerin basması. Nasıl 60'larda müzik sektöründe gerçekleştiyse 80'lerin sonu ve 90'larda Amerikan çizgi roman sektörüne pek çok başarılı İngiliz yazar giriyor ve bugün de popülaritesini koruyan önemli işler çıkarıyorlar. Bu yazarlardan başlıcaları Alan Moore, Grant Morrison, Neil Gaiman, Peter Milligan ve Warren Ellis. Bu isimlerin de yolu genelde DC Comics'ten geçiyor, yeni soluk getiren başarılı işlerin artmaya başlamasıyla DC bu isimleri yetişkin okur kitlesiyle buluşturmak için o bildiğimiz meşhur Vertigo alt markasını kuruyor.

Belli bir yerden sonra DC ve Marvel arasındaki creative talent geçirgenliği epey arttı. John Byrne, George Perez ve Frank Miller gibi bazı önemli isimler Marvel'dan DC'ye geçtiler. Zaten o zamandan bugüne geçen 30 yılda da yıldızı parlayan önemli çizgi roman sanatçılarının pek çoğu hem Marvel'a hem de DC'ye iş yapmıştır, ofislerin çalışma pratikleri ve disiplinleri arasında da pek bir fark kalmayınca Marvel ve DC'den birinin diğerinden daha iyi çizgi romanlar çıkardığını iddia etmek zor. Marvel satışlarda sektör lideri olmaya çoğu zaman devam ediyor ama DC'nin de New 52'nun ilk yılı gibi satışlarda öne geçtiği kısa dönemler oluyor.

Yani genel olarak "Kim daha iyi çizgi roman yapıyor?" diye sorulduğunda durumlar üç aşağı beş yukarı böyle. Bu da tahminimden de uzun oldu, kim okuyacak bilmiyorum.
 
Çizgi roman kahramanları pek ilgimi çekmiyor. Ama tüm bu iki evren ve karakterleri açısından ilgimi en çok çeken Batman olmuştur.

Bu başlığın tartışıldığı zamanlar forumu aktif olarak takip etmediğim dönemlere denk gelmiş sanırım, ilk defa geçen günlerde gördüm ve hazır One Piece ara vermişken belki yeniden konuşulur diye hortlatmak ve kendi görüşlerimi yazmak istedim. Kafama göre gideceğimden biraz uzun bir mesaj olabilir ama konuyla ilgilenen kişiler için bilgilendirici olacağını düşünüyorum. Türkiye'de bu alanda uzman çok fazla kişi yok zaten, sinema filmlerinin popülaritesinden faydalanmak için sağdan soldan okuduğu trivia bilgilerini satan geek kanalların furyası da bitti sanırım. Yazılı içerik olarak benim de zamanında birkaç yazımı yayınladığım AltEvren sitesi var, Berk Uralcan yıllar içinde orayı zengin bir Türkçe kaynak haline getirdi. Orayı kesinlikle tavsiye ederim.

Öncelikle bu meşhur "DC daha karanlık" muhabbetine bir değineyim. Sinema dünyasında Nolan'ın kahramanları gerçeğe yakınlaştıran bir bakış açısıyla çektiği Batman filmleri hem parasal hem de eleştirel anlamda büyük başarı yakalayınca DC'nin bu tarzda filmler yapmasına yönelik bir beklenti oluştu. Sinematik evren projesinin başını çeken Zack Snyder da hikayelerini karanlık tonlarda anlatmayı seven bir yönetmen olduğu için Nolan üçlemesinin devamında gelen DC filmleri de bu vizyonla devam etti. Gelgelelim çizgi romanlarda bu tema hiçbir zaman ne Marvel'da ne de DC'de hakim bir konumda olmadı. Yani Marvel ve DC arasında bu şekilde bir tematik fark çizmek büyük hata olur. Şöyle düşünelim, çizgi roman sektörü günümüzde niş bir sektör, ABD özelinde bakacak olursak senelik gelirleri sinema sektörünün 20'de 1'i kadar falan. Ama Marvel ve DC bu sektör içinde olabildiğince geniş kitleleri hedeflemyi amaçlayan iki lider, bu yüzden elbette birbirlerine bakıp ne tutuyorsa onu yapmaya meyilliler ve bunun sonucu olarak tarzları birbirine epeyce benzemiş iki şirket. Aradaki nüanslar normalde uzaktan bakan gözlerin göremeyeceği düzeyde yani, buna rağmen çeşitli yargıların oluşması televizyon ve sinema alanındaki işlerin etkisiyle gerçekleşiyor.

Süper kahraman türünün köklerine bakarsak bu türün yaratıldığı ve de Amerikan kültürüne en çok etki ettiği dönemdeki lider tartışmasız DC Comics. "Süper kahraman" kavramının kökeni incelenebilir ve bu tartışma Gılgamış'a ya da Herkül'e kadar götürülebilir ama meseleyi fazla bulandırmadan, ayakları yere basan bir şekilde baktığımızda ilk süper kahramanın Superman olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz, o medyumda kendisinden önceki yakın tarihte bu sıfat için başka bir ciddi aday yok. 1938 yılında yaratılan Superman çizgi romanları kültürel anlamda da ABD'yi öyle bir etkiledi ki bilhassa İkinci Dünya Savaşı yıllarında çizgi roman okurluğu çok yüksek oranlara çıktı. Televizyonun ABD'de 1950'li yıllarda büyük yaygınlık kazanmaya başladığını düşünürsek savaş zamanında görsel bir medyum ve eğlence aracı olarak çizgi romanın yerini bugünküyle kıyaslamak mümkün değil. Superman o zamanlar ayda iki kere çıkıyordu ve her bir sayısı 1 milyon civarında satıyordu. Haliyle kısa sürede pek çok kopyası da türedi ve bunlar arasından da başarılı olanlar oldu, örneğin Captain America ve Captain Marvel (Shazam olan). Tabii bunların güzel bir propaganda ve moral işlevi de vardı, ABD savaşa katıldıktan sonra cephelere askerler okusun diye her ay 35 bin adet Superman çizgi romanı gönderiliyormuş örneğin. Günümüzde çıkan Superman sayılarının toplam fiziksel satışları anca bu civarlarda.

Savaş bittikten sonraysa süper kahramanlar artık görevlerini tamamlamış oldu diyebiliriz. 40'lı yılların sonuna doğru satışları hızla düştü ve pek çok süper kahraman çizgi romanı artık basılmamaya başlandı. Çizgi roman satışları da bir daha hiçbir zaman o döneme yaklaşamadı. Bu dönemde her anlamda öne çıkan şirket açık bir şekilde DC Comics. Bu Altın Çağ'ı takip eden 10 yıllık süreçte yayın hayatına devam edebilen en önemli süper kahramanlar da yine DC'nin Batman'i, Superman'i ve Wonder Woman'ı. Ama bu yıllarda hakim türler romance ve canavar/korku hikayeleri.

Daha sonrasında 1956 yılında süper kahraman türünün ikinci doğuşu diyebileceğimiz Gümüş Çağ da DC'nin Flash'tan başlayarak çeşitli serilerini tekrar diriltmesiyle başlıyor. Bunlar zamanla yine iyi kötü bir okur kitlesi tutturunca sene 1961'de Marvel'ın sahibi Martin Goodman bu alanda tekrar bir fırsat doğduğunu görüyor ve editörü Stan Lee'ye Justice League'e benzer bir süper kahraman ekibi serisi çıkarmasını söylüyor. İşte Amerikan çizgi romanındaki ve Marvel vs DC rekabetindeki dönüm noktası burada gerçekleşiyor. Stan Lee'nin çizer arkadaşı Jack Kirby'yle beraber yarattığı Fantastic Four, hemen ilk sayılarından büyük beğeni topluyor ve Marvel'dan gelecek pek çok yeni süper kahraman serisinin önünü açıyor. Marvel'ın bu serileri daha önceki çizgi roman anlayışıyla değil Stan Lee'nin farklı bir vizyonuyla çıkıyor. Öncelikle anlatım tarzı çocuklara hitap edebillmeye devam etse de DC'ninkiler kadar küçük yaşa yönelik ve cheesy değil, karakterler daha kusurlu ve bağ kurulabilir özelliklere sahipler, olay örgüleri ve devamlılık ilk kez önemsenmeye başlanıyor, diyaloglara titizlikle yaklaşılıyor vs vs. Şimdi bugün Fantastic Four'un ilk sayılarını açıp okusanız "bu mu basit olmayan?" gibi bir tepki verebilirsiniz ama DC'nin o dönemki çizgi romanlarıyla karşılaştırarak bakmak lazım. Stan Lee ve Jack Kirby dönemi Fantastic Four'un neden böyle önemli ve değerli olduğuna dair Kayıp Rıhtım'da uzun bir yazı yazmıştım, daha detaylı bakmak için o yazıyı okuyabilirsiniz şuradan: Stan Lee ve Jack Kirby’den Fantastic Four: Marvel Büyüsü!

Burada yazıda da bahsettiğim ve kişisel olarak çok önemli olduğunu düşündüğüm bir noktaya ayrı bir parantez açmak istiyorum. O dönemki Marvel ofisindeki çalışma pratikleri sebebiyle Stan Lee'nin yazar olarak credit aldığı çizgi romanlarda ne kadar fazla yazarlık görevinin altını doldurduğu tartışmalı bir konu. Bunu detaylandırsam upuzun bir mesaj daha çıkar o yüzden fazla girmeyeceğim. Kısaca, kendisi işleri hızlı yürütmek adına nizami script'ler hazırlamadığından ve işlemek istediği konuyu çizerlere kısaca özet geçerek aktardığından esasında çizgi romanlardaki hikaye yükü de büyük oranda çizerlere ait. Yine de kendisinin üstlendiği bilinen önemli bir görev var: sayı görsel olarak hazırlandırdıktan sonra metin kısımlarını doldurmak, yani ne anlatıldığı belli olsa da balon içi diyalogları falan son olarak Stan Lee dolduruyor. İşte Stan Lee'nin bu diyalog yazma işçiliğini fazla öne çıkmayan ama Marvel'ın başarısında önemli bir sebep olarak görüyorum ben. Kendisi karakterlerine hep birbirinden farklı bir konuşma ve davranış tarzı yansıtmaya çabalıyor, yani her bir karakterin kendi sesi oluyor. Bu da kendi hayran kitlesine sahip çok sayıda karakterin olmasını sağladığı gibi anlatılan iyi hikayelerle birleşince Marvel kahramanlarının daha sonraki yıllardaki temellerini sağlam tutan önemli bir olay. Bugün çizgi roman anlatıcılığında pek çok şey değişmiş olsa da Marvel kahramanlarına baktığınızda 60'lı yıllarda ilk ortaya çıktıkları hallerinden çok fazla uzaklaşmadıklarını görebilirsiniz, pek çoğu temellerini koruyor yani. Öte yandan örneğin Superman ve Batman gerek çizgi roman medyumundaki değişimin etkisiyle gerekse de radyo, sinema ve televizyon medyumlarındaki uyarlamalarının yansıması olarak pek çok kez yeniden tanımlanmış karakterlerdir, 80 yıllık tarihleri içinde birbirlerine çok yabancı Batman ve Superman'ler görebilirsiniz.

Bunlarla çizer Jack Kirby'nin türde standart belirleyen aksiyon çizimlerini birleştirince Marvel 1961 yılından başlayarak kalite anlamında DC ile arayı açmaya başlıyor. Spider-man, Iron Man, Thor, Daredevil ve X-Men gibi birçok karakter/ekip 3-4 yıllık kısa bir süreçte yaratılıyor. Bu çizgi romanlar 60'lar üniversite kuşağında da iyi bir popülarite yakalayınca hızlı bir yükselişle birkaç yıl içinde Marvel tarihinde ilk kez DC'den daha fazla satmaya başlıyor ve sektörün lideri olma konumuna yerleşiyor. DC'nin hala çok önemli kahramanları olsa da DC bu yıllarda eleştirel anlamda öyle geride kalıyor ki Marvel çizgi romanlarını çok severek okuyan ve o tarzı kopyalamaya çalışan 14 yaşında bir çocuk 1965'te DC'de yazmaya başlayınca yazdığı seriler şirketin beğenilen işleri arasında anılıyor. Bu çocuğun adı Jim Shooter ve Stan Lee'den sonra DC'ye ikinci büyük bozgununu yaşatan isim.

Stan Lee 70'li yılların başlarında editörlük görevini bıraktıktan sonra Roy Thomas, Gerry Conway ve Len Wein gibi Marvel'ın yazar kadrosundan çeşitli isimler bu görevi birer ikişer yıllığına üstleniyorlar ama uzun süreli bir istikrar yakalayan olmuyor. Bu isimlerin ardından Marvel'a geçen wonderkid Jim Shooter 1978 yılında editörlüğü alıyor ve 1987 yılına kadar sürdürüyor. İşte bu 10 yıllık süreç benim için ve pek çok sıkı çizgi roman okuru için Marvel'ın zirve yaptığı dönem. Bu yıllar arasında Marvel'dan çıkmış herhangi bir çizgi romanı açıp okuyabilirsiniz, kötü çıkma ihtimali çok düşüktür. Her biri çizgi roman dünyasının süperstarı diyebileceğimiz John Byrne, Chris Claremont, Walter Simonson, Frank Miller ve Roger Stern gibi isimler bu yıllarda Marvel'da harika seriler ortaya koydular. Amazing Spider-man, Fantastic Four, Avengers, Thor, Daredevil, aklınıza gelebilecek serilerin pek çoğu zirve dönemlerini bu yıllarda yaşamışlardır. Bu iş elbette satışlara da yansıdı ve Marvel DC'yi katlayıp satış başarısında da en ezici üstünlüğünü bu yıllarda gerçekleştirdi. Amerikan kültüründeki iyi çizgi roman kavramının Marvel'la özdeşleşmesini iyice pekiştirmiş oldu.

Bu zirve dönem sonrasında DC'nin artı hanesine yazabilecek bir akım var, ona da değineyim. Bu olaya British Invasion deniyor yani ortalığı İngilizlerin basması. Nasıl 60'larda müzik sektöründe gerçekleştiyse 80'lerin sonu ve 90'larda Amerikan çizgi roman sektörüne pek çok başarılı İngiliz yazar giriyor ve bugün de popülaritesini koruyan önemli işler çıkarıyorlar. Bu yazarlardan başlıcaları Alan Moore, Grant Morrison, Neil Gaiman, Peter Milligan ve Warren Ellis. Bu isimlerin de yolu genelde DC Comics'ten geçiyor, yeni soluk getiren başarılı işlerin artmaya başlamasıyla DC bu isimleri yetişkin okur kitlesiyle buluşturmak için o bildiğimiz meşhur Vertigo alt markasını kuruyor.

Belli bir yerden sonra DC ve Marvel arasındaki creative talent geçirgenliği epey arttı. John Byrne, George Perez ve Frank Miller gibi bazı önemli isimler Marvel'dan DC'ye geçtiler. Zaten o zamandan bugüne geçen 30 yılda da yıldızı parlayan önemli çizgi roman sanatçılarının pek çoğu hem Marvel'a hem de DC'ye iş yapmıştır, ofislerin çalışma pratikleri ve disiplinleri arasında da pek bir fark kalmayınca Marvel ve DC'den birinin diğerinden daha iyi çizgi romanlar çıkardığını iddia etmek zor. Marvel satışlarda sektör lideri olmaya çoğu zaman devam ediyor ama DC'nin de New 52'nun ilk yılı gibi satışlarda öne geçtiği kısa dönemler oluyor.

Yani genel olarak "Kim daha iyi çizgi roman yapıyor?" diye sorulduğunda durumlar üç aşağı beş yukarı böyle. Bu da tahminimden de uzun oldu, kim okuyacak bilmiyorum.
Eline sağlık hocam konuya cevap olmasa da ilgilisi için güzel bilgiler paylaşmışsın kalemine sağlık.
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık