Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

Veda Öncesi Ara Sıcaklar [Düz Yazı Serisi]

Daha realist bir tarz öneririm, gerçeklikten uzaklaşmamalısın. Yazım hayatında başarılar, bu da benim uzun zamandır yazmadığım blogum bir göz atarsın:
paranoidkafa.blogspot.com
 
Kısa saçlarımın arasından esen rüzgâr bedenimi titretirken, elimdeki, çok eskilere ait gazete kâğıdına sarılmış şişeyi sallayarak yürüyorum. Basım yılı doğum tarihimden bile eski, adamlar nereden buluyor bu kâğıtları? Özel olarak mı saklıyorlar, yoksa ellerine geleni mi sarıyorlar? Belki ben sarmışımdır, evde çok bunlardan. Bilmiyorum.

Ay bugün sessiz, sanki yok gibi. Bulutların arkasına saklanmış. Bulutlar hareket etmiyor.

Bulut hareket eder mi? O zaman dünya mı duruyor? İkisi de aynı yöne gittikleri için mi duruyor? Fizik konusuydu bu sanırım. Fiziğim zayıf benim. Bedensel olarak değil ders olarak. Bayağı iri biriyim aslında. Çok değil ama işte ufak değilim.

Ay bugün sessiz, sanki saklanıyor. Benden mi saklanıyor? Yoksa geceden mi? Ay geceden saklanır mı? Ay gecesiz olur mu, gece aysız?

Ay nedir? Bir gezegen olmayı başaramamış ve bir başkasının etrafında dönen bir şeyi neden umursuyorum. Gerçi Dünya da Güneş’in etrafında dönmüyor muydu? Aslında onu da umursamıyorum.

Güneş?

O çok parlak, zaten gündüzleri uyuyorum. Ama ışığı kendinin, yani sanırım öyle. Bilmiyorum Güneş’e giden olmuş mu ki? Gidilir mi güneşe ben buradan eriyorum orada neler olur kim bilir.

Biraz yürüdüğüm zaman karşıma iki ihtiyar çıkıyor. Sessiz görünseler de evsiz oldukları çok belli. Amacı sadece içmek olanlardan işte.

‘’İçki paylaşınca güzeldir. Paylaşmak ister misin?’’ diyor biri elimdeki şişeyi göstererek.

O an fark ediyorum ikisinin ne kadar birbirlerine benzediklerini. Çift mi görüyordum yoksa? Şimdiden sarhoş mu oldum? Sarhoş olunca böyle mi oluyormuş? Daha önce sarhoş olmadım ben. Gerek duymadım bir şeyleri unutmayı. O geceyi unutmak için içiyordum ama olmuyordu.

Madem çift görüyordum, madem sarhoş olmuştum neden unutmuyordum? Çığlık attım. İhtiyarlar bana baktı. ‘’Ha?’’ Bakışları boştu, belki de ben öyle görüyordum. Sarhoştum nasıl olsa. Her şeyi yanlış görebilirim buna hakkım var değil mi?

Unutmaya hakkım yok ama buna var değil mi? Buna bari olsun, lütfen.

Lanet olsun.

‘’İyi misin çocuk?’’ ihtiyarlar aynı anda omzuma dokunuyorlar. Ters bir hareket yapıyorum ve ellerini çekiyorlar. Sendeleyerek yürüyorum.

Yürüyorum ama onlar da yürüyor. Plastik tabanlı ve yırtık ayakkabılarının yere basınca çıkardığı osuruğumsu sesi duyuyorum, biliyorum.

Arkamı dönüyorum, gözlerimi deviriyorum. ‘’Ha?’’

Ses yok, görüntü yok. Kimse yok. Sanırım o ses ayakkabılardan gelmiyordu. Bilmiyorum.

Yürürken gözüm kararıyor, sonra aniden bir araba farı geliyor önüme. Araba yok, uzunları yakmış sadece.

Ama şoförü var. İki tane birden hem de. İki yaşlı adam, dikkatli bakınca anlıyorum kim olduklarını. Evsizden şoför mü olur ha? Ehliyet kasapta mı dağıtılıyordu? Benim de almam lazım, ehliyettim yok çünkü. Ama kasaba gidemem ben. Korkarım ben.

İriyim çünkü. Ya beni öküz sanıp keserse? Kasaba gitmem ben.

‘’Atla çocuk.’’ Diyor, sol farı tutan ihtiyar.

Arkasına geçiyorum. ‘’Arabayı tek kişi süremez mi?’’

‘’Araba mı? Bunlar motor evlat.’’ Diyor diğeri. Gülüşüyorlar. Ben de gülüyorum. Gülüyor muyum? Sanırım gülüyorum. Güzel bir şey olmalı. Hissediyorum.

Işıklar yanıp kapanıyor. Motorlar yanıp sönüyor. Işıkları tabi. Aslında tek ışığı var ikisinin de. Adamlar ışıktan tutuyor. Ben de düşmemek için önümdeki ihtiyarın kazağını tutuyorum. Kırmızı bir kazak. Kan kırmızısı.

Elim ıslanıyor. Kan gibi sanki.

Kimin kanı? Benim mi? Onların mı? Adamlar ölüyor mu? Gözlerim büyüyor, önümdeki ihtiyara bakıyorum. Gülüyor. Harbiden gülüyor. Niye gülüyor? Ölürken gülünür mü?

Niye ölüyorlar demek gelmiyor o an aklıma. Sadece gülmesi. Niye gülüyor? Ölürken gülünür mü?

Gülünür mü? İnsan gülebilir mi? Onlar insan mı?

‘’Siz kimsiniz?’’

Gülüyor. Sadece gülüyor başta. Sonra kahkaha atıyor. Aslında kahkaha atmak da gülmek değil mi zaten? Bilmiyorum ama öyle olmalıydı. Belki de olmamalıydı.

‘’Bilmiyor musun?’’

‘’Bilmiyorum.’’

‘’Emin misin?’’

‘’Sanırım.’’

Yine gülüyor ama sessizce. Ama ben duyuyorum. Yoksa görüyor muyum? Kokusunu da alıyor olabilirim. Bilmiyorum.

Motorlar gidiyor. Farlar yanıyor ama önümüz karanlık. Karanlık çekiyor gibi sanki. Çekmiyor da olabilir. Karanlık sonuçta görmüyorum ki hiçbir tarafı.

Ama az önce güldüğünü görebiliyordum. Şimdi yok. İhtiyarlar nerede?

Acaba gerçekten varlar mıydı onlar? Kimdiler ki zaten? Annem tanımadığın insanların motoruna binme derdi. Arabasına mıydı yoksa? Ne fark eder ki? Bindim bile çoktan.

Yoksa binmedim mi? Ama elim hala ıslak. Kan gibi kokuyor. Adamların kanı mıydı o? Yok, olamaz. Gülüyordu o. Gülen insanın yarası olamaz. Yarası olmayan ölemez.

Yoksa benim miydi o kan? Öldüm mü ben?

Evet öldüm sanırım. Burası cennet mi?

Cennete mi girebilirim sanki.

Cehennem de olabilir.

Ama sıcak değil. Yoksa sıcak mı? Ama ıslağım. Cehennem de ter olamaz değil mi?

Ter.

Nefes nefese kalkıyorum. Yatağımdayım. Terden sırılsıklam olmuş. Elimde bir şişe var. Gazete kâğıdına sarılmış. Sararmışlar. Basım tarihleri benim doğum günümden bile önce. Dayanamayıp bir yudum alıyorum.

Su.

Sadece suyla mı sarhoş oldum. Ha?

Gerçekten sarhoş mu oldum?

Bu sarhoş olmak mıydı şimdi?

Lanet olsun.


Gece gece saçmaladım ama dursun burada. Belki beğenen olur.
 
Kısa saçlarımın arasından esen rüzgâr bedenimi titretirken, elimdeki, çok eskilere ait gazete kâğıdına sarılmış şişeyi sallayarak yürüyorum. Basım yılı doğum tarihimden bile eski, adamlar nereden buluyor bu kâğıtları? Özel olarak mı saklıyorlar, yoksa ellerine geleni mi sarıyorlar? Belki ben sarmışımdır, evde çok bunlardan. Bilmiyorum.

Ay bugün sessiz, sanki yok gibi. Bulutların arkasına saklanmış. Bulutlar hareket etmiyor.

Bulut hareket eder mi? O zaman dünya mı duruyor? İkisi de aynı yöne gittikleri için mi duruyor? Fizik konusuydu bu sanırım. Fiziğim zayıf benim. Bedensel olarak değil ders olarak. Bayağı iri biriyim aslında. Çok değil ama işte ufak değilim.

Ay bugün sessiz, sanki saklanıyor. Benden mi saklanıyor? Yoksa geceden mi? Ay geceden saklanır mı? Ay gecesiz olur mu, gece aysız?

Ay nedir? Bir gezegen olmayı başaramamış ve bir başkasının etrafında dönen bir şeyi neden umursuyorum. Gerçi Dünya da Güneş’in etrafında dönmüyor muydu? Aslında onu da umursamıyorum.

Güneş?

O çok parlak, zaten gündüzleri uyuyorum. Ama ışığı kendinin, yani sanırım öyle. Bilmiyorum Güneş’e giden olmuş mu ki? Gidilir mi güneşe ben buradan eriyorum orada neler olur kim bilir.

Biraz yürüdüğüm zaman karşıma iki ihtiyar çıkıyor. Sessiz görünseler de evsiz oldukları çok belli. Amacı sadece içmek olanlardan işte.

‘’İçki paylaşınca güzeldir. Paylaşmak ister misin?’’ diyor biri elimdeki şişeyi göstererek.

O an fark ediyorum ikisinin ne kadar birbirlerine benzediklerini. Çift mi görüyordum yoksa? Şimdiden sarhoş mu oldum? Sarhoş olunca böyle mi oluyormuş? Daha önce sarhoş olmadım ben. Gerek duymadım bir şeyleri unutmayı. O geceyi unutmak için içiyordum ama olmuyordu.

Madem çift görüyordum, madem sarhoş olmuştum neden unutmuyordum? Çığlık attım. İhtiyarlar bana baktı. ‘’Ha?’’ Bakışları boştu, belki de ben öyle görüyordum. Sarhoştum nasıl olsa. Her şeyi yanlış görebilirim buna hakkım var değil mi?

Unutmaya hakkım yok ama buna var değil mi? Buna bari olsun, lütfen.

Lanet olsun.

‘’İyi misin çocuk?’’ ihtiyarlar aynı anda omzuma dokunuyorlar. Ters bir hareket yapıyorum ve ellerini çekiyorlar. Sendeleyerek yürüyorum.

Yürüyorum ama onlar da yürüyor. Plastik tabanlı ve yırtık ayakkabılarının yere basınca çıkardığı osuruğumsu sesi duyuyorum, biliyorum.

Arkamı dönüyorum, gözlerimi deviriyorum. ‘’Ha?’’

Ses yok, görüntü yok. Kimse yok. Sanırım o ses ayakkabılardan gelmiyordu. Bilmiyorum.

Yürürken gözüm kararıyor, sonra aniden bir araba farı geliyor önüme. Araba yok, uzunları yakmış sadece.

Ama şoförü var. İki tane birden hem de. İki yaşlı adam, dikkatli bakınca anlıyorum kim olduklarını. Evsizden şoför mü olur ha? Ehliyet kasapta mı dağıtılıyordu? Benim de almam lazım, ehliyettim yok çünkü. Ama kasaba gidemem ben. Korkarım ben.

İriyim çünkü. Ya beni öküz sanıp keserse? Kasaba gitmem ben.

‘’Atla çocuk.’’ Diyor, sol farı tutan ihtiyar.

Arkasına geçiyorum. ‘’Arabayı tek kişi süremez mi?’’

‘’Araba mı? Bunlar motor evlat.’’ Diyor diğeri. Gülüşüyorlar. Ben de gülüyorum. Gülüyor muyum? Sanırım gülüyorum. Güzel bir şey olmalı. Hissediyorum.

Işıklar yanıp kapanıyor. Motorlar yanıp sönüyor. Işıkları tabi. Aslında tek ışığı var ikisinin de. Adamlar ışıktan tutuyor. Ben de düşmemek için önümdeki ihtiyarın kazağını tutuyorum. Kırmızı bir kazak. Kan kırmızısı.

Elim ıslanıyor. Kan gibi sanki.

Kimin kanı? Benim mi? Onların mı? Adamlar ölüyor mu? Gözlerim büyüyor, önümdeki ihtiyara bakıyorum. Gülüyor. Harbiden gülüyor. Niye gülüyor? Ölürken gülünür mü?

Niye ölüyorlar demek gelmiyor o an aklıma. Sadece gülmesi. Niye gülüyor? Ölürken gülünür mü?

Gülünür mü? İnsan gülebilir mi? Onlar insan mı?

‘’Siz kimsiniz?’’

Gülüyor. Sadece gülüyor başta. Sonra kahkaha atıyor. Aslında kahkaha atmak da gülmek değil mi zaten? Bilmiyorum ama öyle olmalıydı. Belki de olmamalıydı.

‘’Bilmiyor musun?’’

‘’Bilmiyorum.’’

‘’Emin misin?’’

‘’Sanırım.’’

Yine gülüyor ama sessizce. Ama ben duyuyorum. Yoksa görüyor muyum? Kokusunu da alıyor olabilirim. Bilmiyorum.

Motorlar gidiyor. Farlar yanıyor ama önümüz karanlık. Karanlık çekiyor gibi sanki. Çekmiyor da olabilir. Karanlık sonuçta görmüyorum ki hiçbir tarafı.

Ama az önce güldüğünü görebiliyordum. Şimdi yok. İhtiyarlar nerede?

Acaba gerçekten varlar mıydı onlar? Kimdiler ki zaten? Annem tanımadığın insanların motoruna binme derdi. Arabasına mıydı yoksa? Ne fark eder ki? Bindim bile çoktan.

Yoksa binmedim mi? Ama elim hala ıslak. Kan gibi kokuyor. Adamların kanı mıydı o? Yok, olamaz. Gülüyordu o. Gülen insanın yarası olamaz. Yarası olmayan ölemez.

Yoksa benim miydi o kan? Öldüm mü ben?

Evet öldüm sanırım. Burası cennet mi?

Cennete mi girebilirim sanki.

Cehennem de olabilir.

Ama sıcak değil. Yoksa sıcak mı? Ama ıslağım. Cehennem de ter olamaz değil mi?

Ter.

Nefes nefese kalkıyorum. Yatağımdayım. Terden sırılsıklam olmuş. Elimde bir şişe var. Gazete kâğıdına sarılmış. Sararmışlar. Basım tarihleri benim doğum günümden bile önce. Dayanamayıp bir yudum alıyorum.

Su.

Sadece suyla mı sarhoş oldum. Ha?

Gerçekten sarhoş mu oldum?

Bu sarhoş olmak mıydı şimdi?

Lanet olsun.


Gece gece saçmaladım ama dursun burada. Belki beğenen olur.
Ben beğendim. :D
Durum kesiti ayrıca severim zaten.
 
Kısa saçlarımın arasından esen rüzgâr bedenimi titretirken, elimdeki, çok eskilere ait gazete kâğıdına sarılmış şişeyi sallayarak yürüyorum. Basım yılı doğum tarihimden bile eski, adamlar nereden buluyor bu kâğıtları? Özel olarak mı saklıyorlar, yoksa ellerine geleni mi sarıyorlar? Belki ben sarmışımdır, evde çok bunlardan. Bilmiyorum.

Ay bugün sessiz, sanki yok gibi. Bulutların arkasına saklanmış. Bulutlar hareket etmiyor.

Bulut hareket eder mi? O zaman dünya mı duruyor? İkisi de aynı yöne gittikleri için mi duruyor? Fizik konusuydu bu sanırım. Fiziğim zayıf benim. Bedensel olarak değil ders olarak. Bayağı iri biriyim aslında. Çok değil ama işte ufak değilim.

Ay bugün sessiz, sanki saklanıyor. Benden mi saklanıyor? Yoksa geceden mi? Ay geceden saklanır mı? Ay gecesiz olur mu, gece aysız?

Ay nedir? Bir gezegen olmayı başaramamış ve bir başkasının etrafında dönen bir şeyi neden umursuyorum. Gerçi Dünya da Güneş’in etrafında dönmüyor muydu? Aslında onu da umursamıyorum.

Güneş?

O çok parlak, zaten gündüzleri uyuyorum. Ama ışığı kendinin, yani sanırım öyle. Bilmiyorum Güneş’e giden olmuş mu ki? Gidilir mi güneşe ben buradan eriyorum orada neler olur kim bilir.

Biraz yürüdüğüm zaman karşıma iki ihtiyar çıkıyor. Sessiz görünseler de evsiz oldukları çok belli. Amacı sadece içmek olanlardan işte.

‘’İçki paylaşınca güzeldir. Paylaşmak ister misin?’’ diyor biri elimdeki şişeyi göstererek.

O an fark ediyorum ikisinin ne kadar birbirlerine benzediklerini. Çift mi görüyordum yoksa? Şimdiden sarhoş mu oldum? Sarhoş olunca böyle mi oluyormuş? Daha önce sarhoş olmadım ben. Gerek duymadım bir şeyleri unutmayı. O geceyi unutmak için içiyordum ama olmuyordu.

Madem çift görüyordum, madem sarhoş olmuştum neden unutmuyordum? Çığlık attım. İhtiyarlar bana baktı. ‘’Ha?’’ Bakışları boştu, belki de ben öyle görüyordum. Sarhoştum nasıl olsa. Her şeyi yanlış görebilirim buna hakkım var değil mi?

Unutmaya hakkım yok ama buna var değil mi? Buna bari olsun, lütfen.

Lanet olsun.

‘’İyi misin çocuk?’’ ihtiyarlar aynı anda omzuma dokunuyorlar. Ters bir hareket yapıyorum ve ellerini çekiyorlar. Sendeleyerek yürüyorum.

Yürüyorum ama onlar da yürüyor. Plastik tabanlı ve yırtık ayakkabılarının yere basınca çıkardığı osuruğumsu sesi duyuyorum, biliyorum.

Arkamı dönüyorum, gözlerimi deviriyorum. ‘’Ha?’’

Ses yok, görüntü yok. Kimse yok. Sanırım o ses ayakkabılardan gelmiyordu. Bilmiyorum.

Yürürken gözüm kararıyor, sonra aniden bir araba farı geliyor önüme. Araba yok, uzunları yakmış sadece.

Ama şoförü var. İki tane birden hem de. İki yaşlı adam, dikkatli bakınca anlıyorum kim olduklarını. Evsizden şoför mü olur ha? Ehliyet kasapta mı dağıtılıyordu? Benim de almam lazım, ehliyettim yok çünkü. Ama kasaba gidemem ben. Korkarım ben.

İriyim çünkü. Ya beni öküz sanıp keserse? Kasaba gitmem ben.

‘’Atla çocuk.’’ Diyor, sol farı tutan ihtiyar.

Arkasına geçiyorum. ‘’Arabayı tek kişi süremez mi?’’

‘’Araba mı? Bunlar motor evlat.’’ Diyor diğeri. Gülüşüyorlar. Ben de gülüyorum. Gülüyor muyum? Sanırım gülüyorum. Güzel bir şey olmalı. Hissediyorum.

Işıklar yanıp kapanıyor. Motorlar yanıp sönüyor. Işıkları tabi. Aslında tek ışığı var ikisinin de. Adamlar ışıktan tutuyor. Ben de düşmemek için önümdeki ihtiyarın kazağını tutuyorum. Kırmızı bir kazak. Kan kırmızısı.

Elim ıslanıyor. Kan gibi sanki.

Kimin kanı? Benim mi? Onların mı? Adamlar ölüyor mu? Gözlerim büyüyor, önümdeki ihtiyara bakıyorum. Gülüyor. Harbiden gülüyor. Niye gülüyor? Ölürken gülünür mü?

Niye ölüyorlar demek gelmiyor o an aklıma. Sadece gülmesi. Niye gülüyor? Ölürken gülünür mü?

Gülünür mü? İnsan gülebilir mi? Onlar insan mı?

‘’Siz kimsiniz?’’

Gülüyor. Sadece gülüyor başta. Sonra kahkaha atıyor. Aslında kahkaha atmak da gülmek değil mi zaten? Bilmiyorum ama öyle olmalıydı. Belki de olmamalıydı.

‘’Bilmiyor musun?’’

‘’Bilmiyorum.’’

‘’Emin misin?’’

‘’Sanırım.’’

Yine gülüyor ama sessizce. Ama ben duyuyorum. Yoksa görüyor muyum? Kokusunu da alıyor olabilirim. Bilmiyorum.

Motorlar gidiyor. Farlar yanıyor ama önümüz karanlık. Karanlık çekiyor gibi sanki. Çekmiyor da olabilir. Karanlık sonuçta görmüyorum ki hiçbir tarafı.

Ama az önce güldüğünü görebiliyordum. Şimdi yok. İhtiyarlar nerede?

Acaba gerçekten varlar mıydı onlar? Kimdiler ki zaten? Annem tanımadığın insanların motoruna binme derdi. Arabasına mıydı yoksa? Ne fark eder ki? Bindim bile çoktan.

Yoksa binmedim mi? Ama elim hala ıslak. Kan gibi kokuyor. Adamların kanı mıydı o? Yok, olamaz. Gülüyordu o. Gülen insanın yarası olamaz. Yarası olmayan ölemez.

Yoksa benim miydi o kan? Öldüm mü ben?

Evet öldüm sanırım. Burası cennet mi?

Cennete mi girebilirim sanki.

Cehennem de olabilir.

Ama sıcak değil. Yoksa sıcak mı? Ama ıslağım. Cehennem de ter olamaz değil mi?

Ter.

Nefes nefese kalkıyorum. Yatağımdayım. Terden sırılsıklam olmuş. Elimde bir şişe var. Gazete kâğıdına sarılmış. Sararmışlar. Basım tarihleri benim doğum günümden bile önce. Dayanamayıp bir yudum alıyorum.

Su.

Sadece suyla mı sarhoş oldum. Ha?

Gerçekten sarhoş mu oldum?

Bu sarhoş olmak mıydı şimdi?

Lanet olsun.


Gece gece saçmaladım ama dursun burada. Belki beğenen olur.
Beğenmedim.
 
Kısa saçlarımın arasından esen rüzgâr bedenimi titretirken, elimdeki, çok eskilere ait gazete kâğıdına sarılmış şişeyi sallayarak yürüyorum. Basım yılı doğum tarihimden bile eski, adamlar nereden buluyor bu kâğıtları? Özel olarak mı saklıyorlar, yoksa ellerine geleni mi sarıyorlar? Belki ben sarmışımdır, evde çok bunlardan. Bilmiyorum.

Ay bugün sessiz, sanki yok gibi. Bulutların arkasına saklanmış. Bulutlar hareket etmiyor.

Bulut hareket eder mi? O zaman dünya mı duruyor? İkisi de aynı yöne gittikleri için mi duruyor? Fizik konusuydu bu sanırım. Fiziğim zayıf benim. Bedensel olarak değil ders olarak. Bayağı iri biriyim aslında. Çok değil ama işte ufak değilim.

Ay bugün sessiz, sanki saklanıyor. Benden mi saklanıyor? Yoksa geceden mi? Ay geceden saklanır mı? Ay gecesiz olur mu, gece aysız?

Ay nedir? Bir gezegen olmayı başaramamış ve bir başkasının etrafında dönen bir şeyi neden umursuyorum. Gerçi Dünya da Güneş’in etrafında dönmüyor muydu? Aslında onu da umursamıyorum.

Güneş?

O çok parlak, zaten gündüzleri uyuyorum. Ama ışığı kendinin, yani sanırım öyle. Bilmiyorum Güneş’e giden olmuş mu ki? Gidilir mi güneşe ben buradan eriyorum orada neler olur kim bilir.

Biraz yürüdüğüm zaman karşıma iki ihtiyar çıkıyor. Sessiz görünseler de evsiz oldukları çok belli. Amacı sadece içmek olanlardan işte.

‘’İçki paylaşınca güzeldir. Paylaşmak ister misin?’’ diyor biri elimdeki şişeyi göstererek.

O an fark ediyorum ikisinin ne kadar birbirlerine benzediklerini. Çift mi görüyordum yoksa? Şimdiden sarhoş mu oldum? Sarhoş olunca böyle mi oluyormuş? Daha önce sarhoş olmadım ben. Gerek duymadım bir şeyleri unutmayı. O geceyi unutmak için içiyordum ama olmuyordu.

Madem çift görüyordum, madem sarhoş olmuştum neden unutmuyordum? Çığlık attım. İhtiyarlar bana baktı. ‘’Ha?’’ Bakışları boştu, belki de ben öyle görüyordum. Sarhoştum nasıl olsa. Her şeyi yanlış görebilirim buna hakkım var değil mi?

Unutmaya hakkım yok ama buna var değil mi? Buna bari olsun, lütfen.

Lanet olsun.

‘’İyi misin çocuk?’’ ihtiyarlar aynı anda omzuma dokunuyorlar. Ters bir hareket yapıyorum ve ellerini çekiyorlar. Sendeleyerek yürüyorum.

Yürüyorum ama onlar da yürüyor. Plastik tabanlı ve yırtık ayakkabılarının yere basınca çıkardığı osuruğumsu sesi duyuyorum, biliyorum.

Arkamı dönüyorum, gözlerimi deviriyorum. ‘’Ha?’’

Ses yok, görüntü yok. Kimse yok. Sanırım o ses ayakkabılardan gelmiyordu. Bilmiyorum.

Yürürken gözüm kararıyor, sonra aniden bir araba farı geliyor önüme. Araba yok, uzunları yakmış sadece.

Ama şoförü var. İki tane birden hem de. İki yaşlı adam, dikkatli bakınca anlıyorum kim olduklarını. Evsizden şoför mü olur ha? Ehliyet kasapta mı dağıtılıyordu? Benim de almam lazım, ehliyettim yok çünkü. Ama kasaba gidemem ben. Korkarım ben.

İriyim çünkü. Ya beni öküz sanıp keserse? Kasaba gitmem ben.

‘’Atla çocuk.’’ Diyor, sol farı tutan ihtiyar.

Arkasına geçiyorum. ‘’Arabayı tek kişi süremez mi?’’

‘’Araba mı? Bunlar motor evlat.’’ Diyor diğeri. Gülüşüyorlar. Ben de gülüyorum. Gülüyor muyum? Sanırım gülüyorum. Güzel bir şey olmalı. Hissediyorum.

Işıklar yanıp kapanıyor. Motorlar yanıp sönüyor. Işıkları tabi. Aslında tek ışığı var ikisinin de. Adamlar ışıktan tutuyor. Ben de düşmemek için önümdeki ihtiyarın kazağını tutuyorum. Kırmızı bir kazak. Kan kırmızısı.

Elim ıslanıyor. Kan gibi sanki.

Kimin kanı? Benim mi? Onların mı? Adamlar ölüyor mu? Gözlerim büyüyor, önümdeki ihtiyara bakıyorum. Gülüyor. Harbiden gülüyor. Niye gülüyor? Ölürken gülünür mü?

Niye ölüyorlar demek gelmiyor o an aklıma. Sadece gülmesi. Niye gülüyor? Ölürken gülünür mü?

Gülünür mü? İnsan gülebilir mi? Onlar insan mı?

‘’Siz kimsiniz?’’

Gülüyor. Sadece gülüyor başta. Sonra kahkaha atıyor. Aslında kahkaha atmak da gülmek değil mi zaten? Bilmiyorum ama öyle olmalıydı. Belki de olmamalıydı.

‘’Bilmiyor musun?’’

‘’Bilmiyorum.’’

‘’Emin misin?’’

‘’Sanırım.’’

Yine gülüyor ama sessizce. Ama ben duyuyorum. Yoksa görüyor muyum? Kokusunu da alıyor olabilirim. Bilmiyorum.

Motorlar gidiyor. Farlar yanıyor ama önümüz karanlık. Karanlık çekiyor gibi sanki. Çekmiyor da olabilir. Karanlık sonuçta görmüyorum ki hiçbir tarafı.

Ama az önce güldüğünü görebiliyordum. Şimdi yok. İhtiyarlar nerede?

Acaba gerçekten varlar mıydı onlar? Kimdiler ki zaten? Annem tanımadığın insanların motoruna binme derdi. Arabasına mıydı yoksa? Ne fark eder ki? Bindim bile çoktan.

Yoksa binmedim mi? Ama elim hala ıslak. Kan gibi kokuyor. Adamların kanı mıydı o? Yok, olamaz. Gülüyordu o. Gülen insanın yarası olamaz. Yarası olmayan ölemez.

Yoksa benim miydi o kan? Öldüm mü ben?

Evet öldüm sanırım. Burası cennet mi?

Cennete mi girebilirim sanki.

Cehennem de olabilir.

Ama sıcak değil. Yoksa sıcak mı? Ama ıslağım. Cehennem de ter olamaz değil mi?

Ter.

Nefes nefese kalkıyorum. Yatağımdayım. Terden sırılsıklam olmuş. Elimde bir şişe var. Gazete kâğıdına sarılmış. Sararmışlar. Basım tarihleri benim doğum günümden bile önce. Dayanamayıp bir yudum alıyorum.

Su.

Sadece suyla mı sarhoş oldum. Ha?

Gerçekten sarhoş mu oldum?

Bu sarhoş olmak mıydı şimdi?

Lanet olsun.


Gece gece saçmaladım ama dursun burada. Belki beğenen olur.
Ne desem bilemedim, sakin kafayla bir daha okuyacağım. Güzel tabi ama tam değerlendiremedim.
 
Beğenenin olması güzel bir şey. :) Teşekkür ederim.


Canın sağ olsun.



Tam bir değerlendirmeni bekliyorum.
Canın sağolsun yok. Neyi beğenmedin diyeceksin :/
Bilime felan girmişsin :/ Çok tekrar ediyorsun konuyu. Örnek vermek gerekirse :/
" Sarhoş mu oldum , sarhoş mu oluyorum, daha önce sarhoş olmadım, sarhoştum , daha önce olmamıştı sarhoş.. " :/
Daha önce sarhoş olmamıştım dedikten sonra içine girdiğin ruh halinin betimlemesini yazsan daha iyi olur.
Sürekli giriyorsun sarhoşluğa :/ Bu gibi tekrarlar sıkıcı :/
 
Canın sağolsun yok. Neyi beğenmedin diyeceksin :/
Bilime felan girmişsin :/ Çok tekrar ediyorsun konuyu. Örnek vermek gerekirse :/
" Sarhoş mu oldum , sarhoş mu oluyorum, daha önce sarhoş olmadım, sarhoştum , daha önce olmamıştı sarhoş.. " :/
Daha önce sarhoş olmamıştım dedikten sonra içine girdiğin ruh halinin betimlemesini yazsan daha iyi olur.
Sürekli giriyorsun sarhoşluğa :/ Bu gibi tekrarlar sıkıcı :/
Anladım, sağ ol abi eleştirin için.
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık