Keyifli bir Mayıs oldu.
Rüyanın Öte Yakası
Fikir üzerine inşa edilmiş bir hikaye. Baya bölük pörçük bir iş olmuş, bitirip gidelim hissini aldığınız için siz de okurken o moda geçiyorsunuz. Ele aldığı sorular ve bu sorular etrafında üretilmiş cevaplar fazla kalıplara sıkışmış vaziyette. İnsanı değerlendirdiği şekil biraz sakil geldi, kotaramamış. Sevemedim.
Kara Büyücü Loncası-1 Büyücü Loncası
Bilindik bir dünya yaratımı ve hikaye anlatıcılığı ile iyi denebilecek bir giriş kitabı olmuş. Sonya’yı okurken Vin’i anımsadım ara ara. Özellikle Sissoylu’ya dönüşmeden önceki hali fazlasıyla benzer geldi. Gerçi böyle bir kurguda ana karakter olarak yaşam mücadelesi veren bir kız çocuğu seçtiğiniz zaman aşağı yukarı buna benzer bir işleyiş kaçınılmaz.
Severek okudum, daha genç işi bir seri, görünen kısmı şimdilik böyle.
Bereketli Topraklar Üzerinde
Toplum eleştirisini, sınıfsal çelişkilerini propagandaya dönüştürmeden, didaktik bir tonla bulamaca çevirmeden oldukça yalın bir dille anlatmayı tercih etmiş. Karakterlerin iç konuşmaları üzerinden kurduğu anlatı ile beraber tüm süreci bu iç çatışmalar etrafına inşa etmiş. Fakir Baykurt ile kıyaslanınca bu farklılıklar fazlasıyla görünür hale geliyor.
Kapanışa doğru, köy yerinde kocalarını, oğullarını, babalarını bekleyen kadınlar üzerinden kurulan anlatı, ciğerlerinize kadar işleyen, nefesinizi daraltacak kadar tanıdık o yoksulluğu gözler önüne seriyor. Kitabın başından sonuna kadar size eşlik eden, karakterlerin iç diyaloglarıyla beraber yaratılan rıza inşası kapanışta da son noktayı koymaktan geri durmuyor. Geride kalan kadın ve çocukları bekleyen yokluk, sefalet ve sömürü.
“Paçavralar içindeki korkuluk; kuru, çıplak ayakları üzerine kalktı, kızını buz gibi elinden tuttu. Hırsla çekti, çıktı gitti. Ne çığlık, ne döğünme, ne telaş”
İnsanın Dört Zindanı
İslami değerler referans alınarak irdelenen “beşer”, yaşamla ancak böyle güçlü bir bağ kurabilen birisi tarafından bu şekilde irdelenebilirdi. Meseleye hem inanç hem de düşünce düzleminde yaklaşabilmiş, yaşamın her zerresini sözcüklerinden hissedebildiğiniz adeta bir manifesto olmuş. Akademik olarak birtakım sorunlar barındırıyor gibi görünse de bir kuşağın sıkışmışlığını dillendirip, modern hayatın yarattığı boğuculuğu üzerinden atmaya yeltenmiş, içine düşülen açmazlarla mücadele etmiş, büyük bir kesimin sesi olabilmiş Şeriati.
Oğullar ve Rencide Ruhlar
Başlarda "umarım Palahniuk’e doğru evrilmez" korkusu sarıyor, bir müddet sonra bu durum ortadan kalkıyor hatta mizahının tonuna alışınca baya eğlenceli hale geliyor kitap. Türdaşları gibi altı çizilesi özlü söz tufanına boğmadan, fazlasıyla akıcı kurgusuyla içine çekiyor sizi. El kadar velet üzerinden yaratılan megaloman, nevrotik karakter çok hoş bir doku oluşturmuş. Listemde bir kitabı daha var Alper ağabeyin, ona da kesin göz atacağım.