Filmi epey beğendim. Son cümlesi de tam anlamıyla anlatılmak istenen her şeyin bir özetiydi sanırım. Oyunculuklar epey dandikti, 7/24 gülüyorlar zaten. Dert değil. Oyunculuğun bir önemi yoktu zaten filmde. Abbas'ın çamurumsu yere sokulduktan sonraki hâli bana Buda'yı anımsattı. Kızı kaçırdıkları zaman tam taşlayacaklarken Abbas gelince içimden "Aha. Abbas reyis geldi." dedim. Abbas reyiz tası tarağı topladı gitti. Filmin her yanında var bir kayıtsızlık ve düşmanlık hâli. Görünürde ana karakter olan Baktay nereye gitse düşmanlık ve kayıtsızlık görmesine karşın kendisi de kaçırılan kızlara karşı kayıtsızlık gösterdi. Güya ders görmeye gitti ama orada da derse bakmadı bile.
Baktay annesini aradı durdu ama kadın hiçbir yerde yoktu, sonra durup dururken geldi. Ben başlarda annesiyle alakalı bir şeyler mi olacak diye düşündüm doğal olarak ama öyle havada kaldı. Filmde böyle senaryo açısından havada gibi duran yerler falan var ama belki de bu da kayıtsızlığı anlatıyordur.
Oyun oynayan veletler filmde son kez sahne almadan önce iki kişi tarafından mundar edildiler. Sonra gene dadandılar bizimkilere. Filmin başından beri alfabeyi öğrenmeye çalışıp beceremeyen Abbas ise onlardan kurtulmanın yegâne yolunun ölmek olduğunu söyledi ve bombayı bıraktı. İncelenmesi hâlinde pek çok detay çıkacaktır ama genel itibarıyla idrak edebildiğim(zaten her şey ortada) için fazla kurcalamayacak, fazla da uzatmayacağım.
Filmin en güzel yanı o toplumun yaşadığı şeylerin çocuklar üzerinden bu kadar net ve çarpıcı bir şekilde anlatılabilmiş olması muhtemelen.
Ancak ne bu ne de bir başka film bizlerin de sahip olduğu o kayıtsızlığı silmemiz için yeterli olmayacak. Her birimiz çabalasa dahi bir netice alamayacak olan Abbas gibiyiz. Bizler kayıtsızlığı kabul etmiş, sineye çekmiş insanlar olarak kokuşmuşuz kardişşşş.
Edit: Tam da bu yorumu yazarken "IHH"den gelen mesaj: 400 bin çocuk açlık tehlikesiyle karşı karşıya, 21 milyon kişi acil insanı yardıma ihtiyaç duyuyor. YEMEN yazıp 3072'ye göndererek 5 TL bağışlayabilirsiniz. B016"