Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

[Teori] 3 Kardeş

Pek konu açmam zaten açacak kadarda bilgilere hakim değilim. Bu bir senaryodur.
Evvel zaman içinde ehem pardon.)

Kayıp yüzyıl yaşanmadan önce her tarafı sularla çevrili ve dünyadan izole bir ada vardı. Buranın insanları adanın kısa sürede değişen iklimine karşı koymak ve açık denizlerde dolaşmak için yiyene güç veren bir ağaç keşfetmişlerdi. En iyi terziler, sanatçılar hatta nişancılar bile bu meyveleri yiyenler arasından çıkmaya başladı.

Ama bir sorun vardı. Bu muhteşem güçlere sahip kişiler yüzemiyordu. Dalgalı ve tehlikeli bir denizde yüzememek ölüm demekti. Zaten bu ağacı yapan bilim adamı daha önce dünyaya açılmış ve oradaki aç gözlülüğü görmüş ve halkının dışarı çıkmaması için bunu tasarlanmıştı.

Yine de kralın 3 oğlu (biri Joy boy biri İm) bu tehlikeyi göze alıp yola koyuldular.

Joy eğlenceyi ve özgürce yaşamayı seviyordu. İkizi İm ise krallığın yeni lideri olmayı ve dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeyi istiyordu. Tabi kendisine bağlı olarak. Ufak kardeşleri ise dünyadaki tüm hastalıkları tedavi etmek istiyordu. (meyveleri tahmin ettiniz sanırım.)

Joy un gemisi fırtınada kardeşlerinden ayrıldı ve Wano, balık adam adası gibi yerlere gitti. Buraları görünce buralara yardım etme isteği duydu. Çünkü nasıl kendisi özgürlüğü istiyorsa buralarda özgürlüğü istiyordu.

İm ise düşmanlık ve savaş gördü. Ve kendilerinin meyve güçleri ile ne kadar ezici olduklarını fark etti.

Küçük kardeş ise ölüm ve acı gördü ve onlara yardım etme isteği oluştu.

Hepsi krallığı geri dönerek hayalini gerçekleştirme kararı aldı. Ama zalim kader ağlarını örmüştü.

İm ve Joy aralarındaki farkı ilk görüşte sezdiler. Kısa sürede bu büyük bir çatışmaya sonrada tüm adayı saracak bir savaşa döndü.

Ne yazık ki İm tarafı oldukça güçlüydü ama Joy kral hakisiyle tüm adayı kapladı. Ve herkesi kendi yolunda olma konusunda tehdit etti. Aslında İm de bunu istiyordu. Böyle olunca İm onu yenecek ve kurtarıcı olacaktı ve kimse onu sorgulamayacaktı.

Ama işler beklendiği gibi gitmedi. İm Joya yenildi ve ölümün eşiğine geldi. Küçük kardeş Joy dan korktuğu için İm e ölümsüzlük verdi ve adalarını kurtarması için İme yalvardı. Ama İm bu beklenmedik gücü kendi adamları ile adadan kaçıp önce dünyayı ele geçirmek sonra kardeşi Joy dan intikam almak için kullanacaktı. Joy ise kendi korkutucu halini fark etti ve artık insanların onun yanında savaşmayacağını anladı.

Meyve ağacını ikiye ayırıp birini adam ağacı diğerini hava ağacı olarak isimlendirdi. Hava ağacı balık adamları beklemeye ikna etti. Adam ağacını ise çeşitli yerlere dikerek insanların onu aramasını istedi.

Joyun kral hakisi ve ağacın sökülmesi adayı kötü etkiledi ve ada bulunamaz oldu. İm buna çok sinirlendi. Ve Joyun tüm takipcilerini yer yüzünden sildi. Sonra Havva ağacını fark etti ve oraya adam ağacının son fidesini taşıdı. İkisini birleştirmede başarılı olamadı meyveler artık dünyaya yayılmıştı. Ama arada sırada yeni meyve verdiği de oluyordu.
 
One Piece evrenine paralel hikayeler yazmak zevkli oluyor. Uzayla ilgili teorisi olan bir arkadaşın konusun görmüştüm dün falan şunu da ben salayım.


Uzay bolşuğunun derinliklerinde zepline benzeyen bir uzay gemisi süzülüyordu. Mürettebatı Xtro adındaki uzay istasyonuna demir atmak için hazırlanıyordu. Bu istasyon uzay korsanları tarafından ele geçirilmiş ve kanunsuz olarak işaretlenmişti. İstasyon, korsanların güzergahları arasında uğrak noktalarından biri olmuş ünlü bir bara ev sahipliği yapmaktaydı. Barın sahibi ve istasyonu yöneten isim ise Yıldırım Corl adında eski bir uzay korsanıydı.

Metal zeplin istasyona yananşıp demir attığında limana ilk olarak hasıp şapkalı genç bir adam ayak bastı. Beyaz tenli, siyah saçlı ve ortalama boylardaydı. Siyah gözleri ve çatık kaşları vardı ama suratındaki gülümsemeden sinirli bir mizacı olmadığı belliydi. Kafasındaki şapka atalarından yadigar kalmış ve kadim sayılacak kadar eski bir maziye sahipti. Babasından ona kalmıştı şapka, babasına da dedesinden, dedesine de onun babasından kalmıştı. Büyük büyük dedelerine kadar uzanıyordu hikayesi. Hepsinin ortak noktası imkansız denen maceralara atılmak ve efsane denilen hikayelerin peşinden gitmekti. Bu yüzden aile adları zamanla Hayalperestler olmuştu ve bu şekilde anılmaya başlamışlardı. Hasırdan şapkanın şuanki sahibi de Hayalperest Mork'dan başkası değildi.

Mork'un ardından geminin mürettebatı inmeye başladı. Hepsinin rengi atmıştı, hayattan bezmiş bir halleri vardı. Mork'un peşinden uzun yolculuklara sürüklenirken yaşam enerjilerini tüketmişlerdi. Asırlar boyunca boş bir akıntıda sürüklenmişlerdi sanki. Durakladıkları için her biri inandıkları tanrılara dua ediyordu. Hepsi bu istasyona ilk defa uğramışlardı. Mork yolculukları sırasında namını duydukları barı görmek için sabırsızdı. O sırada kambur ve kısa bir adam onlara sokuldu, bu limandan sorumlu adamdı. Mork ve tayfasını nezaketle karşıladıktan sonra, limana demirledikleri gemileri için bir çeyrek kairoseki uzay parasını ücret olarak onlardan aldı.

Adımları onları bara yaklaştırdıkça gürültüler de yükselmeye başlıyordu. İçeri girdiklerindeyse kimse onları farketmemişti, herkes içip eğleniyor ve yüksek sesli kahkahalar atıyordu. Kendilerine cam kenarında bir masa bulup oturdular ve gelen kadından rom sipariş ettiler. Mork heyecanla dijital haritasını belindeki kemerden çıkarmıştı. Her yeni bir istasyon ve gezegen keşfettiklerinde yaptığı şeyi yapıyordu, büyük veri tabanına onların kordinatlarını giriyordu. Bilinen uzay haritaları tüm evreni kaplamamaktaydı. Onun taşıdığı harita kendi atalarından kalmaydı, hepsi çıktığı gezintilerde keşfettikleri dünyaları birer birer üzerine işlemişti. Bu bir gelenekti ve hepsi tek bir hedefin izindeydi "Büyük Mavi Gezegen". Bu harita da bir yapboz görevi görüyordu. Bir nevi bıraktıkları ayak izleriydi. Neredeyse binlerce bilinmeyen gezegen keşfetmişlerid ama hala Büyük Mavi Gezegen'i bulamamışlardı. Bunu başarmayı Mork kafaya koymuştu. Atalarının yapamadıklarını başaracaktı.

Romları masaya geldiğinde tüm tayfa çakır keyiflik peşindeyken Mork etraftaki insanlara o meraklı sorularını yöneltmeye başlamıştı bile. Tüm tayfanın yüzü düşmeye başlamıştı. Biraz kafa dinlemek istiyorlardı ama yine kaptanları herkese kendilerini küçük düşürtecekti. Onlar bunları düşünürken kalabalık kahkaha atmaya başlamıştı, herkes Büyük Mavi Gezegen hikayesine gülüyordu ve Mork'u deli olmakla itham ediyorlardı. Mork gülenleri aldırış etmeden oranın gerçek olduğunda ısrar ediyordu, anlaşılan burada da kimse orası hakkında bilgi sahibi değildi.

Yükselen seslerden biri Mork'un sinirlerini tepesine çıkarmıştı. "Mavi gezegen mi? Öyle bir yalana ancak bir aptal inanır". Bu laf onu çıldırtmaya yeterdi çünkü tüm ataları hayatlarını bu yalan dedikleri hikayenin peşinde geçirmişti. Aslında orayı keşfeden ilk ve tek kişi de Mork'un büyük büyük dedelerindendi. İlk Hayalperest Klork. Klork çıktığı uzun bir yolculuktan sonra yurduna geri döndüğünde bu mavi gezegenle ilgili hikayelerini anlatmaya başlamıştı. Bu efsane kısa sürede tüm yurda yayılmıştı hatta. Tabii kimse bu hikayeye inanmayı seçmemişti, hatta kendi kanından bazı akrabaları bile gülünç bulmuştu Klork'un anlattıklarını. Sınırsız kaynaklar ve bolluk içinde bir dünyadan bahsediyordu Klork. Yurtları yetersiz kaynaklar yüzünden yıllardır savaşlar içinde olduğundan bu onlar için bir cennet sayılırdı. Klork için bu cennet dünya belkide tüm savaşları bitirebilecek zenginlikteydi. O zamanlar teknoloji şimdiki gibi ileri değildi ve yöneticiler kaynaklarını böyle deli saçması bir hikaye için harcamayı göze almamıştı. Zamanla bu hikayeler de birer peri masalı yerini almış ve unutulmaya başlamıştı. Tek unutmayan kişiler ise Klork'un torunları olmuştu. Mavi gezegeni keşfedip tüm herkesin yanıldığını, dedelerinin yalancı olmadığını kanıtlayacaklardı.
 
Emeğine sağlık.
Harry Potter & klişe 2 kardeş v 1 kardeş hikayelerinin harmanlanmış hali.
Geyik seviyesi üstünde bence ama teori tutmaz yav. Tüm kalbur üstü insanların da bağı çıkmayıversin. :)
 
One Piece evrenine paralel hikayeler yazmak zevkli oluyor. Uzayla ilgili teorisi olan bir arkadaşın konusun görmüştüm dün falan şunu da ben salayım.


Uzay bolşuğunun derinliklerinde zepline benzeyen bir uzay gemisi süzülüyordu. Mürettebatı Xtro adındaki uzay istasyonuna demir atmak için hazırlanıyordu. Bu istasyon uzay korsanları tarafından ele geçirilmiş ve kanunsuz olarak işaretlenmişti. İstasyon, korsanların güzergahları arasında uğrak noktalarından biri olmuş ünlü bir bara ev sahipliği yapmaktaydı. Barın sahibi ve istasyonu yöneten isim ise Yıldırım Corl adında eski bir uzay korsanıydı.

Metal zeplin istasyona yananşıp demir attığında limana ilk olarak hasıp şapkalı genç bir adam ayak bastı. Beyaz tenli, siyah saçlı ve ortalama boylardaydı. Siyah gözleri ve çatık kaşları vardı ama suratındaki gülümsemeden sinirli bir mizacı olmadığı belliydi. Kafasındaki şapka atalarından yadigar kalmış ve kadim sayılacak kadar eski bir maziye sahipti. Babasından ona kalmıştı şapka, babasına da dedesinden, dedesine de onun babasından kalmıştı. Büyük büyük dedelerine kadar uzanıyordu hikayesi. Hepsinin ortak noktası imkansız denen maceralara atılmak ve efsane denilen hikayelerin peşinden gitmekti. Bu yüzden aile adları zamanla Hayalperestler olmuştu ve bu şekilde anılmaya başlamışlardı. Hasırdan şapkanın şuanki sahibi de Hayalperest Mork'dan başkası değildi.

Mork'un ardından geminin mürettebatı inmeye başladı. Hepsinin rengi atmıştı, hayattan bezmiş bir halleri vardı. Mork'un peşinden uzun yolculuklara sürüklenirken yaşam enerjilerini tüketmişlerdi. Asırlar boyunca boş bir akıntıda sürüklenmişlerdi sanki. Durakladıkları için her biri inandıkları tanrılara dua ediyordu. Hepsi bu istasyona ilk defa uğramışlardı. Mork yolculukları sırasında namını duydukları barı görmek için sabırsızdı. O sırada kambur ve kısa bir adam onlara sokuldu, bu limandan sorumlu adamdı. Mork ve tayfasını nezaketle karşıladıktan sonra, limana demirledikleri gemileri için bir çeyrek kairoseki uzay parasını ücret olarak onlardan aldı.

Adımları onları bara yaklaştırdıkça gürültüler de yükselmeye başlıyordu. İçeri girdiklerindeyse kimse onları farketmemişti, herkes içip eğleniyor ve yüksek sesli kahkahalar atıyordu. Kendilerine cam kenarında bir masa bulup oturdular ve gelen kadından rom sipariş ettiler. Mork heyecanla dijital haritasını belindeki kemerden çıkarmıştı. Her yeni bir istasyon ve gezegen keşfettiklerinde yaptığı şeyi yapıyordu, büyük veri tabanına onların kordinatlarını giriyordu. Bilinen uzay haritaları tüm evreni kaplamamaktaydı. Onun taşıdığı harita kendi atalarından kalmaydı, hepsi çıktığı gezintilerde keşfettikleri dünyaları birer birer üzerine işlemişti. Bu bir gelenekti ve hepsi tek bir hedefin izindeydi "Büyük Mavi Gezegen". Bu harita da bir yapboz görevi görüyordu. Bir nevi bıraktıkları ayak izleriydi. Neredeyse binlerce bilinmeyen gezegen keşfetmişlerid ama hala Büyük Mavi Gezegen'i bulamamışlardı. Bunu başarmayı Mork kafaya koymuştu. Atalarının yapamadıklarını başaracaktı.

Romları masaya geldiğinde tüm tayfa çakır keyiflik peşindeyken Mork etraftaki insanlara o meraklı sorularını yöneltmeye başlamıştı bile. Tüm tayfanın yüzü düşmeye başlamıştı. Biraz kafa dinlemek istiyorlardı ama yine kaptanları herkese kendilerini küçük düşürtecekti. Onlar bunları düşünürken kalabalık kahkaha atmaya başlamıştı, herkes Büyük Mavi Gezegen hikayesine gülüyordu ve Mork'u deli olmakla itham ediyorlardı. Mork gülenleri aldırış etmeden oranın gerçek olduğunda ısrar ediyordu, anlaşılan burada da kimse orası hakkında bilgi sahibi değildi.

Yükselen seslerden biri Mork'un sinirlerini tepesine çıkarmıştı. "Mavi gezegen mi? Öyle bir yalana ancak bir aptal inanır". Bu laf onu çıldırtmaya yeterdi çünkü tüm ataları hayatlarını bu yalan dedikleri hikayenin peşinde geçirmişti. Aslında orayı keşfeden ilk ve tek kişi de Mork'un büyük büyük dedelerindendi. İlk Hayalperest Klork. Klork çıktığı uzun bir yolculuktan sonra yurduna geri döndüğünde bu mavi gezegenle ilgili hikayelerini anlatmaya başlamıştı. Bu efsane kısa sürede tüm yurda yayılmıştı hatta. Tabii kimse bu hikayeye inanmayı seçmemişti, hatta kendi kanından bazı akrabaları bile gülünç bulmuştu Klork'un anlattıklarını. Sınırsız kaynaklar ve bolluk içinde bir dünyadan bahsediyordu Klork. Yurtları yetersiz kaynaklar yüzünden yıllardır savaşlar içinde olduğundan bu onlar için bir cennet sayılırdı. Klork için bu cennet dünya belkide tüm savaşları bitirebilecek zenginlikteydi. O zamanlar teknoloji şimdiki gibi ileri değildi ve yöneticiler kaynaklarını böyle deli saçması bir hikaye için harcamayı göze almamıştı. Zamanla bu hikayeler de birer peri masalı yerini almış ve unutulmaya başlamıştı. Tek unutmayan kişiler ise Klork'un torunları olmuştu. Mavi gezegeni keşfedip tüm herkesin yanıldığını, dedelerinin yalancı olmadığını kanıtlayacaklardı.
Ee Noland'ın torunları bu. :D
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık