Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

Tenet (2020)

Filmi nasıl buldunuz?


  • Kullanılan toplam oy
    26
Dunkirk projesinde de Tenet projesinde de Jonathan Nolan yoktu.

Keramet Canıtın'daymış diye yorumladım ben bu anekdotu ✍
 
Filmi yeni izledim.Beklediğim düzeyde bulmadım.Standart bilimkurgunun bir üstü denebilir.Yani pek yeni birşey sunmuyor aslında evirtme muhabbeti dışında.Belki de senaryo yeterli değil.Bildiğimiz klasik zaman yolculuğu temasının değiştirilmiş versiyonu.Evirtme diye bilimsel temel üzerine oturtmaya çalışmış ama onu da iyi işleyememiş aktaramamış.Filmde bile anlamaya çalışma dendi ana karaktere.Los Cronocrimes tarzı bir kurgu var aslında önceden denenmiş olan.İnception gibi bir fikir de yok yani.Eksi yönlerine devam edecek olursak hafiften tv filmi havası var.Nedendir bilemiyorum görüntü yönetmenliğinden olabilir.Başrol oyuncusu seçimi de tartışmalı.Tamam rolde iyiydi siyahi oynatalım dediniz ama Denzel tarzı bir yıldız olmalıydı.Yıldız farkı yine etkili bir etmen.Di Caprio - İnception gibi.Rus karı - kocanın sahneleri filmin bence daha iyi olan kısımlarıydı.Karakterler güzel işlenmiş aktör silah baronu rolünde hakkını vermiş.Bu açıdan filmin suç tarafı bilimkurguya ağır basmış.Bilimkurgu kısmında anlatım olarak yetersiz bir dil kullanmış sanki.Filmi izlerken neler olduğunu çözmek zor.İnception gibi bittikten sonra şu sahne ne anlama geliyordu diye düşünmeyi geçtim film devam ederken olayların motivasyonu,amacı üstünkörü geçilmiş biraz.
Filmin diyaloglarının özensizliğine laf ettim ama hoşuma gidenler de olmadı değil.
Birincisi kahramanımızın Michael Caine'in karakterinin yanından ayrılırken dönüp "Goodbye Sir Michael" demesiydi. Bu, Nolan'ın çok kez birlikte çalıştığı Michael Caine'e bir vedası gibi geldi bana. Tabii bir sonraki filmde sağlığı yerinde olursa Caine reis muhtemelen yine yer alacaktır :D

İkincisi de filmin sonunda Neil'ın kahramanımıza "I think this is the end of a beautiful friendship." demesi. Bu, Casablanca'nın meşhur "I think this is the beginning of a beautiful friendship." repliğine sinema tarihi boyunca yapılan sayısız gönderme içinde gördüğüm en anlamlı ve zekicesi oldu.
Evet burayı farkettim güzel düşünülmüş. :) Olayların başlangıcı gelecekte olduğu için denklem tersine çevrilmiş.Başlangıca da bir film çekip üçlemeye gidebilir.
 
2. kez izledim kesinlikle anlamadığım nokta araba sahnelerin de o metal parcası arana içinde sekiyor ama nasıl bizim rus abinin eline geçiyor anlamadım.
 

Silinmiş Üye

Ben de filmle ilgili düşüncelerimi paylaşayım. Christopher Nolan kendi tarzı içinde sinemayı oluşturan bazı elementleri güdük bırakmayı tercih ettiği için kimi eleştirmenlerce pek beğenilmeyen bir yönetmen, öte yandan geniş seyirci kitlelerinde büyük heyecan oluşturduğu malum. Ben Nolan'ın tarzını çok beğenen izleyicilerdenim. Özellikle filmlerine çokça konu etmeyi sevdiği zaman mevzusunu meta bir noktaya da çekip bu hikayelerini sunduğu kurguyla da yapboz gibi oynamasına büyük hayranlık duyuyorum. Tenet bu yapboz gibi oynama işini en arşa çıkardığı filmi olmuş. Ama bu kez yaptığı tercihler seyirci üzerinde yeterince iyi çalışmamış gibi geldi. Yine de izlerken böyle bir filmin denenmesi lazımmış, bunu da yapacak en ideal adam Nolan'mış diye düşündüm, bu açıdan bence mutlaka görülmesi gereken bir deneyim olduğunu düşünüyorum.

Nolan en son Interstellar filminde gerçekleştirdiği zaman oynamalarını Kip Thorne'un danışmanlığında bilimsel altyapılara dayandırmak için epey efor sarf etmişti ve kütleçekimin uzayzaman üzerindeki etkilerinin ilgi çekici uygulamalarını bize izletmişti. Interstellar, Kip Thorne için de bir tutku projesi olduğu için Thorne, The Science of Interstellar adında bir kitap bile çıkarmıştı. Tenet için yine Kip Thorne ile fikir alışverişi yapılmış ama bu kez işin kurgusal tarafı çok daha ağır basıyor. Thorne herhalde 3 yıl önce Nobel'ini almış olmasının da rahatlığıyla "yaz moruk, n'olacak sanki" demiş. Kalanına spoiler parantezi içinde devam edeyim.
Filmde Nolan, zamanla oynarken sinemasal açıdan daha etkileyici bir görselliğe imkan sağlayacağını düşündüğü bir fikir üzerine eğilmiş. Gelecekteki nesiller zamanda istediğin noktada bulunabileceğin bir zaman makinesi değil de nesnelerin entropisini tersine çeviren bir teknoloji geliştirmişler. Kurgusal hikayelerde eğer geçmişe gitmek söz konusuysa genelde iki farklı zaman yolculuğu türüne rastlarız. Birincisi geçmişe olan her yolculuğun yeni bir paralel evren yarattığı örnekler (mesela Avengers: Endgame), ikincisi de tek bir zaman akışı üzerinden zikzaklarla ilerleyen ve bu akışta olan her şeyin zaten olmuş/olacak olduğu örnekler. Tabii masada geçmiş unsuru yoksa One Piece örneğinde olduğu gibi yalnızca geleceğe atlamaları mümkün kılarak kafa karıştırmadan işin içinden de sıyrılabilirsiniz. Tenet ise görsel anlamda farklı bir soluk getirse de temelde ikinci kategoriyi takip eden bir film, hatta film boyunca iki üç kez "What's happened is happened." sözüyle bu bizlere hatırlatılıyor. Bu açıdan olay örgüsündeki dönüm noktaları çoğu Nolan filminden daha az sürpriz içeriyor diyebiliriz.

Yine de Nolan'ın bu tür hikayelere kendi meşrebince güzel bir ek bakış açısı sunduğunu düşünüyorum. Filme adını veren Tenet ismi tarihi Sator Karesi'nden gelse de aynı zamana İngilizcede doktrin/öğreti gibi bir anlamı var. Filmde de karakterlerin zaman düzleminde yaptıkları bu hareketlerin bir tek bir timeline üzerinde yaşandığının farkında olmalarına rağmen buradan doğabilecek tüm soruların üzerine gidilmemesinin açıklaması da bu "tenet" kelimesinde yatıyor. Bu teknolojiyi kullanan karakterler zamanın işleyiş mantığındaki bu doktrini takip etmeyi seçmişler gibi bir durum var. Tabii Nolan'ın meta anlatı sevdasına bir örnek olarak aynı mesajı hem karakterler taşıyor, hem de film ve izleyiciye suyu fazla bulandırmadan öyküyü takip etmesini söylüyor. Kimilerini tatmin etmeyebilir ama ben bir kelimeden doğan bu açıklamanın filmin amacına iyi hizmet ettiğini düşündüm.

Nolan'ın meta anlatı sevdasına değinmişken filmin asıl can alıcı noktasının da esasında burada olduğunu düşünüyorum. Nolan bu entropiyle akışı tersine çevirme mevzusunu yalnızca hikayede değil filmin kurgusunda da denemiş. Nolan, standart bir kahraman öyküsünü inşa eden elementleri çok iyi bir şekilde analiz etmiş biri. Bu yetkinlikle Tenet'te mevzubahis elementlerin yapısökümünü gerçekleştirip onları tersten dizmeyi denemiş. Neden sonuçtan önce gelmesi gerekirken sonuç, nedenden önce geliyor. Karakterler ve onların motivasyonlarından doğan eylemler öncesinde gerçekleşirken karakterler ve motivasyonlar filmin sonlarında tanımlanıyor. Bunu gösteren en bariz örnek, John David Washington'un oynadığı isimsiz kahramanımızın filmin en sonunda "I'm the protagonist." cümlesini kurarak kendi tanımını yapması. Bu yüzden en başta Tenet'in denenmiş olması lazımmış dedim, bunu da ancak her filminde kurguyla yapboz gibi oynayan Nolan gerçekleştirebilirmiş.
Tabii bu fikir ve onun kurguya yansıması meselesini bir kenara koyduğumuzda filmin tonlarca defosu olduğunu kabul etmek gerekiyor. Öncelikle filmin kurgusunun tersine işlemesi çılgın bir fikir olsa da seyirci üzerinde pek iyi çalışmıyor. Öyküyle seyirci arasındaki duygusal bağ en sonda kurulduğu için bir film izleme deneyiminden beklediğimiz şeyleri olması gerektiği gibi alamıyoruz. Bunun dışında James Bond serilerine özel bir ilgisi olduğu bilinen Nolan belli ki bu fikirleri bir Bond filmi şablonu üzerine oturtmak istemiş. Ana karakterimiz çoğu zaman ketum ama yeri geldiğinde hazırcevap tavırlarıyla tam bir Bond, Kenneth Branagh'nın oynadığı Rus mafyası karakter de tam bir Bond kötüsü. Sıkıntıysa motivasyonların ve dönüm noktalarının bu şablon ve fikrin üzerine çok başarısız bir şekilde eklemlenmiş olması. Diyaloglar çok özensiz ve alınan bazı kararlar çok saçma.

Bir diğer sıkıntı da filmin 150 dakikalık süresinin nasıl değerlendirileceği üzerinde çok kararsız kalınmış gibi durması. Film bir yandan "anlamaya çalışma, hisset" diyerek dikkatimizi o muhteşem geriye sarmalı aksiyon sahnelerine yönlendirmeye çalışıyor ama bir yandan da hikayesinde boşluklar kalmasını istemediği için geçişleri doldurmaya çalışıyor. Bazı kısımları seyirciye açıklamanın tek yolu da diyaloglar üzerinden sıkıcı bir şekilde aktarmak olunca da aksiyona yer açmak için kısa tutulan bu sahnelerde replikler karakterlerin ağızlarından patır patır dökülüveriyor ve eğer o noktada bir şey kaçırdıysak ikinci bir şansımız yok, çoktan aksiyonun içine girdik bile.

Tenet'le ilgili hissiyatlarım genel olarak böyle. Ben filmin yapmaya çalıştıklarına saygı duydum ama hem bu yapılmaya çalışılan şeyin doğasından kaynaklı hem de bundan bağımsız çeşitli sorunları var. Yine de böyle üzerine düşünüp yazabileceğim bir film olması mutlu etti elbette.
Eline sağlık, ben filmin konu başlığı olduğunu bilmiyordum. Benim için mükemmel bir değerlendirme yazısı oldu. Çizgi roman incelemelerinden sonra film incelemelerini de takibe alacağım anlaşılan.
 

Üye silindi 1004

Bomboş bir filmdi. Ha yeri benim için ayrı sinemalar bir ara tekrardan açılmıştı. O ara salonda izledim. Fakat Covid bile kapmaya değmeyecek bir filmdi. Gerçi Allah'a şükür kapmadık orada. Dandik bir Nolan filmi için hastalık kapmaya da değmezdi zaten. Dunkirk de zaten İngiliz milliyetçiliğinden ibaret bomboş bir filmdi. Bu adamın militarizm sevgisi midemi bulandırıyor. Bomboş İngiliz sağcısının teki. Rises bile bomboş filmdi iki buçuk saat polis övüyordu sadece. Nolan bence film çekmeyi bıraksın artık. Aile, ajanlar, ordu, polis tamam moruk sal artık bizi. Bu adama yeni Kubrick falan diyorlar dalga geçiyor şuursuzlar. Paths of Glory tek başına 10.000 tane Dunkirk eder.
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık