Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

Tenet (2020)

Filmi nasıl buldunuz?


  • Kullanılan toplam oy
    26
Tenet (2020)



Tür: Aksiyon, Bilim Kurgu
Vizyon Tarihi: 26 Ağustos 2020
Süre: 150 dakika
Stüdyo: Syncopy
Dağıtıcı: Warner Bros. Pictures
IMDb:

Yönetmen: Christopher Nolan
Senarist: Christopher Nolan
Oyuncular: John David Washington, Robert Pattinson, Elizabeth Debicki, Kenneth Branagh, Michael Caine

Tanıtım: Tenet, dünyayı büyük bir tehlikeden kurtarmak için savaşan bir kahramanın hikayesini konu ediyor. Gerçek zamanın ötesinde bir yerde uluslararası bir casusluk görevini yerine getirmeye çalışan kahraman, dünyayı kurtarabilmek için savaşmak zorunda kalır. Üçüncü Dünya Savaşı’ndan daha büyük bir tehlikeyi durdurmaya çalışan kahraman, casusun alacakaranlık dünyasında zorlu bir yolculuğa çıkar. (Kaynak: www.beyazperde.com )

Fragman:

Christopher Nolan'ın her filmi bir sinema olayı ama pandemi sebebiyle Tenet bile yaz aylarında vizyona girdiğinde yeterince geniş bir izleyici kitlesine ulaşamamıştı. Dün itibariyle film malum ortamlarda yerini aldığı için pek çok kişinin filmle bugünlerde tanışacağını düşünüyorum. Filmin sunduğu fikir ve bunun uygulanması itibariyle tartışmaya açık yönlerinin olduğunu da göz önünde bulundurarak böylesine tartışmalara zemin oluşturması için kendine ait bir başlığın güzel olabileceğini düşündüm.
 
2 gün oluyor izleyeli fena değil diyelim.Işleri fazla karıştırmasa daha iyi olacatı ama neyse artık ımdb 7.7 vermiş çok vermiş.
 
Ben de filmle ilgili düşüncelerimi paylaşayım. Christopher Nolan kendi tarzı içinde sinemayı oluşturan bazı elementleri güdük bırakmayı tercih ettiği için kimi eleştirmenlerce pek beğenilmeyen bir yönetmen, öte yandan geniş seyirci kitlelerinde büyük heyecan oluşturduğu malum. Ben Nolan'ın tarzını çok beğenen izleyicilerdenim. Özellikle filmlerine çokça konu etmeyi sevdiği zaman mevzusunu meta bir noktaya da çekip bu hikayelerini sunduğu kurguyla da yapboz gibi oynamasına büyük hayranlık duyuyorum. Tenet bu yapboz gibi oynama işini en arşa çıkardığı filmi olmuş. Ama bu kez yaptığı tercihler seyirci üzerinde yeterince iyi çalışmamış gibi geldi. Yine de izlerken böyle bir filmin denenmesi lazımmış, bunu da yapacak en ideal adam Nolan'mış diye düşündüm, bu açıdan bence mutlaka görülmesi gereken bir deneyim olduğunu düşünüyorum.

Nolan en son Interstellar filminde gerçekleştirdiği zaman oynamalarını Kip Thorne'un danışmanlığında bilimsel altyapılara dayandırmak için epey efor sarf etmişti ve kütleçekimin uzayzaman üzerindeki etkilerinin ilgi çekici uygulamalarını bize izletmişti. Interstellar, Kip Thorne için de bir tutku projesi olduğu için Thorne, The Science of Interstellar adında bir kitap bile çıkarmıştı. Tenet için yine Kip Thorne ile fikir alışverişi yapılmış ama bu kez işin kurgusal tarafı çok daha ağır basıyor. Thorne herhalde 3 yıl önce Nobel'ini almış olmasının da rahatlığıyla "yaz moruk, n'olacak sanki" demiş. Kalanına spoiler parantezi içinde devam edeyim.
Filmde Nolan, zamanla oynarken sinemasal açıdan daha etkileyici bir görselliğe imkan sağlayacağını düşündüğü bir fikir üzerine eğilmiş. Gelecekteki nesiller zamanda istediğin noktada bulunabileceğin bir zaman makinesi değil de nesnelerin entropisini tersine çeviren bir teknoloji geliştirmişler. Kurgusal hikayelerde eğer geçmişe gitmek söz konusuysa genelde iki farklı zaman yolculuğu türüne rastlarız. Birincisi geçmişe olan her yolculuğun yeni bir paralel evren yarattığı örnekler (mesela Avengers: Endgame), ikincisi de tek bir zaman akışı üzerinden zikzaklarla ilerleyen ve bu akışta olan her şeyin zaten olmuş/olacak olduğu örnekler. Tabii masada geçmiş unsuru yoksa One Piece örneğinde olduğu gibi yalnızca geleceğe atlamaları mümkün kılarak kafa karıştırmadan işin içinden de sıyrılabilirsiniz. Tenet ise görsel anlamda farklı bir soluk getirse de temelde ikinci kategoriyi takip eden bir film, hatta film boyunca iki üç kez "What's happened is happened." sözüyle bu bizlere hatırlatılıyor. Bu açıdan olay örgüsündeki dönüm noktaları çoğu Nolan filminden daha az sürpriz içeriyor diyebiliriz.

Yine de Nolan'ın bu tür hikayelere kendi meşrebince güzel bir ek bakış açısı sunduğunu düşünüyorum. Filme adını veren Tenet ismi tarihi Sator Karesi'nden gelse de aynı zamana İngilizcede doktrin/öğreti gibi bir anlamı var. Filmde de karakterlerin zaman düzleminde yaptıkları bu hareketlerin bir tek bir timeline üzerinde yaşandığının farkında olmalarına rağmen buradan doğabilecek tüm soruların üzerine gidilmemesinin açıklaması da bu "tenet" kelimesinde yatıyor. Bu teknolojiyi kullanan karakterler zamanın işleyiş mantığındaki bu doktrini takip etmeyi seçmişler gibi bir durum var. Tabii Nolan'ın meta anlatı sevdasına bir örnek olarak aynı mesajı hem karakterler taşıyor, hem de film ve izleyiciye suyu fazla bulandırmadan öyküyü takip etmesini söylüyor. Kimilerini tatmin etmeyebilir ama ben bir kelimeden doğan bu açıklamanın filmin amacına iyi hizmet ettiğini düşündüm.

Nolan'ın meta anlatı sevdasına değinmişken filmin asıl can alıcı noktasının da esasında burada olduğunu düşünüyorum. Nolan bu entropiyle akışı tersine çevirme mevzusunu yalnızca hikayede değil filmin kurgusunda da denemiş. Nolan, standart bir kahraman öyküsünü inşa eden elementleri çok iyi bir şekilde analiz etmiş biri. Bu yetkinlikle Tenet'te mevzubahis elementlerin yapısökümünü gerçekleştirip onları tersten dizmeyi denemiş. Neden sonuçtan önce gelmesi gerekirken sonuç, nedenden önce geliyor. Karakterler ve onların motivasyonlarından doğan eylemler öncesinde gerçekleşirken karakterler ve motivasyonlar filmin sonlarında tanımlanıyor. Bunu gösteren en bariz örnek, John David Washington'un oynadığı isimsiz kahramanımızın filmin en sonunda "I'm the protagonist." cümlesini kurarak kendi tanımını yapması. Bu yüzden en başta Tenet'in denenmiş olması lazımmış dedim, bunu da ancak her filminde kurguyla yapboz gibi oynayan Nolan gerçekleştirebilirmiş.
Tabii bu fikir ve onun kurguya yansıması meselesini bir kenara koyduğumuzda filmin tonlarca defosu olduğunu kabul etmek gerekiyor. Öncelikle filmin kurgusunun tersine işlemesi çılgın bir fikir olsa da seyirci üzerinde pek iyi çalışmıyor. Öyküyle seyirci arasındaki duygusal bağ en sonda kurulduğu için bir film izleme deneyiminden beklediğimiz şeyleri olması gerektiği gibi alamıyoruz. Bunun dışında James Bond serilerine özel bir ilgisi olduğu bilinen Nolan belli ki bu fikirleri bir Bond filmi şablonu üzerine oturtmak istemiş. Ana karakterimiz çoğu zaman ketum ama yeri geldiğinde hazırcevap tavırlarıyla tam bir Bond, Kenneth Branagh'nın oynadığı Rus mafyası karakter de tam bir Bond kötüsü. Sıkıntıysa motivasyonların ve dönüm noktalarının bu şablon ve fikrin üzerine çok başarısız bir şekilde eklemlenmiş olması. Diyaloglar çok özensiz ve alınan bazı kararlar çok saçma.

Bir diğer sıkıntı da filmin 150 dakikalık süresinin nasıl değerlendirileceği üzerinde çok kararsız kalınmış gibi durması. Film bir yandan "anlamaya çalışma, hisset" diyerek dikkatimizi o muhteşem geriye sarmalı aksiyon sahnelerine yönlendirmeye çalışıyor ama bir yandan da hikayesinde boşluklar kalmasını istemediği için geçişleri doldurmaya çalışıyor. Bazı kısımları seyirciye açıklamanın tek yolu da diyaloglar üzerinden sıkıcı bir şekilde aktarmak olunca da aksiyona yer açmak için kısa tutulan bu sahnelerde replikler karakterlerin ağızlarından patır patır dökülüveriyor ve eğer o noktada bir şey kaçırdıysak ikinci bir şansımız yok, çoktan aksiyonun içine girdik bile.

Tenet'le ilgili hissiyatlarım genel olarak böyle. Ben filmin yapmaya çalıştıklarına saygı duydum ama hem bu yapılmaya çalışılan şeyin doğasından kaynaklı hem de bundan bağımsız çeşitli sorunları var. Yine de böyle üzerine düşünüp yazabileceğim bir film olması mutlu etti elbette.
 
Sinemada ilk çıktığında izlemiştim beğenmemiştim şöyle bir yorum yapmışım fakat ikinci kez izlemedim belki izlersem fikrim değişir bilmiyorum
Birinci sebebi gittiğim yerde projeksiyonda sorun vardı görüntü çok soluktu çok fazla odaklanamadım belki onunda etkisi vardır.
İkinci sebebi çok fazla aksiyon var ve geçişlerin arasında pek fazla bir bağlantı yok anlamsız geliyor yani bir anda farklı yerde bir anda farklı yerdesiniz.
Üçüncüsü hikaye ve aksiyon da tam uyuşmamış yani zamanda kısılma, gelecekten gelme, evirtme gibi teorik kısımların üzerinde çok fazla durulmamış o yüzden o kısımlar az aksiyon sahneleri daha fazla olduğu için bir karışıklık doğuyor.
Dördüncüsü mantık hataları var bence gelecekten gelen kişi sanki zamanda değil de yön olarak gelecekten geliyormuş gibi bir his var yani 0 noktasına ulaşacak kişi sanki kuzeyden bir noktadan gelmek zorundaymış gibi lanse edilmiş bu da gelecekten geçmişe gelmeyi sadece konum olarak gösterebilmiş bu da bana anlam olarak bir şeylerin eksik kaldığını hissettirdi. Öte yandan bütün bu yaşanan olayların üstü büyük baba paradoksu gibi herkesin bildiği stereotipileşmiş olgularla kapatılmak istenmiş gibi duruyor. Yani pek fazla açıklama yok elde bu var izle diyo birazda katman koyalım diyo kafan allak bullak olsun en sonda da azcık ucunu açık bırakalım hep bi kafan yansın demiş. Aynı zamanda kendilerine de pay biçmişler ne kadar açık kapı varsa o kadar mantık hatası göze az batar gibisinden.
Beşincisi abi dünyayı kurtaracaksın ama bir kadın için her şeyi feda edebiliyorsun o olmazsa olmaz diyorsun her girdiğin yerden saliselik de olsa çıkabiliyorsun olmuyo yani batıyo
Altıncısı dediğim gibi belki ben çok odaklanamadım ama izlediğim anladığım kadarıyla durum bu izlemek isteyenlere önerim çok dikkatli ve sakin bir kafayla izlesinler.
 
Gelen yorumlar kötü olduğu için ve o kadar da beğenilmediği için izleyesim gelmiyor.

Imbd puanı 7.7 Nolan filmi olmasa 7.4 falan olurdu herhalde.

Yoksa Nolan filmini izlemez miyim. :/
 
Ben de filmle ilgili düşüncelerimi paylaşayım. Christopher Nolan kendi tarzı içinde sinemayı oluşturan bazı elementleri güdük bırakmayı tercih ettiği için kimi eleştirmenlerce pek beğenilmeyen bir yönetmen, öte yandan geniş seyirci kitlelerinde büyük heyecan oluşturduğu malum. Ben Nolan'ın tarzını çok beğenen izleyicilerdenim. Özellikle filmlerine çokça konu etmeyi sevdiği zaman mevzusunu meta bir noktaya da çekip bu hikayelerini sunduğu kurguyla da yapboz gibi oynamasına büyük hayranlık duyuyorum. Tenet bu yapboz gibi oynama işini en arşa çıkardığı filmi olmuş. Ama bu kez yaptığı tercihler seyirci üzerinde yeterince iyi çalışmamış gibi geldi. Yine de izlerken böyle bir filmin denenmesi lazımmış, bunu da yapacak en ideal adam Nolan'mış diye düşündüm, bu açıdan bence mutlaka görülmesi gereken bir deneyim olduğunu düşünüyorum.

Nolan en son Interstellar filminde gerçekleştirdiği zaman oynamalarını Kip Thorne'un danışmanlığında bilimsel altyapılara dayandırmak için epey efor sarf etmişti ve kütleçekimin uzayzaman üzerindeki etkilerinin ilgi çekici uygulamalarını bize izletmişti. Interstellar, Kip Thorne için de bir tutku projesi olduğu için Thorne, The Science of Interstellar adında bir kitap bile çıkarmıştı. Tenet için yine Kip Thorne ile fikir alışverişi yapılmış ama bu kez işin kurgusal tarafı çok daha ağır basıyor. Thorne herhalde 3 yıl önce Nobel'ini almış olmasının da rahatlığıyla "yaz moruk, n'olacak sanki" demiş. Kalanına spoiler parantezi içinde devam edeyim.
Filmde Nolan, zamanla oynarken sinemasal açıdan daha etkileyici bir görselliğe imkan sağlayacağını düşündüğü bir fikir üzerine eğilmiş. Gelecekteki nesiller zamanda istediğin noktada bulunabileceğin bir zaman makinesi değil de nesnelerin entropisini tersine çeviren bir teknoloji geliştirmişler. Kurgusal hikayelerde eğer geçmişe gitmek söz konusuysa genelde iki farklı zaman yolculuğu türüne rastlarız. Birincisi geçmişe olan her yolculuğun yeni bir paralel evren yarattığı örnekler (mesela Avengers: Endgame), ikincisi de tek bir zaman akışı üzerinden zikzaklarla ilerleyen ve bu akışta olan her şeyin zaten olmuş/olacak olduğu örnekler. Tabii masada geçmiş unsuru yoksa One Piece örneğinde olduğu gibi yalnızca geleceğe atlamaları mümkün kılarak kafa karıştırmadan işin içinden de sıyrılabilirsiniz. Tenet ise görsel anlamda farklı bir soluk getirse de temelde ikinci kategoriyi takip eden bir film, hatta film boyunca iki üç kez "What's happened is happened." sözüyle bu bizlere hatırlatılıyor. Bu açıdan olay örgüsündeki dönüm noktaları çoğu Nolan filminden daha az sürpriz içeriyor diyebiliriz.

Yine de Nolan'ın bu tür hikayelere kendi meşrebince güzel bir ek bakış açısı sunduğunu düşünüyorum. Filme adını veren Tenet ismi tarihi Sator Karesi'nden gelse de aynı zamana İngilizcede doktrin/öğreti gibi bir anlamı var. Filmde de karakterlerin zaman düzleminde yaptıkları bu hareketlerin bir tek bir timeline üzerinde yaşandığının farkında olmalarına rağmen buradan doğabilecek tüm soruların üzerine gidilmemesinin açıklaması da bu "tenet" kelimesinde yatıyor. Bu teknolojiyi kullanan karakterler zamanın işleyiş mantığındaki bu doktrini takip etmeyi seçmişler gibi bir durum var. Tabii Nolan'ın meta anlatı sevdasına bir örnek olarak aynı mesajı hem karakterler taşıyor, hem de film ve izleyiciye suyu fazla bulandırmadan öyküyü takip etmesini söylüyor. Kimilerini tatmin etmeyebilir ama ben bir kelimeden doğan bu açıklamanın filmin amacına iyi hizmet ettiğini düşündüm.

Nolan'ın meta anlatı sevdasına değinmişken filmin asıl can alıcı noktasının da esasında burada olduğunu düşünüyorum. Nolan bu entropiyle akışı tersine çevirme mevzusunu yalnızca hikayede değil filmin kurgusunda da denemiş. Nolan, standart bir kahraman öyküsünü inşa eden elementleri çok iyi bir şekilde analiz etmiş biri. Bu yetkinlikle Tenet'te mevzubahis elementlerin yapısökümünü gerçekleştirip onları tersten dizmeyi denemiş. Neden sonuçtan önce gelmesi gerekirken sonuç, nedenden önce geliyor. Karakterler ve onların motivasyonlarından doğan eylemler öncesinde gerçekleşirken karakterler ve motivasyonlar filmin sonlarında tanımlanıyor. Bunu gösteren en bariz örnek, John David Washington'un oynadığı isimsiz kahramanımızın filmin en sonunda "I'm the protagonist." cümlesini kurarak kendi tanımını yapması. Bu yüzden en başta Tenet'in denenmiş olması lazımmış dedim, bunu da ancak her filminde kurguyla yapboz gibi oynayan Nolan gerçekleştirebilirmiş.
Tabii bu fikir ve onun kurguya yansıması meselesini bir kenara koyduğumuzda filmin tonlarca defosu olduğunu kabul etmek gerekiyor. Öncelikle filmin kurgusunun tersine işlemesi çılgın bir fikir olsa da seyirci üzerinde pek iyi çalışmıyor. Öyküyle seyirci arasındaki duygusal bağ en sonda kurulduğu için bir film izleme deneyiminden beklediğimiz şeyleri olması gerektiği gibi alamıyoruz. Bunun dışında James Bond serilerine özel bir ilgisi olduğu bilinen Nolan belli ki bu fikirleri bir Bond filmi şablonu üzerine oturtmak istemiş. Ana karakterimiz çoğu zaman ketum ama yeri geldiğinde hazırcevap tavırlarıyla tam bir Bond, Kenneth Branagh'nın oynadığı Rus mafyası karakter de tam bir Bond kötüsü. Sıkıntıysa motivasyonların ve dönüm noktalarının bu şablon ve fikrin üzerine çok başarısız bir şekilde eklemlenmiş olması. Diyaloglar çok özensiz ve alınan bazı kararlar çok saçma.

Bir diğer sıkıntı da filmin 150 dakikalık süresinin nasıl değerlendirileceği üzerinde çok kararsız kalınmış gibi durması. Film bir yandan "anlamaya çalışma, hisset" diyerek dikkatimizi o muhteşem geriye sarmalı aksiyon sahnelerine yönlendirmeye çalışıyor ama bir yandan da hikayesinde boşluklar kalmasını istemediği için geçişleri doldurmaya çalışıyor. Bazı kısımları seyirciye açıklamanın tek yolu da diyaloglar üzerinden sıkıcı bir şekilde aktarmak olunca da aksiyona yer açmak için kısa tutulan bu sahnelerde replikler karakterlerin ağızlarından patır patır dökülüveriyor ve eğer o noktada bir şey kaçırdıysak ikinci bir şansımız yok, çoktan aksiyonun içine girdik bile.

Tenet'le ilgili hissiyatlarım genel olarak böyle. Ben filmin yapmaya çalıştıklarına saygı duydum ama hem bu yapılmaya çalışılan şeyin doğasından kaynaklı hem de bundan bağımsız çeşitli sorunları var. Yine de böyle üzerine düşünüp yazabileceğim bir film olması mutlu etti elbette.
Eline sağlık.
 
Filmin diyaloglarının özensizliğine laf ettim ama hoşuma gidenler de olmadı değil.
Birincisi kahramanımızın Michael Caine'in karakterinin yanından ayrılırken dönüp "Goodbye Sir Michael" demesiydi. Bu, Nolan'ın çok kez birlikte çalıştığı Michael Caine'e bir vedası gibi geldi bana. Tabii bir sonraki filmde sağlığı yerinde olursa Caine reis muhtemelen yine yer alacaktır :D

İkincisi de filmin sonunda Neil'ın kahramanımıza "I think this is the end of a beautiful friendship." demesi. Bu, Casablanca'nın meşhur "I think this is the beginning of a beautiful friendship." repliğine sinema tarihi boyunca yapılan sayısız gönderme içinde gördüğüm en anlamlı ve zekicesi oldu.
 
Nolan'ın en tırt filmi. Yıllardır film çektiği teknik hatta formülleri uygulayıp hikayeyi daha tırt ve kompleks hale getirmiş ortaya çıka çıka bu çıkmış işte.

Not: Zaten ben Nolan seven bir insan değilim, o yüzden eğer bir Nolancıysanız bu yorumu dikkate almayabilirsiniz.
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık