Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

Meşe Adası'nın Gizemi


Meşe Adası'nın gizemi, Nova Scotia yakınlarında bulunan Meşe Adası'nda gömülü olduğu düşünülen bir hazine ya da tarihi eserlerin uzun yıllardır aranması üzerine ortaya çıkmış bir olgudur. 19. yüzyıldan beri adada olduğu düşünülen hazineyi bulmak için birçok girişimde bulunuldu ve kısmi bir başarı da elde edildi. Kazılar esnasında karbon testlerine göre yüzlerce yaşında olan çeşitli tarihi eserler bulundu. Bu eserler kendi başlarına bile hazine değerinde olsalar da, asıl hazinenin halen adada gömülü olduğuna dair inanç sürmektedir. Adadaki hazinenin ne olduğuna dair bazı teoriler korsan hazinesi, Shakespeare'nin el yazmaları, Tapınak Şövalyeleri tarafından adaya gömülmüş Kutsal Kase ya da Ahit Sandığı şeklindedir. Adadaki kazı alanı 200 yıldan daha uzun süredir birçok kişi ya da gruplar tarafından kazıldığı için, asıl kazı noktasının yeri bilinmemektedir. Bu orijinal kazı noktası kaybolmadan önce "para çukuru" ismini almıştır. Bazı kişiler kazı çalışmaları esnasında altı kişinin yaşamını yitirmesi nedeniyle hazinenin lanetli olduğuna inanmaktadır.

Tarihi


İlk Kazı Çalışmaları (1799-1857)
Meşe Adası'ndaki hazine ile ilgili yapılan ilk kazı faaliyetleri hakkında çok az doğrulanmış bilgi bulunmaktadır, bu nedenle bu faaliyetler hakkındaki bilgiler on sekizinci yüzyılın sonlarına kadar uzanan, ağızdan ağza dolaşmış hikayelerden oluşmaktaydı. On yıllar sonra yayıncılar bu tür faaliyetlere dikkat etmeye ve ilgili hikayeleri araştırmaya başladılar. Hazine arama çalışmalarına dair ilk doğrulanmış bilgi, 1857 yılında basılan, Daniel McGinnis adında bir yerleşimci tarafından bulunan bir hazineyle ilgiliydi. Beş yıl sonra Onslow ve Truro isimli şirketlerin de adada kazı çalışmaları yürüttüğü öğrenildi.
İlk yerleşimcilerin anlattığı asıl hikayeye göre, Kaptan Kidd'in mürettebatından bir adam ölmek üzereyken tayfanın 2 milyon sterlin değerindeki hazinesini bu adaya gömdüğünü söyler. Bilinen en yaygın keşif öyküsüne göre, Daniel McGinnis 1799 civarında Meşe Adası üzerinde bir çiftlik kurmak için uygun bir yer ararken bir göçük bulur. Kaptan Kidd'in hikayesini bilen McGinnis oturduğu yere geri gider, yanına John Smith ve Anthony Vaughn adındaki iki kişiyi alarak geri döner. Bu üç kişi McGinnis tarafından keşfedilen göçüğü kazmaya başlar. Yaklaşık bir metre sonra iki ayaklı bir kaldırım taşı tabakası keşfederler. Bu keşiften sonra umutları artan gençler kazmaya devam ederler. Kazı devam ettikçe, her üç metrede bir çukurun içine düzgünce dizilmiş meşe ağacı gövdesinden oluşan platformlar görürler. Ancak eski hikayelere göre bu aralıklarda platformlar değil, bir tür "işaretler" vardır. Kazıcılar ayrıca kazdıkları yerin, etraftaki toprak tabakası gibi sert değil, yumuşak olduğunu fark eder. Üç genç "batıl inançlarına bağlı korkuları" nedeniyle 9 metre kazdıktan sonra adayı terk eder. Bir başka hikayede kazı işini yapan kişi sayısı dörttür. Dört kişinin olduğu bu hikayede McGinnis, 1795'te balığa çıktığı sırada göçüğü bulmuştur. Bu hikayenin geri kalanı, diğer hikayenin devamı ile uyumludur. Her iki hikayede de kazıcılar, dokuz metre kazdıktan sonra adayı terk etmiştir.
İddialara göre 1802'de Onslow Şirketi olarak bilinen bir grup, Nova Scotia'nın merkezinden üzerinde büyük bir hazine gömülü olduğu söylenen Meşe Adası'na gider. Kazı ekibi, önceden kazılan 9 metreden başlayarak tekrardan kazma işlemine girişir. Onlar da kazıları esnasında her 3 metrede bir kütük katmanları (veya işaretler) ile karşılaşarak yaklaşık 27 metre kazarlar. Yine bu kazı esnasında kütük katmanlarının yanı sıra kömür, macun ve hindistan cevizi lifi katmanları ile karşılaşırlar. Ayrıca üzerinde hiçbir dile ait olmayan semboller olan büyük bir taş bulurlar. Bilinmeyen nedenlerden dolayı kazılan çukurun 18 metrelik kısmının suyla dolmasıyla kazı ekibi bir ikilemde kalır. İddialara göre kazı ekibi, asıl çukurun yanına başka bir çukur daha açarak suyu oraya tahliye etmeye çalışırlar, ancak bu ikinci çukur da suyla dolunca kazı alanını terk ederler. Söylentilere dayalı olan erken dönemin son büyük kazı işlemi de 1849'da kimliği belirsiz yatırımcılar tarafından kurulduğu iddia edilen Truro Şirketi tarafından yapılır. Bu şirketin kazı ekibi çukuru tekrardan 26 metreye kadar kazar, ancak çukur yine suyla dolar. Bunun üzerine ana çukurun içinde bir pod burgusu kullanılarak beş tane delik açılmasına karar verilir. Burgu, 30. metrede bir ladin ağacı kütüklerinden yapılmış bir platformu deler. Daha sonra da meşe ağacı kütüklerinden yapılmış bir katmanı deler. Bundan sonra metal olduğu düşünülen bir başka platformu deler ve yaklaşık 2 metre kalınlığındaki bir kil tabakasına saplanır.
Asıl çukur 33 metreye kadar kazıldıktan sonra, alttan bir tünel açarak hazineye aşağıdan ulaşabilmek için çukurun kuzeybatısına 33 metrelik başka bir çukur daha kazılır. Ancak daha sonra hem asıl çukur, hem de yeni açılan çukur suyla dolar. Bunun üzerine işçiler gelgit döngülerinde çukurların suyla dolduklarını fark eder. Truro Şirketi bundan sonra elindeki kaynakları "Smith Koyu" isimli verdikleri bir koya ve bu koyun altında olduğunu düşündükleri taşkınları yönlendirmeye yarayan bir tünel sistemini bulmaya harcar. İşçilerin taşkın sistemini kapatma çabaları başarısız olunca, asıl çukurun yanına bu sefer asıl çukurun altına ulaşabilmek için 36 metre derinliğinde bir başka çukur kazılır, ancak bu çukur kazılırken asıl çukurun tabanı çöker. Bunun ardından hazinenin yeni çukurun altındaki derin bir boşluğa düştüğü düşünülür. Açılan çukurlar yine suyla dolunca kazı işlemi umutsuzluğa dönüşür. Truro Şirketi'nin kazıya ayırdığı kaynaklar tükenir ve şirket 1851'de kapanır.

Çeşitli Girişimler (1861-1898)
Bir sonraki büyük kazı denemesi 1861'de "Meşe Adası Birliği" adlı bir şirket tarafından gerçekleştirilir. Orijinal çukur 27 metreye kadar yeniden kazılır. Ayrıca asıl çukurun yakınlarına iki yeni çukur daha kazılır. Bu çukurlardan ilki, taşkın tünellerinin çukurları suyla doldurmasını engellemek için açılsa da, tüneli ıskalar. Diğer çukur da 32. metrede asıl çukurun önceden kazılmış kısmı ile kesişir. Çukurların kazılması esnasında yanlışlıkla bir taşkın tüneli patlatılınca, çukurlar yine suyla dolar. Ancak bu girişimdekiler hazineyi bulmakta kararlıdır. Çukurlara dolan su boşaltılır ve kazıya devam edilir. Fakat bu sefer de asıl çukurun 30. metresine yerleştirilmiş olan platform çöker. En alttaki bu platformun çökmesi, daha üstlerde yer alan diğer iki platformun da düşmesine neden olur. Artık hazine 36 metre derinde ve yüzlerce kerestenin altında yatmaktadır. Kazılar sırasında meydana gelen altı ölümden ilki, 1861 sonbaharında bir pompa motorunun kazanı patladığında meydana gelir. 1862 ilkbaharında, asıl çukurun yanına 33 metre derinliğinde bir çukur kazılır. Bu yeni çukur, asıl çukura dolan suyu dışarı pompalamak için açıldığından, asıl çukura paralel bir şekilde kazılmıştı. Pompalar taşkın suları ile baş edemez, ancak aynı esnada Onslow ve Truro şirketleri tarafından kullanılan aletler tekrardan işler hale getirilir. Meşe Adası Birliği çukurların sürekli suyla dolmasına neden olan taşkın tünellerini kapatmak ve mühürlemek için Smith'in Koyu'nda çalışmalar yapar. Tüm bu girişimler başarısızlıkla sonuçlanır. 1864 yılında asıl çukur ile kesişecek başka bir çukur daha açılması düşünülür. Ancak sürekli bir aksilik çıktığı için işçiler bunu yapmayı reddeder. Adaya gelen maden mühendislerin asıl çukurun çalışma yapılamayacak kadar güvensiz olduğunu tespit eder. Şirket de kazı çalışması için ayırdığı kaynağı tüketince, kazı işlemlerini bırakır.
1866 yılında, Meşe Adası Eldorado Şirketi veya daha yaygın olarak Halifax Şirketi isimli bir grup hazineyi bulmak için adaya gelir. Bu zamana kadar Meşe Adası'nın altında önceki hazine avcıları tarafından açılmış çok sayıda çukur, delik ve tünel vardır. Smith Koyu'nun altındaki taşkın tünellerini kapatmaya çalışmanın anlamsız olduğunu bilen bu grup, sadece asıl çukura odaklanmaya karar verir ve tekrardan asıl çukuru kazmaya başlar. Grup, kazı esnasında odun parçaları, hindistan cevizi lifi, yumuşak kil ve mavi çamurdan başka bir şeye rastlamaz. İlgi çekici bir şey bulamayan grup, 1867'de hazineyi aramayı bırakır.
1896'da isimleri bilinmeyen bir grup adaya buhar pompaları ve son teknoloji ürünü tünel ekipmanları ile gelir. Pompalar kullanılarak asıl çukurun içindeki su boşaltılır, ancak asıl çukurdan boşaltılan su asıl çukurun civarına açılan diğer çukurlara dolar ve alttan asıl çukuru yeniden su ile doldurur. Yine de bu ekibin çabası boşa gitmez. Asıl çukurun içinde koyun derisinden yapılmış küçük bir parşömen parçası bulunur. Parşömenin üzerinde Hindistan mürekkebi ile yazılmış "vi" veya "wi" gibi görünen yazılar olduğu görülür. İkinci ölüm de bu grubun işçilerinden biri olan Maynard Kaiser isimli adamın çukurun içine düşmesi ile gerçekleşir. 1898'de, kazı ekibi içi suyla dolu olan asıl çukurun içine kırmızı boya döker ve boyanın adanın etrafındaki üç farklı delikten dışarı aktığını görür.

Eski Altın Kurtarma Grubu (1909)
Yüzbaşı Henry L. Bowdoin, Ağustos 1909'da, Franklin Delano Roosevelt'in de üyelerinden biri olduğu Eski Altın Kurtarma Grubunu temsilen Meşe Adası'na gelir. "Para çukuru" olarak bilinen kazı alanı 34 metreye kadar yeniden kazılır ve araştırma yapmaları için çukurun içine dalgıçlar gönderilir. Asıl çukurda ve çevresinde açılmış diğer çok sayıda çukurda detaylı aramalar yapılmasına rağmen kayda değer hiçbir şey bulunamaz.
Bowdoin ayrıca altında taşkın tünellerinin olduğu söylenen ve bir kayanın üzerine çakılmış halka şeklinde bir cıvata olduğu iddia edilen Smith Koyu'nu da inceler. Grup, 1850 yılından kalma bir bataryanın kalıntılarını bulsa da, başka herhangi bir şeye rastlamaz. Bowdoin daha sonra çukurdan daha önce çıkarılan ve Halifax'a götürülen üzerinde semboller olan taşa bakmaya da gider. Ancak kendisine bazalt yapılı kayanın üzerindeki sembollerin zaman içinde silindiği söylenir. Bowdoin, bazaltın sertliği göz önüne alarak sembollerin kayadan silinmiş olma ihtimalini şüpheli bulur. Grup, Kasım 1909'da adadan ayrılır, ancak Roosevelt hayatının geri kalanında Meşe Adası ile ilgili gelişmeleri takip etmeye devam eder.

William Chappell ve Gilbert Hedden (1928–1939)
1928'de bir New York gazetesi Meşe Adası hakkında bir hikaye yayınlar. Yayınlanan hikaye William Chappell isimli bir adamın ilgisini çeker. Chappell hiç vakit kaybetmeden adaya gider ve 1931'de, 1897 kazılan asıl çukur olduğunu düşündüğü yeri tespit eder (her ne kadar bir kanıt olmasa da, bu çukurun asıl çukur ya da ona en yakın çukur olduğu düşünülmektedir). Kazma işine girişen Chappell, 39 metreye ulaştığında; bir balta, bir çapa ve bir kıracağın dahil olduğu bir dizi eşya bulur. Kıracağın Cornish yöresinden gelmiş bir madenciye ait olduğu anlaşılır. Ancak kazı alanının etrafı yıllar içinde kazıya gelen birçok işçinin geride bıraktığı eşyalarla dolu olduğu için kıracağın sahibi tespit edilemez.
Bir çelik imalat şirketinde operatör olarak çalışan Gilbert Hedden, 1928 yılında yayınlanan hikayeyi okur ve hikayenin içinde anlatılan, hazinenin araştırılması esnasında ortaya çıkan mühendislik problemlerinden çok etkilenir. Hedden, Meşe Adası'na altı kez gider ve ada hakkında yazılmış ne kadar yazı varsa toplamaya başlar. Kaptan Kidd ve İskelet Adası isimli kitapta yer alan harita ve Meşe Adası arasında bir bağlantı bulduğunu düşünen Hedden, kitabın yazarı olan Harold T. Wilkins ile görüşmek için İngiltere'ye gider. Daha sonra 1935 yazında adaya gelir, adanın güneydoğu ucunu satın alır ve kazmaya başlar. 1939'da Kral VI. George'u adadaki gelişmeler hakkında bilgilendirir. 1935 yılının büyük bölümünde ve 1936 yılında kazılar yapsa da, hiçbir başarıya ulaşamaz.

Restall Ailesi ve Robert Dunfield (1959–1966)
Robert Restall, 18 yaşındaki oğlu ve iş ortağı Karle Graeser, mülk sahiplerinden biriyle sözleşme imzaladıktan sonra 1959'da Meşe Adası'na gelir. Ekip, 1965'te Smith'in Koyu'ndaki taşkın tünellerinden biri olduğu düşünülen bir tüneli mühürlemeye karar verir. Karar doğrultusunda tüneli 8 metreye kadar kazar. 17 Ağustos'ta Restall tünelin içindeyken hidrojen sülfür gazı nedeniyle bayılır. Oğlu ona yardım etmek için tünele girer, ancak o da bilincini kaybeder. Graeser ve yanındaki Cyril Hiltz ve Andy DeMont da onları kurtarmak için tünele dalar. O anda Kazı alanını ziyaret eden Edward White çukurun içine ip sarkıtır, ancak sadece DeMont'u kurtarabilir. Restall, oğlu, Graeser ve Hiltz tünelin içinde ölür.
Aynı yıl Robert Dunfield isimli bir kişi adanın bazı bölgelerini kiralar. Dunfield 70 tonluk bir kazma vinci kullanarak çukur alanını 41 metre derinliğinde ve 30 metre genişliğinde kazar. Kazıları sonucu bir şey elde edemez, kira sözleşmesi Ağustos 1966'da sona erince adayı terk eder.

Triton Birliği (1967–1996)
Ocak 1967'de Daniel C. Blankenship, David Tobias, Robert Dunfield ve Fred Nolan, Meşe Adası'nda keşif yapmak için toplanır. Blankenship ve Tobias iki yıl içinde adanın çoğu bölgesini satın aldıktan sonra Triton Birliği'ni kurar. Mel Chappell de dahil olmak üzere birçok eski toprak sahibi Triton Birliği'nin hissedarı olur. Triton işçileri, 1971 yılında Borehole 10-X olarak da bilinen ve bir çelik keson tarafından ana kayaya tutturularak desteklenen 72 metre derinliğinde bir çukur kazar.
Blankenship ve Tobias'a göre çukurun içine gönderilen kameralar sandıklar, insan kalıntıları, ahşap bir beşik ve değişik aletler görüntüler; ancak elde edilen görüntüler net değildir ve iddiaların hiçbiri doğrulanamaz. Daha sonra açılan çukur çöker ve kazı alanı yine terk edilir. Ancak hazine umutları halen sönmemiştir. Sonradan adaya yeniden gelen ekip çukuru 55 metreye kadar tekrardan kazar ve ana kayaya ulaşmıştır. Ancak kaynak yetersizliği ve ortakların çoğunun birlikten ayrılması nedeniyle kazı durur. Bundan sonraki süreçte birlik ortakları arasında mahkemelerde süren davalar başlar.
1990'lı yılların sonlarına kadar Triton ortakları arasındaki yasal savaşlar sürer ve finansman eksikliği nedeniyle adada daha fazla araştırma yapılamaz. 2005 yılında adanın bir kısmı 7 milyon dolara satılır. Adanın satılan bu bölümü şu anda Robert S. Young'un sahibi olduğu Lot Five'ye aittir ve Haziran 1996'da Triton ortaklarından biri olan Frederick G. Nolan'dan satın alınmıştır. Meşe Adası Turizm Komitesi, Kanada hükümetinin adayı satın alacağını düşünmüş, ancak bunun yerine satın alma işini bir grup Amerikalı yapmıştır.

Meşe Adası Turları ve Michigan Grubu (2005–Günümüz)
Nisan 2006'da Michiganlı Rick ve Marty Lagina kardeşler tarafından açıklanmayan bir meblağ karşılığında David Tobias'dan Meşe Adası Turları'nın satış hakkının yüzde ellilik kısmı satın alınır. Şirketin geri kalanı ise Blankenship'e aittir. Blankenship ile birlikte çalışan Michigan Grubu, gömülü hazineyi keşfetme ve adanın gizemini çözme umuduyla Meşe Adası'ndaki faaliyetlerin devam edeceğini açıklar.
Temmuz 2010'da, Blankenship ve Meşe Adası Turları'ndaki diğer paydaşlar, web sitelerinde Nova Scotia Doğal Kaynaklar Müdürlüğü ve Turizm, Kültür ve Miras Müdürlüğü tarafından kendilerine 31 Aralık'a kadar geçerli olan ve faaliyetlerini sürdürmelerine izin veren bir hazine arama lisansı verdiğini açıklar. Aralık 2010'dan sonra bu müdürlükler hazine arama lisansını yürürlükten kaldırır ve bunun yerine Meşe Adası Hazine Kararnamesi isimli bir kararname çıkarır. 1 Ocak 2011'de yürürlüğe giren kararnameye göre, artık hazine avcılığı sadece Doğal Kaynaklar Bakanı tarafından verilen bir lisans çerçevesinde yapılabilecektir. 2014'ten beridir adadaki hazineyle ilgili olan bir belgesel History isimli bir televizyon kanalında The Curse of Oak Island (Meşe Adası'nın Laneti) adıyla yayınlanmaktadır.

Para Çukuru'ndaki Su

1862'de yazılan bir günlüğe göre, Onslow Şirketi 24-27 metreye kadar kazdıktan sonra, çukur 10 metreye kadar deniz suyu ile dolmuştur, suyu boşaltma girişimleri de başarısız olmuştur. Bu su baskını nedeniyle kaşifler, okyanus kıyısından çukura kadar uzanan kapsamlı bir tünel sistemi ile ilgili çeşitli iddialarda bulundular.
Daha sonra hazine avcıları, 1851'de Smith'in Koyu'nun sahil yüzeyinin altında hindistan cevizi liflerinin keşfedildiğini iddia ettiler. Bu iddia, sahilin bir sifona dönüştürüldüğünü ve deniz suyunu insan yapımı bir tünel sistemi ile çukura dolduğuna dair bir teorinin ortaya çıkmasına neden oldu. Bulunan malzemenin bir örneğinin 20. yüzyılın başlarında Smithsonian Enstitüsü'ne gönderildiği ve malzemenin hindistan cevizi lifi olduğu açıklanmıştır. Bir keşif ekibi 27 metrelik, düz taşlarla kaplı bir taşkın tüneli bulduğunu iddia etse de, jeolog Robert Dunfield bahsedilen tünelin duvarlarını dikkatlice incelediğini ve herhangi bir tünel kanıtı bulamadığını açıklamıştır.
Boston bölgesinde yaşayan bir iş adamı olan David Mugar, 1995 yılında Woods Hole Oşinografi Enstitüsü'ne (sitede yapılan bilinen tek bilimsel çalışma bu enstitüye aittir) adada inceleme yapmasına dair bir teklifte bulunur. Enstitü tarafından iki hafta süren bir araştırma yapılır. Enstitü araştırmacıları önce sondaj deliğinde boya testleri yaptılar. Çukurun suyla dolmasının nedeninin adanın altındaki tatlı su yollarının ile gelgit basınçları nedeniyle deniz suyu ile dolması olduğunu açıkladılar (bu görüş insan yapımı tünel teorisini çürütmektedir). Yani bilimsel araştırmalar sonucunda çukurun suyla dolması tamamen doğal nedenlerden kaynaklanıyordu. 1971 yılında çukurun içinde çekilen videoları izleyen Woods Hole bilim adamları, karanlık görüntülerden kesin bir şey belirlenemeyeceğini açıkladı.
Meşe Adası bir tür buzul tümülüs sistemi üzerinde yer alır ve adanın altında çukurun sürekli su basmasına neden olabilecek bir dizi içi su dolu anhidrit boşluğu vardır. Bu tip kireç taşı suya maruz kaldığında kolayca çözülür, mağaralar ve doğal boşluklar oluşturur. Ana kaya, çukur bölgesinde 38 ila 45 metre derinlikte yer almaktadır.

Üzerinde Semboller Olan Taş

Yüzeyin 30 metre altında üzerinde "gizemli işaretler" olan bir taş bulunduğu söylenir. Taştan ilk olarak J. B. McCully'nin 2 Haziran 1862 tarihli bir mektubunda bahsedilir. 1800'lü yılların kazılarında keşif hakkında ikinci bir yazı kaleme alan McCully'nin notlarında şu bilgiler vardı: "Taşın bazı katmanları kömür, bazı katmanları da macundandı. Yaklaşık iki ayak uzunluğunda, bir ayak kalınlığında ve kare şeklindeydi. Üzerine bir sürü değişik sembol kazınmıştı." 1863 tarihli bir gazete makalesinde, bahsi geçen taşın "çukura yakın eski bir evin bacasına" ait olduğu yazılır. Bundan bir yıl sonra yazılan başka bir makalede ise, taşın Smith Ailesi'nin elinde olduğu iddia edilir. 2 Ocak 1864'te Nova Scotia Tarih Kurumu sekreteri John Hunter-Duvar, hazine avcısı George Cooke ile temasa geçer. 27 Ocak 1864'te Hunter-Duvar'a yazan Cooke, Smith'in taşı 1824'de inşa ettiği bir bacaya yerleştirdiğini söyler. Bahsedilen taş 1824 yılında Smith'in eline geçmiştir. Cooke, 1864'te taşla ilgili bir soruşturma yapar. Smith'in bahsettiği bacayı bulur, ancak bacanın etrafı ahşapla kapatıldığı için taşı göremez. William Blair'in 1893 yazdığı bir mektupta şu ifadeler yer alır: "Bana Meşe Adası'ndaki taştan ilk kez 1893'te George Mitchell'ın emrinde çalışan Jefferson W. MacDonald bahsetti. Smith'in evine yemeğe gittiğinde taşı görmüş. Taş, şöminenin üzerinde uzanan bacaya yerleştirilmiş halde duruyormuş. O gün orada birçok insan olmasına rağmen, kimse taşların üzerindeki sembollerin anlamlarını çözememiş." Mitchell, 3 Nisan 1861'de kurulan ve 29 Mart 1865'e kadar faaliyetlerine devam eden Meşe Adası Birliği'nin baş şefiydi.
James DeMille, 1872 tarihli Denizlerin Hazinesi isimli romanında 1860'ların sonlarında Chester Havzası'nda yaşanan bir yaz mevsimini anlatır. DeMille bir yaz mevsimi boyunca Meşe Adası'nda yaşar ve bölge hakkında ilk elden bilgiye sahip olur. Romandaki karakterler, adaya vardıklarında taşın bacadan çıkarıldığını görür. O zamana kadar hiç kimse, bir ev sahibinin 'oldukça zayıf ve düzensiz' olarak tanımladığı gizemli sembolleri çözememiştir. Ayrıca 'Kidd'in hazinesine inanmayanlar bunun bir yazıt olmadığını, sadece bazı taşın üzerindeki kazara çizikler olduğunu söyler. Reginald Vanderbilt Harris, 1958 tarihli Meşe Adası'nın Gizemi adlı kitabında şunları yazar: "1865-1866 yıllarında taş bulunduğu yerden alındı ve Halifax'a götürüldü. Taşın nakil işlemini yapanlar arasında arasında Jefferson W. MacDonald vardı." Yukarıda bahsi geçen Blair'in mektubunda MacDonald'ın taşı incelemek için sadece taşın önündeki ahşap bölmeyi söktüğünü yazılıdır. Taşın bulunduğu yerden alındığına dair bir bilgi yoktur. Harris, taşın 1865 veya 1866'da çıkarıldığı iddiası için kaynak gösterememiştir. Meşe Adası Hazine Şirketi'nin kayıtlarına göre de, taş 1893 yılında bacadan çıkarılmış ve Halifax'a götürülmüştür. Orada kim olduğu bilinmeyen bir uzmanın taşı şu şekilde deşifre ettiği iddia edilir: "Üç metre aşağıda iki milyon sterlin gömülü."
19 Ağustos 1911'de Collier'ın dergisi taş hakkında Yüzbaşı H.L. Bowdoin tarafından yazılmış (daha sonra Halifax'taki Creighton'un kitaplığında kullanılan) ilk elden bir çıkma bir yazı yayınladı. Bowdoin taşı "sert ve ince taneli bazalt tipinde" olarak nitelendirmişti. Gördüğü taş üzerinde semboller yoktu. Bowdoin'e söylenenlere göre taşın üzerindeki semboller zaman içinde yıpranıp silinmişti. Ancak taşın sertliği nedeniyle bu iddianın gerçekliği şüpheliydi. Charles B. Driscoll'un 1929 tarihli Meşe Adası Hazinesi (ikinci el kaynaklara dayanarak yazılmıştır) kitabına göre;

"Smith bu taşı ziyaretçiler onu görüp hayran kalabilsinler diye şöminenin üzerindeki bacaya yerleştirmiş. Smith'in ölümünden yıllar sonra taş şömineden çıkarılmış ve yerel savanların yazıtları çeviremedikleri Halifax'a götürülmüş. Daha sonra Truro'daki J.B. McCulley'in evine taşınmış ve burada yüzlerce kişiye sergilenmiş. Taş daha sonra, kitap ciltleyen birinin eline geçmiş ve ciltçi uzun yıllar boyunca taşın üzerinde deri dövmüş. Aradan geçen yıllar neticesinde taşın üzerindeki semboller silinmiş ve taş en nihayetinde Halifax'ta bir kitapçıya gitmiş. Taşa bundan sonra ne olduğunu öğrenemedim. Ancak taşın varlığından şüphe edilmemesi gerek, zira taşı gören bir sürü insan var."

Yatırımcılar ve Kaşifler

Amerikan Başkanı Franklin Delano Roosevelt, bir denizci olan büyükbabası Warren Delano, Jr.'dan kaynaklanan aile hikayeleri nedeniyle 1910'un başlarında Meşe Adası'nın gizemini takip etmeye başladı. Roosevelt, 1945'te ölümüne kadar gelişmeleri yakından izledi. Roosevelt 1939 yılında Halifax'tayken gizlice Meşe Adası'nı ziyaret etmeyi planladıysa da, sis ve uluslararası durumlar nedeniyle bunu yapamadı.
Avustralyalı Amerikalı aktör Errol Flynn, Meşe Adası'ndaki hazine kazılarına yatırım yapmıştır. Aktör John Wayne, adada kullanılan sondaj ekipmanlarına maddi destek sağlamış ve hatta uygun ekipmanlar için önerilerde bulunmuştur. Babası Titanik'te öldükten sonra Astor ailesinin servetinin sahibi olan William Vincent Astor adadaki hazine avcılarının yatırımcılarından biri olmuştur.

Teoriler


Doğal Düdenler
Çukurun nasıl oluştuğu ve içinde neler olduğu hakkında geniş kapsamlı spekülasyonlar vardır. Joe Nickell'e göre çukurun içinde hazine yoktur; çukur doğal bir oluşumdur, muhtemelen kireçtaşı geçitlerine veya mağaralara bağlı bir düdendir. Çukurun doğal bir oluşum olduğu (düden veya jeolojik faylarda biriken enkaz) olduğuna dair düşüncelerin geçmişi 1911 yılına kadar gider. Adanın yakınındaki anakarada "bubi tuzakları" olarak tabir bir dizi düden ve mağara bulunmaktadır.
Para Çukuru'nun insan yapımı bir çukura benzemesi, kısmen düdenlerdeki doğal, birikmiş döküntülerin dokusu nedeniyle olmuştur. Uzmanların dediğine göre "Düden dolguları çevredeki zeminden daha yumuşak olur ve daha önce kazıldığı izlenimini verir". Kütüklerden oluşan platformların periyodik olarak boşluğa düşen ağaçlar olabileceği söylenmiştir.

Hazine
En eski teorilerden birine göre çukurda Kaptan Kidd'İn hazinesi vardır. Kidd ve Henry Avery hazinelerini birleştirmiştir ve Meşe Adası onların ortak bankası konumundadır. Bir başka korsan hazinesi teorisi de, çukurda Edward Teach (Karasakal)'in hazinesinin olduğu yönündedir. Zira Teach hazinesi için "Onu öyle bir yere gömdüm ki; ben ya da Şeytan'ın bizzat kendisi olmayan onu asla bulamaz" demiştir.
William S. Crooker'a göre, hazinelerini İspanyol fatihlerden uzak tutmak isteyen Tapınakçılar, Masonlar veya İnkalar Para Çukuru'nu yaratmış olabilir. Ancak Crooker, İngiliz mühendislerin ve denizcilerin Yedi Yıl Savaşı sırasında İngilizlerin Küba işgalinde elde ettikleri ve değeri yaklaşık 1.000.000 £ (2015'te yaklaşık 180 milyon dolar) olan ganimetleri saklamak için bu çukuru yaptıklarının daha olası olduğunu belirtmiştir.
Diğer olasılıklar arasında, çukurun İspanyol denizciler tarafından batmış bir kalyondan çıkarılan hazine için kazıldığı ya da Amerikan Devrimi sırasında orada bulunan İngiliz birliklerinin ellerinde bulunan parayı saklamak için çukuru kazdığı vardır.
John Godwin'e göre çukur; görünen boyutu ve karmaşıklığı göz önüne alındığında, Fransız Ordusu mühendisleri tarafından Yedi Yıl Savaşı sırasında Louisbourg Kalesi'nin hazinesinin İngiliz kuvvetlerinin eline geçmemesi için kazılmıştır.

Marie Antoinette'nin Mücevherleri
Müze koleksiyonlarındaki örnekler dışındaki parçaları kayıp olan Marie Antoinette'in mücevherleri adada gizlenmiş olabilir. 5 Ekim 1789'da devrimciler, Parisli çalışan kadınların öfkeli bir grubunu Versay Sarayı'na yürümeleri için teşvik eder. Belgesiz bir hikayeye göre, Marie Antoinette hizmetçisine (veya orada bekleyen bir hanımefendiye) mücevherleriyle kaçması talimatını verir. Hizmetçi yanında Antoinette'nin mücevherleriyle, belki başka sanat eserleri, belgeler ve diğer hazinelerle birlikte Londra'ya kaçar. Kadın daha sonra Londra'dan Nova Scotia'ya gider. Kraliyet bağlantılarını kullanarak Meşe Adası'ndaki çukuru inşa etmeleri için Fransız Donanması ile anlaşır.

Bacon-Shakespeare Yazıları
Penn Leary, 1953 tarihli The Meşe Adası'nın Şifresi: Para Çukurunun Kökenine Dair Bir Sorgulama bölümünde, çukurun Francis Bacon'un William Shakespeare'nin eserlerini ve Rosicrucians'ın lideri olduğunu gösteren elyazmalarını gizlemek için kullanıldığını yazar.

Masonik Kökenli Eserler
Mark Finnan, Meşe Adası'nın Sırları adlı kitabında, Meşe Adası'nda birçok Masonik işaret bulunduğunu ve çukurun gizemli içeriğinin, mason bir inisiyasyon töreninin gizli bir kasasını içerdiğini yazdı. Joe Nickell, Meşe Adası'ndaki işaretler ile York Rite Masonluk'taki "Gizli Kasa" alegorisi ve Barbados'taki Chase Kasası arasındaki paralellikleri tanımlar. Mason Dennis King, "Meşe Adası Efsanesi: Masonik Açı" adlı makalesinde Meşe Adası efsanesinin Masonik yönlerini inceler. Steven Sora, çukurun sürgüne giden Tapınak Şövalyeleri tarafından içine Kutsal Kase'yi ya da Ahit Sandığı'nı gizlemek için kazılmış olabileceğini söyler.

Sonuç
221 yıl boyunca yüzlerce insan tarafından verilen bir uğraş ve ele geçirilen koca bir hiç. Ya çukurun içinde hazine yok ya da ilk kazanlar hazineyi buldular ve kimseye bir şey söylemediler.
 
Son düzenleme:
One Piece açısından yorumlarsak; üstünde işaret olan taş bizim kitabeler, bulunamayan hazine de One Piece oluyor. Taşın sırrını çözen, hazineyi bulur. Bence Oda buradan esinlenmiş.
 
Bunu yıllar önce okumuştum bir yerde. Tekrar okudum şimdi. Bence hazine falan yok. ''Doğal Düdenler'' açıklaması, en mantıklı olanı.
Eline sağlık.
Edit: O zaman One Piece de yok. :D Laugh Tale işte. :D
 

Üye silindi 5781

Ellerine sağlık , güzel bir yazı olmuş. Benim bir fikrim var. Sonda söyle bir çıkarım yapmışsın "İlk kazanlar hazineyi buldular ve kimseye soylemediler."
Gördün mü bilmiyorum ama geçen aylarda söyle bir yazı yayınladım forumda:
http://www.korsanfan.com/konu/captain-john-efsane-kaşif.7898/
Captain John = John Smith
İlk kazı yapanlar arasında John Smith var ...
Ya hazineyi buldularsa?
Bence bu hazine one piece evreninde Buggy'nin İmpel Down'da bahsettiği Captain John'un hazinesi.

Ellerine sağlık tekrardan
 
Bunu yıllar önce okumuştum bir yerde. Tekrar okudum şimdi. Bence hazine falan yok. ''Doğal Düdenler'' açıklaması, en mantıklı olanı.
Eline sağlık.
Edit: O zaman One Piece de yok. :D Laugh Tale işte. :D
Ben direkt gerçek bilgileri derledim. Çoğu yerde safsataları gerçekmiş gibi yazmışlar. Mesela Onedio içeriğinden birkaç parça;

İşte tam burada içi para dolu olan iki fıçı veya sandık bulundu. Matkap geri çekilirken ucunda meşe kıymıkları ve hindistan cevizinden yapılmış halat parçacıklarına rastlandı. Daha da ilginci bu aşamada üç küçük altın zincir baklasına da rastlanmasıydı. Bu altın halkalar ortadan kayboldular ve kimse ne olduklarını bulamadı.
Tüm pompalama çabaları boşa çıkarken su akışının gelgite bağlı olduğu anlaşıldı. Ve o zaman fark edildi ki, çukurun etrafındaki kumsal da özel yapılmıştı; yani yapaydı. Çukuru yapanlar 45 metre uzunluğundaki plajı aşan bir kanal sistemi yaratmışlardı, sistem bir elin parmaklarına benziyordu. Her parmak bir kanaldı; altı kil olan plajın altına kazılmış ve kayalarla şekillendirilmişti.
 
O çukurdan iki fıçı altın çıksa, o adayı yerinden söker yine de bulurlar hazinenin kalanını. Ki benim yazımda gizemli taş konusu bile soru işareti, bir de altın çıkacak. Komik bile değil.
Ortada hazineye dair hiçbir kanıt yok. Hazinenin kimin hazinesi olduğuna dair bile farklı teoriler var. Biri bir taş atmış, zamanla büyüyüp efsane olmuş gibi geliyor bana. Yalnız bu sözde hazineyi bulmak için harcanan toplam para ne kadardır acaba? Asıl hazine burada. :D
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık