Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

Geçmişten Kalma İlginç Nesneler

Bu hafta yeni bir konu üzerinde düşünecek pek vaktim olmadığından biraz ortaya karışık bir şey çıktı, idare edin.

Bağdat Pili



Bağdat Pili veya Part Pili, birlikte 1936 yılında bulunan üç eserden oluşan bir cihazdır. Parçalarını seramik bir kap, bir bakır tüp ve bir demir çubuk oluşturur. İran'ın Part (MÖ 150 - MS 223) ve Sasani (MS 224–650) İmparatorlukları'nın başkenti olan Ctesiphon metropolü yakınında, Irak'ın şimdiki adıyla Khujut Rabu kentinde keşfedilmiştir. Pilin bu iki imparatorluk dönemlerden birinde yapıldığı düşünülmektedir.

Pilin kökeni ve amacı belirsizliğini korumaktadır. Bazı araştırmacılar, nesnenin muhtemelen elektrokaplama veya bir tür elektroterapi için kullanılan bir galvanik hücre olarak işlev gördüğü varsaymıştır, ancak pilin yapıldığı dönemde bilinen başka bir elektrolizle bir nesne yoktur. Bir başka açıklama, pilin aslında kutsal parşömenler için bir saklama kabı olarak kullanıldığı yönündedir.

Bu kilden yapılmış kapların içine elektrolit olarak limon suyu koyularak, çalışıp çalışmadığı test edilmiş ve 4 volt civarında elektrik üretebildiği görülmüştür. Ancak üretilen bu elektriğin nasıl kullanılıp kullanılmadığına dair bilgi ya da kanıt yoktur. ABD'nin 2003 yılında Irak'a yaptığı saldırı esnasında Irak Ulusal Müzesi yağmalanmış, Bağdat Pili de bu esnada kaybolmuştur. Yeri halen bilinmemektedir.

Voynich El Yazması



Voynich El Yazması, bilinmeyen bir dilde, muhtemelen anlamsız bir yazı sisteminde elle yazılmış resimli bir kodekstir. Üzerine yazıldığı parşömen, 15. yüzyılın başlarına (1404-1438) tarihlendirilmiştir. El yazmasının İtalyan Rönesansı sırasında İtalya'da yazılmış olabileceği düşünülmektedir. El yazması adını 1912'de onu satın alan satın alan Polonyalı kitap satıcısı Wilfrid Voynich'den almıştır. El yazmasının sayfalarından bazıları eksiktir, yaklaşık 240 sayfadan oluşmaktadır. Yapılan çıkarımlar neticesinde metinlerinin soldan sağa yazdığı anlaşılmıştır. Sayfaların çoğunda resimler veya diyagramlar bulunur. Bazı sayfalarda katlanabilir kağıtlar kullanılmıştır.

Voynich El Yazması bugüne kadar hem Birinci Dünya Savaşı, hem de İkinci Dünya Savaşı'nda yer almış Amerikalı ve İngiliz kod kırıcılar da dahil olmak üzere birçok profesyonel ve amatör kriptograf tarafından incelenmiştir. Üzerinde çok çalışılmasına rağmen hiçbir zaman kanıtlanabilir bir şekilde deşifre edilememiştir. Anlamının ve kökeninin gizemi halen sürmektedir. Son yüz yılda öne sürülen birçok hipotezin hiçbiri bağımsız olarak doğrulanamamıştır. Voynich El Yazması 1969'da Hans P. Kraus tarafından Yale Üniversitesi'nin Beinecke Nadir Kitap ve El Yazması Kitaplığı'na bağışlanmıştır.






Antikitera Mekanizması



Antikitera Mekanizması, onlarca yıl önceden astrolojik amaçlar doğrultusunda astronomik konumları ve tutulmaları tahmin etmek için kullanılan, bu tür bir cihazın bilinen en eski örneği olan ve ilk analog bilgisayar olarak tanımlanan bir bir mekanizmadır. Antik Olimpiyat Oyunları'nın döngüsü olan dört yıllık atletik oyun döngüsünü izlemek için de kullanılmış olabileceği düşünülmektedir.

Bu mekanizma bir Yunan adası olan Antikitera Adası açıklarındaki bir gemi enkazından birçok başka eser ile birlikte 1901'de denizden çıkarılmış ve 17 Mayıs 1902'de arkeolog Valerios Stais tarafından daha önce eşine rastlanmamış bir cihaz olduğu tespit edilmiştir. Mekanizmanın Yunan bilim adamları tarafından yaklaşık olarak MÖ 87 ila veya MÖ 205'e yılları arasında tasarlandığına inanılmaktadır.

34 cm x 18 cm x 9 cm boyutlarındaki tahta bir kutunun içine yerleştirilmiş olan bu mekanizma, tek parça olarak bulunmuş, daha sonra üç ana parçaya ayrılmış ve koruma çalışmaları sonucunda 82 ayrı parçaya bölünmüştür. Bu parçalardan dördü dişlileri içerirken, diğerlerinin çoğunda yazıtlar bulunur. En büyük dişli yaklaşık 13 santimetre çapındadır ve yapıldığı zamanda 223 dişe sahipti.

Antikitera Mekanizması aslen birbirine geçmiş durumdaki en az 30 bronz dişliden oluşan karmaşık bir saat mekanizmasıdır. 2008'de, Cardiff Üniversitesi'nden Mike Edmunds ve Tony Freeth liderliğindeki bir ekip, kabuk kaplı mekanizmanın parçalarının içindeki görüntüyü modern bilgisayarlı röntgen tomografisi ve yüksek çözünürlüklü yüzey taramasından geçirmiş ve bir zamanlar dış kasasını kaplayan en silik yazıları okumayı başarmıştır.

Mekanizmanın ayrıntılı görüntülemesi ile mekanizmayı kullanan kişinin 37 dişli çarkı sayesinde Ay'ın ve Güneş'in hareketlerini zodyak aracılığıyla takip edebildiğini, tutulmaları önceden bilebildiğini ve hatta Ay'ın hızının daha yüksek olduğu düzensiz Ay yörüngesini modellemesini sağlayabildiği anlaşılmıştır. Mekanizmanın yapımında Rodoslu astronom Hipparchus'a danışılmış olabileceği tahmin edilmektedir.

Antikitera Mekanizması'nı meydana getirebilen teknolojinin bilgisi antik çağın bir noktasında ortadan kaybolmuştur. Bu mekanizmaya benzeyen teknolojik çalışmalar daha sonra Bizans ve İslam dünyasında ortaya çıkmış olsa da, benzer karmaşıklığa sahip eserler, on dördüncü yüzyılda Avrupa'da mekanik astronomik saatlerin gelişmesine kadar bir daha görülmemiştir. Antikitera Mekanizması'nın bilinen tüm parçaları, nasıl göründüğünü ve çalıştığını göstermek için mekanizmanın bir dizi sanatsal rekonstrüksiyonu ve kopyasıyla birlikte orijinali Atina'daki Ulusal Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.


Delhi'nin Demir Sütunu



Delhi'nin Demir Sütunu, İkinci Chandragupta (MS 375-415) tarafından inşa ettirilen 7.2 metre yüksekliğinde ve 40.64 cm çapındaki bir sütundur ve şu anda Hindistan, Delhi'deki Mehrauli'deki Qutb kompleksinde bulunmaktadır. Sütunun yapımında kullanılan metallerde paslanmaya karşı dayanıklı bir bileşim kullanılmıştır. Bu yüzden 1600 yıldır herhangi bir paslanma ya da aşınma belirtisi göstermemiştir. Sütunun ağırlığı üç tonun üzerindedir ve başka bir yerde, belki de Udayagiri Mağaraları dışında inşa edildiği ve Delhi Sultanlığı'nın erken dönemlerinde şimdiki yerine taşındığı düşünülmektedir.

1600 yıl önceki teknoloji ile bu demir sütunun nasıl yapıldığı tam olarak anlaşılamamıştır. Zira sütunun üzerinde ince işçilik ile yapılmış motifler ve yazılar bulunmaktadır. Sütun, Hindistan'ın metal işçiliğindeki zirvesi olarak kabul edilir. Paslanmaya karşı olduğu kadar, diğer dış etmenlere karşı da dayanıklıdır. Yakın mesafeden yapılan bir top atışının sütunun orta bölümünde önemli bir girintinin oluşmasına sebebiyet vermiştir. Top güllesinin darbesi, girinti yerine taban tabana zıt alanda sütunun yatay şekilde yarılmasına neden olduysa da, sütunun kendisi sağlam kalmıştır. Olayı açıklayan herhangi bir eşzamanlı kayıt, yazıt veya belge olmasa da, tarihçiler genellikle Nadir Şah'ın 1739'da Delhi'yi işgali sırasında sütunun yıkım emrini vermiş olabileceği konusunda hemfikirdir, çünkü sütun muhtemelen İslami bir cami kompleksi içerisinde yer alan istenmeyen bir Hindu tapınağı anıtı olarak değerlendirilmiştir. Alternatif olarak, hazine avcıları tarafından gizli değerli taşları veya diğer değerli eşyaları aramak için sütunun dekoratif üst kısmını yerinden çıkarılmaya çalışılmış olabilir.




 
Son düzenleme:
Kim ne zaman yapmış söylermisin.

Eline sağlık smoker.
Eratosthenes isimli bir yazar MÖ 3. yüzyıl civarında İskenderiye'de deney yaparak hesaplıyor. Bu arkadaş öyle otururken cisimlerin gölge boylarının gün içinde değiştiğini fark ediyor. Sonrasında yılın belli bir günü öğle vakti yere bir çubuk dikerek gölge boyunu hesaplıyor, bunun ardından bir sonraki yıl kendisinden daha güneyde Assuan'da yaşayan bir arkadaşına aynı gün ve saatte yere bir çubuk dikmesini ve gölgesini hesaplamasını istiyor. Sonrasında güneş ışığının düşme açısının bir çemberin uzunluğunun 1/50 olduğunu saptıyor. Bu hesaba göre dünyanın tam çevresinin İskenderiye ile Assuan arasındaki uzaklığın 50 katı olduğu anlamına geldiğini buluyor. Bu iki şehir arasındaki uzaklık bugünkü ölçülerle kabaca 800 kilometre olduğundan, dünyanın çevresinin de 40.000 kilometre civarında olması gerektiğini hesaplıyor. Adam kaç yüzyıl önce iki tane çubukla dünyanın çevresini 96 kilometrelik bir hata payı ile hesaplamış, bu adamı sadece alkışlamak lazım.
 
Voynich el yazmalarını ve antikitera mekanizmasını belgeselde izlemiştim yıllar önce. İlginçler gerçekten. Voynich yazıları görünüş olarak elfçeye benzeyen alfabetik bir yazı sistemi gibi duruyor halbuki. Çözülememiş olması gerçekten garip. Yapay zeka çözebilir mi acaba merak ediyorum.

Antikitera mekanizması daha da büyüleyici. Aslında bi çeşit usturlap ama daha gelişmişi, ki keşif tarihleri aşağı yukarı aynı dönemler bu iki aletin. Birinden sadece bir tane üretilmiş, diğeriyse yüzyıllarca üretilmiş ve kullanılmış. Ne oldu da tarihe gömüldü bu alet acaba? Düşündürücü.
 
Voynich el yazmalarını ve antikitera mekanizmasını belgeselde izlemiştim yıllar önce. İlginçler gerçekten. Voynich yazıları görünüş olarak elfçeye benzeyen alfabetik bir yazı sistemi gibi duruyor halbuki. Çözülememiş olması gerçekten garip. Yapay zeka çözebilir mi acaba merak ediyorum.

Antikitera mekanizması daha da büyüleyici. Aslında bi çeşit usturlap ama daha gelişmişi, ki keşif tarihleri aşağı yukarı aynı dönemler bu iki aletin. Birinden sadece bir tane üretilmiş, diğeriyse yüzyıllarca üretilmiş ve kullanılmış. Ne oldu da tarihe gömüldü bu alet acaba? Düşündürücü.
Yapay zekaya da çözdürmeye çalıştılar, o da çözemedi.

Antik zamanda bulunan çoğu şey zamanla unutulmuştur gündelik hayatta işe yaramıyorsa.
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık