Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

Döngü (Roman)



DÖNGÜ

Küçük İbrahim; Anadolu’nun hem madden hem de manen yoksul olan o iptidai köylerinden birisinde yaşamaktadır. Fakat onun renkli hayal dünyası, köyün o kasvetli tekdüzeliğinde grileşmemiş; onu insan yapan ulvi duyguları da o köyün duygu bataklığında çamura batmadan, en duru haliyle kalmıştır…

Köy, alışkanlıkların uyuşturucu çekimine kapılmış insanlarla doludur. Değişime karşı olan katı tutumları, soylarını oluşturan ağacın dallarında da görüldüğünden birbirinin aynısı üyelerden oluşan sülalelere, kapsayıcı lakaplar takılır. Kimi açgözlülerle dolu olduğundan ‘’Doymazlar’’ lakabını, kimi küs olduğu kardeşinin cenazesine dahi gitmeyecek kadar katı insanlardan müteşekkil oluşundan mütevellit ‘’Dönmezler’’ lakabını, kimi de bedava gördü mü nasiplenmeye çalışan asalaklarla örülü olduğundan ‘’Otlakçılar’’ lakabını alır. Ama onların hepsi, suru meydana getiren taşlardır. Bu yüzden herhangi birisinin eksikliği, surda gedik açılması, kötülük dolu ifritlerin içeriye sızması manasına gelecektir. Yani niteliklerin iyi ya da kötü olması, önemli değildir. Önemli olan sınırların içinde olmaları, düzenin bir parçası olmalarıdır.

Böylesi bir ortamda, babası Selim, acı vatana ekmek kovalamaya gittiği için köyde annesiyle bir başına kalan İbrahim, evin tek çocuğu olarak kendisini annesinin tutunacak tek dalı, yaşam alevinin sönmez çırası saymaktadır. Annesi Sultan, bir gözlük evlerinde, yorgan dikip satarak hem evin ihtiyaçlarını karşılamaya hem de henüz Almanya’da tutunamamış olan eşine para göndermeye çalışmaktadır. Sultan’ın ailesi, onlara erzak desteği sağlamaktadır ama bu, Sultan’ın yıpranışını, zorlukların göz altlarında halka halka çökeltiler bırakmasını engellememektedir. Binaenaleyh, onun yorgun çırpınışı, İbrahim’in küçücük göğüs kafesindeki hassas kuşu da çırpındırmakta, yüreğinde acı isyan tohumları filizlendirmektedir…

İbrahim, döngülerin acı sonuçlarıyla ilk olarak, tahtadan arabalarla bayır aşağı yapılan yarışlarda karşılaşmıştır. Annesinin anlatımına göre komşularının oğlu Murat, birkaç yıl evvel o yarışlarda yapılan kazalardan birisinde ölmüştür. Bu yüzden de Sultan, yarışa katılmaması için oğlunu sık sık ikaz etmiş, İbrahim de zaman zaman zorlansa da onun bu tembihlerine uymuştur. Zaman zaman zorlanmıştır çünkü diğer çocuklar başlangıçta ona ‘’korkak’’ demişlerdir ve çocuklar için altta kalmamak, bir varoluş sebebidir. Yine de irade gösterip oyunlara doğrudan katılmamış, hakemlik yapmakla yetinmiştir. Diğer çocuklar ise Murat’ın durumundan haberdar olmalarına rağmen ölümle alay edercesine yarış yapmaktan geri durmamışlardır. Zira insan, en çok korktuğu şeyle kuyruğunu kovalayan bir köpek misali oyun oynayan, garip bir mahlukattır… İbrahim, yine hakemlik yaptığı günlerden birinde yarışa iddia karıştırdığı için aşırı hırs yapmış olan bir arkadaşı, yarışı kaybetmemek adına önünde olan bir başka arkadaşına çarpmış ve onun ölümüne sebep olmuştur. Çarpanın adı Kamil, ölenin ise Halil’dir. İsimler, sanki bu döngülerin insanlık tarihi kadar eski olduğunu düşündürmektedir…

Ölüm, geldi mi kalkmak bilmeyen, doyumsuz bir misafirdir. İbrahim’in yakınlarında gezinen, soğuk nefesini onun ensesine üfleyen ölüm, bu sefer de aynı evi paylaştıkları yengesini bulacak; bu kötü haberi, cenaze sebebiyle döndüğünü sandığı babasının aslında Almanya’da tutunamadığı için tamamen döndüğü gerçeği takip edecektir… İronik şekilde, bu ölümler, normal şartlarda onu çok mutlu edecek, ama yaşadıklarından sonra hiçbir anlam ifade etmeyen bir cevabı sunmuştur, Çoban Yusuf’un sorduğu bilmecenin cevabını… O bilmecenin cevabı, ölümdür…

Yüksek tahsilli olmasına rağmen toplumdan kaçan, huzuru doğada bulduğunu söyleyip şehrin imkanlarını elinin tersiyle iten Çoban Yusuf, bayıra sürüsünü otlatmaya her geldiğinde çocuklara hikayeler, efsaneler anlatmakta, gitmeden önce de çocuklara, bilmeyi hiç başaramadıkları bilmeceler sormaktadır. İbrahim, çok sevdiği Yusuf ağabeyini vedalaşmak için görmeyi arzularken, beklediği fırsatı bulamadan Yusuf, bir iftira sonucu, köylülerin cehaletinden ve gazabından ürkerek köyden kaçmak zorunda kalmıştır… İftiranın kaynağı bir yasak ilişkidir ve İbrahim, kötü bir tesadüf eseri bu yasak aşka tanıklık etmiştir. Aslında suçlular, arkadaşlarından birisinin annesi olan Zübeyde ve köyün tek camisinin imamı olan Muhsin’dir… İbrahim’in Yusuf’la vedalaşmak isteme sebebi ise Denizlili olan sınıf öğretmeninin önerisi ve desteği sonucunda Denizli’ye göç etmeye karar vermiş olmalarıdır. Selim, Almanya’da bambaşka imkanlar gördüğü için köy ona artık boğucu bir kafes gibi görünmektedir. Bu yüzden Burhan öğretmenin önerisini hemen benimsemiş, ailesini de ikna etmiştir. Masraflar için kaynağı da biz göz evlerini, cenaze için kendisiyle birlikte dönmüş olan ağabeyine satarak yaratmıştır. Selim, her ne kadar bayram ediyor olsa da İbrahim’le Sultan için işler o kadar da kolay değildir. İbrahim, dedesini, ninesini, dayısını, dayısının atı Kılıç’ı, arkadaşlarını düşünerek; Sultan’sa ebeveynlerini, kardeşini, komşularını düşünerek kederlenmektedir...

İbrahim’le Sultan’ın arasındaki fark ise Sultan’ın çok çekinceli olması, İbrahim’inse yüreğinde yeni, güzel günlere dair umut pırıltılarının seçiliyor oluşudur. Gerçekten de Denizli’de ilk günler umudu harlayacak güzellikte geçer. Döşeklerde oturan onlar, artık koltuklarda oturmaya başlarlar, çamaşırları önceden elleriyle yıkayan Sultan, artık çamaşır makinesinin kolaylığını tatmaktadır. İbrahim, hemen yeni arkadaşlar edinmiş, güzel vakit geçirmeye başlamıştır. Kapıcılık yaptıkları apartmanda İsa adında, çok sevdiği bir de ağabeyi vardır. Lakin, çok geçmeden bu güzellikler gölgelenmeye başlar. İsa ağabeyi, bir gün, evine giren bir hırsız tarafından tam da Longinus’un mızrağını Hz. İsa’ya sapladığı noktadan bıçaklanarak öldürülür. Arkadaşlarından Ömür ise ‘’komandoculuk’’ adlı, ölümcül riskler içeren bir oyun sırasında, bir başka arkadaşı olan Memati’nin hatası sonucu yaşanan kazada hayata gözlerini yumacaktır. Bunlar yaşanırken babası da gitgide değişmeye, bambaşka bir insan olmaya başlamıştır. Selim, arkadaşı olan Bakkal Alp ile sık sık içmekte, eve geç vakitlerde sarhoş dönmektedir. Bu nedenlerle evde sıkça kavgalar görülmeye başlanmıştır. Hatta Selim, bu kavgaların bazılarında annesini ve İbrahim’i döver. Bütün bunlar, İbrahim’in hayat enerjisini emmiş, kendisini annesi dışında herkesten soyutlamaya itmiştir. Artık tek keyifli vakit geçirdiği anlar, kitap okuduğu anlardır. Zamanında İsa ağabeyi sayesinde edindiği bu alışkanlık, onun solunum cihazı gibidir. Onun dışında tek yaşama gayesi annesi haline gelmiştir. İbrahim’in derslerine var gücüyle dikkat kesilmesinin ve bu sayede yüksek notlar alarak annesinin karşısına takdir belgesiyle çıkmasının bile tek nedeni budur. Yoksa ne okul umurundadır, ne de dersler… Her şey, gözünün önünde gün gün erimekte olan annesini bir nebze olsun mutlu edebilmek içindir… Tam da İbrahim’in ikinci sınıfı tamamladığı, karne aldığı gün yaşanan bir kavga esnasında Selim’in bir tokadı sonrası düşüp kafasını televizyon sehpasına çarpan Sultan, ölür. Bu, İbrahim için bardağı taşıran son damla olmuştur. Çılgınca bir koşu tutturup kendisini Seyir Tepesi’nde, uçurumun kenarındaki bir taşın üstünde bulur. Sonra da sanki yaşayamadığı o güzel günler, o dipsiz uçurumun dibindeymiş gibi aşağıya bakar, bakar…
 
Son düzenleme:
Eline sağlık şimdiden. Okuduğum kısım kadarıyla beni içine alamadı ama bu, bu tarz yazılara karşı yaklaşımımdan dolayı böyle. Varoluşçuluk üzerinden bakarsak gayet güzel yazılmış ancak böyle şeyler benim içimi çok sıkıyor. Nesnel olarak iyi buldum, öznel olarak bana göre değil. Ben de kitap yazıp bastırmak için bir dünya yayın eviyle iletişime geçtiğim için bu sürecin ne kadar sancılı olabileceğini biliyorum, o yüzden kolay gelsin, sana sabır diliyorum. :oleyo2: Bir de umarım yazmayı hiç bırakmazsın.
 
Eline sağlık şimdiden. Okuduğum kısım kadarıyla beni içine alamadı ama bu, bu tarz yazılara karşı yaklaşımımdan dolayı böyle. Varoluşçuluk üzerinden bakarsak gayet güzel yazılmış ancak böyle şeyler benim içimi çok sıkıyor. Nesnel olarak iyi buldum, öznel olarak bana göre değil. Ben de kitap yazıp bastırmak için bir dünya yayın eviyle iletişime geçtiğim için bu sürecin ne kadar sancılı olabileceğini biliyorum, o yüzden kolay gelsin, sana sabır diliyorum. :oleyo2: Bir de umarım yazmayı hiç bırakmazsın.
Eyvallah yorumun için. Nesnel açıdan beğenmene sevindim. Zevkler ve renkler farkından dolayı beğenmemen de çok doğal. Aminnn! :D
 
Kitabım yayımlandı arkadaşlar, okumak isteyen olursa diye haber etmek istedim. İlk mesaja gerekli bilgileri ekledim.
 

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık