Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Korsanfan.Com - One Piece Türkiye
Neler yeni

Varlık Çağırma Sanatı Ürkütür Gerer Korkutur.

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
cin daveti nasıl yapılabilir.
Konumuz çeşitli çağırma teknikleri. Denemek isteyenler için yaz eğlencesi yada kabusu olabilir. Tamamen size kalmış

birincisi gerçek bir hüddamcı tarafından merakımın giderilmesi için önerilmiş bir ritüel..

tamamen İslam dini üzerinden gitmektedir.
gerekenler kulaklık, gözleri bağlamak için bir eşarp göz bandı tişört gömlek vs vs vs işte, 3 Ezan bildiğiniz Ezan sesi mp3 olarak, 1 Yasin suresi m3 olarak, ve bir Cin suresi m3 olarak, odamız karartılır, kulaklık takılır, 3 Ezan Yasin suresi ve Cin suresi.. bakın Nas, Felak, değil direk Cin suresi. peş peşe çalacak şekilde ayarlanır.. göz bandı ile gözler bağlanır, sonra yavaşça gözler açılır, elbette bağlı olduğu için kapkaranlık olacak. 30 dakika boyunca sürecek bu dinleyişin sonuçlarını yazabilirseniz yazarsınız. bu arada son sureye geldiğiniz de vücudunuz da kasılma hissederseniz, hemen çıkartıyorsunuz göz bandını onu da ekliyelim :(
hadi kolay gelsin :artiz:


ruh daveti nasıl yapılır.

Medyum ve diğerleri masanın çevresine otururlar. Diğer kişilere medyumla birlikte parmaklarını fincanın üzerine koymaları için gereksinim vardır. Dileyen masa başına oturmadan da izleyebilir. Seansı idare edecek medyum önce sessizliği sağlar. sonra seansı başlatıyorum, lütfen seans boyunca ortama saygılı olalım diyerek herkesin dikkat etmesi gereken bir uyarı ile sessizliğin ve ciddiyetin kalıcı olmasını sağlar. ritüelin nasıl olacağına dair ayrıntılar medyumun ve ortamdakilerin inancına göre değişkenlik gösterebilir. Bu konuda inisiyatif kullanma hakkı doğal olarak medyumdadır.

İslami inancın baskın olduğu bir celsede şu şekilde devam edilebilir:

Medyum Bismillahirrahmanirrahim diyerek başlar. Üç defa Eûzü billâhi mineş şeytânir racîm denir ve sonra yedi kez Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm denir.

sonra ey (isim) seni aramıza davet ediyoruz der ve niyetini fincanın içine yavaşça üfler. Sonra fincanı masanın ortasına ters kapalı şekilde koyar.

Sakince parmağını fincanın üzerine götürüp, masa etrafındakilere de parmaklarını koymalarını işaret ederek isim.. seni aramıza davet ediyoruz. geldiysen evet'e ilerle denir. fincan hareket etmesi için yeterli süre geçip hareket etmediyse, istek tekrarlanır. muhtemelen birkaç tekrarda fincan evet e yönelir.

Evet yanıtını aldıktan sonra, gelen varlığa sorulur. sen nesin .doğru olarak yazmazsa ya da anlaşılmaz şeyler yazarsa, tekrar yazması istenir. doğru isim alındıktan sonra, sorulacak sorular sorularak devam edilir.

emektir.








A'dan Z'ye alfabenin 29 harfi ve 0 ile 9 arası on rakamla birlikte, isteğe bağlı olarak, Q, W, X harfleri ve hatta nokta, virgül, ünlem, soru işareti de eklenerek, her biri ufak bir kağıt parçasına yazılır. Kaygan zeminli büyükçe bir masanın üzerine kocaman bir daire oluşturacak şekilde alfabetik sıraya göre dizilir. Ayrıca "evet" ve "hayır" yanıtlarını kolayca alabilmek için, bu sözcükler de birer kağıt parçasına yazılıp, masanın ortasına aralarında biraz mesafe olacak şekilde konulur. Bir de kahve fincanına ihtiyaç vardır.

Ruh çağırma seansı için, fincanın üzerine parmağını koyması gerekli en az iki kişiye ihtiyaç vardır. Kalabalıkla da olur ve fincana parmağını koyması gereken ideal kişi sayısı üç ya da dört denilebilir. İki ya da beş altı kişi fincana parmağını koyarak da olabilir.



6. yüzyıldan beri ruh çağırma seansları için "Ouija tablası" ya da tahtası denilen bir düzenek kullanılmaktadır. Bu ismin Fransızca ve Almanca 'evet' anlamlarına gelen "oui" ve "ja" sözcüklerinin birleşiminden oluştuğu söylene gelmekte olup bir diğer rivayete göre bu tahtayı geliştirdiği idda edilen E. C. Reiche'nin ismi bu tahtada iletişim kurduğu bir varlıktan almış olmasıdır. 'Ouija' sözcüğü eski Mısır'da da 'şans' anlamına gelmektedir. Yeniden anlatımımıza dönelim.

Seansın yapılacağı mekanın ve celseye katılacakların temiz ve ciddi olmaları, ruhun gelme olasılığını artırması yanında, gelecek varlığın iyi huylu olmasına da etki eder. Yaşarken inançlı ve çok iyi huylu bir insanın ruhu olumsuzluklarla dolu bir ortamdaki çağrıya karşılık vermekte doğal olarak çok da istekli olmaz. Ruh çağırma seansında "abdestli olun", "ciddi durun, dalga geçmeyin" türü uyarılar aslında bu gerçekliğe karşılık gelen bir önlem olmaktadır.

Ortamın loş olması bu iş için daha uygundur. Masa başındaki katılımcılardan başka, ortamda çok sayıda izleyici olmasında bir sakınca yoktur. Sakınca sadece bir üst paragrafta belirtilen şartların sağlanmasının zorlaşmasından kaynaklı olarak oluşabilir.

Ön hazırlık olarak, çağırılacak ruhun ya da ruhların ve sorulacak ana soruların belirlenmesi bize fayda sağlayacaktır. Bu yönde önceden notlar alınıp, bir program yapılmalıdır. Ayrıca celseyi idare edecek bir kişiye ihtiyaç vardır. Bu kişinin aklı başında, kendine güvenli ve maneviyatı sağlam biri olması celsenin sağlığı açısından önemlidir. Hepsinden önemlisi de medyumun yeterince güçlü bir iradeye sahip olmasıdır. Önceden benzer seansları en azından gözlemlemiş olmasında da fayda vardır. Celseyi idare edecek ve ortamda bedensiz varlıkla iletişim kurmamıza aracılığı başlatacak ve sonlandıracak bu kişiye medyum da diyebiliriz. alıntıdır.


gerekli bilgiler
Antik Çağlardan beri ölülerin ruhlarını çağırıp, onlar aracılığıyla geleceği öğrenmeye çalışmak oldukça yoğun bir yöntemdir. Heredot'un da sözünü ettiği bu yöntem, XV. yüzyılda İspanya'nın bazı kentleri (Sevilya, Toledo, Salamanke) dışındaki mağaralarda öğretilmiştir!..

Bu iş için önce, boyutları eşit 29 tane kağıt kesilir. Her birine Alfabe'deki harflerin biri yazılır sonra bu kağıtlar üzerinde yeşil örtü olan mesela daire şeklinde yerleştirilir. Tam orta da normal boyutlarda bir fincan yüzüstü konur.

Soru sormak isteyenler masanın çevresindeki sandalyelere otururlar. Sağ ellerinin işaret parmaklarını fincanın üstüne bastırmak şartıyla koyarlar. Ancak, solak olanların sol el işaret parmaklarını koymaları gerekir.

Bu işlemler yapılacağı sırada tam bir sessizlik olmalı, sigara ve benzerleri içilmemelidir, hatta ışıklarda mümkün olduğu kadar az olmalıdır. Masada bulunanlardan sadece birinin tek bir soru sorma hakkı vardır. Soruyu soracak olan isterse bunu diğerlerine açıklamaz. Herkes fincanın üzerine doğru düşüncelerini yoğunlaştırır. Bir süre sonra fincan harflere doğru gider. Gittiği her harf yazılır. Sonuçta bir kelime veya cümle meydana gelir.




Arzu edilirse harfler yazılmaz, sadece fincanın bir tarafına "Evet" , diğer tarafına "Hayır" yazılır soru ona göre sorulur cevabı alınır. Fincanın hareketi masanın etrafında oturanların inancına ve ve sezme güçlerine bağlıdır. Bunun için fincan falı bazen gerçekleşmeyebilir, ama sabırla devam edilirse bir gün mutlaka sonuç alınır.

Fincanla ruh çağırıldığı zaman cinler gelir, ölüler değil!
alıntıdır.







CİN” adı verilen yaratıkların yapısı;

“EN İNCE MESAMATA YÂNİ MADDEYE NÜFUZ EDİCİ ÖZELLİĞE SAHİP OLAN DUMANSIZ ATEŞTEN YÂNİ BUGÜNKÜ DİLDE KULLANILDIĞI ŞEKLİYLE DALGADAN (wawe)”

Cinler, orijinleri NUR denilen kuantsal enerjinin mikrodalga enerji şekline dönüşmesiyle meydana gelmiştir.

Bilinç mükemmeliyeti olarak, evrende "İNSAN"dan sonra gelmektedir.

Karakter olarak insandan daha zayıf bir yapıya sahiptirler... Olumsuz olarak adlandırılan davranışları çokça ortaya koymaya yatkındırlar... Ve genellikle bu çeşit işlerle uğraşırlar... Ancak buna rağmen içlerinde, iyileri, dine bağlı olanları ve hattâ ender de olsa evliyaları vardır...

En büyük özellikleri ve eğlenceleri, insanların zayıf taraflarından faydalanarak, müsait olan yapıları dolayısı ve sebebiyle, onları kendilerine bağlı kılmak, istediklerini yaptırmak, âdeta kulları olarak kendilerine hizmet vermelerini sağlamak, taptırtmaktır...





“RUH ÇAĞIRMA( !) DALAVERLERİNİN KÖKÜNDE

ESKİLERİN "HÜDDAM İLMİ" DEDİĞİ "CİN'CİLİK" YATMAKTADIR!

Bütün bu ruh çağırma (!) dalaverelerinin kökünde eskilerin "Hüddam ilmi", halkın da "CİN`cilik" dediği mesele yatmaktadır.

Bilhassa eskilerin ve Anadolu halkının yakından bildiği bu konu şöyledir:

Bazı tesbih veya duaların birer "HADİMİ" yâni "hizmetlisi - görevlisi"vardır.

Eğer bir kişi oturup, o kelimeyi veya duayı adedince okur, sonra da karşısına dikilen CİNden, o an için korkmadan bir şey isteyebilirse, o şey derhal olur!.

Veya o CİNin kendi emrine girmesini isterse, o CİN artık onun hizmetkârı durumuna girer!. Bunun için de bir çok formül vardır!.

Bu formülleri bünyesinde toplayan bir çok kitaplar yazılmıştır eskiden ki, bunların içinde en meşhuru; "KENZÜL HAVAS" ismiyle bilinenidir.

Bu kitabın içinde bir çok formüller vardır...

Ancak burada şunu da hatırlatalım ki, "HÜDDAM"cılık ile "RUH ÇAĞIRMA(!)-SPİRİTUALİZM" arasında çok büyük bir fark vardır.

İşte o fark da şudur:

Ruh çağırma(!) veya spiritualizm denen oyunda CİNlerle temasageçen kimseler, daima CİNLERİN elinde oyuncak olurlar...

Aynen aslan eline düşmüş tavşan gibi; CİN de onları istediği gibi elinde oynatır... Ve onlar bu durumu asla fark edemezler.

"Hüddam" ilminde ise, formül, diğer yan şartlarıyla birlikte tam olarak uygulanabildiği zaman; insan, CİNni tam anlamıyla pençeleri altına alır; ve ona bütün istediklerini yaptırabilir. Hattâ, bir insanı bile, bu yolla o CİNineöldürtebilir. Aksi halde, yâni emre uymadığı zaman o CİN perişan olur.

Bu sebeple, bu ilmin kullanılmasında, insan için öteki sisteme göre mutlak bir avantaj vardır.

İşte aradaki bu fark sebebiyle, eskilerin ve günümüzde de sadece birkaç kişinin bildiği "Hüddam ilmi", spiritualizmden kat be kat üstün durumdadır. Çünkü, anlattığımız üzere, bu ilimde insan için CİNni emri altına almak söz konusudur. "Spiritualizm" diye veya "Ruh çağırma(!)" diye bilinenCİNlerle bağlantı hâlinde ise, CİNni hiç bir şekilde, bir bilgiyi vermek veya bir işi yaptırtmak için zorlamak söz konusu değildir.

Ancak burada şu hususu da çok iyi bir şekilde anlatmak gerekir;

Eğer bir kişi "Hüddam ilmi’’ningereği olan formüllerden birini yapmaya kalkar da; sonra başlamışken, şu veya bu sebeple; meselâ formülü uygularken yarıdan itibaren duyacağı seslerden veya o sıradagözüne görünen acaip şekillerden korkarak yarıda bırakırsa, işte o anda onun için felâket başlar.

Onun, etkisi altına almaya çalıştığı CİN, o anda onu rahatlıkla avlar vebu kişi CİNi emrine almaya çalışırken, CİN onu ele geçirmiş olur... Ki bundan sonra, o kişi artık CİNnin emrine bağlıdır. Böylece, Dimyata pirince gidilirken evdeki bulgurdan da olunur.

Bu sebepledir ki, "Hüddam ilmi"ne dayanan bir formülü, ya hiç yapmamalı, ya da başlanıldığı zaman, ne pahasına olursa olsun sonuna kadar yapmalıdır.

Nitekim bu formülün tam olarak yapılmaması için o CİN, bir takım gürültüler oluşturur veya sesler çıkartır, âdeta içinde bulunulan evi veya katı yıkılıyormuşçasına gürültülerle sarsabilir; akla hayâle gelmeyecek korkunç şekillerde göze görünebilir!. İşte bütün bunlar olmasına rağmen, kişinin bütün soğukkanlılığıyla elindeki formulü bitirmeye çalışması îcabeder.

Nitekim, "fazla tesbih çekmekten deli oldu", diye halk arasında anılan hal de bu esasa dayanır.

Bir kişinin yönlendiricisi olmaksızın ve formülü bilmeden rastgele tesbih çekmesi, ister istemez bir şifreyi meydana getirir ki, bu durumda, o anda şifreyle bağlantılı olan CİN otomatik olarak harekete geçip, o kişiyi hükmü altına alır... Ve o kimsenin bu durumdan haberi yoktur!. Ve o CİNi kontrol altına alabilecek güce de sahip değildir. Artık ister istemez o CİNle iletişimleri başlamış olur.

Bu ilişkinin başlaması da bazen kulağına, bazen da içine gelen seslerle olur... Kezâ bundan önce de burun yoluyla kokular tesbit eder bazen... Ve sonunda CİNleri çeşitli şekil ve kıyafetlerde görmeye başlar bu yolunda devam ederse...

Bu gibi kişler, duydukları sesleri veya aldıkları kokuları ya da gördükleri şeyleri bu konuyu bilmeyen kişiler içinde açarlarsa, derhal "aklını kaçırdı", "oynattı" diye nitelendirirler ve hastaneye kaldırılırlar. Oysa tıp henüz bu konuda âcizdir. Elektro-şokla tedavi etmek ister fakat bunu da başaramaz!.

Bu gibi kişiler, artık halk arasında "meczup" "zararsız deli"tâbirlerine muhatap olarak hayatlarına devam ederler.

Bu gibi kişiler eğer içine düştükleri duruma rağmen, bu sahada yetkili bir şahsın eline geçerlerse, o halden kurtulmaları yollarının düzeltilmesi ve o yolda ilerlemeleri mümkündür.

Aksi halde ömür boyu bu durumdan kurtulamazlar... Artık onlar "deli"olmuşlardır.

İlk yüzyıllardan beri, en ilkel topluluklardan itibaren yeryüzünde görülen bir meslek ve iş vardır;

Bu mesleğe "BÜYÜCÜLÜK", yapılan işe de "BÜYÜ" denir.

Bu işten gaye, bir insanı etki altına alıp, ona istemediği bir şeyi zorla yaptırmak ve bazen da hastaların iyi olmasını temine çalışmaktır.





RUH ÇAĞIRMA CELSELERİNDE ŞU DUAYI OKURSANIZ

İLGİLİ KİŞİLERİN CİN İLE İLİŞKİSİNDE KOPUKLUK

OLUŞACAK VE Ö KİŞİLERDE DENGESİZ SÖZ VE

DAVRANIŞLAR ORTAYA ÇIKACAKTIR!

Tasavvuf önce "nefis mücahedesidir"!.

Bu da Hz Rasûlullah`ın "Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz"ifadesinde açıklanmıştır...

GERÇEK böyleyken; tasavvuf ehli olduğunu söyleyen sayısız insan ve onların süper mürşidleri SİGARA içmeden duramamaktadırlar!.

Bir SİGARAya karşı nefis mücahedesi olmayan kişi, nerede kaldı, daha hassas konularda mücahede yapacak ve veli olacaktır...

CİNlerle ilgili pek çok eserde yazılı olduğu gibi CİNlerin gıdası kokudur!.CİNlerin en çok sevdikleri koku da SİGARA kokusudur...

Sigara içen bir kişiyi buldukları zaman, artık kolay kolay onun yanından ayrılmazlar ve onun peşini de bırakmazlar. Kişinin sigara bağımlılığının artmasında en büyük faktör CİNlerdir.

CİNler, sigaraya yönelik bir kişi buldularmı, hemen onun içine sıkıntı verecek şekilde beynine bir sinyal yollarlar... Kişi bu sıkıntı ile hemen bir SİGARA yakar!.

Dumanlarını üflemeye başladıktan kısa bir süre sonra içindeki sıkıntı kesilir!. Çünkü, yanındaki CİN, o dumandan gıdalanmaya başlamış ve onun içine sıkıntı veren etkileri göndermeyi kesmiştir... Böylece o kişi sigarasını bitirir ve bir süre rahatlar.

Sonra yanındaki CİN tekrar SİGARA kokusu istedi mi gene beynine içinde sıkıntı oluşturacak bir impuls yollar ve o kişi de elinde olmayarak tekrar bir sigara yakar... Ve bu durum böylece devam edip gider.

Eğer, böyle devamlı SİGARA içen bir hoca veya mürşid, Gavs(!) yanına giderseniz, hemen Kur`ân-ı Kerim`in Sad sûresinin 41, Mü`minun sûresinin 98, 99 ve Saffat sûresinin 7`inci âyetlerindeki dualara devam ediniz...

Göreceksiniz ki, bu duaya devam sûretiyle beyninizin yayacağı belli dalgalar o kişinin ilişkide olduğu CİN ile ilişkisinde kopukluk oluşturacak ve bu yüzden karşınızdaki kişide bazı dengesiz söz ve davranışlar ortaya çıkacaktır.

Ayrıca, Ruh çağırma celselerinde, CİNci, falcı hocaların yanında da bu duayı okursanız, bunun böyle olduğunu görerek söylediklerimize kesinlikle inanabilirsiniz.





RUH’UN GELMESİ GİTMESİ, ÇAĞIRILMASI

ASLA VÂRİT DEĞİLDİR.

RUH’U SADECE RABBI ÇAĞIRIR VE

RUH DA ASLÎ ÂLEMİNE RUCÛ EDER!

Bilinsin ki, “RUH” orijinali itibariyle tektir ve Rabbin hükmüdür!

Onun, ne yemesi ne içmesi, ne yorgunluğu, ne gıdası, ne hastalığı, ne terbiyesi, ve ne de ölümü olur.

Ruh insana hayatiyet verir...

Hayâtiyetimizin cevheridir. Varlığımızı meydana getiren ana cevherdir. ki bu “Ruh-u A’zâm”dır!

Bir de “kişilik ruhu”(1) vardır ki; bu beyinden oluşur! Ruhun ne sağlığı gibi bir kavram; ne de hastalığı gibi bir olay vardır!

Kişilerin bu mevzudaki bütün ithamları bulguda beyne aittir. Rabbin hükmü bütün bu ithamlardan uzaktır.

Keza ruhun gelmesi, gitmesi, çağırılması gibi hâller dahi asla vârit değildir!

Ruhu, sadece Rabbı çağırır; ve Ruh da asli âlemine rücû eder, cesedi terkederek!

Bütün ruha atfedilen hâller, gerçekte fıtrî tecelliler; zâhirde ise beyne ait fizik bulgulardır.

Gerek Efendimizin devrinde ve gerekse kendisinden bir süre sonra büyüklerin hiçbiri bu mevzûda Ruha böyle bir ithamda bulunmamış; ancak daha sonraları yaşamış olan bazı kişiler, bu mevzuda konuşmak zorunda bırakıldığında, müşahede ettiklerinin gerçek mânâsını değil, sadece olduğu gibi gördüklerini izah yoluna gitmişler ve biraz açılmak zorunda kalmışlardır. Ve böylece bugüne kadar gelinmiştir.

Vazifemiz, gerçekleri, Rabbin izniyle, izahtır..

Şüphesiz ki herkes ilmi kadar konuşur.

Şurası muhakkaktır ki, her bilgi sahibinin fevkinde ondan daha iyi bilen vardır.

alıntıdır.
 

Roronoa Zoro

Hayır, uzman olmasam bile az çok bilgim var, konu da alıntı olduğu için sorayım dedim, ama bildiğim kadarı ile kesinlikle ateşten yaratılmışlar. Neyse.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Bu Konuya Bakmış Kullanıcılar (Üye: 0, Ziyaretçi: 1)

Korsanfan.com Her Hakkı Saklıdır. 2008-2023.
Tasarım Korsanfan V.6.0
Yukarı Çık